Takiyettin Mengüşoğlu İnsan ve Felsefesi adlı eserinin Antropoloji Bakımından Değerlerin Sınıflandırılması başlığı altında, değerler gruplarını şöyle sınıflandırıyor.
Yüksek değerler: Sevgi, bilgi, doğruluk, masumluk, saflık, dürüstlük, hak, adalet, güven, güven, şeref, iyi vb. değerlerdir
Araç değerler: Yarar, çıkar, kuşku, çekemezlik, kıskançlık ve her türlü maddesel değerler (para, mülkiyet vb) bu gruba girer
Davranış değerleri: Görgü kuralları ve ulusların geleneklerinde bulunan değerler de bu gruba girer.
İnsan Olmanın Erdemleri başlıklı yazısında Olcay Yıldırım ise, yukarıdaki değerler için şunu söylüyor:
İnsan yaşamı bu değer gruplarına göre şekilleniyor. İnsan olmanın ilk erdemi de, bu değer gruplarının çocukluk yaşta seçilmesine bağlı.
Yüksek değerler insanı öze yaklaştırırken, araç değerler biçimsiz, değersiz ve sonu belli olmayan kargaşaya sürüklemektedir. Çünkü yüksek değerler sınırsız ve sonsuz olduğu halde, araç değerler sınırlı ve geçicidir. Bu yüzden insan, güzel ve sonsuz olan öze yaklaşıp, yüksek değerlere sahip olurken; sınırlı, değersiz ve sonlu olan araç değerlerden uzaklaşarak insanlaşma yoluna gidebilir.
Türk Dil Kurumu ise, değer in karşılığını şöyle veriyor:
1- Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, valör;
2-Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha;
3-Yüksek ve yararlı nitelik;
4- Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse;
5-Felsefe: Kişinin isteyen, gereksinim duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey;
6- Matematik: Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı.
7- Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi öğelerin bütünü.
ŞEREFLİ İNSAN PAYESİNE NAİL OLABİLMEK
O halde şerefli insanlar, Yüksek Değerleri ağırlıklı olarak özümsemiş, bu değerlere göre erdemli davranışlar içinde olmalılar, diyerek bir tespitte bulunmak doğru bir analiz olacaktır. Ancak şerefli olmak, bizim kendi kendimize verebileceğimiz bir paye olamaz! Bu, başkalarının adımızla birlikte andıkları, Yüksek Değerlerle donanmış olarak erdemli davranışlarımız karşısında layık gördükleri, hak edilmişlik olmalıdır.
Dünyanın yazılı tarihine geçen veya satır aralarının beyazlıklarında yer alan, şerefli olma payesini hak eden erdemlere sahip yüz binlerce, hatta milyonlarca insan vardır. Toplumların tarihleri içinde ve toplum içinden sivrilerek yükselen, Yüksek Değerlere sahip nice değerli insanlar yaşamışlardır ve halen yaşamaktadırlar. Onlar, geldikleri toplumların hafızalarından ve dünya tarihinden binlerce yıl silinmezler.
İnsan beyni ve karakter şekillenmesini doğumda tabula raza yani beyaz sayfa olarak kabul ederek başlarsak, Oktay Yıldırımın açıkladığı gibi, insan karakterinin erdemle şekillenmesi çocuk yaşta başlar, ilerlemiş yaşlarda sonradan öğrenilmez. Çünkü erdemli karakter, o insanın tüm hayat felsefesini ve yaşam biçimini oluşturur. Sözle ifade edilmez, zaman ayarlı tiyatral görselliği yoktur. Yalınlığıyla, tüm hayat boyunca yaşanarak ortaya konulur. Yani, dürüstlük, ahlaklılık, masumluk, sevmek, mertlik, vatanseverlik gibi benzeri değerler sonradan ve zorlamayla hayata geçirilen değerler değildirler. Dolayısıyla, insanın karakterindeki temel yapısal değişikliğin, ilerlemiş yaşlarda erdemlerle donatılması, iyileşme yönünde şekillenme oluşturması, çok zordur. Yüksek değerler bilinci, her insanında vardır ve güçlendirilerek insan karakterinin temel yapı taşlarının üzerine, inşa edilirler. Bu bilinci yok sayarak hayata başlayan kişinin, karakter şekillenmesinde artık tamiri zor deformasyonlar oluşur.
Oysa ki, günlük lisanımızda çok kolaylıkla şart edatı gibi, bir şeyi yapma arzusunu şiddetle vurgularken çok kolaylıkla : şunu, bunu yapmaz isem, şerefsizim! denildiğini duyarız veya kendimiz de deriz. Bu kelimeyi kullanan ister başkası olsun, ister biz olalım, gerçekten şerefli olma payesini hak ediyor muyuz? Her şeyden evvel, şeref payesini kendi kendimize vermek veya ona nail olduğumuzu sanmak, kişisel bir tercihimiz midir? Oysa ki, şerefli olma durumu, bize başkaları tarafından verilen bir payedir, biz ise şerefli olmanın gerekliliklerini Yüksek Değerlere sahip olarak, erdemli davranışlarla yerine getirmekle yükümlüyüzdür.
Bazen, yüksek değerlere sahip kişilerde, sosyal ortam ve şartlar insanı insan yapan temel taşlar, aşınabilir, sonradan oluşan bozukluklarına yol açabilir, ancak tamamen yok olmaz.
Bakalım şeref sözcüğünü TDK nasıl tarif etmiş?
1-Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur: "İnsanın şerefi. Yurdun şerefi."- .
2-Erdem, gözü peklik ve yetenekle kazanılmış iyi şöhret: Kolay şöhret, güç sanatın şerefini daima kıskanmıştır.- F. R. Atay.
YÜKSEK DEĞERLERİN ARKASINA SAKLANMAK
Çevremizdeki insanlara baktığımız zaman, bazen kişilerin niteliklerini ön plana çıkarırlarken, yüksek değerler üzerinden kendilerine paha biçtiklerine şahit oluruz.
Örneğin: Ben namusluyum, ben güvenilirim, ben dindarım, ben iyiyim, ben ahlaklıyım, ben vatanseverim, ben demokratım, ben liberalim, ben şerefliyim, ben sevgi doluyum, ben hayvanseverim, ben çevreciyim, ben bilgiliyim, ben hassasım, ben merdim, ben duyguluyum, ben milliyetçiyim, ben adaletliyim, ben dürüstüm, ... gibi, uzayıp giden ve ısrarla vurgulanan değerler listesinin arkasına saklanarak, hayatta kendilerine biçtikleri erdemler silsilesini maske yaparak, aldatma yoluna giderler
Adil olma, onur, dürüstlük, dostluk, mertlik gibi ulvi değerleri temsil eden kelimeleri kendilerine kalkan yaparak, belki de kendilerinde hiç olmayan bazı değerleri varmış gibi gösterenlerin, aslında hangi yapılarda ve çifte standartlarda olabildiklerine gündelik yaşamlarımızdan veya her gün karşılaştığımız, bizi derin hayal kırıklığına sevk eden, gündelik vakalar açısından bir bakalım.
Yalancılar, kompleksliler ve asla kendilerinde var olmayan değerler üzerinden gösteriler sergileyenler, değerler manzumesini getiriye dönüştürmek isteyenler, genelde çok iyi hatiptirler Kısacası ağızları da iyi laf yapar. Kendilerinde bazı erdemlerin varlığından üstüne basa basa bahsederler. Karşılarındaki saf ve iyi niyetli insanları da buna ikna ederlerken, yine bu değerler üzerinden başkalarında bu değerlerin olmadığına dair gizli suçlamalarda bulunurlar. Kendilerini karşı tarafın değerlerinin üzerinde değerler taşıyormuş gibi göstererek, etraflarındaki insanları buna ikna etmeye çalışırlar.
Değerler arkasına saklanan insanlar, genelde bunu başkalarının fark etmemesi ve ne düşündüklerinin hitap ettikleri tarafından anlaşılmaması için, gerçekten büyük çaba harcarlar. Özellikle, kendilerini bir anda hayat sahnesinde seyirci önünde bulanlar, oynadıkları rollerini abartılı oynarlar. Kurguları, vurgulamaları, mimikleri, hareketleri aşırıdır ve rolleri, değerlerinin çok üzerindedir.
YÜKSEK DEĞERLER ÜZERİNDEN YANILTAN VE ALDATAN SOSYOPATLAR
Araç Değerlere sahip olabilmek için her türlü yola başvuracak yapıdaki insanların, bu zafiyetlerini kamufle eden, Yüksek Değerleri alet gibi kullanan, sosyopatik dediğimiz hastalıklı, toplum ve ahlak dışı bir karakter yapıları vardır. Dışarıdan, sadece bir gözlemci olarak baktığınızda toplumu veya bireyleri derin yanılgıya götüren sosyopatik yapıları çözümlememiz, değerlendirebilmemiz aslında hiç de kolay bir şey değildir, hepimizi kolaylıkla aldatabilirler! Sosyopatik kimliklerin dayanakları toplumu veya yakınlarını aldatma üzerine kurulu olduğundan, araç değerleri mümkün olduğunca saklamaya çalışırlar. Araç değerlere ram olmanın kontrol edilemez olduğu boyutlardaki sonuçları ise, suçluluğa varan eylemleri içerir. İşte burada, sosyopat kimlikler toplumdaki varlıklarını sürdürebilmek için, gerçek yüzlerini Yüksek Değerlerin arkasına saklayarak, Araç Değerlere ulaşamaya çalışırlarken, zafiyetlerini, yoksunluklarını veya tamamen aşağılık komplekslerini görmezden gelerek, bu olumsuz ve anti- sosyal yapılarından dolayı, başkalarını sorumlu tutarlar. Her türlü yola başvurarak elde etmeye çalıştıkları araç değerlere ulaşmada engelle karşılaşacaklarını bilirler ve engelle de karşılaştıklarında çevrelerine veya topluma karşı hınç besleyerek intikam peşinde koşmaya başladıklarında ise, esas tehlike başlar!
Bu yapıdaki kişiler güç elde ettikleri ilk fırsatta, sözel ve eylemsel olarak, yakınlarından veya toplumdan intikam almak isterler. İntikam almak istedikleri ebeveynleri, eşleri veya arkadaşları gibi yakın ilişki içinde bulundukları kişiler olabilir. Bu intikam hissi bazen sapkınlıklarını rahat rahat yaşamalarına izin vermeyen, içindeki yaşadıkları topluma da yönelebilir. Adatmayı her boyutuyla yaparlarken, çevrelerini ve toplumu yanıltarak yalan söylemekte hiçbir beis görmezler. İşte bu nedenle de, aslında anti-sosyal ve toplum tarafından kabul edilmesi mümkün olmayan davranışlarını, yüksek değerler arkasına gizlerler.
Erdem vurgusu dolu laflarla, kendine biçtiği Yüksek Değerlerin tiyatroculuğuna soyunurlarken, bütün oyunlarını eksiksiz ve mükemmel sergilerler. Rollerine o kadar çalışmışlardır ki ve rollerini o kadar iyi oynarlar ki, eğer sergilediklerinin bir tiyatro oyunu olduğunu anlayacak verilere sahip değilseniz, ilk verecekleri açıklara kadar karşınızda, adeta yeryüzünde tüm yüce değerleri yapısında barındıran, mükemmel bir insan suretleriyle karşı karşıya kaldığınızı sanırsınız.
Örneğin, adam herhangi bir dinin manevi değerleri arkasına gizlenerek hiçbir utanma veya vicdani rahatsızlık duymadan, müptezel, ahlakdışı, pedofili (çocuk seviciliği=küçük yaştaki çocuklarla cinsel ilişki) sapkınlığını gizleyerek, topluma da din üzerinden ahlak dersi vermekte hiçbir sakınca görmez. Gerçek kimliğinden doğan, sosyopat rahatsızlığını kapatmak için, çevresindekilerde veya sistemde kusur arar. Kendisinden başka herkeste kabahatler belirleyip, abartılı olarak öne çıkartır, bununla da çevresini, toplumu ve onların değerlerini rahatlıkla küçümser.
Veya başka bir örneği irdelemek gerekirse; eğitimli, yarı cahil veya cahil, gizli sosyopatlar;
Kitlelere hitap edebilir, hatta kitleleri peşine takarak sürükleyebilir
Örtülü hınç ve intikam duygularıyla, hitap ettiği toplumun inandığı Yüksek Değerlere, yaşam ve dünya görüşüne ters düşenlerle işbirliğine gidebilir
Araç Değerlere ulaşmakta, kokuşmuş çürümüşlüğün her türlü örneğini sergileyebilir ve bundan dolayı hiçbir sakınca görmez.
Hatta timsah gözyaşlarıyla, ağlayıp sızlayarak mağdur rolünü oynamaktan, kendi yetersizlikleri veya değer yoksunu davranışları için, başkalarını açıkça suçlamaktan çekinmez.
Ailelerini, sevdiklerini iddia ettikleri kişileri, arkadaş çevrelerini veya bağlı bulundukları toplumu yalanlarla yıkıma bile götürebilirler, bu onlara hiçbir vicdani sorumluluk hissettirmez.
Ne yazık ki, erdem yoksunu kimlikler suça eğilimli oldukları için de, bu kişiliklerden menfaat sağlayabilecekler tarafından kolaylıkla kullanabilirler. Ama daha da kötüsü, gerçek yüzlerini Yüksek Değerler maskesi arkasında çok uzun süre saklayabilirler. Bir sosyopat, erdemli karakter özelliklerine sahip olduğundan değil, ama oluşabilecek bir suçun sonuçlarına katlanmamak için, kontrollü davranarak suç işlememeye gayret edebilir. Sosyopat (ahlak dışı, anti sosyal kişilik yapısı) düşünce ürünü davranışlar, zorlama veya bir ceza tehdidi karşısında belki de eğitimle, kontrol edilebilir tavır değişiklikleri meydana getirebilir.
Diğer taraftan, yasalar önünde kazaen suç işlemiş bir kişi, cezasını çektikten sonra vicdan muhasebesiyle, hatasından ders almış olarak, toplum gözünde itibar kazanabilmek için yüksek değerlere yönelebilir. Suç işlememeye özen gösterilebilir. Fakat bu oldukça zor, dikenli çalıların içinden geçer gibi, bir Budist rahibin zorlu eğitimi gibi, kişinin kendisinin istemesiyle olabilir. Bu ise, iyilik-kötülük arasında gidip gelerek verilen mücadelenin, en zor savaşıdır
Suçlular üzerinde araştırma yapan Livingston, hapishanelerdeki suçluların, %60ının daha önce suç işlemiş kişilerden oluşmakta olduğunu söylemekte. Diğer bir araştırmacı Giddons suçlular üzerinde yaptığı araştırmaya göre de, suç işleyenlerin %60ı en geç 4 sene içinde yeniden ceza evine dönmekte olduğunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla, genel olarak erdemli davranışlar daha sonradan öğrenilen davranış biçimleri değildir diyebiliriz.
Gündelik yaşamımızda, erdemsiz davranış biçimleri nedir? diye baktığımız zaman hiç de kendileri gibi olmayan, olmak istemeyen veya gerçek yüzlerini kendi menfaatleri için saklayan onlarca değer yoksunu insanla, ne yazık ki yüz yüze gelmekteyiz.
Yüksek değerler: Sevgi, bilgi, doğruluk, masumluk, saflık, dürüstlük, hak, adalet, güven, güven, şeref, iyi vb. değerlerdir
Araç değerler: Yarar, çıkar, kuşku, çekemezlik, kıskançlık ve her türlü maddesel değerler (para, mülkiyet vb) bu gruba girer
Davranış değerleri: Görgü kuralları ve ulusların geleneklerinde bulunan değerler de bu gruba girer.
İnsan Olmanın Erdemleri başlıklı yazısında Olcay Yıldırım ise, yukarıdaki değerler için şunu söylüyor:
İnsan yaşamı bu değer gruplarına göre şekilleniyor. İnsan olmanın ilk erdemi de, bu değer gruplarının çocukluk yaşta seçilmesine bağlı.
Yüksek değerler insanı öze yaklaştırırken, araç değerler biçimsiz, değersiz ve sonu belli olmayan kargaşaya sürüklemektedir. Çünkü yüksek değerler sınırsız ve sonsuz olduğu halde, araç değerler sınırlı ve geçicidir. Bu yüzden insan, güzel ve sonsuz olan öze yaklaşıp, yüksek değerlere sahip olurken; sınırlı, değersiz ve sonlu olan araç değerlerden uzaklaşarak insanlaşma yoluna gidebilir.
Türk Dil Kurumu ise, değer in karşılığını şöyle veriyor:
1- Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, valör;
2-Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha;
3-Yüksek ve yararlı nitelik;
4- Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse;
5-Felsefe: Kişinin isteyen, gereksinim duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey;
6- Matematik: Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı.
7- Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi öğelerin bütünü.
ŞEREFLİ İNSAN PAYESİNE NAİL OLABİLMEK
O halde şerefli insanlar, Yüksek Değerleri ağırlıklı olarak özümsemiş, bu değerlere göre erdemli davranışlar içinde olmalılar, diyerek bir tespitte bulunmak doğru bir analiz olacaktır. Ancak şerefli olmak, bizim kendi kendimize verebileceğimiz bir paye olamaz! Bu, başkalarının adımızla birlikte andıkları, Yüksek Değerlerle donanmış olarak erdemli davranışlarımız karşısında layık gördükleri, hak edilmişlik olmalıdır.
Dünyanın yazılı tarihine geçen veya satır aralarının beyazlıklarında yer alan, şerefli olma payesini hak eden erdemlere sahip yüz binlerce, hatta milyonlarca insan vardır. Toplumların tarihleri içinde ve toplum içinden sivrilerek yükselen, Yüksek Değerlere sahip nice değerli insanlar yaşamışlardır ve halen yaşamaktadırlar. Onlar, geldikleri toplumların hafızalarından ve dünya tarihinden binlerce yıl silinmezler.
İnsan beyni ve karakter şekillenmesini doğumda tabula raza yani beyaz sayfa olarak kabul ederek başlarsak, Oktay Yıldırımın açıkladığı gibi, insan karakterinin erdemle şekillenmesi çocuk yaşta başlar, ilerlemiş yaşlarda sonradan öğrenilmez. Çünkü erdemli karakter, o insanın tüm hayat felsefesini ve yaşam biçimini oluşturur. Sözle ifade edilmez, zaman ayarlı tiyatral görselliği yoktur. Yalınlığıyla, tüm hayat boyunca yaşanarak ortaya konulur. Yani, dürüstlük, ahlaklılık, masumluk, sevmek, mertlik, vatanseverlik gibi benzeri değerler sonradan ve zorlamayla hayata geçirilen değerler değildirler. Dolayısıyla, insanın karakterindeki temel yapısal değişikliğin, ilerlemiş yaşlarda erdemlerle donatılması, iyileşme yönünde şekillenme oluşturması, çok zordur. Yüksek değerler bilinci, her insanında vardır ve güçlendirilerek insan karakterinin temel yapı taşlarının üzerine, inşa edilirler. Bu bilinci yok sayarak hayata başlayan kişinin, karakter şekillenmesinde artık tamiri zor deformasyonlar oluşur.
Oysa ki, günlük lisanımızda çok kolaylıkla şart edatı gibi, bir şeyi yapma arzusunu şiddetle vurgularken çok kolaylıkla : şunu, bunu yapmaz isem, şerefsizim! denildiğini duyarız veya kendimiz de deriz. Bu kelimeyi kullanan ister başkası olsun, ister biz olalım, gerçekten şerefli olma payesini hak ediyor muyuz? Her şeyden evvel, şeref payesini kendi kendimize vermek veya ona nail olduğumuzu sanmak, kişisel bir tercihimiz midir? Oysa ki, şerefli olma durumu, bize başkaları tarafından verilen bir payedir, biz ise şerefli olmanın gerekliliklerini Yüksek Değerlere sahip olarak, erdemli davranışlarla yerine getirmekle yükümlüyüzdür.
Bazen, yüksek değerlere sahip kişilerde, sosyal ortam ve şartlar insanı insan yapan temel taşlar, aşınabilir, sonradan oluşan bozukluklarına yol açabilir, ancak tamamen yok olmaz.
Bakalım şeref sözcüğünü TDK nasıl tarif etmiş?
1-Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur: "İnsanın şerefi. Yurdun şerefi."- .
2-Erdem, gözü peklik ve yetenekle kazanılmış iyi şöhret: Kolay şöhret, güç sanatın şerefini daima kıskanmıştır.- F. R. Atay.
YÜKSEK DEĞERLERİN ARKASINA SAKLANMAK
Çevremizdeki insanlara baktığımız zaman, bazen kişilerin niteliklerini ön plana çıkarırlarken, yüksek değerler üzerinden kendilerine paha biçtiklerine şahit oluruz.
Örneğin: Ben namusluyum, ben güvenilirim, ben dindarım, ben iyiyim, ben ahlaklıyım, ben vatanseverim, ben demokratım, ben liberalim, ben şerefliyim, ben sevgi doluyum, ben hayvanseverim, ben çevreciyim, ben bilgiliyim, ben hassasım, ben merdim, ben duyguluyum, ben milliyetçiyim, ben adaletliyim, ben dürüstüm, ... gibi, uzayıp giden ve ısrarla vurgulanan değerler listesinin arkasına saklanarak, hayatta kendilerine biçtikleri erdemler silsilesini maske yaparak, aldatma yoluna giderler
Adil olma, onur, dürüstlük, dostluk, mertlik gibi ulvi değerleri temsil eden kelimeleri kendilerine kalkan yaparak, belki de kendilerinde hiç olmayan bazı değerleri varmış gibi gösterenlerin, aslında hangi yapılarda ve çifte standartlarda olabildiklerine gündelik yaşamlarımızdan veya her gün karşılaştığımız, bizi derin hayal kırıklığına sevk eden, gündelik vakalar açısından bir bakalım.
Yalancılar, kompleksliler ve asla kendilerinde var olmayan değerler üzerinden gösteriler sergileyenler, değerler manzumesini getiriye dönüştürmek isteyenler, genelde çok iyi hatiptirler Kısacası ağızları da iyi laf yapar. Kendilerinde bazı erdemlerin varlığından üstüne basa basa bahsederler. Karşılarındaki saf ve iyi niyetli insanları da buna ikna ederlerken, yine bu değerler üzerinden başkalarında bu değerlerin olmadığına dair gizli suçlamalarda bulunurlar. Kendilerini karşı tarafın değerlerinin üzerinde değerler taşıyormuş gibi göstererek, etraflarındaki insanları buna ikna etmeye çalışırlar.
Değerler arkasına saklanan insanlar, genelde bunu başkalarının fark etmemesi ve ne düşündüklerinin hitap ettikleri tarafından anlaşılmaması için, gerçekten büyük çaba harcarlar. Özellikle, kendilerini bir anda hayat sahnesinde seyirci önünde bulanlar, oynadıkları rollerini abartılı oynarlar. Kurguları, vurgulamaları, mimikleri, hareketleri aşırıdır ve rolleri, değerlerinin çok üzerindedir.
YÜKSEK DEĞERLER ÜZERİNDEN YANILTAN VE ALDATAN SOSYOPATLAR
Araç Değerlere sahip olabilmek için her türlü yola başvuracak yapıdaki insanların, bu zafiyetlerini kamufle eden, Yüksek Değerleri alet gibi kullanan, sosyopatik dediğimiz hastalıklı, toplum ve ahlak dışı bir karakter yapıları vardır. Dışarıdan, sadece bir gözlemci olarak baktığınızda toplumu veya bireyleri derin yanılgıya götüren sosyopatik yapıları çözümlememiz, değerlendirebilmemiz aslında hiç de kolay bir şey değildir, hepimizi kolaylıkla aldatabilirler! Sosyopatik kimliklerin dayanakları toplumu veya yakınlarını aldatma üzerine kurulu olduğundan, araç değerleri mümkün olduğunca saklamaya çalışırlar. Araç değerlere ram olmanın kontrol edilemez olduğu boyutlardaki sonuçları ise, suçluluğa varan eylemleri içerir. İşte burada, sosyopat kimlikler toplumdaki varlıklarını sürdürebilmek için, gerçek yüzlerini Yüksek Değerlerin arkasına saklayarak, Araç Değerlere ulaşamaya çalışırlarken, zafiyetlerini, yoksunluklarını veya tamamen aşağılık komplekslerini görmezden gelerek, bu olumsuz ve anti- sosyal yapılarından dolayı, başkalarını sorumlu tutarlar. Her türlü yola başvurarak elde etmeye çalıştıkları araç değerlere ulaşmada engelle karşılaşacaklarını bilirler ve engelle de karşılaştıklarında çevrelerine veya topluma karşı hınç besleyerek intikam peşinde koşmaya başladıklarında ise, esas tehlike başlar!
Bu yapıdaki kişiler güç elde ettikleri ilk fırsatta, sözel ve eylemsel olarak, yakınlarından veya toplumdan intikam almak isterler. İntikam almak istedikleri ebeveynleri, eşleri veya arkadaşları gibi yakın ilişki içinde bulundukları kişiler olabilir. Bu intikam hissi bazen sapkınlıklarını rahat rahat yaşamalarına izin vermeyen, içindeki yaşadıkları topluma da yönelebilir. Adatmayı her boyutuyla yaparlarken, çevrelerini ve toplumu yanıltarak yalan söylemekte hiçbir beis görmezler. İşte bu nedenle de, aslında anti-sosyal ve toplum tarafından kabul edilmesi mümkün olmayan davranışlarını, yüksek değerler arkasına gizlerler.
Erdem vurgusu dolu laflarla, kendine biçtiği Yüksek Değerlerin tiyatroculuğuna soyunurlarken, bütün oyunlarını eksiksiz ve mükemmel sergilerler. Rollerine o kadar çalışmışlardır ki ve rollerini o kadar iyi oynarlar ki, eğer sergilediklerinin bir tiyatro oyunu olduğunu anlayacak verilere sahip değilseniz, ilk verecekleri açıklara kadar karşınızda, adeta yeryüzünde tüm yüce değerleri yapısında barındıran, mükemmel bir insan suretleriyle karşı karşıya kaldığınızı sanırsınız.
Örneğin, adam herhangi bir dinin manevi değerleri arkasına gizlenerek hiçbir utanma veya vicdani rahatsızlık duymadan, müptezel, ahlakdışı, pedofili (çocuk seviciliği=küçük yaştaki çocuklarla cinsel ilişki) sapkınlığını gizleyerek, topluma da din üzerinden ahlak dersi vermekte hiçbir sakınca görmez. Gerçek kimliğinden doğan, sosyopat rahatsızlığını kapatmak için, çevresindekilerde veya sistemde kusur arar. Kendisinden başka herkeste kabahatler belirleyip, abartılı olarak öne çıkartır, bununla da çevresini, toplumu ve onların değerlerini rahatlıkla küçümser.
Veya başka bir örneği irdelemek gerekirse; eğitimli, yarı cahil veya cahil, gizli sosyopatlar;
Kitlelere hitap edebilir, hatta kitleleri peşine takarak sürükleyebilir
Örtülü hınç ve intikam duygularıyla, hitap ettiği toplumun inandığı Yüksek Değerlere, yaşam ve dünya görüşüne ters düşenlerle işbirliğine gidebilir
Araç Değerlere ulaşmakta, kokuşmuş çürümüşlüğün her türlü örneğini sergileyebilir ve bundan dolayı hiçbir sakınca görmez.
Hatta timsah gözyaşlarıyla, ağlayıp sızlayarak mağdur rolünü oynamaktan, kendi yetersizlikleri veya değer yoksunu davranışları için, başkalarını açıkça suçlamaktan çekinmez.
Ailelerini, sevdiklerini iddia ettikleri kişileri, arkadaş çevrelerini veya bağlı bulundukları toplumu yalanlarla yıkıma bile götürebilirler, bu onlara hiçbir vicdani sorumluluk hissettirmez.
Ne yazık ki, erdem yoksunu kimlikler suça eğilimli oldukları için de, bu kişiliklerden menfaat sağlayabilecekler tarafından kolaylıkla kullanabilirler. Ama daha da kötüsü, gerçek yüzlerini Yüksek Değerler maskesi arkasında çok uzun süre saklayabilirler. Bir sosyopat, erdemli karakter özelliklerine sahip olduğundan değil, ama oluşabilecek bir suçun sonuçlarına katlanmamak için, kontrollü davranarak suç işlememeye gayret edebilir. Sosyopat (ahlak dışı, anti sosyal kişilik yapısı) düşünce ürünü davranışlar, zorlama veya bir ceza tehdidi karşısında belki de eğitimle, kontrol edilebilir tavır değişiklikleri meydana getirebilir.
Diğer taraftan, yasalar önünde kazaen suç işlemiş bir kişi, cezasını çektikten sonra vicdan muhasebesiyle, hatasından ders almış olarak, toplum gözünde itibar kazanabilmek için yüksek değerlere yönelebilir. Suç işlememeye özen gösterilebilir. Fakat bu oldukça zor, dikenli çalıların içinden geçer gibi, bir Budist rahibin zorlu eğitimi gibi, kişinin kendisinin istemesiyle olabilir. Bu ise, iyilik-kötülük arasında gidip gelerek verilen mücadelenin, en zor savaşıdır
Suçlular üzerinde araştırma yapan Livingston, hapishanelerdeki suçluların, %60ının daha önce suç işlemiş kişilerden oluşmakta olduğunu söylemekte. Diğer bir araştırmacı Giddons suçlular üzerinde yaptığı araştırmaya göre de, suç işleyenlerin %60ı en geç 4 sene içinde yeniden ceza evine dönmekte olduğunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla, genel olarak erdemli davranışlar daha sonradan öğrenilen davranış biçimleri değildir diyebiliriz.
Gündelik yaşamımızda, erdemsiz davranış biçimleri nedir? diye baktığımız zaman hiç de kendileri gibi olmayan, olmak istemeyen veya gerçek yüzlerini kendi menfaatleri için saklayan onlarca değer yoksunu insanla, ne yazık ki yüz yüze gelmekteyiz.