halukgta
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 26 Ağu 2011
-
- Mesajlar
- 320
-
- MFC Puanı
- 29
Risale-i Nur ile ilgili bir yazı okurken, dikkatimi çeken bir bölümü sizlerle paylaşmak ve bu konuyu sizlerin düşüncenize sunmak istiyorum.
Bu kitaplardan ve içindeki bilgilerden bahsedip açıklama yapan bir kardeşimizin, çok dikkat çekici ve düşündürücü, şu sözlerini, sizlere nakletmek istiyorum önce.
(Her meseleye hakikat noktasında bakar. Her hadisenin hakikatini bizlere ders verir. Bu açıdan Risâle-i Nur’un bir benzeri yoktur.)
Dikkat çekici olduğu kadar, düşündürücü. Sizler bu sözleri ve bu güçteki bir rehberin olduğunu, bir yerden hatırlıyorsunuz biliyorum. Allah bizlere gönderdiği Kur’an için, bu özelliklerden bahseder ve eşi benzeri yoktur diyerek, hadi bir benzerini getirsinler bakalım, diye de bizleri uyarıyordu ayetinde, hatırladınız değil mi?
Ayrıca yüzlerce yıldır gelip geçen, onca âlimlerin yazdığı eserleri düşünün isterseniz bir de. Bizler hiç birisine, yukarıdaki payeyi, onuru vermedik. Çünkü beşerdir, her zaman şaşabilir diyerek, temkinli yaklaştık. Doğrulukları konusunda, Kur’an dan referans, yardım aldık.
Demek ki bazı din kardeşlerimiz, tıpkı Kur’an gibi eşi benzeri olmayan kitaplar olduğuna da inanıyorlar. Tabi bu herkesin kendi seçimidir, kimse buna müdahale edemez. Çünkü her beşer, kendi imtihanından sorumlu tutulacaktır.
Yazıda Risale-i Nurdan bir bölüm verilmiş. Yukarıdaki sözlerden yola çıkarsak, bu kitapların her hadisenin hakikatin den ders alınır dediğine göre, bakalım örnek verilen konudan bizler nasıl bir ders alacağız, hep birlikte bu örnek üzerinde, Kur’an ı rehber alarak, onun ışığında düşünelim. Bakın verilen bölümde neler yazıyor.
(Said-i Nursî Hazretleri önce lise mektebinde okuyan talebelerin durumunu nazara verir.
Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden manevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş-seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Katî müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: ‘Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.’
“Evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil.)
Ne dersiniz, bu sözlerden nasıl bir ders aldınız? Peygamberimiz bile böyle sözler söylememiş, bu tür örnekler vermemiştir. Çünkü böyle sözlerin söylenmesine, Rabbimiz asla izin vermezdi de ondan.
Geleceği görmek, bilmek yalnız Allah a mahsustur. Hepimiz hayal kurarız, hatta rüyalar görürüz, geçmiş ya da gelecek için. Ama hiç birisi için bunlar hayal ya da rüya değil, HAKİKATTIR DEMEYİZ. Peygamberimiz Gaybı bilmem ben, gelecekten haber veremem, yani bende sizler gibi beşerim, demiyor mu Kur’an da?
Avluda oynayan genç kızların, geleceğini gördüğünü söyleyip, olacakları kesin doğru, hakikattir, hayal değildir diyerek anlatması, bizlerin nefsini, duygularını belki çok etkilemiş olabilir.
Ya aklımızı, mantığımızı ve Kur’an gerçekleri ile yoğurduğumuzda, bu bilgileri Kur’an süzgecinden geçirdiğimizde, bizleri nasıl etkiledi? Tabi Kur’an dan haberdar isek, bu son soruma cevap verebilirsiniz. Ya Kur’an dan çok fazla haberimiz yokta, onu anlamadan okuyan bir toplumsak. Bunu düşünmek bile istemiyorum.
Risaleleri okuyan kardeşlerimiz çok iyi bilir, bu kitaplarda Kur’an ın hiç bahsetmediği, birçok olaylar anlatılır. Bu bilgilerin kendisinin kalbine, Allah tarafından indirildiği yazılıdır. Hatta kıyamet ile ilgili Kur’an ın söz etmediği, birçok bilgilerde yazar.
Allah Araf 33. ayetinde, hakkında hiçbir delil indirmediğim bir şeyi, konuşmanızı HARAM kılıyorum dediği halde, bizler bu kitaplarda yazan, Rabbin bilgi vermediği, onca bilgiye inanmakta bir kusur görmüyoruz.
Lütfen üzerinde dikkatle düşünelim ki, azabın takipçisi olmayalım. Allah bizlerin, Kur’an ın açıklamadığı konularda konuşmamızı HARAM kılıyorsa, bizler bu ayetlerden habersiz, bu derece büyük hataları yapıyorsak, sizce bizler HARAMI her gün, tıka basa yiyenlerden olmuyor muyuz?
Kıyamet konusunda peygamberimize, onca sorular soranlara karşı Araf 187. ayetinde, Rabbimiz ne diyordu hatırlayalım.
(Sen onu, iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: "O'na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar.)
Düşünebiliyor musunuz, Allah elçisine bile onca bilgileri söylemediği ve tam tersine, Deki onlara diye başlayan birçok ayetinde, gaybı, geleceği bilmem ben, sizlere ne faydam dokunur ne zararım, ayetleri ne yazık ki hatırlanmıyor.
Bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum, bana vahye dilenden başkasına uymam ve ben açıkça uyaran bir elçiden başkası değilim, sözlerini sanırım görmezden gelen, üstünü örten bizler, dersimizi alamadığımız anlaşılıyor.
Sizlere yukarıdaki konu ile ilgili, Kur’an dan tek bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Bu ayete iman eden bizler, ACABA GAİP TEN BİLGİLER VERENLERE NASIL YAKLAŞMALIYIZ, sanırım konu daha iyi anlaşılacaktır.
Aliimran 179: Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır.
Rahman kullarını, gaybı bilir duruma getirmeyeceğini apaçık söylediği, Yunus suresi 20 ayetinde de, Gayb Allah ın tekelindedir dediği halde, bizlere Kur’an ın hiç bahsetmediği, gaybi bilgileri anlatarak dikkatimizi çekenlere karşı, nasıl davranmamız gerektiğini, sanırım daha iyi anladık.
Allah yalnız seçtiği resullerinden, dilediğini seçip bu bilgileri vereceğini söylüyorsa, bizlere düşen Rabbin uyarılarına kulak vermek olmalıdır. Kur’an ın açıkladığı gaybi bilgiler dışında söylenenlere inanırsak, Rahmandan uzaklaşacağımız gibi, mahşer günü Allah a iftira attığımız için, yüzlerimizin de, kapkara olacağını unutmayalım.
Her düşünceye, her fikre, her şahsa sonsuz saygımız var. Herkes kendi imtihanını yaşıyor. Kimin doğru yolda olduğunu, yalnız Rabbimiz bilir. Amacımız kişileri küçük düşürmek, ya da kötülemek asla değildir. Amacımız Allah ın en doğru yolunu bulmak, O yolda yürümek ve din kardeşlerini Kur’an a davet etmektir.
Çok önemsediğim bir konuyu da, sizlerin düşüncelerinize sunmak istiyorum.
Sayın Said-i Nursi ye verilen bir unvan vardır, hatırlarsınız ona BEDİÜZZAMAN derler. Peki, bu unvanın anlamı nedir?
Bedi kelimesi "benzersiz, eşsiz" demektir. Bediüzzaman da zamanın benzersizi anlamına gelir. Bir başka deyişle zamanın harikası, kimseye benzemeyen, asrın mükemmel insanı demektir. Bu payeyi verdiğiniz kişinin de, hatasız bir insan olması gerekir. Acaba hatasız, günahsız insan olur mu?
BU UNVAN, TARİH BOYUNCA HİÇ KİMSEYE, PEYGAMBERLER DÂHİL VERİLMEMİŞ VE BU UNVANLA HİÇ KİMSE, HİÇ BİR ÂLİM ANILMAMIŞTIR, SAİD-İ NURSİ HARİÇ. PEKİ, SİZCE BU NORMAL Mİ?
Peygamberimiz bile, bende sizler gibi bir beşerim, sizlerden bir farkım yok. Gaybı bilmem ben, sizlere ne zararım dokunur, nede fayda sağlarım sözleri ile bu unvan karşılaştırıldığında, acaba sizlerin kafasında, nasıl bir düşünce hâsıl oldu?
Düşünebiliyor musunuz bırakın peygamberleri, peygamberimizin en yakınlarına ashabına ve daha sonra yaşamış onlarca din âlimlerine bile verilmeyen bir unvanın verilmesi, dikkat çekici ve düşündürücü değil mi sizce?
Yorum ve karar sizlerin. Bu fani Dünyada, nefsimizin esiri olmuş, Allah ın önerdiği gibi düşünmeden, bir değer üretmeden, imtihan olduğumuz bilincinden çok uzak, edindiğimiz velilerin ardına takılmış, yaşayıp gidiyoruz.
Şunu sakın unutmayalım, kıyamet günü o kadar yakın ki hepimize. Hem de bir nefes alışı kadar yakın. Ama bunun farkında bile değiliz. Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, pişman olmak istemiyorsak, emin olmadığımız kitaplara değil, EN EMİN FURKAN’A sarılmalıyız.
Allah verdiği örnek ayetinde, mahşer günü bir kısım Müslüman ın, edindikleri velilerin onları saptırdığını anladıklarında, yapacakları acı feryadı, o çetin gün yaşamak istemeyenler, lütfen çok ama çokkkkk düşünmelidirler. Din kardeşlerime hatırlatırım.
Dilerim Rabbimden kula kulluk etmeyen, Allah dan başka veli edinmeyip, Kur’an dan başka rehberi olmayan, Rabbin halis kullarından oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
Bu kitaplardan ve içindeki bilgilerden bahsedip açıklama yapan bir kardeşimizin, çok dikkat çekici ve düşündürücü, şu sözlerini, sizlere nakletmek istiyorum önce.
(Her meseleye hakikat noktasında bakar. Her hadisenin hakikatini bizlere ders verir. Bu açıdan Risâle-i Nur’un bir benzeri yoktur.)
Dikkat çekici olduğu kadar, düşündürücü. Sizler bu sözleri ve bu güçteki bir rehberin olduğunu, bir yerden hatırlıyorsunuz biliyorum. Allah bizlere gönderdiği Kur’an için, bu özelliklerden bahseder ve eşi benzeri yoktur diyerek, hadi bir benzerini getirsinler bakalım, diye de bizleri uyarıyordu ayetinde, hatırladınız değil mi?
Ayrıca yüzlerce yıldır gelip geçen, onca âlimlerin yazdığı eserleri düşünün isterseniz bir de. Bizler hiç birisine, yukarıdaki payeyi, onuru vermedik. Çünkü beşerdir, her zaman şaşabilir diyerek, temkinli yaklaştık. Doğrulukları konusunda, Kur’an dan referans, yardım aldık.
Demek ki bazı din kardeşlerimiz, tıpkı Kur’an gibi eşi benzeri olmayan kitaplar olduğuna da inanıyorlar. Tabi bu herkesin kendi seçimidir, kimse buna müdahale edemez. Çünkü her beşer, kendi imtihanından sorumlu tutulacaktır.
Yazıda Risale-i Nurdan bir bölüm verilmiş. Yukarıdaki sözlerden yola çıkarsak, bu kitapların her hadisenin hakikatin den ders alınır dediğine göre, bakalım örnek verilen konudan bizler nasıl bir ders alacağız, hep birlikte bu örnek üzerinde, Kur’an ı rehber alarak, onun ışığında düşünelim. Bakın verilen bölümde neler yazıyor.
(Said-i Nursî Hazretleri önce lise mektebinde okuyan talebelerin durumunu nazara verir.
Bir zaman, Eskişehir hapishanesinin penceresinde bir cumhuriyet bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden manevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki: O elli-altmış kızlardan ve talebelerden kırk-ellisi kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş-seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar. Katî müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: ‘Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.’
“Evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil.)
Ne dersiniz, bu sözlerden nasıl bir ders aldınız? Peygamberimiz bile böyle sözler söylememiş, bu tür örnekler vermemiştir. Çünkü böyle sözlerin söylenmesine, Rabbimiz asla izin vermezdi de ondan.
Geleceği görmek, bilmek yalnız Allah a mahsustur. Hepimiz hayal kurarız, hatta rüyalar görürüz, geçmiş ya da gelecek için. Ama hiç birisi için bunlar hayal ya da rüya değil, HAKİKATTIR DEMEYİZ. Peygamberimiz Gaybı bilmem ben, gelecekten haber veremem, yani bende sizler gibi beşerim, demiyor mu Kur’an da?
Avluda oynayan genç kızların, geleceğini gördüğünü söyleyip, olacakları kesin doğru, hakikattir, hayal değildir diyerek anlatması, bizlerin nefsini, duygularını belki çok etkilemiş olabilir.
Ya aklımızı, mantığımızı ve Kur’an gerçekleri ile yoğurduğumuzda, bu bilgileri Kur’an süzgecinden geçirdiğimizde, bizleri nasıl etkiledi? Tabi Kur’an dan haberdar isek, bu son soruma cevap verebilirsiniz. Ya Kur’an dan çok fazla haberimiz yokta, onu anlamadan okuyan bir toplumsak. Bunu düşünmek bile istemiyorum.
Risaleleri okuyan kardeşlerimiz çok iyi bilir, bu kitaplarda Kur’an ın hiç bahsetmediği, birçok olaylar anlatılır. Bu bilgilerin kendisinin kalbine, Allah tarafından indirildiği yazılıdır. Hatta kıyamet ile ilgili Kur’an ın söz etmediği, birçok bilgilerde yazar.
Allah Araf 33. ayetinde, hakkında hiçbir delil indirmediğim bir şeyi, konuşmanızı HARAM kılıyorum dediği halde, bizler bu kitaplarda yazan, Rabbin bilgi vermediği, onca bilgiye inanmakta bir kusur görmüyoruz.
Lütfen üzerinde dikkatle düşünelim ki, azabın takipçisi olmayalım. Allah bizlerin, Kur’an ın açıklamadığı konularda konuşmamızı HARAM kılıyorsa, bizler bu ayetlerden habersiz, bu derece büyük hataları yapıyorsak, sizce bizler HARAMI her gün, tıka basa yiyenlerden olmuyor muyuz?
Kıyamet konusunda peygamberimize, onca sorular soranlara karşı Araf 187. ayetinde, Rabbimiz ne diyordu hatırlayalım.
(Sen onu, iyice biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: "O'na ilişkin bilgi Allah katındadır, fakat insanların çokları bilmiyorlar.)
Bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum, bana vahye dilenden başkasına uymam ve ben açıkça uyaran bir elçiden başkası değilim, sözlerini sanırım görmezden gelen, üstünü örten bizler, dersimizi alamadığımız anlaşılıyor.
Sizlere yukarıdaki konu ile ilgili, Kur’an dan tek bir ayeti hatırlatmak istiyorum. Bu ayete iman eden bizler, ACABA GAİP TEN BİLGİLER VERENLERE NASIL YAKLAŞMALIYIZ, sanırım konu daha iyi anlaşılacaktır.
Aliimran 179: Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır.
Rahman kullarını, gaybı bilir duruma getirmeyeceğini apaçık söylediği, Yunus suresi 20 ayetinde de, Gayb Allah ın tekelindedir dediği halde, bizlere Kur’an ın hiç bahsetmediği, gaybi bilgileri anlatarak dikkatimizi çekenlere karşı, nasıl davranmamız gerektiğini, sanırım daha iyi anladık.
Allah yalnız seçtiği resullerinden, dilediğini seçip bu bilgileri vereceğini söylüyorsa, bizlere düşen Rabbin uyarılarına kulak vermek olmalıdır. Kur’an ın açıkladığı gaybi bilgiler dışında söylenenlere inanırsak, Rahmandan uzaklaşacağımız gibi, mahşer günü Allah a iftira attığımız için, yüzlerimizin de, kapkara olacağını unutmayalım.
Her düşünceye, her fikre, her şahsa sonsuz saygımız var. Herkes kendi imtihanını yaşıyor. Kimin doğru yolda olduğunu, yalnız Rabbimiz bilir. Amacımız kişileri küçük düşürmek, ya da kötülemek asla değildir. Amacımız Allah ın en doğru yolunu bulmak, O yolda yürümek ve din kardeşlerini Kur’an a davet etmektir.
Çok önemsediğim bir konuyu da, sizlerin düşüncelerinize sunmak istiyorum.
Sayın Said-i Nursi ye verilen bir unvan vardır, hatırlarsınız ona BEDİÜZZAMAN derler. Peki, bu unvanın anlamı nedir?
Bedi kelimesi "benzersiz, eşsiz" demektir. Bediüzzaman da zamanın benzersizi anlamına gelir. Bir başka deyişle zamanın harikası, kimseye benzemeyen, asrın mükemmel insanı demektir. Bu payeyi verdiğiniz kişinin de, hatasız bir insan olması gerekir. Acaba hatasız, günahsız insan olur mu?
BU UNVAN, TARİH BOYUNCA HİÇ KİMSEYE, PEYGAMBERLER DÂHİL VERİLMEMİŞ VE BU UNVANLA HİÇ KİMSE, HİÇ BİR ÂLİM ANILMAMIŞTIR, SAİD-İ NURSİ HARİÇ. PEKİ, SİZCE BU NORMAL Mİ?
Peygamberimiz bile, bende sizler gibi bir beşerim, sizlerden bir farkım yok. Gaybı bilmem ben, sizlere ne zararım dokunur, nede fayda sağlarım sözleri ile bu unvan karşılaştırıldığında, acaba sizlerin kafasında, nasıl bir düşünce hâsıl oldu?
Düşünebiliyor musunuz bırakın peygamberleri, peygamberimizin en yakınlarına ashabına ve daha sonra yaşamış onlarca din âlimlerine bile verilmeyen bir unvanın verilmesi, dikkat çekici ve düşündürücü değil mi sizce?
Yorum ve karar sizlerin. Bu fani Dünyada, nefsimizin esiri olmuş, Allah ın önerdiği gibi düşünmeden, bir değer üretmeden, imtihan olduğumuz bilincinden çok uzak, edindiğimiz velilerin ardına takılmış, yaşayıp gidiyoruz.
Şunu sakın unutmayalım, kıyamet günü o kadar yakın ki hepimize. Hem de bir nefes alışı kadar yakın. Ama bunun farkında bile değiliz. Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, pişman olmak istemiyorsak, emin olmadığımız kitaplara değil, EN EMİN FURKAN’A sarılmalıyız.
Allah verdiği örnek ayetinde, mahşer günü bir kısım Müslüman ın, edindikleri velilerin onları saptırdığını anladıklarında, yapacakları acı feryadı, o çetin gün yaşamak istemeyenler, lütfen çok ama çokkkkk düşünmelidirler. Din kardeşlerime hatırlatırım.
Dilerim Rabbimden kula kulluk etmeyen, Allah dan başka veli edinmeyip, Kur’an dan başka rehberi olmayan, Rabbin halis kullarından oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK