İnternete bağlanmanın sloganları değişti artık farkında mısınız? Zamanında “İnternetsiz ev kalmasın” diye sloganları duyardık, şimdi ise “İnternet ortamından kopmayın” olarak değişti.Evlerimizde internete bağlanalım derken farklı ve yeni teknolojik cihazlar ile (akıllı telefon, tablet vs. ) internete bağlanma imkânımızı ve ortamımızı bir kat daha artırdık. Bunun neticesinde ise her ân bağlantıda olma zorunluluğu hissini bize yaşattırıyorlar. Kafe, metrobüs, alış veriş merkezleri vs. birçok alanda artık internet ortamına erişmek mümkün. İnternete her ân bağlı olma duygusunun altında yatan temel sebepler var. Bizde olan karşılığı içerisinde en çok görülen; yalnızlık, popülarite, eğlence (mâlâyâniyât), bilgi alışverişi, iş… Peki, bunun sosyal platformları yönetenlerde olan karşılığı ne olabilir? Ticaret mi, hayırseverlik mi, kişiler arasındaki iletişim bağlarına aracı olmak mı, yoksa toplumsal yapı ve sosyal değişim analizleri yaparak milletlere destek vermek mi? Sosyal platformları hangi gaye için kullandığınız sizlere kalmış lâkin unutulmamalıdır, ölçülü olmak Müslümanın şiârıdır. Bizler, doğru olanı talep etmeliyiz yoksa doğru bize uğramayacaktır. Evet, öyle milletler var ki, târihleri; ne yaptıklarının çok da farkında olmadıkları, sürü psikolojisi ile hareket ettikleri tahrîbât dönemleriyle doludur.
Bizler milletimizin bekâsını düşünmeliyiz. Milletimizin geleceği ise gençlerimizdir. Bizler bugün tembel davranır ve gelişmelerine yol göstermezsek, yarın onlar da istikametini kaybetmiş bireyler olarak yollarına devam edeceklerdir.
Gençler, bu sosyal platformlarda en çok yer alan kitle. Bunların içerisinde henüz iletişim becerileri gelişmemiş olanlar var. Dikizleme, dedikodu ve linç kültürlerinin etkileşimi ile benliğini toplum vitrininde sergileme yoluna giden bu bireylerdeki gözlemlerimiz neticesinde şu sonuca varıyoruz: İletişim araçları, iletişimi sağlayamamakta ve bireyleri, duygu, düşünce ve davranış bozukluğuna sevk etmektedir. Özbenliği, hayalinde olmak istediği karakter gibi düşünerek; söylemeyeceği, yapmayacağı ve açıklayamayacağı birçok hareketleri, yapmasına neden oluyor. Bu ise sürü psikolojisine olan yatkınlığı artırıyor.
Üstâd Bediüzzaman Hazretleri; “Deme, ben de herkes gibiyim.” İfâdesi ile sürü psikolojisinin, gayesiz ve başka insanların yaptıklarını şuûrsuz davranışlarla yapmamaları gerektiğinin tespitinde bulunuyor. Diğer bir ifâdesinde ise bakınız ne diyor: “Bildim ki, nasıl İslâmiyetin hayât-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için, gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefâhete sevk etmek için bir iki komite çalışıyormuş.” Başka bir yerde ise, “…bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor.” diyor. İnsanları sefahat ve dalâlete sevk eden, “ene”yi ön plânda tutan, dayanışma yerine mücâdele ve boğuşmayı netice veren ve medeniyet fantaziyelerini aşılayan bu sistemler, günümüz insanını âdeta esir etmiştir.
İnsan belli bir plân ve programa göre yaratılmıştır. Maddî ve mânevî cismi ve latîfeleri ile kendisi için uyarlanmış programa uygun hareket etmez ise fıtratına muhâlif hareket etmiş olur. Bu ise istikametli bir netice vermeyecektir. Misâlen, sosyal medya bağımlılığının, sağlık koşullarını ciddi mânâda etkileyen hastalıkları da beraberinde getirdiği bugün tespit edilmiştir. Bunlar “Sosyal Medya Hastalığı” başlığı altında toplanıyor. Sosyal medya hastalığı içerisinde; fare-klavye hastalığı, RSI (tekrarlayıcı gerilme yaralanması), hikikomori, ego sörfü, siberhondrik, photolurking vs. birçok hastalık bu başlık altında yer alıyor. Ceset dâiresi bile bu denli etkilenirken, ahlâkî ve mânevî iklimimiz nasıl etkileniyordur, varın siz düşünün.
Sizler ebeveynler olarak ve toplumun yetişkin ferdleri olarak bir hedef belirlemeli ve hayâtınızı programlamalısınız. Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti yaşamak, hayâtımızın her alanında mühim bir düstûrdur. Âile içerisinde çocuklarımıza ve çevremizde ki genç kardeşlerimize bu konuda her dâim örnek davranışlar içerisinde olmayı mühim bir vazîfe bilmeliyiz.
Zaman âhirzaman ve bin taraftan hücum eden günahlara karşı kendimizi ve neslimizi korumamız gerek. Ömrümüz ciddî bir sermayedir, boş yerde imhâ etmek ve ebedî, dâimî hayâtını ve saâdet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı değildir.