Sır
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 1 Tem 2013
-
- Mesajlar
- 1,170
-
- MFC Puanı
- 44
Bir derviş, Şeyh Harakânî hazretlerinin şöhretini duydu.
Ziyaret edip duasını almak için, Talkan şehrinden yola çıktı.
O büyük zatı görmek için ovaları, dağları aştı. Günler geceler boyu yürüdü. Şeyhin bulunduğu şehre vardı. Evini sorup öğrendi. Edep ve saygıyla gidip evin kapısın çaldı. Şeyhin karısı kapıdan başını çıkardı.
Ne istiyorsun? dedi.
Derviş,
Talkan şehrinden, şeyhi ziyaret için geldim dedi.
Bunu duyan kadın kahkahalarla güldü. Bir şu sakalına bak, bir de bunca yolun zahmetine katlanmanın sebebine bak. Memleketinde işin gücün yok mu senin? Boş yere yollara düşmüşsün. Bir ahmağı ziyaret etmek için, hiç bu sıkıntıyı çekmeye değer mi? Yoksa memleketinden mi sıkıldın? Sakın, şeytan seni kandırıp yolculuğa sürüklemiş olmasın.
Kadın buna benzer birçok hakaret etti. Kötü sözler söyledi.
Derviş sabırla dinledi. Sonunda,
Ne olursa olsun, ben o mâna sultanı şeyhi görmek istiyorum. Şeyhin nerede olduğunu söyler misin? dedi. Kadın, Şeyhi görmeden memleketine dönersen, senin için daha hayırlı olur. Azgınlığa ve sapıklığa düşmezsin. Ağzı iyi laf yaptığından, senin gibi birçok ahmağı tuzağına düşürerek yolunu şaşırttı. Senin şeyh dediğin kimse, gündüzleri tembel tembel oturur, hazır bulursa yer, akşamları leş gibi yatar uyur. İbadet nedir bilmeyen günahkârın tekidir. İşi gücü hile ve riya ile halkı kandırmaktır. Sana zararı dokunmaması için, hiç görüşmeden geri dön dedi.
Genç derviş bu sözler üzerine dayanamadı.
Yeter artık, sus. Ben rüzgârın sürüklediği bir bulut değilim ki, bir toz sebebiyle bu kapıdan geri döneyim. Ey yaşlı kadın! Şunu bil ki Hakkın nurunu üfleyerek söndüremezsin. Çünkü o güneş gibidir dedi.
Derviş bu kadından şeyhin yerini öğrenemeyeceğini anladı. Şeyhin nerede olduğunu sorup araştırmaya koyuldu. Biri ona, Bu diyarın kutbu olan şeyhimiz, odun getirmek için ormana gitti dedi. Derviş de muhabbetle ormanın yolunu tuttu. Derviş hem yürüyor hem de, Böyle büyük bir Allah dostu, nasıl olur da bu kadar kötü huylu bir kadınla beraber yaşar? Bir şeyh bu kadını niye evinde tutar? Bununla nasıl anlaşır, uzlaşır? diye kendi kendine sorup durdu. Derviş bu düşüncelerin şeytanın vesvesesi olduğunu düşünerek, gönülden bir lâ havle çekti. Yoluna devam ederken, Şeyh Harakânî hazretlerini bir aslanın üzerinde karşısında buluverdi.
Şeyh odunlarını aslana yüklemiş, üzerinde kendi oturmuştu. Bir erkek yılanı da kamçı gibi eline almıştı. O büyük velî, genç dervişe tebessüm etti. Derviş bir şey söylemeden, Ey beni görmek için uzak yollardan gelen derviş! Şeytanın vesvesesine itibar etme. Ben o huysuz, inkârcı kadına tahammül edip cefasına sabır gösterdiğim için, bu aslan da benim yükümü çekiyor. Allah dostları Haktan gelene, sızlanmadan, şikâyet etmeden boyun eğerler. Zorluklarla savaşmak, Allaha olan teslimiyetlerinin gereğidir dedi.
***
Sabır genişliğin anahtarıdır. Sabrın sırrına ermek için gülerek, hoşlanarak yükünü çekmek gerekir.
Aşağılık kişilerin kötülüklerine sabredersen, Hz. Peygamberin sünnetinin nuruna ulaşırsın.
Ziyaret edip duasını almak için, Talkan şehrinden yola çıktı.
O büyük zatı görmek için ovaları, dağları aştı. Günler geceler boyu yürüdü. Şeyhin bulunduğu şehre vardı. Evini sorup öğrendi. Edep ve saygıyla gidip evin kapısın çaldı. Şeyhin karısı kapıdan başını çıkardı.
Ne istiyorsun? dedi.
Derviş,
Talkan şehrinden, şeyhi ziyaret için geldim dedi.
Bunu duyan kadın kahkahalarla güldü. Bir şu sakalına bak, bir de bunca yolun zahmetine katlanmanın sebebine bak. Memleketinde işin gücün yok mu senin? Boş yere yollara düşmüşsün. Bir ahmağı ziyaret etmek için, hiç bu sıkıntıyı çekmeye değer mi? Yoksa memleketinden mi sıkıldın? Sakın, şeytan seni kandırıp yolculuğa sürüklemiş olmasın.
Kadın buna benzer birçok hakaret etti. Kötü sözler söyledi.
Derviş sabırla dinledi. Sonunda,
Ne olursa olsun, ben o mâna sultanı şeyhi görmek istiyorum. Şeyhin nerede olduğunu söyler misin? dedi. Kadın, Şeyhi görmeden memleketine dönersen, senin için daha hayırlı olur. Azgınlığa ve sapıklığa düşmezsin. Ağzı iyi laf yaptığından, senin gibi birçok ahmağı tuzağına düşürerek yolunu şaşırttı. Senin şeyh dediğin kimse, gündüzleri tembel tembel oturur, hazır bulursa yer, akşamları leş gibi yatar uyur. İbadet nedir bilmeyen günahkârın tekidir. İşi gücü hile ve riya ile halkı kandırmaktır. Sana zararı dokunmaması için, hiç görüşmeden geri dön dedi.
Genç derviş bu sözler üzerine dayanamadı.
Yeter artık, sus. Ben rüzgârın sürüklediği bir bulut değilim ki, bir toz sebebiyle bu kapıdan geri döneyim. Ey yaşlı kadın! Şunu bil ki Hakkın nurunu üfleyerek söndüremezsin. Çünkü o güneş gibidir dedi.
Derviş bu kadından şeyhin yerini öğrenemeyeceğini anladı. Şeyhin nerede olduğunu sorup araştırmaya koyuldu. Biri ona, Bu diyarın kutbu olan şeyhimiz, odun getirmek için ormana gitti dedi. Derviş de muhabbetle ormanın yolunu tuttu. Derviş hem yürüyor hem de, Böyle büyük bir Allah dostu, nasıl olur da bu kadar kötü huylu bir kadınla beraber yaşar? Bir şeyh bu kadını niye evinde tutar? Bununla nasıl anlaşır, uzlaşır? diye kendi kendine sorup durdu. Derviş bu düşüncelerin şeytanın vesvesesi olduğunu düşünerek, gönülden bir lâ havle çekti. Yoluna devam ederken, Şeyh Harakânî hazretlerini bir aslanın üzerinde karşısında buluverdi.
Şeyh odunlarını aslana yüklemiş, üzerinde kendi oturmuştu. Bir erkek yılanı da kamçı gibi eline almıştı. O büyük velî, genç dervişe tebessüm etti. Derviş bir şey söylemeden, Ey beni görmek için uzak yollardan gelen derviş! Şeytanın vesvesesine itibar etme. Ben o huysuz, inkârcı kadına tahammül edip cefasına sabır gösterdiğim için, bu aslan da benim yükümü çekiyor. Allah dostları Haktan gelene, sızlanmadan, şikâyet etmeden boyun eğerler. Zorluklarla savaşmak, Allaha olan teslimiyetlerinin gereğidir dedi.
***
Sabır genişliğin anahtarıdır. Sabrın sırrına ermek için gülerek, hoşlanarak yükünü çekmek gerekir.
Aşağılık kişilerin kötülüklerine sabredersen, Hz. Peygamberin sünnetinin nuruna ulaşırsın.