Sharbat Gula kimdir ?
Acı ve korku dolu bakışları ile etkileyen fotoğrafından tanıdığımız Afgan kızı
Acı ve korku dolu bakışları ile etkileyen fotoğrafından tanıdığımız Afgan kızı
Sharbat'ı aslında hepimiz tanıyoruz, çünkü fotoğrafını görmeyen yoktur. Onu bize tanıtan o fotoğraf çekildiğinde Sharbat, 12 yaşında bir kızçocuğuydu ve savaşın ortasında öksüz kalmıştı. Hayatı, bitti sanılan o noktada bir fotoğrafçının deklanşöre bastığı birkaç saniyede değişti. Ama bunu o anda ne Sharbat biliyordu ne de fotoğrafı çeken Steve McCurry. Hatta onlar birbirinin adını dahi bilmiyordu.
Coğrafyasının kaderini taşıyan izlerle yaşayacaktı hayatını Sharbat. Ancak daha çocukyaşında hayatı da değişecekti. Bir gün oyunlar kurması gerekirken kimsesiz kalmış ve kendini savaşın ortasında bulmuştu. Onu diğerlerinden farklı kılan, bugün bana da bu yazıyı yazdıran, insanın içine işleyen bakışlarıyla yeşil gözleriydi. O, acısını biriktirdiği gözleriyle savaşın yüzü oldu
Çocukluğu
Sharbat, 20 Mart 1972'de Peştun kökenli bir Afgan kızı olarak dünyaya geldi.
Aslında onun hayatı bir savaşın ortasında ve 12 yaşında başladı. Öksüz kalmıştı. Fotoğrafçı Steve McCurry deklanşöre basarken Sharbat'ı dünyaya tanıtacağından habersizdi.
O, savaşın fotoğrafını çekiyordu; Sovyetler Birliği ve Afganistan arasındaki savaşın
Mülteci kampında delici bakışlar
Sharbat, Pakistan'da bir mülteci kampında yaşıyordu. Sanki savaşın acısını ve korkusunu yeşil gözlerinde biriktirmişti; bir gün biri gelip onları fark etsin diye.
Fark eden kişi "Steve McCurry" oldu. Steve, Pakistan'daki mülteci kampında dolaşırken bir okulun öğrencilerinin de fotoğrafını çekmek istedi. Öğretmenden izin aldı. Kız çocuklarının fotoğrafını çekerken, Steve, onu gördü. Delici yeşil bakışları içine işlemişti. Sonra kız yalnız fotoğrafını çekmesine izin verdi ve Steve, adını dahi bilmediği bu kızın fotoğrafını çekti. Savaşın tüm görüntüsü kızın yüzünde adeta yaşıyordu.
Afgan kadınlarının fotoğrafını çekmek o kadar kolay değildi. Steve ayağına kadar gelen, hayatını değiştireceğinden habersiz fırsatı kaçırmamıştı. Sharbat'ın 12 yaşındaki korkulu ifadesini kaydetti.
Yıl, 1984 idi.
Afghan girl (Afgan kızı)
Çok değil bir yıl sonra, Sharbat'ın sureti National Geographic Haziran 1985 sayısında "Afghan girl başlığıyla yer bulmuştu.
Steve, fotoğrafları banyo ettikten sonra derginin fotoğraf editörü Bill Garrett, "İşte fotoğrafımız bu dedi; "Afgan kızı.
Bakışları, ifadesindeki o korku Afgan savaşından yola çıkarak tüm savaşların izini taşıyordu. O, hayata bu kadar anlamlı bakmayı canı yanarak öğrenmişti. Küçücük bir kız çocuğu olamadan büyüyüvermişti belli ki.
Fotoğrafın dergiye kapak oluşu bir anda gözleri Afganistan'ın acısına çevirdi. Sharbat'ın yüzünden tek bir kare ile naklen savaşın yayını yapılıyordu. İsminin henüz Sharbat olduğu bilinmeyen bu kız, bir anda fotoğrafıyla Afgan savaşının ve mültecilerin tüm dünyaya ulaşan simgesi oluverdi. Yayın dünyasında kızın adı ezbere bilinmese de fotoğrafçısının da ününe ün kattı.
Beklenenden daha fazla dikkat çeken fotoğraftan sonra National Geographic Society, Afgan kız çocuklarının eğitimi ve kadınları için bir fon oluşturdu. Buraya toplanan yardımların hepsi yerine ulaştırıldı. Sadece eğitimleri değil, rehabilitasyonları da düşünülmüştü.
Fotoğraf ve sonrası
Sharbat, ülkesine döndüğünde en az Cumhurbaşkanı'nın karşılaması kadar ilginç bir karşılama vardı. Ömründe sadece iki kez objektife bakan bu kadın, karşısında habermuhabirlerini bulmuştu. Kendisine sorulan fotoğrafı için söyle diyordu Sharbat: "O fotoğrafın bana geçmişte yarardan çok zararı oldu. Beni ünlü yaptı, ama aynı zamanda tutuklanmama da neden oldu.
Bir yandan da inkar edemeyeceği dokunuşlar yapmıştı aslında bu fotoğraf Sharbat'ın hayatına. Onun sayesinde para kazanıyordu. Ama yaşadığı acı onu vaktinden önce olgunlaştıralı çok olmuştu. Yaşadığı onca acının üstüne acısının sembolünden gelen parayı insanlara harcıyordu. İlk başlarda bu fotoğrafın ona sunduğu medyadan hoşlanmasa da zamanla hedefini doğru yöne çevirdi ve özellikle dul ve yetim kalmış kişilere yardım etmeye başladı. Bundan da elbet onur duyuyordu.
Bugün her şeye kırılan, dökülen, kolayca küsebilen, ağlayan hallerimizi gördükçe ne çok şaşırıyorum böyle hayatlardan sonra. Sharbat nasıl oldu da onca acıyı göz bebeklerinde topladı acaba diyorum. İnsan çok karmaşık bir varlık; hayat da bir o kadar onun karmaşık doğasıyla doğru orantılı sürüp gidiyor. Her gün ne acılar okuyup, ne hayatlar yazıyorum; yaşıyormuşçasına, hissederek. Ne bileyim, elbette en ilgi çekici olanları seçiyorum; ama en çok içimi acıtanları ya da yüzümü güldürenleri daha çok seviyorum, arada kalanları değil. İnsan yanım devreye giriyor demek ki
İnsan üzerinden zaman geçince her acısını eskitmeye meyilli. Şükürler olsun ki, unutmak, alışmak diye bir şey var ve insanoğlu bunu pek güzel başarıyor. Bir gün bir yerde bir an yaşıyoruz ve yıllar sonra o aslında hayatımızın değiştiği an oluveriyor, ne garip. Anlamlandıramadığımız, nefret ettiğimiz, çok sevdiğimiz ne varsa; bir savaş ortamında ya da sonra sürüklediği mülteci kamplarında tüm değerini yitiriveriyor. Sen hayat bitti sanıyorsun, ama asıl her şey ondan sonra başlıyor.
Sen sabretmesini bildikten sonra, gör bak yarın ne güneşli geliyor