- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 29 Eyl 2015
-
- Mesajlar
- 1,638
-
- MFC Puanı
- 94
Roman
Alm . Roman , Fr . Roman , İng . Novel . Olmuş veya olması mümkün bir olayla birbirlerine bağlanmış çeşitli insanların , âilelerin , cemiyetlerin başlarından geçen çeşitli hâdiseleri tafsilâtıyla hikâye eden edebî eser . Kelime , " gerçek veya hayâlî bir olayın mensur hikâyesi " mânâsına gelen ramonus kelimesinden çıkmıştır . Edebî bir tür olarak romanın da şiir gibi kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir târifi yoktur .
Onuncu yüzyıldan îtibâren bütün dünyâda önce destanımsı hikâyeler , daha sonra şövalye romanları , romantik romanlar ve gerçekçi romanlar görülmüştür . On altıncı yüzyılın sonundan îtibâren gelişmiş romanlara rastlanmaya başlanmıştır .
Türk edebiyâtında ilk roman ve hikâye Tanzimât döneminde tercüme yoluyla görülür . 1860-1880 arasında Batılı klâsik yazarlardan ilk çeviriler yapıldı . Bunlardan birkaçı; Fenelon 'dan Terceme-i Telemek ( 1862 ) , Victor Hugo 'dan Magdur 'in Hikâyesi ( 1862 ) , Daniel Defoe 'nin Robenson Hikâyesi ( 1864 ) , Atala , Paul ve Virginie , Monte-Cristo , Gulliver 'in Seyahatnamesi 'dir . Bu ilk tercümeler konuları bakımından Türk okuyucusuna yabancı değildir . Divan edebiyatındaki mesnevîler ile Leylâ ile Mecnun , Kerem ile Aslı gibi halk hikâyeleri , meddah hikâyeleri ve dînî-destânî hikâyeler yüzyıllardır roman ve hikâye ihtiyacını karşılayan eserlerdir .
Tanzimat romanı veya Tanzimat dönemi romancıları , Türk toplumu meselelerini ( her sahada olduğu gibi ) Batılı Türk Aydını gözüyle ve Avrupa kültürü anlayışıyla gördükleri için , yerli hayâtı anlatırken Batılı yazarların tesirinde kaldılar . Bu yüzden de işledikleri tema ( düşünüş , konu ) lar , Batılı yazarlarda görüldüğü gibi âile hayâtı , esâret , alafrangalık , gibi mevzulardır . Şemseddîn Sâmi 'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat 'ı ( 1872 ) , Ahmed Midhat 'ın Teehhül 'ü , Sâmi Paşazâde Sezâî 'nin Sergüzeşt 'i bunlara örnektir .
Romanda işlenen " esâret " konusuna örnek teşkil eden romanlar ise Nâmık Kemâl 'in İntibah 'ı , Sâmi Paşazâde Sezâi 'nin Sergüzeşt 'i , Nâbizâde Nâzım 'ın Zehrâ 'sıdır .
Diğer bir tema da " alafrangalık " meselesidir . Batı medeniyetini bir din gibi gören bâzı Tanzimât aydınları , romanlarında , sözde tenkit eder göründükleri alafranga tiplere yer verirler: Ahmed Midhat 'ın Felatun Beyle Râkım Efendi 'si , Recâizâde Mahmûd Ekrem 'in Araba Sevdası gibi . Bunları daha sonraki dönemlerde Hüseyin Rahmi Gürpınar 'ın Şık 'ı , Şıpsevdi 'si , Yâkub Kadri Karaosmanoğlu 'nun Kiralık Konak 'ı , Sodom ve Gomore 'si , Peyâmi Safâ 'nın Sözde Kızlar 'ı , Abdülhak Şinâsi Hisar 'ın Ali Nizâmî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği romanları tâkip eder .
Servet-i Fünun ( 1896-1901 ) , Türk romanının teknik olgunluğa ulaştığı dönemdir . İkinci Abdülhamîd Hanın Avrupâî mânâda okullar açtırması ve siyâsî aşırılıklara fırsat vermemesi bu dönem romancılarını ( sanatkârlarını ) geniş imkânlara kavuşturmuş; siyâsî tenkitten uzaklaştırmış , ferdî sahada ( hissîlik , içe kapanma , âile gibi ) eserler vermeye yöneltmiştir . " Sanat sanat içindir " görüşü benimsenmiş , Tanzimâtçıların aksine aydın ve seçkin kesime seslenilmiştir .
Tanzimâtçıların " Batılı kültür " anlayışları Servet-i Fünunda " Batılı sanat " anlayışına dönmüş; bunda , yetiştikleri dönemde Batı anlayışına göre öğrenim görmeleri de tesirli olmuştur .
Fransız edebiyatının etkisiyle realist ve naturalistler örnek alındı . Hâlid Ziya Uşaklıgil 'in Mai ve Siyah , Aşk-ı Memnû; Mehmed Rauf 'un psikolojik tahlile yer veren Eylül romanı realist roman örnekleridir .
Aynı dönemin natüralist romancılarından Hüseyin Rahmi Gürpınar , fert-toplum ilişkilerini ( daha çok çatışmaları ) işlerken " toplum için sanat " görüşünü benimser . Yakub Kadri Karaosmanoğlu , realist ve naturalist bir romancı olarak Tanzimât sonrasının siyâsî ve toplum gelişmelerini kronolojik bir sırayla anlatır: Hep O Şarkı , Kiralık Konak , Sodom ve Gomore , Yaban , Ankara gibi . Halide Edib Adıvar , ruh tahlili yaptığı romanlarında ve töre romanlarında daha ziyâde Batı kültürüyle yetişmiş aydınların Cumhûriyet dönemine kalmış bir temsilcisidir . Misâl olarak; Ateşten Gömlek , Sinekli Bakkal , mektup türüne örnek Handan romanları gösterilebilir .
İkinci Meşrutiyet ( 1908 ) sonrasının diğer sanatçıları arasında; Refik Hâlid Karay , Reşad Nûri Güntekin , Peyâmi Safâ , Memduh Şevket Esendal , Cevad Şâkir Kabaağaçlı ( Halikarnas Balıkçısı ) , Abdülhak Şinasi Hisar vs . sayılabilir .
Cumhûriyet dönemi romancılarından Ahmed Hamdi Tanpınar , Kemal Tâhir , Tarık Buğra , Mustafa Necati Sepetçioğlu , Orhan Kemal , Yaşar Kemal tanınan isimlerdir .
Romana âit unsurlar: Romanlarda konu , bir temel olayın etrâfında gelişen iç içe olaylar zincirinden doğar . Bunların olmuş veya olabilir vasfı taşıması önemlidir . Hayâtın normal akışına ters düşen sivri tesâdüfler , olağan dışı ender vak 'alar romanda mâkul sayılmaz . Ele alınan bir konu bir plân dâhilinde işlenir . Bu plân kısaca " giriş ( serim ) " , " gelişme ( düğüm ) " , " sonuç ( çözüm ) " şeklinde özetlenir . Bâzı romanlarda bu plânın sırası değiştirilerek uygulandığı da görülür .
Romanlar , bilinen bir târihte ve belli bir süre içinde geçen olayları konu alır . Bu bakımdan romanlarda önemli bir zaman yazarın yaşadığı çağ olabildiği gibi geçmiş veya gelecek zaman da olabilir . Bâzı romanlar ise yalnızca birkaç saat içinde vukûa gelen olayları konu alır .
Kahramanlar , toplumda rastlanabilir , yaşayabilir veya yaşamış kişiler arasından seçilir . Bunlar toplumun her tabakasından olabilir . Her türlü huy ve karakterleri doğruya yakın bir şekilde ele alınır . Hatta aynı kişinin zıt mîzaç ve huyları , olduğu gibi işlenir .
Son zamanlarda yazılan romanlarda kahramanlar ve konu kaybolmuş , roman demek roman yazarının boş zamanlarında tutulduğu illüzyon ( hayâlî görüntüler ) veya rüyâmsı kişi ve olayları bölük pörçük sıralamak gibi anlaşılmaya başlanmıştır . Ayrıca ideolojik fikirler ağır basmaya başlamıştır .
Romanlarda çevre , okuyucuya tasvirle anlatılır . Bu , bir kasaba , şehir veya köy olabilir . Bunların hepsinin kullanıldığı romanlar olduğu gibi yazarın tasarladığı ideal , gerçek üstü bir çevre de olabilir . Burada önemli olan çevrenin coğrafî bir mekâna yerleşmesidir .
Romanların hemen hepsinde bir gâye vardır . Bu amaç bâzılarında konu ve üslûp içine iyice gizlenmişken , bâzılarında çok açıktır . Böyle romanlara " tezli roman " denir . Belli bir ideolojiye bağlı romanlarda bu husus daha açık olarak meydandadır . Bilhassa materyalist ideolojiye bağlı olanlarda bu amaç o kadar ileri gider ki , okuyucuda bir roman değil , doktrin kitabı okunuyormuş havası uyanır .
Her edebî eserde olduğu gibi romanda da üslûp son derece önemlidir . Bâzı romancılar eserdeki konuların , olayların , duygu ve fikirlerin eskiyip ölebileceğine , fakat mükemmel bir üslûbun onları yaşatmaya devâm edeceğine içten inanmışlar ve üslûp üstünde büyük hassâsiyet göstermişlerdir . Kelimelerini , cümlelerini ve anlatım tarzlarını buna göre düzenlemişlerdir . Ancak bâzı roman yazarları ve özellikle marksist tezli roman yazıcıları bu hususta da bayağı bir yol tutmuşlar , galiz ve çirkin kelimeleri , küfürleri , iğrenç terim ve deyimleri rahatlıkla ve bol bol kullanmışlardır .
Roman Çeşitleri
Romanlar edebî akımlara göre klasik , romantik , realist , sürrealist , popüler roman gibi isimlerle sınıflandırılabildiği gibi , iç yapısına göre de târihî roman , mâcerâ romanı , sosyal roman ve tahlil romanı olarak çeşitlendirilirler .
Târihî roman: Konularını târihte yaşamış kahramanlar ve onların başlarından geçen olaylardan alır . Romancı bu kahraman ve olaylar üstünde az çok değişiklik yapabilir . Ancak başarılı bir târihî roman , gerçeği buğulandırmadan zevkle okunur bir üslupla yazılmış romandır . Târihî roman yazmak için yalnız kahraman isimleri ve olayların kronolojisini bilmek ve vermek yetmez . Olayın yaşandığı zamânı , coğrafî özelliklerini , sosyal , kültürel ve sanat değerlerini çok iyi tanımak ve o zamanda topluma hâkim olan inanç , ideal ve anlayışları da iyice bilmek gerekir .
Mâcerâ romanı: Günlük hayatta her zaman rastlanmayan değişik , şaşırtıcı , beklenmez , esrarlı olayları konu edinen romandır . Bu romanlarda vak 'a yâni olay hemen her şey demektir . Bunlar yeni keşfedilmiş veya tasarlanan ülkelerde geçer . Hâyâlî olabilir . Ancak olağandışı unsurlar taşımalı , korkunç ve acayip hisler uyandırmalıdır . Olayların akışı ve iç içe girmesi çok süratli olmalı , okuyucuda heyecan ve merak uyandırmalıdır . Kahramanları kurnazlık , maddî kuvvet ve cesaretleriyle üstün vasıflıdırlar . Daha çok silahşör , şövalye , polis , ajan ve câsuslardan seçilir . Hep hareket hâlindeyken tanıtıldıklarından ruh yapıları üstünde durulmaz . Bu romanlarda fikir zenginliği yoktur . Maksat şaşırtıcı ve heyecanlı konularla okuyucuya hoşça vakit geçirtmektir .
Sosyal roman: Romancıların yaşadıkları toplumu , o toplumu ilgilendiren meseleleri yeni bir açıdan ele alarak yazdıkları romanlardır . Gizli veya açık bir maksat telkinine çalışırlar . Kişiler , bâzı meslek ve sınıfları temsil eden birer tip olarak alınır . Olaylar , sosyal sebeplerle açıklanmak istenir . Ruh tahlilleri ve duygu derinlikleri arka plâna atılmıştır . Bütün tezli romanlar bu gruptandır .
Tahlîlî roman: Dış âlemde geçen olaylardan çok , kahramanın iç dünyâsını ve insan benliğinin kişi ve toplum çatışmaları içindeki belirtilerini konu edinen romanlara denir . Fertçi bir görünüş hâkimdir . Kahramanları olan kişileri bütün derinlikleriyle ortaya koyarlar . Çok defâ aşırı ülküler , sert ihtiraslar , derin hisler taşıyan ve bâzen sakat ruhlu dengesiz insanları ele alarak işlerler .
Batı edebiyâtında mühim yer tutan roman , batı toplumunun sosyal hayat , inanç , örf ve âdetlerine uygun bir türdür . Tanzimâttan sonra gittikçe artan bir hızla benimsenmeye başlayan batılı hayat anlayışıyla birlikte Türk edebiyâtında da örnekleri artmıştır . Batılı romanın iskeleti çok defâ iki kadın bir erkek veya iki erkek bir kadın arasında geçen aşk mâcerâları üstüne kuruludur . Buna bağlı olarak gelişen diğer hâdiseler ve çeşitlenen kahramanlar roman iskeletinin diğer dereceli unsurlarını teşkil eder .
Tanzimat öncesi dönemde Türk cemiyetinde böylesine olaylara ender rastlandığı gibi , bunların tasviri de kötünün tekrarlanarak yaygınlaşması ve böylece gitgide normalmiş gibi görülmesine mâni olunmak için dînimizce de yasak bilinmiştir . Bugün modern eğitimciler; toplumun ahlâkî yapısının bozulmasında kötü örneklerin başta TV , radyo ve basın olmak üzere her türlü yayın vâsıtalarıyla halka çok sık ve devamlı gösterilmesinin birinci âmil olduğunu belirterek eski Türk toplum sağlığı anlayışının doğruluğuna işâret etmektedirler . Ayrıca cemiyetin her tabakasına hâkim olan sâde bir hayat anlayışı , ortak îmân , amel ve ahlâk düsturlarına samîmî bağlılık , batılı tarzda bir roman anlayışı ve buna bağlı eserlerin doğmasına fırsat vermeyecek ve lüzum göstermeyecek diğer mühim unsurlardır .
Alm . Roman , Fr . Roman , İng . Novel . Olmuş veya olması mümkün bir olayla birbirlerine bağlanmış çeşitli insanların , âilelerin , cemiyetlerin başlarından geçen çeşitli hâdiseleri tafsilâtıyla hikâye eden edebî eser . Kelime , " gerçek veya hayâlî bir olayın mensur hikâyesi " mânâsına gelen ramonus kelimesinden çıkmıştır . Edebî bir tür olarak romanın da şiir gibi kesin ve herkes tarafından kabul edilen bir târifi yoktur .
Onuncu yüzyıldan îtibâren bütün dünyâda önce destanımsı hikâyeler , daha sonra şövalye romanları , romantik romanlar ve gerçekçi romanlar görülmüştür . On altıncı yüzyılın sonundan îtibâren gelişmiş romanlara rastlanmaya başlanmıştır .
Türk edebiyâtında ilk roman ve hikâye Tanzimât döneminde tercüme yoluyla görülür . 1860-1880 arasında Batılı klâsik yazarlardan ilk çeviriler yapıldı . Bunlardan birkaçı; Fenelon 'dan Terceme-i Telemek ( 1862 ) , Victor Hugo 'dan Magdur 'in Hikâyesi ( 1862 ) , Daniel Defoe 'nin Robenson Hikâyesi ( 1864 ) , Atala , Paul ve Virginie , Monte-Cristo , Gulliver 'in Seyahatnamesi 'dir . Bu ilk tercümeler konuları bakımından Türk okuyucusuna yabancı değildir . Divan edebiyatındaki mesnevîler ile Leylâ ile Mecnun , Kerem ile Aslı gibi halk hikâyeleri , meddah hikâyeleri ve dînî-destânî hikâyeler yüzyıllardır roman ve hikâye ihtiyacını karşılayan eserlerdir .
Tanzimat romanı veya Tanzimat dönemi romancıları , Türk toplumu meselelerini ( her sahada olduğu gibi ) Batılı Türk Aydını gözüyle ve Avrupa kültürü anlayışıyla gördükleri için , yerli hayâtı anlatırken Batılı yazarların tesirinde kaldılar . Bu yüzden de işledikleri tema ( düşünüş , konu ) lar , Batılı yazarlarda görüldüğü gibi âile hayâtı , esâret , alafrangalık , gibi mevzulardır . Şemseddîn Sâmi 'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat 'ı ( 1872 ) , Ahmed Midhat 'ın Teehhül 'ü , Sâmi Paşazâde Sezâî 'nin Sergüzeşt 'i bunlara örnektir .
Romanda işlenen " esâret " konusuna örnek teşkil eden romanlar ise Nâmık Kemâl 'in İntibah 'ı , Sâmi Paşazâde Sezâi 'nin Sergüzeşt 'i , Nâbizâde Nâzım 'ın Zehrâ 'sıdır .
Diğer bir tema da " alafrangalık " meselesidir . Batı medeniyetini bir din gibi gören bâzı Tanzimât aydınları , romanlarında , sözde tenkit eder göründükleri alafranga tiplere yer verirler: Ahmed Midhat 'ın Felatun Beyle Râkım Efendi 'si , Recâizâde Mahmûd Ekrem 'in Araba Sevdası gibi . Bunları daha sonraki dönemlerde Hüseyin Rahmi Gürpınar 'ın Şık 'ı , Şıpsevdi 'si , Yâkub Kadri Karaosmanoğlu 'nun Kiralık Konak 'ı , Sodom ve Gomore 'si , Peyâmi Safâ 'nın Sözde Kızlar 'ı , Abdülhak Şinâsi Hisar 'ın Ali Nizâmî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği romanları tâkip eder .
Servet-i Fünun ( 1896-1901 ) , Türk romanının teknik olgunluğa ulaştığı dönemdir . İkinci Abdülhamîd Hanın Avrupâî mânâda okullar açtırması ve siyâsî aşırılıklara fırsat vermemesi bu dönem romancılarını ( sanatkârlarını ) geniş imkânlara kavuşturmuş; siyâsî tenkitten uzaklaştırmış , ferdî sahada ( hissîlik , içe kapanma , âile gibi ) eserler vermeye yöneltmiştir . " Sanat sanat içindir " görüşü benimsenmiş , Tanzimâtçıların aksine aydın ve seçkin kesime seslenilmiştir .
Tanzimâtçıların " Batılı kültür " anlayışları Servet-i Fünunda " Batılı sanat " anlayışına dönmüş; bunda , yetiştikleri dönemde Batı anlayışına göre öğrenim görmeleri de tesirli olmuştur .
Fransız edebiyatının etkisiyle realist ve naturalistler örnek alındı . Hâlid Ziya Uşaklıgil 'in Mai ve Siyah , Aşk-ı Memnû; Mehmed Rauf 'un psikolojik tahlile yer veren Eylül romanı realist roman örnekleridir .
Aynı dönemin natüralist romancılarından Hüseyin Rahmi Gürpınar , fert-toplum ilişkilerini ( daha çok çatışmaları ) işlerken " toplum için sanat " görüşünü benimser . Yakub Kadri Karaosmanoğlu , realist ve naturalist bir romancı olarak Tanzimât sonrasının siyâsî ve toplum gelişmelerini kronolojik bir sırayla anlatır: Hep O Şarkı , Kiralık Konak , Sodom ve Gomore , Yaban , Ankara gibi . Halide Edib Adıvar , ruh tahlili yaptığı romanlarında ve töre romanlarında daha ziyâde Batı kültürüyle yetişmiş aydınların Cumhûriyet dönemine kalmış bir temsilcisidir . Misâl olarak; Ateşten Gömlek , Sinekli Bakkal , mektup türüne örnek Handan romanları gösterilebilir .
İkinci Meşrutiyet ( 1908 ) sonrasının diğer sanatçıları arasında; Refik Hâlid Karay , Reşad Nûri Güntekin , Peyâmi Safâ , Memduh Şevket Esendal , Cevad Şâkir Kabaağaçlı ( Halikarnas Balıkçısı ) , Abdülhak Şinasi Hisar vs . sayılabilir .
Cumhûriyet dönemi romancılarından Ahmed Hamdi Tanpınar , Kemal Tâhir , Tarık Buğra , Mustafa Necati Sepetçioğlu , Orhan Kemal , Yaşar Kemal tanınan isimlerdir .
Romana âit unsurlar: Romanlarda konu , bir temel olayın etrâfında gelişen iç içe olaylar zincirinden doğar . Bunların olmuş veya olabilir vasfı taşıması önemlidir . Hayâtın normal akışına ters düşen sivri tesâdüfler , olağan dışı ender vak 'alar romanda mâkul sayılmaz . Ele alınan bir konu bir plân dâhilinde işlenir . Bu plân kısaca " giriş ( serim ) " , " gelişme ( düğüm ) " , " sonuç ( çözüm ) " şeklinde özetlenir . Bâzı romanlarda bu plânın sırası değiştirilerek uygulandığı da görülür .
Romanlar , bilinen bir târihte ve belli bir süre içinde geçen olayları konu alır . Bu bakımdan romanlarda önemli bir zaman yazarın yaşadığı çağ olabildiği gibi geçmiş veya gelecek zaman da olabilir . Bâzı romanlar ise yalnızca birkaç saat içinde vukûa gelen olayları konu alır .
Kahramanlar , toplumda rastlanabilir , yaşayabilir veya yaşamış kişiler arasından seçilir . Bunlar toplumun her tabakasından olabilir . Her türlü huy ve karakterleri doğruya yakın bir şekilde ele alınır . Hatta aynı kişinin zıt mîzaç ve huyları , olduğu gibi işlenir .
Son zamanlarda yazılan romanlarda kahramanlar ve konu kaybolmuş , roman demek roman yazarının boş zamanlarında tutulduğu illüzyon ( hayâlî görüntüler ) veya rüyâmsı kişi ve olayları bölük pörçük sıralamak gibi anlaşılmaya başlanmıştır . Ayrıca ideolojik fikirler ağır basmaya başlamıştır .
Romanlarda çevre , okuyucuya tasvirle anlatılır . Bu , bir kasaba , şehir veya köy olabilir . Bunların hepsinin kullanıldığı romanlar olduğu gibi yazarın tasarladığı ideal , gerçek üstü bir çevre de olabilir . Burada önemli olan çevrenin coğrafî bir mekâna yerleşmesidir .
Romanların hemen hepsinde bir gâye vardır . Bu amaç bâzılarında konu ve üslûp içine iyice gizlenmişken , bâzılarında çok açıktır . Böyle romanlara " tezli roman " denir . Belli bir ideolojiye bağlı romanlarda bu husus daha açık olarak meydandadır . Bilhassa materyalist ideolojiye bağlı olanlarda bu amaç o kadar ileri gider ki , okuyucuda bir roman değil , doktrin kitabı okunuyormuş havası uyanır .
Her edebî eserde olduğu gibi romanda da üslûp son derece önemlidir . Bâzı romancılar eserdeki konuların , olayların , duygu ve fikirlerin eskiyip ölebileceğine , fakat mükemmel bir üslûbun onları yaşatmaya devâm edeceğine içten inanmışlar ve üslûp üstünde büyük hassâsiyet göstermişlerdir . Kelimelerini , cümlelerini ve anlatım tarzlarını buna göre düzenlemişlerdir . Ancak bâzı roman yazarları ve özellikle marksist tezli roman yazıcıları bu hususta da bayağı bir yol tutmuşlar , galiz ve çirkin kelimeleri , küfürleri , iğrenç terim ve deyimleri rahatlıkla ve bol bol kullanmışlardır .
Roman Çeşitleri
Romanlar edebî akımlara göre klasik , romantik , realist , sürrealist , popüler roman gibi isimlerle sınıflandırılabildiği gibi , iç yapısına göre de târihî roman , mâcerâ romanı , sosyal roman ve tahlil romanı olarak çeşitlendirilirler .
Târihî roman: Konularını târihte yaşamış kahramanlar ve onların başlarından geçen olaylardan alır . Romancı bu kahraman ve olaylar üstünde az çok değişiklik yapabilir . Ancak başarılı bir târihî roman , gerçeği buğulandırmadan zevkle okunur bir üslupla yazılmış romandır . Târihî roman yazmak için yalnız kahraman isimleri ve olayların kronolojisini bilmek ve vermek yetmez . Olayın yaşandığı zamânı , coğrafî özelliklerini , sosyal , kültürel ve sanat değerlerini çok iyi tanımak ve o zamanda topluma hâkim olan inanç , ideal ve anlayışları da iyice bilmek gerekir .
Mâcerâ romanı: Günlük hayatta her zaman rastlanmayan değişik , şaşırtıcı , beklenmez , esrarlı olayları konu edinen romandır . Bu romanlarda vak 'a yâni olay hemen her şey demektir . Bunlar yeni keşfedilmiş veya tasarlanan ülkelerde geçer . Hâyâlî olabilir . Ancak olağandışı unsurlar taşımalı , korkunç ve acayip hisler uyandırmalıdır . Olayların akışı ve iç içe girmesi çok süratli olmalı , okuyucuda heyecan ve merak uyandırmalıdır . Kahramanları kurnazlık , maddî kuvvet ve cesaretleriyle üstün vasıflıdırlar . Daha çok silahşör , şövalye , polis , ajan ve câsuslardan seçilir . Hep hareket hâlindeyken tanıtıldıklarından ruh yapıları üstünde durulmaz . Bu romanlarda fikir zenginliği yoktur . Maksat şaşırtıcı ve heyecanlı konularla okuyucuya hoşça vakit geçirtmektir .
Sosyal roman: Romancıların yaşadıkları toplumu , o toplumu ilgilendiren meseleleri yeni bir açıdan ele alarak yazdıkları romanlardır . Gizli veya açık bir maksat telkinine çalışırlar . Kişiler , bâzı meslek ve sınıfları temsil eden birer tip olarak alınır . Olaylar , sosyal sebeplerle açıklanmak istenir . Ruh tahlilleri ve duygu derinlikleri arka plâna atılmıştır . Bütün tezli romanlar bu gruptandır .
Tahlîlî roman: Dış âlemde geçen olaylardan çok , kahramanın iç dünyâsını ve insan benliğinin kişi ve toplum çatışmaları içindeki belirtilerini konu edinen romanlara denir . Fertçi bir görünüş hâkimdir . Kahramanları olan kişileri bütün derinlikleriyle ortaya koyarlar . Çok defâ aşırı ülküler , sert ihtiraslar , derin hisler taşıyan ve bâzen sakat ruhlu dengesiz insanları ele alarak işlerler .
Batı edebiyâtında mühim yer tutan roman , batı toplumunun sosyal hayat , inanç , örf ve âdetlerine uygun bir türdür . Tanzimâttan sonra gittikçe artan bir hızla benimsenmeye başlayan batılı hayat anlayışıyla birlikte Türk edebiyâtında da örnekleri artmıştır . Batılı romanın iskeleti çok defâ iki kadın bir erkek veya iki erkek bir kadın arasında geçen aşk mâcerâları üstüne kuruludur . Buna bağlı olarak gelişen diğer hâdiseler ve çeşitlenen kahramanlar roman iskeletinin diğer dereceli unsurlarını teşkil eder .
Tanzimat öncesi dönemde Türk cemiyetinde böylesine olaylara ender rastlandığı gibi , bunların tasviri de kötünün tekrarlanarak yaygınlaşması ve böylece gitgide normalmiş gibi görülmesine mâni olunmak için dînimizce de yasak bilinmiştir . Bugün modern eğitimciler; toplumun ahlâkî yapısının bozulmasında kötü örneklerin başta TV , radyo ve basın olmak üzere her türlü yayın vâsıtalarıyla halka çok sık ve devamlı gösterilmesinin birinci âmil olduğunu belirterek eski Türk toplum sağlığı anlayışının doğruluğuna işâret etmektedirler . Ayrıca cemiyetin her tabakasına hâkim olan sâde bir hayat anlayışı , ortak îmân , amel ve ahlâk düsturlarına samîmî bağlılık , batılı tarzda bir roman anlayışı ve buna bağlı eserlerin doğmasına fırsat vermeyecek ve lüzum göstermeyecek diğer mühim unsurlardır .