- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçtan beri ülke insanlarına eğitim hizmeti götürmesini, sayısal açıdan ve eğitim kademelerine göre kısaca gözden geçirelim.
Okul Öncesi Eğitim: Okul öncesi eğitim önceleri sanayileşme ve büyük ailenin dağılması sonucu bir zorunluluk gibi ortaya çıkmasına karşılık, daha sonraları çocukların okula ve çağdaş hayata hazırlanmaları için pedagojik bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı ve 1990lara doğru Avrupa ülkelerinde çağ nüfusunun %50den fazlasını (bazı ülkelerde %90ını) kapsamaya başladı. Bizde, bu alanda önemli gelişmeler var gibi gösterilmesine rağmen, hâlâ çağ nüfusunun ancak %9nun bu imkândan yararlanması, aslında hızlı bir gelişme olmadığını gösteriyor. Bu alanda öğretmen yetiştirme, son zamanlarda ciddî ve yoğun olarak başlanan bir iştir. Artık okul öncesi eğitim öğretmenleri Eğitim Fakültelerinde 4 yıllık bir lisans eğitiminden mezun olacaklar ve bu alandaki bilime uygun gerçek gelişmeler ancak bundan sonra sağlanabilecektir.
İlköğretim: Osmanlı Devletinin son ve Cumhuriyetin ilk yılları büyük bir ilköğretim ve ilkokul öğretmeni yetiştirme faaliyetleri ile geçmiştir. Cumhuriyetin ikinci 10 yılında, rejimin halka anlatılması ve benimsetilmesi, aydınların halka yaklaştırılması, devlet-halk bütünleşmesinin sağlanması için kurulan Halkevleri ve köycülük çalışmaları içinden çıkan Köy Enstitüleri, ve daha sonra bu temel üzerinde sürdürülen ilköğretmen okulu çalışmaları ile ilköğretimin tüm yurt sathına ve halka yaygınlaştırılması çalışmaları başarıya ulaşmıştır.
1928 yılında yapılan ve Cumhuriyetin daha sonraki zamanları etkileyen en köklü hareketi olan yeni Türk harflerinin kabulü ile bu harflerin öğretilmesi için kurulan Millet Mektepleri de, okuma-yazma ve temel bilgilerin halka yaygınlaştırılmasında dikkatle ve önemle değerlendirilmesi gereken örnek hareketlerdir.
İlköğretim alanında çağdaş dünya artık çağ nüfusunun okullaştırılması sorununu çözmüştür. Bizde ise, bir zamanlar ulaşılan %95leri geçen bir gelişmeden, son zamanlarda yurdun bazı bölgelerindeki bölücü terör hareketleri yüzünden -öyle tahmin ediyorum ki- %90lık düzeylere geri düşülmüştür. Bu tür terör hareketleri, eğitimin kalitesini de büyük ölçüde düşürmektedir.
Cumhuriyet, kuruluşundan beri ısrarla izlediği zorunlu eğitimin genişletilmesi amacına, temel ilköğretimi 8 yıla çıkararak, ancak son yıllarda ulaşabilmiştir. Bu öğretim kademesinin daha alt kademelere bölünmeden, Cumhuriyetin ve çağdaş hayatın gereklerine uygun temel eğitimi vermesini sağlamak gerekir.
Tarımsal faaliyetlerin giderek makineleşme ile yapılması sonucu, kırsal kesimdeki nüfus kent merkezlerine akmaya başlamış; bunun sonucunda da kırsal yerleşim yerlerinde değil ortaöğretim gibi çok öğretmenli eğitim kurumlarını, hattâ ilkokullar bile öğrencisizlikten kapanmaya başlamıştır. Her yıl binlerce kırsal yerleşim yerindeki ilkokul kapanmaya, bunun yerine taşımalı öğretim denilen sistemle Yatılı İlköğretim Bölge Okulları (YİBO) ve Pansiyonlu İlköğretim Okulları (PİO) geliştirilmeye çalışılmaktadır. Burada ortaya çıkan bazı problemler, belli bölge ve merkezlere çok büyük okul merkezleri kurularak giderilebilir.
Ortaöğretim: Yakın zamana kadar ortaokullarda %70e, liselerde ise %55e varan bir okullaşma sağlanmıştır. Ancak bu oranlar, çağdaş dünya ülkeleri ile karşılaştırıldığında çok düşük görülmektedir. Buralarda %90lara varan hedeflere kısa sürede ulaşılmaya çalışılmalıdır.
Ortaokullar, ilköğretim okulları içinde ilkokullarla bütünleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu alanın kendine özgü alan öğretmenlerinin (Türkçe, Matematik, Fen ve Sosyal Bilgiler alanında) de yetiştirilmesi ile, ilerde öğretim kalitesinin yükseleceği beklenmektedir.
Lise düzeyinde ise Türkiyede tam bir kargaşa yaşanmaktadır. Genel liselerin yanına -gene genel olduğunu iddia eden Anadolu liseleri, süper liseler, fen liseleri, yabancı dil ağırlıklı liseler, öğretmen liseleri, güzel sanat liseleri, akşam liseleri, özel liseler vs. katılmaktadır. Böyle bir karmaşa meslekî ve teknik liseler alanında da devam etmekte; teknik liseler, Anadolu teknik liseleri, Anadolu meslek liseleri, endüstri meslek liseleri, imam-hatip liseleri, ticaret liseleri, sekreterlik, otelcilik ve turizm, iletişim, aşçılık vs. liselerin yanında birçok da çok programlı lise bulunmaktadır. (Burada, öğretmen liselerinin neden meslekî liseler arasına alınmadığı dikkat çekmektedir).
Bütün dünyada meslek eğitimi artık yükseköğretim kademesine bırakılmaktadır. Liseler, gençleri çağdaş hayata hazırlayacak temel bilimlerin ortak ve sağlam olarak verildiği kurumlar olması gerekir. Bu düzeydeki meslek okulları, yükseköğretime devam edemeyecek seviyedeki gençlere meslek kazandırmaya çalışmalıdır. Yüksek öğretime devam edebilecek olanlar, lise düzeyinde ortak bir fen ve sosyal bilimler eğitimi görmeli, ayrıca gidecekleri yükseköğretim kurumlarına göre alacakları seçmeli derslerde bir farklılaşmaya gitmelidirler. Bugünkü meslek liselerinin bir çoğu, o mesleklere eleman yetiştirmemekte, sadece genel lise işlevini görmektedir.
Yükseköğretim: Türkiye Cumhuriyeti yükseköğretim alanında oldukça yavaş seyreden bir gelişimden sonra, son zamanlarda arka arkaya hamleler yapmaktadır. Gerçi yükseköğretim alanındaki okullaşma oranı gelişmekte olan ülkelere göre çok geridedir, ama gelişmeler ümit vericidir.
Yükseköğretimdeki ilk problem, girişte yaşanmaktadır. Liselerde okullaşma oranı çok yüksek olmamasına rağmen, üniversite kapılarında her zaman kapasitenin çok çok üzerinde aday birikmekte, bunlardan kimlerin hangi programlara kayıt olacağı da büyük sorun olmaktadır. Şimdiye kadar sürdürülen üniversiteye giriş sisteminde bu yıl önemli değişiklikler yapılmış, öğrencinin lisede okuduğu alan ve lise başarısı yerleştirmeyi önemli ölçüde etkiler hale gelmiştir. Türkiyenin son 30 yılına damgasını vuran özel dershaneler sistemini önemli ölçüde sarsan bu uygulamanın başarılı olabilmesi için lise öğretiminin ve değerlendirme sisteminin çok ciddi olması ve burada alınan bazı seçmeli derslere -öğrencinin girmek istediği kuruma göre- özel puanların verilmesi gerekmektedir.
Yükseköğretim, kendi içinde önlisans (meslek yüksek okulları), lisans (fakülteler) ve yüksek lisans (enstitüler) olmak üzere üç ana gruba ayrılmaktadır. Burada meslek yüksekokullarının açılmasında bazı kasabaların ihtiyaçlarının karşılanması yerine üretim sektörlerinin ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır. Fakülteler akademik öğretim kadar, gençlere bir meslek kazandırmaya da yönelik olmalıdır. Yüksek lisans ve doktora düzeyinde de, alınan önlemlerde (doktoraların belli merkezlerde yaptırılması) çok aşırı olmamalıdır. Burada belki hukukî olarak her üniversitenin belli asgari şartları yerine getiren birimlerine doktora hakkı vermek, ama doktora sınavlarını -doçentlikte olduğu gibi- Üniversitelerarası Kurulun belirleyeceği jürilere yaptırmak gibi daha adil ve rasyonel çözümler geliştirilebilir.
Öğretmen yetiştirme: Öğretmen yetiştirme alanında en az Batı ülkeleri kadar zengin bir deneyime sahip olan Türkiye, son zamanlarda yaptığı (ve elbette yapılması gereken) öğretmen yetiştirme sistem değişikliklerinde, kendi öz tecrübelerinden ziyade Batıdan bazı modelleri alıp deneme yolunu seçmiştir.
Şu anda bilgisayara dayalı eğitim teknolojilerinin ve televizyon sistemlerinin gelişmesiyle, bütün dünyada eğitim sisteminde ve buna uygun öğretmen yetiştirmede yeni arayışlar devam etmektedir.
Zaman içinde bu alanda kendi özgün yapımıza ulaşacağımızı ümit ediyorum. Türkiye, kendi gelişmesine ve ihtiyaçlarına en uygun ve rasyonel öğretmen yetiştirme modelini kurmak zorundadır. Şu anda yeni yapılanmaya göre okul öncesi eğitim öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, ortaokul alan öğretmenlikleri, lise alan öğretmenlikleri, resim, müzik, beden eğitimi ve yabancı dil öğretmenlikleri alanında yeni bir sistemin uygulanmasına başlanacaktır. Burada ortaya çıkan aksaklıkların düzeltilmesi ile, oldukça sağlam ve çağdaş bir sisteme kavuşulacağı beklenmektedir. Amerikadan kopye edilerek kurulan Öğretmen Yetiştirme Millî Komitesinin de gerek öğretmen standardını belirlemede gerekse bu standartlara uygun eleman yetiştirmede yararlı olacağını ümit ediyorum.
Diğer alanlarda: Türkiye özel eğitim alması gereken çocuklarına hâlâ yeterli ve çağdaş eğitim olanakları sunamamaktadır. Özel eğitim kurumlarının sayısı da oldukça yetersizdir. Bir taraftan belli özür gruplarına giren öğrenciler tespit edilerek bunların hepsine uygun özel eğitim kurumları açılmalı, bir taraftan da bu okullarda görev alacak öğretmenler özel olarak yetiştirilmelidir. Bütün dünyada olduğu gibi, bizim yeni eğitim fakülteleri yapılanmasında da özel eğitim öğretmenliklerine özel bir önem verilmiştir.
Türkiye, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında Osmanlı Devletini yıkıp dağıtan yabancı ve azınlık özel okullarının acı tecrübesiyle, özel okullara hep soğuk bakmaktadır. Bugünkü özel okulların büyük çoğunluğu da gene bazı dinî cemaatlara bağlı vakıfların kurduğu özel okullardır. Sağlam bir denetim sistemi kurarak özel kişi ve kuruluşlarının eğitim sistemine katkıda bulunmaları sağlanmalıdır. Bu, özellikle yükseköğretim alanında sağlanmalıdır.