- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Sinan Yağmur : Aşkın Meali ( Yusuf ile Züleyha )
Kuyu. Zindan. Dünya. Ahiret. Kuran-ın en güzel kıssasında dört kelime, dört kapıyı açıyordu: İman. Aşk. Sadakat. Vuslat
Üç gömlek. Üç yürek. Yakup. Yusuf ve Züleyha. Üç gömleği de yırtıldı da aşkının akı ile geçti kuyudan, zindandan ve kadından.
Yakup şimdi suskun. Yakup şimdi mahzun. Yakup şimdi hasret. Oğul şimdi gurbet. Çöle akşamın karanlığı iniyordu. Yakupun yüreğine hasret harları: Ey kalbim! Dayanmalıyız Yusufsuzluğa. Yusuf güzeldi, insanlığın edebiydi. Yusuf güvendi, erkeklerin efendiliğiydi. Bir Yusuf yüreğidir Züleyhaya zindan kadar kapalı. Bir baba kalbidir kuyu kadar naçar. Bir Züleyha sevdasıdır Nil kadar! Ne yöne aktığı müphem hüznü Züleyhanın. Yakupun iftarıdır Yusufa akıttığı gözyaşlarını içmek. Ah Züleyha! Adı konmamış tüm anlaşılmamazlıkların yol ayrımı hep sana yükleniyordu nedense? Seni anan diller anlamadı yüreğini Altı üstü bir aşk işte diyecek kadar aşk yetimiydiler. Yusufunu bir yüz görümlüğü görmek için kaç yürek boşalttın da derin sevdalara daldın? Her dalışta binlerce vurgun yedin. Ah Züleyha! Gitme Züleyha! Gittikçe aşk oluyorsun, dur! Tırnakların mora kına çalacak, yaran çerağ çerağ yanacak, en çok da Yusufunu figan edeceksin. Dur! Gitme! Ağla Züleyha! Sen ağladıkça çöllere yağmur duası bırakır melekler! Anladım. Vuslatın aslı hasretmiş. Öğrendim. Her hasret bir hicrete bedelmiş. Bildim. Herkesin hicreti kendi içineymiş. Şimdi ben hicretimi yaşarken bedelini de ödüyorum. Sana da bana da susmak düştü. Susalım. Rabbim göz verdin; gözyaşı da ver ki Yusufu bulmadan yitirmiş Züleyha için ağlayalım. *** Gönül güzelliğinin aşk destan haline geldği Yusuf ve Züleyhayı yazarken kalemi tutan el kadar, yüreğimi de muhabbet ile tutuşturan saygıdeğer; Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu, Prof. Dr. İskender Pala, Dr. Ender Saraç, Canan Tan, H. Nur Artıran, Serdar Tuncer, Züleyha Çay, Murat Çöğebakan, Nart Noyan, Uğur Babat ve Hayat yolculuğunda olduğu gibi Mısır yolculuğunda da yüreği ile yanımda olan eşime teşekkürlerimle *** Güneşin, ayın ve yıldızların secde ettiği nur alnını şehvetin çamuruna değdirmeyen Yusuf Peygambere selam olsun. Allahım yorulmuş,daralmış, çaresiz tüm yüreklere inşirakı bahşet! *** Kitabı okurken Peygamberlerimizin isminin geçtiği yerlerde onlar için, Aleyhisselam Ona selam olsun demekle, selam gönderen secde kardeşlerimize teşekkürlerimizle. *** MEALİ MUKADDİME
Erkekler kuyusuzlığuna biz kadınlar Yusufsuzluğumuza ağlayalım.
Aşk ne kadar acıtırsa acıtsın ey Rabbim! Yusufu öolmayan biz kadınlara acı! Aya and olsun. Ve yıldızlara. Ve dahi güneşe and olsun!
Esselam olsun gerdanında ekin bulan çileye sızı dikenlere!
Esselam azığı aşk olanlara, aşk ağlayanlara!
Esselam kitaba, hitaba ve yemine.
Esselam secdeye, vecde ve hiçliğe.
Esselam doksan dokuz boncuğa ah! ah! ah! çekenlere.
Masal değildi Yusuf ve Züleyha. Hakikatin perdesinden süzülen ışıklardı. Kuran-ı Kerimin övgüsü ile Ahsenül Kasas kıssaların en güzeli sunuluyordu iman kalplilere ayet ayet. Aşka yalan deme! Eğer öyle ise; Yusuf ile Züleyhanın Kuranda işi ne? El Hak doğrudur. Aşk yalan değildir. El Hak. Aşk; nefsinin kırbaçlanmış duvarında kendini terbiye edebilen yüreğin zikridir! Sadık kalemin arif-i esrarı adına Ab-ı hayatın efsununa aşk-ı hakiki üfleyenin namına Kâinat, bir kuyunun duvarlarından aş*kın saçlarını örmeye başladı! O gün bugündür Züleyhanın avuçlarında kanar aşkın toprağında*ki vuslatsız çiçekler. Bu kızıl kıyametin ağrısını hisseden her beşer, aşkın kapısını çalan alfabenin bir harfidir artık! Yusuf atıldığı kuyunun duvarlarına sürdü dilinin lâl kesiği sancılarını. Sabrın çetelesini tuttu, gecenin göğsünde dualar harmanlayan yıldızlar. Yusuf kuyunun teninden sıyrılırken, kölelik yazgısını bir kervanın onu bulmasıyla yaşama*ya başlayacaktı. Yakupun bakmaya kıyamadığı, kendi evlatlarından sakındığı nur yüzlü yavrusu artık Mısırda bir köleydi. Peygamberliğini bildi, kulluğunu bildi. Köle olarak geldiği Mısıra vezir oldu. Kölelik ve özgürlüğün, ömrüne biçeceği be*delin kapısını çalacağı güne dek aşkın sınavı ile tavaf edecekti yüreği. Yusuf Mevlâya teslimiyetin secdesinde, dualarını pusula yapıp yönünü hiç kaybetmemenin huzurunu içirecekti ruhuna. Efendi olarak bileceği adamın eşi Züleyha, Yusufu ilk gördüğü andan itibaren aşkın yasak*lanmış rengini yudumluyordu derinliğinin garip ummanında. Yüreğine kafile kafile sığınan her harf, Yusufun güzel yüzünde şeddeleniyor, ağ*rısına yâr oluyordu. Gözlerindeki ışık hicret et*tikçe Yusufun saçlarına, kâinatın yüreğinde sancılar doğuruyordu gönlü. Yeniden ab-ı hayat akıyordu yüreğindeki çölün yataksız ırmağından. Züleyhanın ellerindeki derman, yüreğindeki fırtı*nayla söz kesiyor; bir ateşin kanadı oluyordu san*ki soluğu. Yusuf diyor, ona en bakir, hiç kul*lanılmamış en zengin cümleleri sıralamak istiyor ama yine Yusuf ile bitiyordu kelâmı! Sanki bütün harfler Yusufun adına secde ediyordu. Gözlerinde açan narçiçeklerinin kokusunu Yusufun haram değmemiş dudaklarında hissediyor, nefesi kesili*yordu. Nilin kıyısında zambaklar intihar ediyor*du aşkın çaresizlik doğuran ummanına gömerek yapraklarını! Züleyha, inancın gömüsüne aşkın tılsımlı ay*nasını yansıtıyordu. Yusuf sessizliğinin zikrinde içinde büyüttüğü kuyusuyla şereflendirirken yü*reğini, Züleyha nefsinin alaca dağından düşürü*yordu aşkın masumiyetini. Ve yüreğinin kıblesine nefsinin saçları değdiği an Hz. Yusufun zindan*larda soluk alacağı zamanlara gebe olacaktı. Yusuf, efendisinin karısına yan gözle bakma*yacak kadar erdemli ve vefalıydı. Bedelinin Elif misali yalnızlık olacağını bilerek, dik bir duruşun asaletini sergiledi. O artık ne ötresine örtünen an*lam kadar zengin olacaktı ne de şeddesine tutu*nan bir harfin şefkat mayalayan yanı kadar huzur çoğaltacaktı. Yusuf güzel ama evli olan bir ka dinin açtığı aşk pencersine buğu olup coşmaktansa hapse girmeyi yeğledi. Zindanın karanlığına yüreğinin inanç rahlesini koydu ve okudu İnsan olmanın ayetini sessizliğin gözlerine. Yüreğinin kundağına saramadığı Hz. Yusufa iftira atan Züleyha, onun yıllarca zindanlarda kalmasına vesile olmanın dayanılmaz acısını yaşadı. Vicdanındaki savaş, aşkın eteklerinden onu bir düşürüyor bir kaldırıyordu. Yüreğinin duvarlarında, kabrine yama olacak kırık ayna ağıtları başlamıştı sanki. Kırılan aynaların en sivri uçları aşka değen parmaklarını tek tek kesiyor kanla yıkanıyordu saçları. Yusuf zindanda saçlarını gölgelere taratırken, Züleyha yüzündeki çizgileri çoğaltan zamana teslim olmuştu. Pişmanlığının asaleti cayır cayır ıslatıyordu içindeki ateşi. Yıllar, umut iksirinin demir parmaklıklara uğrayacak nabzını dinlerken geçti Yusufun sabrı yudumlayan yanında. Mısır kralının rûyasındaki bir başağın, asıl manasını yorumlamasıylâ yeniden özgürlüğüne kavuştu. Kıraçlığın hüküm sürdüğü sahra sonsuzluğunda, rüya yorumlarının elçiliğiyle ona sunulan özgürlük, kuyudaki ıslak sessizliğin takvalı çığlığını giydiriyordu bakışlarına. Zindandaki karanlık ve ahraz seferler. avuçlarına sığınan ufuk çizgilerini harmanlıyordu geleceğine. Yorgundu Yusuf. Aşkın ona sırladığı aalaNu kimsenin duyamayacağı sandıkta saklıyordu. Bazen tek tek çöldeki kum tanelerini alıyordu avuçlarına ve her birine fısıldıyordu Mevlaya olan aşkının Züleyhadan geçen yol hikâyesini. Şükrün ruhundaki anlamını huşu içinde zikreden gönlü Züleyhanın yaşlanmış, çaresiz kalmış bakışlarına yüklüyordu merhametli rengini. Ve Yusufun kuyuda unuttuğu bir cümle yankılanıyordu kâinatın en bakir köşesinden: Allahım hata işleyenleri affet Tutkular gönlümüzü deli gömleği gibi sardı. Ey Yusuf bir gömlek de bize gönder! Açılsın gönlümüz. Ey gömleği Miraçta biçilen Nebi! Nefis gömleğini yırtıp paramparça edip düştük yola, aşk gömleğinin gelişini beklemekteyiz. Sen iftiraya uğradın ki kurulsun zindan. Sen zincire vuruldun ki kinisin zanlar. Evvelen terler akıl, ahiren kalp ıslanır melekûtun buram buram rahmet sağdığı hârika-i sevdânın maşukuyla. Biz ki merbub olmuşuz aklımızın pazarında ki kendi ipini sunmuş bir gülün nefesine Züleyha. Estağfirullah olsıın ki, biz ne kuyuya nur düşüren gece kadar afifâne gözleri hazan, nede Yusııfun gömleğindeki ip kadarız. Nede beşeri aşktan ilâhi aşka kanat vuran, Nile ahyanen çalım salan Züleyhanın şezresi kadarız. GECEYE YEMİN OLSUN! Dünya zulmün ve imtihanların yeşerdiği bir bataklıktır, Yusuf ki bataklıktan çıkmış kanlı bir gece gülüdür; Milattan önceleri
Çoktan da çok önceleri
Evvel ahirin peşinde,
Ahir evvelin içinde. Gecedir. Ama sıradan bir gece değil. O gecenin başkalığı akşamından bellidir. Akşama doğru önce güneş haber vermiştir farkındalığını. Yönsüz batmıştır yeryüzüne kapaklanırcasına. Gökyüzü çölün sarılığından daha sarıdır. Sonra kızıllık, ardından karanlık Akşamın haline anlam veremez insanlar:
Nedir bu olanlar? Güneşe ne oluyor böyle?
Güneş ayın elinden tutadursun, yıldızlar bututulmaya renk veredursun. Bir yeryüzü güzeli çocuk, gözlerine ağır ağır düşen uykuya mahur kalsın. Bir baba oğlunun başını okşayıp yanağına buse kondura dursun. Leyl! Yani gece.
Veyl! Yani yazıklar olsun!
Gecede aşkın hecesini sayıklayanlara selam olsun.
Gecenin konuklarını uykusunun koynunda barındıran, kardeşlerine Yusufu düşman gösteren şeytana yazıklar olsun. Çöldü
Geceeydi
Rüyaydı!..
Duaydı! Çöl emre amadeydi. Zaman ise deli divane. Gündüz emaneti geceye devretti. Gece kapılarını bir rüyaya araladı. On bir yıldızın İşi sordu. Kurtlu güneşin yere kapanması Ay tam ortasından ikiyi yarılmanın sancısındaydı, Gecedir. İpliğin Göğe doğru sarkıtıldığında siyah mı beyaz mı olduğu kestirilemeyen bir gece Batan güneşe, sönen ateşe gelmeyen habere, kabul görmeyen duaya, çözülmeyen kördüğüme, sır tutan sağırlığa Geceye düştü hûsn-ü zan! Yusuf naz uykusundayken bir nur huzmesi alnına dokunup geçer. Odanın her yanını bir be*yazlık kaplar. Melekler inmiştir odaya. Bünyamin biraz ötede yer döşeğinde uyumaktadır. Melekler nazlı nazlı tatlı uykusunda olan Yusufu yataktan alıp göğe doğru çıkartır. Bir yıldız Yusufun yana*ğında buse bırakır. Rüya Çölde yaşayanın en güzel bahçesidir rüyalar içerisinde rüyalar görmek. Susuza bir vahadır rüya. Rüya sessiz harflerin renk renk döküldüğü bir denizdir. Korkulu rüyalardan azade bir rüyanın için*dedir Yusuf. Yanağında inci taneleri Birazdan gece bitecek. Çöl uzanırken kuzeyden güneye bir uyku hali uykusuzluğa dönecek. Can cananın so*luğunu örtecek. Yusuf bir çöl güzeli. Yusuf, gökte bir ay par*çası. Yusuf, az sonra gökleri yerlere düşürecek. Rüya Yusufa ayan, Yusuf rüyalara beyan. Dünya vardı. Âlemler vardı. Yusufun halle*rinden gizli sırlar, mucizeler yayıldı, önce yıldızlar geldi. Secde etti Yusufa. Yusuf ürperdi. Sonra ay geldi. Yusufun karşısında durdu, secdeye kapan*dı. Yusuf titredi. Güneş geldi dönerek, raks ede*rek. O da secdeye vardı Yusufun önünde. Önce irkildi sonra üşüdüğünü hissetti Yusuf. Yatağın*da bir sağa bir sola döndü. İnce bir çığlık attı: Baba! Babacığım! Bünyamin çığlığa uyandı. Bir baba uyandı öte odadan, Koştu Yusufun odasına. Yusuf yatağında doğrulup bağdaş kurmuş, alnından terler boynu*na doğru akmış, gözleri tavanda, şahadet parmağı havada Öylece dona kalmış durmakta. Sırtındaki gömlek sırılsıklam. Baba yüreği bu halde evladı*nı görünce dayanamaz, önce ağlayan Bünyamini susturur ve yatırır. Sonra Yusufun yanına oturur. Sarılır evladına. Yusufun başı babanın göğsündedir. *Korkma oğlum. Ben geldim. Ne oldu sana? Babacığım bir rüya gördüm. Böyle bir rüyayı daha önce hiç görmemiştim. Rüyadan uyanınca irkildim ve korktum. Baba bir yandan oğlunun ıslak gömleğini çıkartıp yeni bir gömlek giydir*mekte, diğer yandan korkudan titreyen oğlunu sakinleştirmekte. *Üzülme oğlum. Rüyadır. Anlat bakalım ne gördün?* Karanlıktı çöl uçsuz bucaksız. Gecenin ka*ranlığında bir kuyu kenarındaki ağacın altında diz çökmüş oturuyordum. Yutkundu Yusuf. Soluklandı. Babasının uzat*tığı sudan bir yudum içti. *Sonra. Sonra neler oldu oğlum? Sonra gökten bir yıldız indi yanıma, sonra İkincisi, üçüncüsü, dördüncüsü. Dilim tutuldu. Gözüm kamaştı. Sonra beşincisi, altıncısı, yedincisi, sekizincisi geldi. Tek tek yıldızlara hayretle bakıyordum. Ardından dokuzuncusu, onuncusu öbek halini aldılar, Derken on birinci yıldız da yanlarındaydı. Fakat on birinci yıldızın parlaklığı diğerlerinden daha berraktı, Hepsi yan yana dİzildiler ve benim önümde secdeye kapandılar. Allahü Ekberl diye çığlık attı baba. Daha sonra neler oldu? On bir yıldızdan sonra güneş geldi, o da secde etti.
Allahü Ekberl diye yine bir çığlık daha atlı baba. Ya sonra?
Yıldızların ve güneşin yanı başına ay da gel di, o da secde etti ve korkudan sıçrayıp bağırarak uyandım. Allaha şükürler olsun. Aynı rüyayı üç gecedir ben de görüyordum. Ancak ayın, yıldızların ve güneşin kime secde ettiğini göremiyordum. Demek O sendin. Alnından öptü Yusufunun. Sımsıkı sarıldı ve ağlamaya başladı. Bir damla gözyaşı Yusufun yanağına değdi. Değer değmez Yusufun içine bir sc rinlik yayıldı. Korkusu dağıldı. Artık sakinleşmişti. Baba yüreğinde hem heyecan var hem helecan. Yusufun minik elini avucuna aldı. Şimdi titreme sırası babadaydı. Gördüğü rüyaya anlam veremeyen Yusuf, babasının bu hallerine de anlam veremiyordu. Baba fısıltı halinde konuşmaya başladı. Oğlum! Yusufum. Sakın ha gördüğün rüyayı kimseye anlatma. Hele hele kardeşlerine hiç bah*setme. Bu rüya senin Peygamberlik müjdendir. Kardeşlerinin bu rüyadan haberleri olursa şeyta*na uyar ve sana düşmanlık ederler. Şimdi susma vakti. Tamam babacığım. Rüyadan kimseye bah*setmeyeceğim. Baba oğul aynı rüyayı görmüşlerdi. İki gece farkı ile iki rüya. Ancak babanın rüyası henüz ya*rımdı. Babacığım rüyamda gördüğüm yıldızların, güneşin ve ayın hikmeti nedir? Yakup suskunlaştı. Derin düşüncelere daldı. On bir yıldız on bir kardeşi anlatıyordu. Güneş ise babayı. Peki, ay neyi temsil ediyordu? Bile*memişti. Yıllar sonra öğrenecekti ayın ay parçası Züleyhayı temsil ettiğini. Oğlunu tekrar uyardı: Yusufum dediklerimi unutma oldumu oğ*lum? Rüyalarım anlatma! Yusuf babasının dediklerini düşünüyordu. Kardeşler. Şeytan. Rüyanı anlatma! Niçin? Kula*ğında hep yankılandı. Kardeşler. Şeytan. Yakupun özellikle şeytandan bahsetmesinin bir sebebi vardı. Şeytanı günler öncesi bir ikindi vakti çölde uyuyakaldığında rüyasında görmüş*tü. Tûr dağındaydı. Düşünde o dağa çıkmış, do*laşıyordu. Alçak bir yerde de Yusufu görmüştü. Birden şeytan hayvan suretinde belirip ansızın oğluna saldırmıştı. Ona yardıma koşacakken yer yarılmış, Yusuf kaybolmuştu. O anda uykudan uyanmış, gördüğü düş yüzünden canı çok sıkılmıştı
Kuyu. Zindan. Dünya. Ahiret. Kuran-ın en güzel kıssasında dört kelime, dört kapıyı açıyordu: İman. Aşk. Sadakat. Vuslat
Üç gömlek. Üç yürek. Yakup. Yusuf ve Züleyha. Üç gömleği de yırtıldı da aşkının akı ile geçti kuyudan, zindandan ve kadından.
Yakup şimdi suskun. Yakup şimdi mahzun. Yakup şimdi hasret. Oğul şimdi gurbet. Çöle akşamın karanlığı iniyordu. Yakupun yüreğine hasret harları: Ey kalbim! Dayanmalıyız Yusufsuzluğa. Yusuf güzeldi, insanlığın edebiydi. Yusuf güvendi, erkeklerin efendiliğiydi. Bir Yusuf yüreğidir Züleyhaya zindan kadar kapalı. Bir baba kalbidir kuyu kadar naçar. Bir Züleyha sevdasıdır Nil kadar! Ne yöne aktığı müphem hüznü Züleyhanın. Yakupun iftarıdır Yusufa akıttığı gözyaşlarını içmek. Ah Züleyha! Adı konmamış tüm anlaşılmamazlıkların yol ayrımı hep sana yükleniyordu nedense? Seni anan diller anlamadı yüreğini Altı üstü bir aşk işte diyecek kadar aşk yetimiydiler. Yusufunu bir yüz görümlüğü görmek için kaç yürek boşalttın da derin sevdalara daldın? Her dalışta binlerce vurgun yedin. Ah Züleyha! Gitme Züleyha! Gittikçe aşk oluyorsun, dur! Tırnakların mora kına çalacak, yaran çerağ çerağ yanacak, en çok da Yusufunu figan edeceksin. Dur! Gitme! Ağla Züleyha! Sen ağladıkça çöllere yağmur duası bırakır melekler! Anladım. Vuslatın aslı hasretmiş. Öğrendim. Her hasret bir hicrete bedelmiş. Bildim. Herkesin hicreti kendi içineymiş. Şimdi ben hicretimi yaşarken bedelini de ödüyorum. Sana da bana da susmak düştü. Susalım. Rabbim göz verdin; gözyaşı da ver ki Yusufu bulmadan yitirmiş Züleyha için ağlayalım. *** Gönül güzelliğinin aşk destan haline geldği Yusuf ve Züleyhayı yazarken kalemi tutan el kadar, yüreğimi de muhabbet ile tutuşturan saygıdeğer; Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu, Prof. Dr. İskender Pala, Dr. Ender Saraç, Canan Tan, H. Nur Artıran, Serdar Tuncer, Züleyha Çay, Murat Çöğebakan, Nart Noyan, Uğur Babat ve Hayat yolculuğunda olduğu gibi Mısır yolculuğunda da yüreği ile yanımda olan eşime teşekkürlerimle *** Güneşin, ayın ve yıldızların secde ettiği nur alnını şehvetin çamuruna değdirmeyen Yusuf Peygambere selam olsun. Allahım yorulmuş,daralmış, çaresiz tüm yüreklere inşirakı bahşet! *** Kitabı okurken Peygamberlerimizin isminin geçtiği yerlerde onlar için, Aleyhisselam Ona selam olsun demekle, selam gönderen secde kardeşlerimize teşekkürlerimizle. *** MEALİ MUKADDİME
Erkekler kuyusuzlığuna biz kadınlar Yusufsuzluğumuza ağlayalım.
Aşk ne kadar acıtırsa acıtsın ey Rabbim! Yusufu öolmayan biz kadınlara acı! Aya and olsun. Ve yıldızlara. Ve dahi güneşe and olsun!
Esselam olsun gerdanında ekin bulan çileye sızı dikenlere!
Esselam azığı aşk olanlara, aşk ağlayanlara!
Esselam kitaba, hitaba ve yemine.
Esselam secdeye, vecde ve hiçliğe.
Esselam doksan dokuz boncuğa ah! ah! ah! çekenlere.
Masal değildi Yusuf ve Züleyha. Hakikatin perdesinden süzülen ışıklardı. Kuran-ı Kerimin övgüsü ile Ahsenül Kasas kıssaların en güzeli sunuluyordu iman kalplilere ayet ayet. Aşka yalan deme! Eğer öyle ise; Yusuf ile Züleyhanın Kuranda işi ne? El Hak doğrudur. Aşk yalan değildir. El Hak. Aşk; nefsinin kırbaçlanmış duvarında kendini terbiye edebilen yüreğin zikridir! Sadık kalemin arif-i esrarı adına Ab-ı hayatın efsununa aşk-ı hakiki üfleyenin namına Kâinat, bir kuyunun duvarlarından aş*kın saçlarını örmeye başladı! O gün bugündür Züleyhanın avuçlarında kanar aşkın toprağında*ki vuslatsız çiçekler. Bu kızıl kıyametin ağrısını hisseden her beşer, aşkın kapısını çalan alfabenin bir harfidir artık! Yusuf atıldığı kuyunun duvarlarına sürdü dilinin lâl kesiği sancılarını. Sabrın çetelesini tuttu, gecenin göğsünde dualar harmanlayan yıldızlar. Yusuf kuyunun teninden sıyrılırken, kölelik yazgısını bir kervanın onu bulmasıyla yaşama*ya başlayacaktı. Yakupun bakmaya kıyamadığı, kendi evlatlarından sakındığı nur yüzlü yavrusu artık Mısırda bir köleydi. Peygamberliğini bildi, kulluğunu bildi. Köle olarak geldiği Mısıra vezir oldu. Kölelik ve özgürlüğün, ömrüne biçeceği be*delin kapısını çalacağı güne dek aşkın sınavı ile tavaf edecekti yüreği. Yusuf Mevlâya teslimiyetin secdesinde, dualarını pusula yapıp yönünü hiç kaybetmemenin huzurunu içirecekti ruhuna. Efendi olarak bileceği adamın eşi Züleyha, Yusufu ilk gördüğü andan itibaren aşkın yasak*lanmış rengini yudumluyordu derinliğinin garip ummanında. Yüreğine kafile kafile sığınan her harf, Yusufun güzel yüzünde şeddeleniyor, ağ*rısına yâr oluyordu. Gözlerindeki ışık hicret et*tikçe Yusufun saçlarına, kâinatın yüreğinde sancılar doğuruyordu gönlü. Yeniden ab-ı hayat akıyordu yüreğindeki çölün yataksız ırmağından. Züleyhanın ellerindeki derman, yüreğindeki fırtı*nayla söz kesiyor; bir ateşin kanadı oluyordu san*ki soluğu. Yusuf diyor, ona en bakir, hiç kul*lanılmamış en zengin cümleleri sıralamak istiyor ama yine Yusuf ile bitiyordu kelâmı! Sanki bütün harfler Yusufun adına secde ediyordu. Gözlerinde açan narçiçeklerinin kokusunu Yusufun haram değmemiş dudaklarında hissediyor, nefesi kesili*yordu. Nilin kıyısında zambaklar intihar ediyor*du aşkın çaresizlik doğuran ummanına gömerek yapraklarını! Züleyha, inancın gömüsüne aşkın tılsımlı ay*nasını yansıtıyordu. Yusuf sessizliğinin zikrinde içinde büyüttüğü kuyusuyla şereflendirirken yü*reğini, Züleyha nefsinin alaca dağından düşürü*yordu aşkın masumiyetini. Ve yüreğinin kıblesine nefsinin saçları değdiği an Hz. Yusufun zindan*larda soluk alacağı zamanlara gebe olacaktı. Yusuf, efendisinin karısına yan gözle bakma*yacak kadar erdemli ve vefalıydı. Bedelinin Elif misali yalnızlık olacağını bilerek, dik bir duruşun asaletini sergiledi. O artık ne ötresine örtünen an*lam kadar zengin olacaktı ne de şeddesine tutu*nan bir harfin şefkat mayalayan yanı kadar huzur çoğaltacaktı. Yusuf güzel ama evli olan bir ka dinin açtığı aşk pencersine buğu olup coşmaktansa hapse girmeyi yeğledi. Zindanın karanlığına yüreğinin inanç rahlesini koydu ve okudu İnsan olmanın ayetini sessizliğin gözlerine. Yüreğinin kundağına saramadığı Hz. Yusufa iftira atan Züleyha, onun yıllarca zindanlarda kalmasına vesile olmanın dayanılmaz acısını yaşadı. Vicdanındaki savaş, aşkın eteklerinden onu bir düşürüyor bir kaldırıyordu. Yüreğinin duvarlarında, kabrine yama olacak kırık ayna ağıtları başlamıştı sanki. Kırılan aynaların en sivri uçları aşka değen parmaklarını tek tek kesiyor kanla yıkanıyordu saçları. Yusuf zindanda saçlarını gölgelere taratırken, Züleyha yüzündeki çizgileri çoğaltan zamana teslim olmuştu. Pişmanlığının asaleti cayır cayır ıslatıyordu içindeki ateşi. Yıllar, umut iksirinin demir parmaklıklara uğrayacak nabzını dinlerken geçti Yusufun sabrı yudumlayan yanında. Mısır kralının rûyasındaki bir başağın, asıl manasını yorumlamasıylâ yeniden özgürlüğüne kavuştu. Kıraçlığın hüküm sürdüğü sahra sonsuzluğunda, rüya yorumlarının elçiliğiyle ona sunulan özgürlük, kuyudaki ıslak sessizliğin takvalı çığlığını giydiriyordu bakışlarına. Zindandaki karanlık ve ahraz seferler. avuçlarına sığınan ufuk çizgilerini harmanlıyordu geleceğine. Yorgundu Yusuf. Aşkın ona sırladığı aalaNu kimsenin duyamayacağı sandıkta saklıyordu. Bazen tek tek çöldeki kum tanelerini alıyordu avuçlarına ve her birine fısıldıyordu Mevlaya olan aşkının Züleyhadan geçen yol hikâyesini. Şükrün ruhundaki anlamını huşu içinde zikreden gönlü Züleyhanın yaşlanmış, çaresiz kalmış bakışlarına yüklüyordu merhametli rengini. Ve Yusufun kuyuda unuttuğu bir cümle yankılanıyordu kâinatın en bakir köşesinden: Allahım hata işleyenleri affet Tutkular gönlümüzü deli gömleği gibi sardı. Ey Yusuf bir gömlek de bize gönder! Açılsın gönlümüz. Ey gömleği Miraçta biçilen Nebi! Nefis gömleğini yırtıp paramparça edip düştük yola, aşk gömleğinin gelişini beklemekteyiz. Sen iftiraya uğradın ki kurulsun zindan. Sen zincire vuruldun ki kinisin zanlar. Evvelen terler akıl, ahiren kalp ıslanır melekûtun buram buram rahmet sağdığı hârika-i sevdânın maşukuyla. Biz ki merbub olmuşuz aklımızın pazarında ki kendi ipini sunmuş bir gülün nefesine Züleyha. Estağfirullah olsıın ki, biz ne kuyuya nur düşüren gece kadar afifâne gözleri hazan, nede Yusııfun gömleğindeki ip kadarız. Nede beşeri aşktan ilâhi aşka kanat vuran, Nile ahyanen çalım salan Züleyhanın şezresi kadarız. GECEYE YEMİN OLSUN! Dünya zulmün ve imtihanların yeşerdiği bir bataklıktır, Yusuf ki bataklıktan çıkmış kanlı bir gece gülüdür; Milattan önceleri
Çoktan da çok önceleri
Evvel ahirin peşinde,
Ahir evvelin içinde. Gecedir. Ama sıradan bir gece değil. O gecenin başkalığı akşamından bellidir. Akşama doğru önce güneş haber vermiştir farkındalığını. Yönsüz batmıştır yeryüzüne kapaklanırcasına. Gökyüzü çölün sarılığından daha sarıdır. Sonra kızıllık, ardından karanlık Akşamın haline anlam veremez insanlar:
Nedir bu olanlar? Güneşe ne oluyor böyle?
Güneş ayın elinden tutadursun, yıldızlar bututulmaya renk veredursun. Bir yeryüzü güzeli çocuk, gözlerine ağır ağır düşen uykuya mahur kalsın. Bir baba oğlunun başını okşayıp yanağına buse kondura dursun. Leyl! Yani gece.
Veyl! Yani yazıklar olsun!
Gecede aşkın hecesini sayıklayanlara selam olsun.
Gecenin konuklarını uykusunun koynunda barındıran, kardeşlerine Yusufu düşman gösteren şeytana yazıklar olsun. Çöldü
Geceeydi
Rüyaydı!..
Duaydı! Çöl emre amadeydi. Zaman ise deli divane. Gündüz emaneti geceye devretti. Gece kapılarını bir rüyaya araladı. On bir yıldızın İşi sordu. Kurtlu güneşin yere kapanması Ay tam ortasından ikiyi yarılmanın sancısındaydı, Gecedir. İpliğin Göğe doğru sarkıtıldığında siyah mı beyaz mı olduğu kestirilemeyen bir gece Batan güneşe, sönen ateşe gelmeyen habere, kabul görmeyen duaya, çözülmeyen kördüğüme, sır tutan sağırlığa Geceye düştü hûsn-ü zan! Yusuf naz uykusundayken bir nur huzmesi alnına dokunup geçer. Odanın her yanını bir be*yazlık kaplar. Melekler inmiştir odaya. Bünyamin biraz ötede yer döşeğinde uyumaktadır. Melekler nazlı nazlı tatlı uykusunda olan Yusufu yataktan alıp göğe doğru çıkartır. Bir yıldız Yusufun yana*ğında buse bırakır. Rüya Çölde yaşayanın en güzel bahçesidir rüyalar içerisinde rüyalar görmek. Susuza bir vahadır rüya. Rüya sessiz harflerin renk renk döküldüğü bir denizdir. Korkulu rüyalardan azade bir rüyanın için*dedir Yusuf. Yanağında inci taneleri Birazdan gece bitecek. Çöl uzanırken kuzeyden güneye bir uyku hali uykusuzluğa dönecek. Can cananın so*luğunu örtecek. Yusuf bir çöl güzeli. Yusuf, gökte bir ay par*çası. Yusuf, az sonra gökleri yerlere düşürecek. Rüya Yusufa ayan, Yusuf rüyalara beyan. Dünya vardı. Âlemler vardı. Yusufun halle*rinden gizli sırlar, mucizeler yayıldı, önce yıldızlar geldi. Secde etti Yusufa. Yusuf ürperdi. Sonra ay geldi. Yusufun karşısında durdu, secdeye kapan*dı. Yusuf titredi. Güneş geldi dönerek, raks ede*rek. O da secdeye vardı Yusufun önünde. Önce irkildi sonra üşüdüğünü hissetti Yusuf. Yatağın*da bir sağa bir sola döndü. İnce bir çığlık attı: Baba! Babacığım! Bünyamin çığlığa uyandı. Bir baba uyandı öte odadan, Koştu Yusufun odasına. Yusuf yatağında doğrulup bağdaş kurmuş, alnından terler boynu*na doğru akmış, gözleri tavanda, şahadet parmağı havada Öylece dona kalmış durmakta. Sırtındaki gömlek sırılsıklam. Baba yüreği bu halde evladı*nı görünce dayanamaz, önce ağlayan Bünyamini susturur ve yatırır. Sonra Yusufun yanına oturur. Sarılır evladına. Yusufun başı babanın göğsündedir. *Korkma oğlum. Ben geldim. Ne oldu sana? Babacığım bir rüya gördüm. Böyle bir rüyayı daha önce hiç görmemiştim. Rüyadan uyanınca irkildim ve korktum. Baba bir yandan oğlunun ıslak gömleğini çıkartıp yeni bir gömlek giydir*mekte, diğer yandan korkudan titreyen oğlunu sakinleştirmekte. *Üzülme oğlum. Rüyadır. Anlat bakalım ne gördün?* Karanlıktı çöl uçsuz bucaksız. Gecenin ka*ranlığında bir kuyu kenarındaki ağacın altında diz çökmüş oturuyordum. Yutkundu Yusuf. Soluklandı. Babasının uzat*tığı sudan bir yudum içti. *Sonra. Sonra neler oldu oğlum? Sonra gökten bir yıldız indi yanıma, sonra İkincisi, üçüncüsü, dördüncüsü. Dilim tutuldu. Gözüm kamaştı. Sonra beşincisi, altıncısı, yedincisi, sekizincisi geldi. Tek tek yıldızlara hayretle bakıyordum. Ardından dokuzuncusu, onuncusu öbek halini aldılar, Derken on birinci yıldız da yanlarındaydı. Fakat on birinci yıldızın parlaklığı diğerlerinden daha berraktı, Hepsi yan yana dİzildiler ve benim önümde secdeye kapandılar. Allahü Ekberl diye çığlık attı baba. Daha sonra neler oldu? On bir yıldızdan sonra güneş geldi, o da secde etti.
Allahü Ekberl diye yine bir çığlık daha atlı baba. Ya sonra?
Yıldızların ve güneşin yanı başına ay da gel di, o da secde etti ve korkudan sıçrayıp bağırarak uyandım. Allaha şükürler olsun. Aynı rüyayı üç gecedir ben de görüyordum. Ancak ayın, yıldızların ve güneşin kime secde ettiğini göremiyordum. Demek O sendin. Alnından öptü Yusufunun. Sımsıkı sarıldı ve ağlamaya başladı. Bir damla gözyaşı Yusufun yanağına değdi. Değer değmez Yusufun içine bir sc rinlik yayıldı. Korkusu dağıldı. Artık sakinleşmişti. Baba yüreğinde hem heyecan var hem helecan. Yusufun minik elini avucuna aldı. Şimdi titreme sırası babadaydı. Gördüğü rüyaya anlam veremeyen Yusuf, babasının bu hallerine de anlam veremiyordu. Baba fısıltı halinde konuşmaya başladı. Oğlum! Yusufum. Sakın ha gördüğün rüyayı kimseye anlatma. Hele hele kardeşlerine hiç bah*setme. Bu rüya senin Peygamberlik müjdendir. Kardeşlerinin bu rüyadan haberleri olursa şeyta*na uyar ve sana düşmanlık ederler. Şimdi susma vakti. Tamam babacığım. Rüyadan kimseye bah*setmeyeceğim. Baba oğul aynı rüyayı görmüşlerdi. İki gece farkı ile iki rüya. Ancak babanın rüyası henüz ya*rımdı. Babacığım rüyamda gördüğüm yıldızların, güneşin ve ayın hikmeti nedir? Yakup suskunlaştı. Derin düşüncelere daldı. On bir yıldız on bir kardeşi anlatıyordu. Güneş ise babayı. Peki, ay neyi temsil ediyordu? Bile*memişti. Yıllar sonra öğrenecekti ayın ay parçası Züleyhayı temsil ettiğini. Oğlunu tekrar uyardı: Yusufum dediklerimi unutma oldumu oğ*lum? Rüyalarım anlatma! Yusuf babasının dediklerini düşünüyordu. Kardeşler. Şeytan. Rüyanı anlatma! Niçin? Kula*ğında hep yankılandı. Kardeşler. Şeytan. Yakupun özellikle şeytandan bahsetmesinin bir sebebi vardı. Şeytanı günler öncesi bir ikindi vakti çölde uyuyakaldığında rüyasında görmüş*tü. Tûr dağındaydı. Düşünde o dağa çıkmış, do*laşıyordu. Alçak bir yerde de Yusufu görmüştü. Birden şeytan hayvan suretinde belirip ansızın oğluna saldırmıştı. Ona yardıma koşacakken yer yarılmış, Yusuf kaybolmuştu. O anda uykudan uyanmış, gördüğü düş yüzünden canı çok sıkılmıştı