- Konum
- Cennet Şelaleleri. ♡
-
- Üyelik Tarihi
- 20 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 4,143
-
- MFC Puanı
- 312
Fakih şöyle anlatmıştır: Babam (daha başka kimselerin rivayet etmesiyle), Hz. Ali bin Ebî Talib radıyallahu anhunun şöyle dediğini anlattı: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanlar arasında kardeşlik bağı kurdu. Bu çeşitten olmak üzere, Said bin Abdullah ile Salebe Ensarî arasında da bir kardeşlik bağı kurdu.
Bu sırada, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Tebük gazasına çıkmıştı. Said bin Abdullah gaza niyeti ile yola çıktı. Yerine kardeşi Salebeyi, çoluk çocuğunun işi için vekil bıraktı. Salebe odun taşıyor; su getiriyor. Bütün bunları yaparken, sevabını Allah-u Zülcelalden diliyordu. Bir gün dönüşünde eve girdi. İçeri girince ona iblis geldi ve: Şu perdenin arkasına bak! deyince, Salebe, perdeyi kaldırdı ve kardeşinin güzel hanımını gördü. Dayanamadı; yanına girdi ve eliyle ona dokundu. Kadın şöyle dedi:
Ey Salebe! Allah yolundaki kardeşinin sana bıraktığı hakkı koruyamadın! Bunun üzerine Salebe:
Eyvah, mahvoldum! Diye bağırıp yola düştü. Bir dağa çıktı. Yüksek sesle şöyle yalvarıyordu: İlahi Sen Sensin, ben de benim. Sen mağfiretle karşılayansın. Ben ise günahlarla, hatalarla huzuruna geldim.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem gazadan döndükleri zaman, herkes kardeşini karşılamaya geldi. Ama Saidin kardeşliği gelmedi. Said evine gitti, hanımına sordu:
Allah yolunda kardeş olduğumuz Salebe nerede? Kadın şöyle anlattı:
O kendini hatalar denizine attı; dağa doğru çıkıp gitti.
Said kardeşini aramak üzere yola çıktı. Bir süre arayıp onu buldu. Salebe yüzüstü düşmüştü. Başını iki eli arasına almıştı. Yüksek sesle şöyle diyordu:
Zillet makamım ne kadar düşük! Rabbine âsi olan kimsenin makamı nasılsa öyle Said ona şöyle dedi:
Kalk ey kardeşim, bu gördüğüm hâl nedir? Salebe şöyle dedi:
Seninle gelemem. Ancak, şu şekilde gelebilirim, elimi boynuma bağlamalısın. Zelil bir kul, efendisinin kapısına nasıl götürülürse öyle götürmelisin.
Said onun dediğini yaptı. Salebenin, Hamsane adında bir kızı vardı. Gelip babasını aldı. Hz. Ömer radıyallahu anhunun kapısına götürdü. Evden içeri girdiler. Salebe, Hz. Ömer radıyallahu anhuya şöyle dedi:
Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Hz. Ömer radıyallahu anh şöyle dedi:
Git yanımdan, saçlarından tutup seni ezmek istiyorum!
Buradan çıkınca, Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhunun yanına gitti; şöyle dedi:
Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu şöyle dedi:
Git buradan; beni de kendi ateşinde yakma!
Oradan çıktı; Hz. Ali radıyallahu anhunun kapısına gitti. Şöyle dedi:
Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Hz. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:
Çık git buradan! Buradan çıkınca, şöyle dedi:
Ey kardeşim! Ey kızım! Bu üç kişi beni ümitsiz bıraktı. Ümidim o ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem beni ümitsiz bırakmaz.
Bunun üzerine kızı, onu Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına götürdü. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu görür görmez şöyle dedi:
Cehennemin zincirlerini ve bukağılarını, bana hatırlattın!
Salebe, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:
Ya Nebiyyallah! Allah yolunda gazi kardeşimin karısına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Çık buradan!
Oradan böyle çıktıktan sonra, kızı ona şöyle dedi:
Ey baba, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı senden razı oluncaya kadar, sen benim babam değilsin; ben de senin kızın değilim!
Bunun üzerine Salebe yüksek sesle:
Ya Rabbi! Hz. Ömerin kapısına gittim; beni dövmek istedi. Hz. Ebû Bekire gittim; beni azarladı, tahkir etti. Hz. Alinin yanına gittim; beni kovdu. Hz. Peygambere gittim; beni ümitsiz bıraktı. Ey Mevlam! Benim için sen ne yapmayı istiyorsun. Bu duâma evet diyecek misin? Yoksa cevabın hayır şeklinde mi olacaktır?
Bunun üzerine semadan bir melek geldi ve Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi,
Allah-u Zülcelal soruyor: Halkı sen mi yarattın, yoksa ben mi? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah-u Zülcelale murad edip şu cevabı verdi:
Sen, ey Allahım! Bunun üzerine melek şöyle dedi:
Allah-u Zülcelal şöyle buyuruyor: Kuluma müjdele; onu bağışladım. Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına sordu:
Salebeyi kim bana getirecek? Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu ve Hz. Ömer radıyallahu anhu kalktılar:
Biz getiririz, Ya Resulallah! Dediler.
Hz. Ali radıyallahu anhu ve Selman radıyallahu anhu da kalktılar:
Ya Resulallah! Biz getiririz, dediler.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali ve Selmana izin verdi. Salebeyi bulmaya gittiler. Yolda, Medine çobanlarından birine rastladılar. Hz. Ali radıyallahu anh ona sordu:
Resulullahın ashabından birini gördün mü? Çoban şöyle dedi:
Galiba siz, cehennemden kaçan birini arıyorsunuz?
Evet, onu arıyoruz. Bizi onun yanına götür, deyince, çoban şöyle dedi:
Gece basınca, şu dereye gelir gider, şu ağacın altına oturur. Sonra yüksek sesle şöyle der: Rabbine âsi olanın makamı ne kadar düşüktür!
Orada beklediler. Gece olunca Salebe geldi; o ağacın altına gidip oturdu. Sonra ağlayarak secdeye kapandı. Selman onun ağlamasını duyunca, ona doğru yürüdü ve şöyle dedi:
Yâ Salebe kalk! Âlemlerin Rabbi seni bağışladı. Bu sesi duyunca sordu:
Habîbim Muhammed nasıldır?
Allahı ve seni seviyor, dediler. Bilâl namaza kalktığı zaman, Salebeyi mescide getirdiler. Safın son kısmında durdular. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda, Çoklukla övünmek sizi oyaladı. (Tekasür; 1) ayetini okuduğu zaman, bir bağırış bağırdı. O kadar ki; kabirleri ziyaret ettiniz. (Tekasür; 2) ayetini okuyunca, bir daha bağırdı ve yere düştü.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazı bitirince Salebenin yanına geldi ve şöyle buyurdu:
Ey Selman, onun üzerine su serp. Selman şöyle dedi:
Ya Resullallah, o dünyadan ayrıldı. Sonra kızı geldi, Resulullaha şöyle dedi:
Ya Resulallah, babam nerede? Ona hasret kaldım. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
Mescide gir, dedi. Mescide girince, babasını ölmüş buldu. Elini başına götürdü:
Ah perişan halim, ah babacığım, senden sonra bana kim bakacak? Demeye başladı. Onun bu halini gören Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Ey Hamsane! İster misin? Ben, senin baban olayım; Fatıma da kardeşin? Buna karşılık şöyle dedi:
Olur ya Resulullah!
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Salebenin cenazesine gitti. Kabrin kenarına geldiği zaman, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü. Döndükleri zaman, Hz. Ömer radıyallahu anhu şöyle sordu:
Yâ Resulallah! Kabrin başında parmak uçlarına basarak yürüyordun, nedendir? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Yâ Ömer! Meleklerin çokluğundan, ayağımın tabanını basacak yer bulamadım.
(Yukarıdaki hikâye, Fakihin ifadesine göre, çeşitli lafızlarla anlatılmıştır.)
Söylendiğine göre, şu ayet-i kerime, o sahabe hakkında nâzil olmuştur: Onlar, bir kötülük yaptıkları zaman ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allahı hatırlarlar. Ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allahtan başka kim bağışlayabilir? Yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler. Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. (Âl-i İmran; 135-136) Tevbenin ne kadar kıymetli ve müminler için de ne kadar büyük bir müjde olduğu buradan anlaşılmaktadır.
Bu sırada, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Tebük gazasına çıkmıştı. Said bin Abdullah gaza niyeti ile yola çıktı. Yerine kardeşi Salebeyi, çoluk çocuğunun işi için vekil bıraktı. Salebe odun taşıyor; su getiriyor. Bütün bunları yaparken, sevabını Allah-u Zülcelalden diliyordu. Bir gün dönüşünde eve girdi. İçeri girince ona iblis geldi ve: Şu perdenin arkasına bak! deyince, Salebe, perdeyi kaldırdı ve kardeşinin güzel hanımını gördü. Dayanamadı; yanına girdi ve eliyle ona dokundu. Kadın şöyle dedi:
Ey Salebe! Allah yolundaki kardeşinin sana bıraktığı hakkı koruyamadın! Bunun üzerine Salebe:
Eyvah, mahvoldum! Diye bağırıp yola düştü. Bir dağa çıktı. Yüksek sesle şöyle yalvarıyordu: İlahi Sen Sensin, ben de benim. Sen mağfiretle karşılayansın. Ben ise günahlarla, hatalarla huzuruna geldim.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem gazadan döndükleri zaman, herkes kardeşini karşılamaya geldi. Ama Saidin kardeşliği gelmedi. Said evine gitti, hanımına sordu:
Allah yolunda kardeş olduğumuz Salebe nerede? Kadın şöyle anlattı:
O kendini hatalar denizine attı; dağa doğru çıkıp gitti.
Said kardeşini aramak üzere yola çıktı. Bir süre arayıp onu buldu. Salebe yüzüstü düşmüştü. Başını iki eli arasına almıştı. Yüksek sesle şöyle diyordu:
Zillet makamım ne kadar düşük! Rabbine âsi olan kimsenin makamı nasılsa öyle Said ona şöyle dedi:
Kalk ey kardeşim, bu gördüğüm hâl nedir? Salebe şöyle dedi:
Seninle gelemem. Ancak, şu şekilde gelebilirim, elimi boynuma bağlamalısın. Zelil bir kul, efendisinin kapısına nasıl götürülürse öyle götürmelisin.
Said onun dediğini yaptı. Salebenin, Hamsane adında bir kızı vardı. Gelip babasını aldı. Hz. Ömer radıyallahu anhunun kapısına götürdü. Evden içeri girdiler. Salebe, Hz. Ömer radıyallahu anhuya şöyle dedi:
Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Hz. Ömer radıyallahu anh şöyle dedi:
Git yanımdan, saçlarından tutup seni ezmek istiyorum!
Buradan çıkınca, Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhunun yanına gitti; şöyle dedi:
Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu şöyle dedi:
Git buradan; beni de kendi ateşinde yakma!
Oradan çıktı; Hz. Ali radıyallahu anhunun kapısına gitti. Şöyle dedi:
Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Hz. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:
Çık git buradan! Buradan çıkınca, şöyle dedi:
Ey kardeşim! Ey kızım! Bu üç kişi beni ümitsiz bıraktı. Ümidim o ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem beni ümitsiz bırakmaz.
Bunun üzerine kızı, onu Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına götürdü. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu görür görmez şöyle dedi:
Cehennemin zincirlerini ve bukağılarını, bana hatırlattın!
Salebe, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi:
Ya Nebiyyallah! Allah yolunda gazi kardeşimin karısına dokundum. Benim için tevbe yolu var mı? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Çık buradan!
Oradan böyle çıktıktan sonra, kızı ona şöyle dedi:
Ey baba, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı senden razı oluncaya kadar, sen benim babam değilsin; ben de senin kızın değilim!
Bunun üzerine Salebe yüksek sesle:
Ya Rabbi! Hz. Ömerin kapısına gittim; beni dövmek istedi. Hz. Ebû Bekire gittim; beni azarladı, tahkir etti. Hz. Alinin yanına gittim; beni kovdu. Hz. Peygambere gittim; beni ümitsiz bıraktı. Ey Mevlam! Benim için sen ne yapmayı istiyorsun. Bu duâma evet diyecek misin? Yoksa cevabın hayır şeklinde mi olacaktır?
Bunun üzerine semadan bir melek geldi ve Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme şöyle dedi,
Allah-u Zülcelal soruyor: Halkı sen mi yarattın, yoksa ben mi? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah-u Zülcelale murad edip şu cevabı verdi:
Sen, ey Allahım! Bunun üzerine melek şöyle dedi:
Allah-u Zülcelal şöyle buyuruyor: Kuluma müjdele; onu bağışladım. Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına sordu:
Salebeyi kim bana getirecek? Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhu ve Hz. Ömer radıyallahu anhu kalktılar:
Biz getiririz, Ya Resulallah! Dediler.
Hz. Ali radıyallahu anhu ve Selman radıyallahu anhu da kalktılar:
Ya Resulallah! Biz getiririz, dediler.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali ve Selmana izin verdi. Salebeyi bulmaya gittiler. Yolda, Medine çobanlarından birine rastladılar. Hz. Ali radıyallahu anh ona sordu:
Resulullahın ashabından birini gördün mü? Çoban şöyle dedi:
Galiba siz, cehennemden kaçan birini arıyorsunuz?
Evet, onu arıyoruz. Bizi onun yanına götür, deyince, çoban şöyle dedi:
Gece basınca, şu dereye gelir gider, şu ağacın altına oturur. Sonra yüksek sesle şöyle der: Rabbine âsi olanın makamı ne kadar düşüktür!
Orada beklediler. Gece olunca Salebe geldi; o ağacın altına gidip oturdu. Sonra ağlayarak secdeye kapandı. Selman onun ağlamasını duyunca, ona doğru yürüdü ve şöyle dedi:
Yâ Salebe kalk! Âlemlerin Rabbi seni bağışladı. Bu sesi duyunca sordu:
Habîbim Muhammed nasıldır?
Allahı ve seni seviyor, dediler. Bilâl namaza kalktığı zaman, Salebeyi mescide getirdiler. Safın son kısmında durdular. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda, Çoklukla övünmek sizi oyaladı. (Tekasür; 1) ayetini okuduğu zaman, bir bağırış bağırdı. O kadar ki; kabirleri ziyaret ettiniz. (Tekasür; 2) ayetini okuyunca, bir daha bağırdı ve yere düştü.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazı bitirince Salebenin yanına geldi ve şöyle buyurdu:
Ey Selman, onun üzerine su serp. Selman şöyle dedi:
Ya Resullallah, o dünyadan ayrıldı. Sonra kızı geldi, Resulullaha şöyle dedi:
Ya Resulallah, babam nerede? Ona hasret kaldım. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
Mescide gir, dedi. Mescide girince, babasını ölmüş buldu. Elini başına götürdü:
Ah perişan halim, ah babacığım, senden sonra bana kim bakacak? Demeye başladı. Onun bu halini gören Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Ey Hamsane! İster misin? Ben, senin baban olayım; Fatıma da kardeşin? Buna karşılık şöyle dedi:
Olur ya Resulullah!
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Salebenin cenazesine gitti. Kabrin kenarına geldiği zaman, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü. Döndükleri zaman, Hz. Ömer radıyallahu anhu şöyle sordu:
Yâ Resulallah! Kabrin başında parmak uçlarına basarak yürüyordun, nedendir? Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Yâ Ömer! Meleklerin çokluğundan, ayağımın tabanını basacak yer bulamadım.
(Yukarıdaki hikâye, Fakihin ifadesine göre, çeşitli lafızlarla anlatılmıştır.)
Söylendiğine göre, şu ayet-i kerime, o sahabe hakkında nâzil olmuştur: Onlar, bir kötülük yaptıkları zaman ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allahı hatırlarlar. Ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allahtan başka kim bağışlayabilir? Yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler. Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. (Âl-i İmran; 135-136) Tevbenin ne kadar kıymetli ve müminler için de ne kadar büyük bir müjde olduğu buradan anlaşılmaktadır.