- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Sofistlere karsi koyanlarin basinda yer alan, ilkçagin en büyük düsünürlerinden biri olan Sokrates, Sofistlere karsi koyar, ama onlarla birlestigi yönleri de vardir. Çünkü Sokrates de, Sofistler gibi, gelenek ve törelerin olusturdugu ölçüler üzerinde düsünmeyi kendisine ilke yapmistir.
Sokrates 469 yilinda Atinada dogmustur. Heykeltiras Sophroniskos ile ebe Phaineretenin oglu. Kendisi ve yurttaslarini ciddi olarak incelemeyi, ahlakça olgunlasmak için durmadan çalismayi, hayatinin hep ödevi sayacaktir. O da, Sofistler gibi, baslica, insan hayatinin pratik sorunlariyla ilgilenmistir. Ancak, Sofistler utilitaristtiler, yalniz yarari göz önünde bulunduruyorlardi. Sokrates ise bu soruna gerçek, derin bir ahlaki ciddiyetle yönelir.Onun gerek sessiz, sürekli felsefi düsünmeleri, gerekse Atinadaki orijinal çalismalari böyle bir anlayisla beslenmislerdir. Kendisi bir çigira, bir okula bagli olmadigi gibi, bir çigir da kurmaya kalkismamistir. Ortalikta, çarsida pazarda dolasir, karsisina çikanlarla konusmaya çalisirdi. Bunu da, insanlari, hayatlarinin anlam ve amaçlari bakimindan düsünmeye, aydinlanmaya kimildatmak, onlarda bu istegi uyandirmak için yapardi. Sokrates felsefesini, dünya görüsünü bu yolla yaymistir: bir sey yazmamistir. Sokrates 70 yasinda iken gençligi bastan çikarmak ve Atinaya yeni Tanrilar getirmeye kalkismak ile suçlandirilip mahkemeye verilmistir. Onu suçlayanlar, anlayissizliklarindan, düsünceleri ayirt etmeyi bilmediklerinden, Sokratesi Sofist sayiyorlardi. Hayata yol gösteren deger ve ölçülere körükörüne inanmayip bunlari akilla bulmak isteyisinde, bu tutumunda Sokrates Sofistlerle ortakti. Ama onun Sofistlerle bundan sonraki temelli ayriligini, yobaz gelenekçiler ayiramayacak durumda idiler. Sokrates hafif bir ceza ile kurtulabilirdi; ama boyun egmek bilmeyen onuru yüzünden yargiçlari kizdirip ölüm cezasina çarptirilmistir. Tutukevinden de kaçmayi ret etmis ve 399 yilinin mayisinda zehir içerek ölmüstür.
Sofislerin bilgi anlayisi, her bakimdan, tek kisiyi kanilarinda bir relativizme götürmüstü. Sokratesin ise göz önünde bulundurdugu ; saglam, herkes için geçerli olan bir bilgiye varmaktir. O, doxa (sani)nin karsisina episteme (bilgi) yi koyar. Yalniz episteme hazir, hemen ögrenilebilecek, ögretimle hemen bildirileverilecek bir sey degildir, tersine; birlikte çalisarak, ugrasilarak varilacak bir amaçtir. Onun için Sokrates, Sofistlerin yaptigi gibi, ögretimle bilgileri edindirmeye kalkismaz, çevresindekilerle dogruyu birlikte aramaya çalisir. Din-gelenek otoritesine gözü kapali baglanmamada Sokrates Sofistlerle bir düsünüyor. Ancak, Sokratesin akla, düsüncenin objektif degerine, bireylerin üstünde bir normun bulunduguna sarsilmaz bir inanci var. Onu Sofistlerden kesin olarak ayiran da bu inancidir. Onun kendine özgü ögretme ve arastirma yöntemi olan dialog (konusma) da bu inanca dayanir. Konusmada düsünceler ortaya konur, bunlar karsilikli olarak elestirilir, böylece de herkesin kabul edecegi seye varilmak istenir. Sofisler düsünceleri meydan getiren psikolojik mekanizmayi inceliyorlardi. Sokrates ise, dogruyu belirleyen aklin bir yasasi olduguna inanir ve çevresindekilerle isbirligi yaparak bu dogruyu arastirir. Ben bir sey bilmiyorum ya da Bir sey bilmedigimi biliyorum derken de göz önünde bulundurdugu bu. Onun için bunlari bir süphecilik diye anlamamalidir.
Sokrates, Sofist Sophistes , bilgici degil, filozof philosophos, bilgisever oldugunu söyler; bilgiyi elde bulundurduguna degil, onu sevip aradigina inanir; kendisi kendini bildigi gibi, kendilerini bilmelerini (kendini bil!) baskalarindan da ister. Arastirmanin (dialogun) dis semasi söyledir: Konusmaya baslarken Sokrates, hep kendisinin bir sey bilmedigini söyler. Karsisindaki de, tersine, hep bilgisine pek güvenmektedir, ama ileri sürdükleri de hep pek derme çatma seylerdir. Iste Sokratesin ünlü ironiesi (alayi) bu karsitlik içinde belirir. Bundan sonra da Sokrates, konustugu kimsede dogru^yu meydana çikarmaya girisir; onun deyisiyle: Ruhta uyku halinde bulunan düsünceleri dogurtmaya ugrasir. Bu sanatina da, annesinin ebeligine bir anistirma olarak, maieutike (dogum yardimciligi, ebelik) adini veriyor. Bu teknigin temelinde, disiplinli, siki bir düsünme ile dogrunun bulunabilecegine bir inanma gizlidir; ruhta sakli dogrular var; bunlar herkes için ortak olan dogrulardir; bunlar, sorup sorusturma ile, üzerlerinde durup düsünme ile yukariya çikarilabilir, bilinir bir hale getirilebilirler.
Sokratese göre, bilimsel çalismanin amaci, duyularla edinilen tek tek algilar degil, kavramdir. Onun için, Sokrates hep, kavramin belirlenmesi, sinirinin çizilip gösterilmesi olan tanima (horismos, definito) varmaya çalisir.
Sokratesin kullandigi yöntem, tüme varim (epagoge, inductio) yöntemidir. Aristoteles, Sokratesi bu yöntemin bulucusu diye gösterir. Ancak, Sokrates gelisigüzel bir araya getirilmis tek tek haller arasinda bir karsilastirma yaptigi için, tam bir tümevarim yöntemi gelistirdigi söylenemez.
Sokrates bu yöntemini, tipku Sofistler gibi , sadece insan hayatinin sorunlarina uygulamistir. Onu dogru bir yasayis nedir, hangisidir? sorusundan baskasi ilgilendirmemistir. Doga felsefesiyle hiç ugrasmamistir; kavramsal dogruyu aramasi da yalniz ahlaki kaygilar yüzündendir. Insanin ahlakça kendisini egitmesi, yetistirmesiyle bilim ayni seydir. Arastirma da bulunacak tümel dogru, ahlak bilincine açiklik ve güven saglayacaktir.
Sokratesin bütün düsüncesi, bütün çalismalari ahlaka yönelmistir. Bu ana konuda çikis noktasi da, erdem ile bilginin özdes, ayni olduklari görüsüdür. Bu görüsün felsefe disindaki nedeni için su söylenebilir: Yunan toplumu o arada çok sarsintili bir degisme geçirmistir, geçirmektedir. Bu yüzden, öteden beri bilinen, alisilmis yasama kurallarina ayak uydurmak çok güçlesmistir. Bu deger anarsisi içinde bir sürü yasama kurali ögütleniyordu. Öbür yandan demokratik gelisme bir savasmaya, yarismaya yol açmisti. Iste Sokrates,bu kaniyi ahlaka aktarmakla, bu duruma en keskin anlatimini kazandirmistir.
Sokrates,Hiç kimse bile bile kötülük islemez, kötülük bilginin eksikliginden ileri gelir der. Yine bu yüzden bütün öteki erdemler, ana erdem olan bilginin (episteme) içinde toplanmislardir ve bilginin kendisi edinildigi ve ögrenildigi gibi, öteki erdemler de elde edilir ve ögretilebilir.
Sokrates, bir de, içinde bir Daimonionun barindigini söylermis. Hayatinin önemli anlarinda bu Daimonionu kendisine yol gösterirmis, daha dogrusu alikoyucu bir rol oynarmis; daha çok uyarici bir seslenis. Bunu Sokrates içindeki Tanrisal bir ses sayar ve ona uyarmis. Bu sesin ne oldugu üzerinde çesitli yorumlar yapilmistir. Ne olarak anlasilirsa anlasilsin (vicdan, ahlaki bir sezi, peygamberlerde görülen içgüdü gibi bir sey vb) Daimonion Sokratesin ahlak görüsünün tekyanli rationalismini tamamlayan bir etken olarak görünüyor. Çünkü Daimonion, irrationel bir sey, dini mistik bir öge. (Ama yalniz kendisinde var; genel olarak insan hayatinin ahlak bakimindan düzenlemede hiçbir rolü yok)
Sokratesin dinsiz ya da küfre sapmis bir kimse oldugu hiç de söylenemez. Olsa olsa, o da ta Xenophanesten beri gelisen bir din anlayisinin içinde yer almisti; yani halk dininin bos inançlarina bagli degildi; halk dininin arinmasini, bunun için de Tanrilar için yakisiksiz tasavvurlarin ortadan kalkmasini o da istiyor.
Sokrates çevresine büyüleyici bir etki yapmisti. Bu etki, düsüncelerinden çok, bu düsünceleri onun dogrudan dogruya yasamasi yoluyla olmustur.
Sokrates 469 yilinda Atinada dogmustur. Heykeltiras Sophroniskos ile ebe Phaineretenin oglu. Kendisi ve yurttaslarini ciddi olarak incelemeyi, ahlakça olgunlasmak için durmadan çalismayi, hayatinin hep ödevi sayacaktir. O da, Sofistler gibi, baslica, insan hayatinin pratik sorunlariyla ilgilenmistir. Ancak, Sofistler utilitaristtiler, yalniz yarari göz önünde bulunduruyorlardi. Sokrates ise bu soruna gerçek, derin bir ahlaki ciddiyetle yönelir.Onun gerek sessiz, sürekli felsefi düsünmeleri, gerekse Atinadaki orijinal çalismalari böyle bir anlayisla beslenmislerdir. Kendisi bir çigira, bir okula bagli olmadigi gibi, bir çigir da kurmaya kalkismamistir. Ortalikta, çarsida pazarda dolasir, karsisina çikanlarla konusmaya çalisirdi. Bunu da, insanlari, hayatlarinin anlam ve amaçlari bakimindan düsünmeye, aydinlanmaya kimildatmak, onlarda bu istegi uyandirmak için yapardi. Sokrates felsefesini, dünya görüsünü bu yolla yaymistir: bir sey yazmamistir. Sokrates 70 yasinda iken gençligi bastan çikarmak ve Atinaya yeni Tanrilar getirmeye kalkismak ile suçlandirilip mahkemeye verilmistir. Onu suçlayanlar, anlayissizliklarindan, düsünceleri ayirt etmeyi bilmediklerinden, Sokratesi Sofist sayiyorlardi. Hayata yol gösteren deger ve ölçülere körükörüne inanmayip bunlari akilla bulmak isteyisinde, bu tutumunda Sokrates Sofistlerle ortakti. Ama onun Sofistlerle bundan sonraki temelli ayriligini, yobaz gelenekçiler ayiramayacak durumda idiler. Sokrates hafif bir ceza ile kurtulabilirdi; ama boyun egmek bilmeyen onuru yüzünden yargiçlari kizdirip ölüm cezasina çarptirilmistir. Tutukevinden de kaçmayi ret etmis ve 399 yilinin mayisinda zehir içerek ölmüstür.
Sofislerin bilgi anlayisi, her bakimdan, tek kisiyi kanilarinda bir relativizme götürmüstü. Sokratesin ise göz önünde bulundurdugu ; saglam, herkes için geçerli olan bir bilgiye varmaktir. O, doxa (sani)nin karsisina episteme (bilgi) yi koyar. Yalniz episteme hazir, hemen ögrenilebilecek, ögretimle hemen bildirileverilecek bir sey degildir, tersine; birlikte çalisarak, ugrasilarak varilacak bir amaçtir. Onun için Sokrates, Sofistlerin yaptigi gibi, ögretimle bilgileri edindirmeye kalkismaz, çevresindekilerle dogruyu birlikte aramaya çalisir. Din-gelenek otoritesine gözü kapali baglanmamada Sokrates Sofistlerle bir düsünüyor. Ancak, Sokratesin akla, düsüncenin objektif degerine, bireylerin üstünde bir normun bulunduguna sarsilmaz bir inanci var. Onu Sofistlerden kesin olarak ayiran da bu inancidir. Onun kendine özgü ögretme ve arastirma yöntemi olan dialog (konusma) da bu inanca dayanir. Konusmada düsünceler ortaya konur, bunlar karsilikli olarak elestirilir, böylece de herkesin kabul edecegi seye varilmak istenir. Sofisler düsünceleri meydan getiren psikolojik mekanizmayi inceliyorlardi. Sokrates ise, dogruyu belirleyen aklin bir yasasi olduguna inanir ve çevresindekilerle isbirligi yaparak bu dogruyu arastirir. Ben bir sey bilmiyorum ya da Bir sey bilmedigimi biliyorum derken de göz önünde bulundurdugu bu. Onun için bunlari bir süphecilik diye anlamamalidir.
Sokrates, Sofist Sophistes , bilgici degil, filozof philosophos, bilgisever oldugunu söyler; bilgiyi elde bulundurduguna degil, onu sevip aradigina inanir; kendisi kendini bildigi gibi, kendilerini bilmelerini (kendini bil!) baskalarindan da ister. Arastirmanin (dialogun) dis semasi söyledir: Konusmaya baslarken Sokrates, hep kendisinin bir sey bilmedigini söyler. Karsisindaki de, tersine, hep bilgisine pek güvenmektedir, ama ileri sürdükleri de hep pek derme çatma seylerdir. Iste Sokratesin ünlü ironiesi (alayi) bu karsitlik içinde belirir. Bundan sonra da Sokrates, konustugu kimsede dogru^yu meydana çikarmaya girisir; onun deyisiyle: Ruhta uyku halinde bulunan düsünceleri dogurtmaya ugrasir. Bu sanatina da, annesinin ebeligine bir anistirma olarak, maieutike (dogum yardimciligi, ebelik) adini veriyor. Bu teknigin temelinde, disiplinli, siki bir düsünme ile dogrunun bulunabilecegine bir inanma gizlidir; ruhta sakli dogrular var; bunlar herkes için ortak olan dogrulardir; bunlar, sorup sorusturma ile, üzerlerinde durup düsünme ile yukariya çikarilabilir, bilinir bir hale getirilebilirler.
Sokratese göre, bilimsel çalismanin amaci, duyularla edinilen tek tek algilar degil, kavramdir. Onun için, Sokrates hep, kavramin belirlenmesi, sinirinin çizilip gösterilmesi olan tanima (horismos, definito) varmaya çalisir.
Sokratesin kullandigi yöntem, tüme varim (epagoge, inductio) yöntemidir. Aristoteles, Sokratesi bu yöntemin bulucusu diye gösterir. Ancak, Sokrates gelisigüzel bir araya getirilmis tek tek haller arasinda bir karsilastirma yaptigi için, tam bir tümevarim yöntemi gelistirdigi söylenemez.
Sokrates bu yöntemini, tipku Sofistler gibi , sadece insan hayatinin sorunlarina uygulamistir. Onu dogru bir yasayis nedir, hangisidir? sorusundan baskasi ilgilendirmemistir. Doga felsefesiyle hiç ugrasmamistir; kavramsal dogruyu aramasi da yalniz ahlaki kaygilar yüzündendir. Insanin ahlakça kendisini egitmesi, yetistirmesiyle bilim ayni seydir. Arastirma da bulunacak tümel dogru, ahlak bilincine açiklik ve güven saglayacaktir.
Sokratesin bütün düsüncesi, bütün çalismalari ahlaka yönelmistir. Bu ana konuda çikis noktasi da, erdem ile bilginin özdes, ayni olduklari görüsüdür. Bu görüsün felsefe disindaki nedeni için su söylenebilir: Yunan toplumu o arada çok sarsintili bir degisme geçirmistir, geçirmektedir. Bu yüzden, öteden beri bilinen, alisilmis yasama kurallarina ayak uydurmak çok güçlesmistir. Bu deger anarsisi içinde bir sürü yasama kurali ögütleniyordu. Öbür yandan demokratik gelisme bir savasmaya, yarismaya yol açmisti. Iste Sokrates,bu kaniyi ahlaka aktarmakla, bu duruma en keskin anlatimini kazandirmistir.
Sokrates,Hiç kimse bile bile kötülük islemez, kötülük bilginin eksikliginden ileri gelir der. Yine bu yüzden bütün öteki erdemler, ana erdem olan bilginin (episteme) içinde toplanmislardir ve bilginin kendisi edinildigi ve ögrenildigi gibi, öteki erdemler de elde edilir ve ögretilebilir.
Sokrates, bir de, içinde bir Daimonionun barindigini söylermis. Hayatinin önemli anlarinda bu Daimonionu kendisine yol gösterirmis, daha dogrusu alikoyucu bir rol oynarmis; daha çok uyarici bir seslenis. Bunu Sokrates içindeki Tanrisal bir ses sayar ve ona uyarmis. Bu sesin ne oldugu üzerinde çesitli yorumlar yapilmistir. Ne olarak anlasilirsa anlasilsin (vicdan, ahlaki bir sezi, peygamberlerde görülen içgüdü gibi bir sey vb) Daimonion Sokratesin ahlak görüsünün tekyanli rationalismini tamamlayan bir etken olarak görünüyor. Çünkü Daimonion, irrationel bir sey, dini mistik bir öge. (Ama yalniz kendisinde var; genel olarak insan hayatinin ahlak bakimindan düzenlemede hiçbir rolü yok)
Sokratesin dinsiz ya da küfre sapmis bir kimse oldugu hiç de söylenemez. Olsa olsa, o da ta Xenophanesten beri gelisen bir din anlayisinin içinde yer almisti; yani halk dininin bos inançlarina bagli degildi; halk dininin arinmasini, bunun için de Tanrilar için yakisiksiz tasavvurlarin ortadan kalkmasini o da istiyor.
Sokrates çevresine büyüleyici bir etki yapmisti. Bu etki, düsüncelerinden çok, bu düsünceleri onun dogrudan dogruya yasamasi yoluyla olmustur.