Sıcak Külleri Kaldı / Oya Baydar
2001 Orhan Kemal Roman Ödülü
Hikâye Pariste, morgda başlar; kadın kahramanın hatırlamalarıyla, Ankaraya, İstanbula, Moskovaya, çeşitli kentlere, mekânlara uzanır.
Pariste, birkaç günlük bir süre içinde yaşanan olaylar, Türkiyenin ve dünyanın, 20. yüzyılın ikinci yarısını kapsayan yaklaşık kırk yıllık bir dönemine yapılan göndermelerle anlatılır.
Siyasal bir fonda geçen roman, yıllar boyunca süren imkânsız bir aşkın hikâyesidir. Aşk ve iktidar ilişkilerini; iktidar tutkusunun ve bu tutku üzerine kurulmuş ilişkilerin insanların yaşamlarını nasıl kemirdiğini anlatır. Romanın tanıtım yazısında ifade edildiği gibi: Sıcak Külleri Kaldı, kırk yılın yangınlarının; sevgilerde, inançlarda, dostluklarda, aşklarda, tutkularda tutuşturduğu ateşlerden arta kalan sıcak küllerinin romanıdır.
-I-
Pariste Faili Meçhul Bir Cinayet ve Bir Gramer Dersi
Roman, baş kahraman ve baş anlatıcı olan Ülkünün, Ben bu ölüyü daha önce de görmüştüm cümlesiyle başlar. Pariste siyasi mülteci (refugié politique) olarak yaşayan ve bir Fransız gazetesinde çalışan Ülkü, morga, bir gün önce basın toplantısını izlediği bir Türk diplomat ve üst düzey devlet görevlisinin* cesedini teşhis için çağırılmıştır. Lavez vous identifié? (metinde Fransızca) diye sorar görevli. Ülkü, bu sorudan çocukluğuna, İstanbulda yoksul bir çocuk olarak burslu okuduğu elit bir Fransız okulundaki gençlik yıllarına gider.
Aslında teşhis ettiği ceset, otuz yıl önceki gençlik aşkı Arın Murattır ve 1980 askeri rejimi yıllarında, Türkiyeden kaçmak zorunda kaldığında, annesine bıraktığı oğlunun babasıdır. Bölük pörçük hatırlamalardan, Ülkünün büyük aşkıyla buluşamadığını, evlenemediğini, bunun nedeninin, Arın Muratın zengin ve aristokrat ailesinin devletin en yüksek kademelerine hazırladıkları oğullarına, basit bir aileden gelen Ülküyü layık görmemeleri olduğunu* anlarız. Gerçek neden bu kadar basit midir? Romanın ana temalarından biri olan ve sonraki bölümlerde öne çıkacak aşk, tutku ve iktidar ilişkisine ait ilk ipuçları bu bölümde verilir.
-II-
Kaç Yıl Oldu Sesini Duymayalı?
Morga çağrılmasından ve ifadesine başvurulmasından bir gün önce, Ülküyü Türkiye Büyükelçiliğinden aramış ve Pariste bulunan Arın Muratın kendisiyle görüşmek istediğini bildirmişlerdir. Telefonun bağlanmasını beklediği birkaç dakika içinde Ülkü, Kaç yıl oldu sesini duymayalı diye düşünürken, anımsamalar yoluyla, onun, 1992de oğlunun öldürüldüğü haberi üzerine, yıllardır ayrı kaldığı Türkiyeye döndüğünü öğreniriz. Arın Murat, o sırada önemli bir görevdedir. Ülkü, eski sevgilisinin, oğlunun neden ve nasıl öldürüldüğü konusunda bilgi sahibi olduğunu düşünmektedir. Ankaraya Arın Muratı görmeye bu yüzden gitmiştir. Bu bölümde, Arın Muratın, devlet sırlarını da bilen ve derin devletin kirli işlerine, doğrudan olmasa da en azından operasyonları planlama düzeyinde karışmış yüksek bir bürokrat olduğunu anlarız. *Devletin güvenliği için düzenlenen hukuk dışı operasyonları bilmekte, hatta yönetmektedir. Ülkünün illegal bir sol örgüte mensup olan oğlu da bu operasyonlardan birinde öldürülmüştür.
Ankaradaki bu karşılaşmada, ikisi de, bütün olanaksızlıklara ve aralarındaki uçuruma rağmen birbirlerine karşı duygularının canlı olduğunu, aşkın belki de hiç kavuşamadıkları için- sürdüğünü anlarlar.
Yine bu bölümde, Ankara çağrışımlarıyla, Ülkünün yıllar önce Ankarada tanıştığı akademisyen ve komünist lider konumundaki Ömer ile nasıl evlendiğini, aslında Arın Murattan olan oğlunu, Ülküyü çok seven bu erkeğin nasıl benimsediğini, kocasıyla birlikte Türkiyenin 1970li yıllarında yaşadıkları güç yaşamı izleriz.
Öte yandan; Fransada yaşayan ve oğlunun cenazesi için birkaç günlüğüne İstanbula gelmiş olan Ülkü ile buluşmalarında Arın Muratın kimliğini daha iyi tanırız. Diplomaside ve devlette yükselmesine yardımcı olacağı için evlendiği alkolik karısıyla mutsuz olan, sadece kızına büyük bir sevgiyle bağlı olan Arın Murat, bu buluşmada hem Ülküyü hâlâ tutkuyla sevdiğini anlamıştır, hem de devletin hukuk dışı operasyonları ve orada kendi sorumluluğu konusunda içine ilk kez kuşku düşmüştür.
-III-
Erguvanlarla Seine Nehri Arasında Biryerlerde
Önceki bölümde beklenen telefon bağlanır. Arın Murat, Ülküye; Avrupa ülkelerini Türkiyede demokrasinin gelişmekte olduğuna ikna için yapacağı resmi basın toplantısını muhabir olarak izleyip izlemeyeceğini sorar. Ayrıca gece buluşmayı teklif eder. Nerede, nerelerde buluşurduk biz sorusunun yarattığı çağrışımlarla, aşklarının ilk sevişmeden ayrılığa kadarki seyrini (gelişmelerini) izleriz. İstanbulun erguvanlı tepelerinde, Boğaz yalılarında, sonra Arın Muratın doktora yapmak için bulunduğu Pariste, ve 1971 yılının Nisan sonunda, Arın Muratların Büyükadadaki köşklerindeki veda gecelerinde...Aralarında aşılmaz engeller bulunduğunu, bazen aşkın yetmediğini anlayan Ülkü, o gecenin sabahında adadan ayrılmıştır. Yine bir geri dönüş ve anımsamayla, o sabah, 1971 askeri darbesinin gerçekleştirildiğini, sıkıyönetim ilan edildiğini, Ülkünün bir süredir yaşadığı ve militanca olmasa da sol çevrelerle ilişki kurduğu Ankaraya dönüşünü izleriz.
Uzunca bir beklemeden sonra bağlanan telefonda, Arın Muratın sesi duyulur; basın toplantısından sonra, Pariste birlikte oldukları gençlik yıllarında sık sık gittikleri, çok değişmiş de olsa hâlâ aynı yerde bulunan Lile (Ada) adlı Fransız lokantasında buluşmak üzere randevulaşırlar.
-IV-
Sen Hiroşimada Hiçbir Şey Görmedin
Arın Muratın basın konferansında, umulmadık birşey olur. Türk devletinin elçisi ve sözcüsü olarak gönderilmiş olan Murat, konuşma metnini tamamen değiştirerek, Türkiyede demokrasinin nasıl geliştiğini anlatmak yerine, Türkiyedeki gerçek durumu, faşist dönemleri, antidemokratik baskıları, vb anlatmaya başlar. Basın toplantısını gazeteci olarak izleyen Ülkü hem şaşırmış, hem de kuşkulanmıştır. Arın Murat anlattıkça, Ülkü, Hiroshima Mon Amour filmine göndermeyle, Sen Hiroşimada hiçbir şey görmedin diye düşünür ve bir nakarat gibi içinden tekrarladığı Sen Hiroşimada hiçbir şey görmedin Arın Murat cümleleri arasında, 70li ve 80li yıllar Türkiyesinin atmosferine döneriz: Sosyalist siyasal harekette sıradan bir üye olan Ülkü ile, lider konumundaki kocası Ömerin güç yıllarına...İşkence, hapishane dönemleri, bir yandan da yine geriye dönüşlerle kocasıyla tanışmaları, ilişkileri, o çevrenin insanlarının hayatları fırça darbeleriyle işlenir. Arın Muratın hayretle izlenen sürpriz konuşması boyunca, çeşitli cümleleri, Ülkünün anımsamalarına vesile olur...Konuşmasını Bayanlar baylar, sizlere dağıtılan metin Türk hükümetinin resmi görüşünü yansıtmaktadır, benim anlattıklarım ise kendi görüşlerimdir diye bitiren özel görevli üst düzey diplomat Arın Muratla toplantıyı izleyen gazeteci Ülkünün bakışları karşılaşır ve bir an için, yıllardan sonra ilk kez başka bir sevgi ve uzlaşmada buluştuklarını hissederler.
-V-
Uzun Bir Yolun Yorgun Yolcuları
Bu bölüm, Yıllar önce de bakışları böyle karşılaşmıştı diye başlar. 1980deki faşist askeri darbeden sonra, dokuz yaşındaki oğlunu annesine bırakarak Türkiyeden kaçan Ülkü, Moskovada yaşayan kocası Ömerin yanına gelmiştir. Moskovada Kızıl Meydanda, bir resmi heyetle oraya gelmiş olan Arın Muratla bakışları karşılaşır. Bu bölümde, Ülkünün; onu inançlarından kuşkuya düşüren, kafasında derin sorular doğuran Moskovaya fazla dayanamayarak, saygı duyduğu ancak hiçbir zaman büyük bir aşkla bağlanmadığı kocasından ayrılışını, Fransaya iltica edişini izleriz. Zaman içinde geliş gidişlerle, çeşitli anı kırıntılarıyla; bir yandan ayrılığın nasıl gerçekleştiği, öte yandan sosyalist rejim ve toplum yıkılmaya doğru giderken, insanların psikolojilerindeki yansımalar, hayal kırıklıkları, yenilginin kederi, insanların savruluşu anlatılır.
-VI-
Adada (Lilede)Bir Akşam Yemeği ve Yaşlanmak Üzerine
Ülkü, buluşmayı kararlaştırdıkları restoranda Arın Muratı beklemektedir. Yine geçmişe dönüşler ve yıllar sonraki bu buluşmadaki diyaloglarla, bölümün ve romanın ana temalarından olan zamanın engellenemez akışı ve bunun karşısında insanın duyduğu çaresizlik ve hüzün işlenir. Yıllar geçmiş; Ülkü, Arın Murat, Ömer, herkes değişmiştir. Arın Murat, o günkü basın konferansındaki konuşmasını, aradan geçen yıllar boyunca neden ve nasıl değiştiğini, gerçekleri nasıl daha iyi görmeye başladığını açıklamaya çalışır. Ülkünün oğlunun nasıl öldürüldüğünü araştırmış, bu türden cinayetlerde devletin ve dolayısıyla da kendinin payını sezmiştir. Ancak Ülkünün öldürülen oğlunun kendi oğlu olduğunu hâlâ bilmemektedir. Yıllar sonraki o buluşma gecesinde, Arın Murat artık hayatını bütünüyle değiştireceğini, Ülkü ile birlikte dünyanın bir başka ucunda yepyeni bir hayata başlamaya kararlı olduğunu anlatırken, Ülkü, otuz yıldır içinde müthiş bir tutku olarak yaşattığı aşkın sönmekte olduğunu hüzünle fark eder. Karşısındaki adam, iktidar anlamına gelen devlet uğruna, güç uğruna harcamıştır aşkı. Üstelik bilmeden de olsa kendi oğlunun öldürülmesinden sorumludur. Ülkünün kafası karmakarışıktır.
Zaman zaman anılarla, eskiye dönüşlerle kesilen konuşma sırasında, Ülkünün bazı sözlerinden, bazı tarihlerden, bazı küçük ayrıntılardan, Arın Muratın içine, Ülkünün oğlunun gerçek kimliğine dair bir kuşku girer. Ertesi gün buluşmak üzere ayrılırken, Arın Murat mutludur ama kaygılıdır. O güne kadarki bütün hayatını, kimliğini inkâr etme pahasına, böyle bir bedel ödemeyi kabullenerek yıllar sonra sevgilisine kavuşacaktır.
-VII-
Özgürlüğün İlk Şafağı
Ertesi gün Ülkü, Pariste sorgu hakimliğinde (savcılıkta) ifadeye çağrılmıştır. Arın Murat, o gece restorandan çıktıktan sonra Rue des Ecolesün köşesinde öldürülmüştür, ve ölümünden önce onu son gören kişi Ülküdür. Arın Murat için Rue des Ecoles anılarla dolu, nostaljik bir bölgedir, gençlik yıllarında Pariste Ülkü ile birlikte yaşadıkları stüdyo o sokaktadır. Sokağın köşesine doğru yürürken anılara dalar. Hayatını değiştirecek, Ülküyü ikna edecek, birlikte yeni bir hayat kuracaklardır. Çok sevdiği kızını düşünür bir an ve o anda kızının derin bakışlı güzel gözleri, ona Ülkünün oğlunun dava dosyasında gördüğü vesikalık fotoğrafını hatırlatır. Birkaç ayrıntı, o dosyadaki birkaç tarih daha...Yıllar önce Ülkü ile son kez beraber oldukları gecenin tarihini hatırlar, çocuğun doğum tarihiyle birleştirir. Kendi gözleri, kızının gözleri, Ülkünün öldürülen oğlunun gözleri birleşir. Ülkünün öldürülen oğlunun kendi oğlu olduğunu dehşet içinde bilince çıkardığı anda, ardından birinin geldiğini fark eder ama geç kalmıştır. Silah sesi duyulmaz, susturucu takılmıştır. Suikastçi profesyoneldir. Sokak lambasının altında yere düşerken, lambanın ışığını tanyeri sanır. Özgürlüğümün ilk şafağı diye düşünür ironik biçimde.
Fransız makamlarının soruşturmasından sonra, bu defa da cinayeti araştırmak için Türkiye Büyükelçiliğine tanık olarak çağrılan Ülkü, orada Arın Muratın karısı ve kızıyla karşılaşır. Öldürülen sevgilisinin kızına, açıkça olmasa da, bu cinayetin ardında, o dönemlerde Türkiyedeki benzer cinayetlerde adı geçen devlet içindeki karanlık güçlerin olabileceğini hissettirir. Arın Muratın kızının gözlerinin babasına ve kendi oğlunun gözlerine ne kadar benzediğini hüzünle görür, kıza sevgi duyar.
-VIII-
Oğullar ve Kardeşler
Yıl 1997dir. Arın Muratın cenazesi Türkiyede devlet töreniyle kaldırılır. Bu bölümde, Türkiyenin 2000lere doğru siyasal atmosferi yansıtılır.
-IX-
Issız Adalar Aranıyor
Ülkü Türkiyeye dönmüştür. Kendime bir ıssız ada bulmak için mi döndüm buralara? Hayvanların ölmek için inlerine döndükleri gibi mi? Çocukluğunun, gençliğinin geçtiği, Arınla o garip tutkuyu, aşkı yaşadığı, sonra oğlunu kaybettiği yerlere döner. Hiçbir şey eskisi gibi değildir, hiçbir şey kalmamıştır geriye sıcak küllerden başka... Gençlik yıllarında Arın Muratın en yakın arkadaşı olan eski arkadaşlarından birinin ısrarlı davetini geri çevirmeyip, arkadaşının yerleştiği ve bağlar kurarak şarapçılık yapmaya heveslendiği Ege adasına gider.
Burası bir sığınak mıdır, onu çok yormuş olan hayattan kaçıp bu adada mı kalacaktır? Yoksa yeniden hayata, Parise, gazeteciliğe, mesleğine mi dönecektir? Belirsizdir.
Roman, Yarın olmazsa öbür gün ayrılmalıyım bu adadan, diye geçirdi içinden. Rüzgârı arkasına alıp bağlara doğru yürüdü. diye biter.
-Yazarın kişisel sitesinden alıntıdır-
2001 Orhan Kemal Roman Ödülü
Hikâye Pariste, morgda başlar; kadın kahramanın hatırlamalarıyla, Ankaraya, İstanbula, Moskovaya, çeşitli kentlere, mekânlara uzanır.
Pariste, birkaç günlük bir süre içinde yaşanan olaylar, Türkiyenin ve dünyanın, 20. yüzyılın ikinci yarısını kapsayan yaklaşık kırk yıllık bir dönemine yapılan göndermelerle anlatılır.
Siyasal bir fonda geçen roman, yıllar boyunca süren imkânsız bir aşkın hikâyesidir. Aşk ve iktidar ilişkilerini; iktidar tutkusunun ve bu tutku üzerine kurulmuş ilişkilerin insanların yaşamlarını nasıl kemirdiğini anlatır. Romanın tanıtım yazısında ifade edildiği gibi: Sıcak Külleri Kaldı, kırk yılın yangınlarının; sevgilerde, inançlarda, dostluklarda, aşklarda, tutkularda tutuşturduğu ateşlerden arta kalan sıcak küllerinin romanıdır.
-I-
Pariste Faili Meçhul Bir Cinayet ve Bir Gramer Dersi
Roman, baş kahraman ve baş anlatıcı olan Ülkünün, Ben bu ölüyü daha önce de görmüştüm cümlesiyle başlar. Pariste siyasi mülteci (refugié politique) olarak yaşayan ve bir Fransız gazetesinde çalışan Ülkü, morga, bir gün önce basın toplantısını izlediği bir Türk diplomat ve üst düzey devlet görevlisinin* cesedini teşhis için çağırılmıştır. Lavez vous identifié? (metinde Fransızca) diye sorar görevli. Ülkü, bu sorudan çocukluğuna, İstanbulda yoksul bir çocuk olarak burslu okuduğu elit bir Fransız okulundaki gençlik yıllarına gider.
Aslında teşhis ettiği ceset, otuz yıl önceki gençlik aşkı Arın Murattır ve 1980 askeri rejimi yıllarında, Türkiyeden kaçmak zorunda kaldığında, annesine bıraktığı oğlunun babasıdır. Bölük pörçük hatırlamalardan, Ülkünün büyük aşkıyla buluşamadığını, evlenemediğini, bunun nedeninin, Arın Muratın zengin ve aristokrat ailesinin devletin en yüksek kademelerine hazırladıkları oğullarına, basit bir aileden gelen Ülküyü layık görmemeleri olduğunu* anlarız. Gerçek neden bu kadar basit midir? Romanın ana temalarından biri olan ve sonraki bölümlerde öne çıkacak aşk, tutku ve iktidar ilişkisine ait ilk ipuçları bu bölümde verilir.
-II-
Kaç Yıl Oldu Sesini Duymayalı?
Morga çağrılmasından ve ifadesine başvurulmasından bir gün önce, Ülküyü Türkiye Büyükelçiliğinden aramış ve Pariste bulunan Arın Muratın kendisiyle görüşmek istediğini bildirmişlerdir. Telefonun bağlanmasını beklediği birkaç dakika içinde Ülkü, Kaç yıl oldu sesini duymayalı diye düşünürken, anımsamalar yoluyla, onun, 1992de oğlunun öldürüldüğü haberi üzerine, yıllardır ayrı kaldığı Türkiyeye döndüğünü öğreniriz. Arın Murat, o sırada önemli bir görevdedir. Ülkü, eski sevgilisinin, oğlunun neden ve nasıl öldürüldüğü konusunda bilgi sahibi olduğunu düşünmektedir. Ankaraya Arın Muratı görmeye bu yüzden gitmiştir. Bu bölümde, Arın Muratın, devlet sırlarını da bilen ve derin devletin kirli işlerine, doğrudan olmasa da en azından operasyonları planlama düzeyinde karışmış yüksek bir bürokrat olduğunu anlarız. *Devletin güvenliği için düzenlenen hukuk dışı operasyonları bilmekte, hatta yönetmektedir. Ülkünün illegal bir sol örgüte mensup olan oğlu da bu operasyonlardan birinde öldürülmüştür.
Ankaradaki bu karşılaşmada, ikisi de, bütün olanaksızlıklara ve aralarındaki uçuruma rağmen birbirlerine karşı duygularının canlı olduğunu, aşkın belki de hiç kavuşamadıkları için- sürdüğünü anlarlar.
Yine bu bölümde, Ankara çağrışımlarıyla, Ülkünün yıllar önce Ankarada tanıştığı akademisyen ve komünist lider konumundaki Ömer ile nasıl evlendiğini, aslında Arın Murattan olan oğlunu, Ülküyü çok seven bu erkeğin nasıl benimsediğini, kocasıyla birlikte Türkiyenin 1970li yıllarında yaşadıkları güç yaşamı izleriz.
Öte yandan; Fransada yaşayan ve oğlunun cenazesi için birkaç günlüğüne İstanbula gelmiş olan Ülkü ile buluşmalarında Arın Muratın kimliğini daha iyi tanırız. Diplomaside ve devlette yükselmesine yardımcı olacağı için evlendiği alkolik karısıyla mutsuz olan, sadece kızına büyük bir sevgiyle bağlı olan Arın Murat, bu buluşmada hem Ülküyü hâlâ tutkuyla sevdiğini anlamıştır, hem de devletin hukuk dışı operasyonları ve orada kendi sorumluluğu konusunda içine ilk kez kuşku düşmüştür.
-III-
Erguvanlarla Seine Nehri Arasında Biryerlerde
Önceki bölümde beklenen telefon bağlanır. Arın Murat, Ülküye; Avrupa ülkelerini Türkiyede demokrasinin gelişmekte olduğuna ikna için yapacağı resmi basın toplantısını muhabir olarak izleyip izlemeyeceğini sorar. Ayrıca gece buluşmayı teklif eder. Nerede, nerelerde buluşurduk biz sorusunun yarattığı çağrışımlarla, aşklarının ilk sevişmeden ayrılığa kadarki seyrini (gelişmelerini) izleriz. İstanbulun erguvanlı tepelerinde, Boğaz yalılarında, sonra Arın Muratın doktora yapmak için bulunduğu Pariste, ve 1971 yılının Nisan sonunda, Arın Muratların Büyükadadaki köşklerindeki veda gecelerinde...Aralarında aşılmaz engeller bulunduğunu, bazen aşkın yetmediğini anlayan Ülkü, o gecenin sabahında adadan ayrılmıştır. Yine bir geri dönüş ve anımsamayla, o sabah, 1971 askeri darbesinin gerçekleştirildiğini, sıkıyönetim ilan edildiğini, Ülkünün bir süredir yaşadığı ve militanca olmasa da sol çevrelerle ilişki kurduğu Ankaraya dönüşünü izleriz.
Uzunca bir beklemeden sonra bağlanan telefonda, Arın Muratın sesi duyulur; basın toplantısından sonra, Pariste birlikte oldukları gençlik yıllarında sık sık gittikleri, çok değişmiş de olsa hâlâ aynı yerde bulunan Lile (Ada) adlı Fransız lokantasında buluşmak üzere randevulaşırlar.
-IV-
Sen Hiroşimada Hiçbir Şey Görmedin
Arın Muratın basın konferansında, umulmadık birşey olur. Türk devletinin elçisi ve sözcüsü olarak gönderilmiş olan Murat, konuşma metnini tamamen değiştirerek, Türkiyede demokrasinin nasıl geliştiğini anlatmak yerine, Türkiyedeki gerçek durumu, faşist dönemleri, antidemokratik baskıları, vb anlatmaya başlar. Basın toplantısını gazeteci olarak izleyen Ülkü hem şaşırmış, hem de kuşkulanmıştır. Arın Murat anlattıkça, Ülkü, Hiroshima Mon Amour filmine göndermeyle, Sen Hiroşimada hiçbir şey görmedin diye düşünür ve bir nakarat gibi içinden tekrarladığı Sen Hiroşimada hiçbir şey görmedin Arın Murat cümleleri arasında, 70li ve 80li yıllar Türkiyesinin atmosferine döneriz: Sosyalist siyasal harekette sıradan bir üye olan Ülkü ile, lider konumundaki kocası Ömerin güç yıllarına...İşkence, hapishane dönemleri, bir yandan da yine geriye dönüşlerle kocasıyla tanışmaları, ilişkileri, o çevrenin insanlarının hayatları fırça darbeleriyle işlenir. Arın Muratın hayretle izlenen sürpriz konuşması boyunca, çeşitli cümleleri, Ülkünün anımsamalarına vesile olur...Konuşmasını Bayanlar baylar, sizlere dağıtılan metin Türk hükümetinin resmi görüşünü yansıtmaktadır, benim anlattıklarım ise kendi görüşlerimdir diye bitiren özel görevli üst düzey diplomat Arın Muratla toplantıyı izleyen gazeteci Ülkünün bakışları karşılaşır ve bir an için, yıllardan sonra ilk kez başka bir sevgi ve uzlaşmada buluştuklarını hissederler.
-V-
Uzun Bir Yolun Yorgun Yolcuları
Bu bölüm, Yıllar önce de bakışları böyle karşılaşmıştı diye başlar. 1980deki faşist askeri darbeden sonra, dokuz yaşındaki oğlunu annesine bırakarak Türkiyeden kaçan Ülkü, Moskovada yaşayan kocası Ömerin yanına gelmiştir. Moskovada Kızıl Meydanda, bir resmi heyetle oraya gelmiş olan Arın Muratla bakışları karşılaşır. Bu bölümde, Ülkünün; onu inançlarından kuşkuya düşüren, kafasında derin sorular doğuran Moskovaya fazla dayanamayarak, saygı duyduğu ancak hiçbir zaman büyük bir aşkla bağlanmadığı kocasından ayrılışını, Fransaya iltica edişini izleriz. Zaman içinde geliş gidişlerle, çeşitli anı kırıntılarıyla; bir yandan ayrılığın nasıl gerçekleştiği, öte yandan sosyalist rejim ve toplum yıkılmaya doğru giderken, insanların psikolojilerindeki yansımalar, hayal kırıklıkları, yenilginin kederi, insanların savruluşu anlatılır.
-VI-
Adada (Lilede)Bir Akşam Yemeği ve Yaşlanmak Üzerine
Ülkü, buluşmayı kararlaştırdıkları restoranda Arın Muratı beklemektedir. Yine geçmişe dönüşler ve yıllar sonraki bu buluşmadaki diyaloglarla, bölümün ve romanın ana temalarından olan zamanın engellenemez akışı ve bunun karşısında insanın duyduğu çaresizlik ve hüzün işlenir. Yıllar geçmiş; Ülkü, Arın Murat, Ömer, herkes değişmiştir. Arın Murat, o günkü basın konferansındaki konuşmasını, aradan geçen yıllar boyunca neden ve nasıl değiştiğini, gerçekleri nasıl daha iyi görmeye başladığını açıklamaya çalışır. Ülkünün oğlunun nasıl öldürüldüğünü araştırmış, bu türden cinayetlerde devletin ve dolayısıyla da kendinin payını sezmiştir. Ancak Ülkünün öldürülen oğlunun kendi oğlu olduğunu hâlâ bilmemektedir. Yıllar sonraki o buluşma gecesinde, Arın Murat artık hayatını bütünüyle değiştireceğini, Ülkü ile birlikte dünyanın bir başka ucunda yepyeni bir hayata başlamaya kararlı olduğunu anlatırken, Ülkü, otuz yıldır içinde müthiş bir tutku olarak yaşattığı aşkın sönmekte olduğunu hüzünle fark eder. Karşısındaki adam, iktidar anlamına gelen devlet uğruna, güç uğruna harcamıştır aşkı. Üstelik bilmeden de olsa kendi oğlunun öldürülmesinden sorumludur. Ülkünün kafası karmakarışıktır.
Zaman zaman anılarla, eskiye dönüşlerle kesilen konuşma sırasında, Ülkünün bazı sözlerinden, bazı tarihlerden, bazı küçük ayrıntılardan, Arın Muratın içine, Ülkünün oğlunun gerçek kimliğine dair bir kuşku girer. Ertesi gün buluşmak üzere ayrılırken, Arın Murat mutludur ama kaygılıdır. O güne kadarki bütün hayatını, kimliğini inkâr etme pahasına, böyle bir bedel ödemeyi kabullenerek yıllar sonra sevgilisine kavuşacaktır.
-VII-
Özgürlüğün İlk Şafağı
Ertesi gün Ülkü, Pariste sorgu hakimliğinde (savcılıkta) ifadeye çağrılmıştır. Arın Murat, o gece restorandan çıktıktan sonra Rue des Ecolesün köşesinde öldürülmüştür, ve ölümünden önce onu son gören kişi Ülküdür. Arın Murat için Rue des Ecoles anılarla dolu, nostaljik bir bölgedir, gençlik yıllarında Pariste Ülkü ile birlikte yaşadıkları stüdyo o sokaktadır. Sokağın köşesine doğru yürürken anılara dalar. Hayatını değiştirecek, Ülküyü ikna edecek, birlikte yeni bir hayat kuracaklardır. Çok sevdiği kızını düşünür bir an ve o anda kızının derin bakışlı güzel gözleri, ona Ülkünün oğlunun dava dosyasında gördüğü vesikalık fotoğrafını hatırlatır. Birkaç ayrıntı, o dosyadaki birkaç tarih daha...Yıllar önce Ülkü ile son kez beraber oldukları gecenin tarihini hatırlar, çocuğun doğum tarihiyle birleştirir. Kendi gözleri, kızının gözleri, Ülkünün öldürülen oğlunun gözleri birleşir. Ülkünün öldürülen oğlunun kendi oğlu olduğunu dehşet içinde bilince çıkardığı anda, ardından birinin geldiğini fark eder ama geç kalmıştır. Silah sesi duyulmaz, susturucu takılmıştır. Suikastçi profesyoneldir. Sokak lambasının altında yere düşerken, lambanın ışığını tanyeri sanır. Özgürlüğümün ilk şafağı diye düşünür ironik biçimde.
Fransız makamlarının soruşturmasından sonra, bu defa da cinayeti araştırmak için Türkiye Büyükelçiliğine tanık olarak çağrılan Ülkü, orada Arın Muratın karısı ve kızıyla karşılaşır. Öldürülen sevgilisinin kızına, açıkça olmasa da, bu cinayetin ardında, o dönemlerde Türkiyedeki benzer cinayetlerde adı geçen devlet içindeki karanlık güçlerin olabileceğini hissettirir. Arın Muratın kızının gözlerinin babasına ve kendi oğlunun gözlerine ne kadar benzediğini hüzünle görür, kıza sevgi duyar.
-VIII-
Oğullar ve Kardeşler
Yıl 1997dir. Arın Muratın cenazesi Türkiyede devlet töreniyle kaldırılır. Bu bölümde, Türkiyenin 2000lere doğru siyasal atmosferi yansıtılır.
-IX-
Issız Adalar Aranıyor
Ülkü Türkiyeye dönmüştür. Kendime bir ıssız ada bulmak için mi döndüm buralara? Hayvanların ölmek için inlerine döndükleri gibi mi? Çocukluğunun, gençliğinin geçtiği, Arınla o garip tutkuyu, aşkı yaşadığı, sonra oğlunu kaybettiği yerlere döner. Hiçbir şey eskisi gibi değildir, hiçbir şey kalmamıştır geriye sıcak küllerden başka... Gençlik yıllarında Arın Muratın en yakın arkadaşı olan eski arkadaşlarından birinin ısrarlı davetini geri çevirmeyip, arkadaşının yerleştiği ve bağlar kurarak şarapçılık yapmaya heveslendiği Ege adasına gider.
Burası bir sığınak mıdır, onu çok yormuş olan hayattan kaçıp bu adada mı kalacaktır? Yoksa yeniden hayata, Parise, gazeteciliğe, mesleğine mi dönecektir? Belirsizdir.
Roman, Yarın olmazsa öbür gün ayrılmalıyım bu adadan, diye geçirdi içinden. Rüzgârı arkasına alıp bağlara doğru yürüdü. diye biter.
-Yazarın kişisel sitesinden alıntıdır-