PeriKızı
Moderatör
-
- Üyelik Tarihi
- 22 May 2019
-
- Mesajlar
- 8,675
-
- MFC Puanı
- 26,914
Bir düşünün; eğer her sorunuzun cevabını alabilecek olsaydınız hangi soruları sorardınız? En çok neleri merak ediyorsunuz? Elbette, cevabını merak ettiğimiz pek çok soru bizler için cevapsız kalacaktır. Öte yandan insanlık cevaplaması imkânsız gibi gözüken pek çok soruya yanıtlar bulabilmiştir: Güneşin merkezinde sıcaklık kaç derece? Yerkürenin merkezinde ne var? Gökyüzündeki yıldızlar bize ne kadar uzaklıkta? Niçin güneş sistemimizdeki gezegenler yuvarlak da patates gibi biçimsiz değil? Niçin dünyanın kimi yerleri çölken kimi yerleri uçsuz bucaksız yağmur ormanlarıyla kaplı? Hücrelerimizin içinde neler oluyor? Beynimiz nasıl çalışıyor? Bu ve bunun gibi cevaplanması imkânsızca zor gözüken yüz binlerce soruyu cevaplamaya çalışırken en güvenilir kılavuz bilimsel yöntemdir. Bilimsel yöntem sorduğumuz sorulara gitgide daha geçerli cevaplar bulmamızda bize yardımcı olur. İlk ünitede bilimin ne olduğunu ana hatlarıyla gördük. Bu ünitede psikolojik araştırma metodlarının temelini oluşturan bilimsel yöntemi daha yakından ele alacağız ve psikolojinin kullandığı araştırma yöntemlerini gözden geçireceğiz. Aynı zamanda bilimsel sürecin işleyişini de göreceğiz. Psikolojik araştırma yöntemlerini ve bilimsel sürecin işleyişini iyice anlamak bir yandan bilim insanlarının nasıl çalıştığı hakkında bize bir fikir verirken bir yandan da bize sunulan bilgileri daha bilinçli değerlendirmemize yardımcı olacaktır.
Psikoloji Biliminin Özellikleri
İnsanlar ve evren hakkında pek çok kaynaktan bilgi ediniriz. Ama bu kaynaklar içinde bilim özel bir önem taşır. Bilimi diğer sorgulama ve bilme biçimlerinden ayıran özellikleri kısaca görmüştük. Şimdi bu özellikleri psikoloji bilimi özelinde daha ayrıntılı ele alalım.
Psikoloji Bilimi Tüm İnsanları İlgilendiren Sorularla İlgilenir ve Bu Bilgileri Tüm İnsanlığın Ortak Birikimi Addeder
Etrafımızdaki insanlar hakkında pek çok şeyi merak ederiz. Kendi kendimize sorarız: Acaba niye bana öyle dedi?, acaba o benim için ne hissediyor?, acaba onu en çok ne mutlu eder? Bu soruları cevaplamaya çalışırken bilimsel yöntemlerin faydasını görebiliriz ama bu gibi şahsi sorularımız psikoloji biliminin kapsamına girmez. Neden? Çünkü psikoloji bilimi daha genel ve tüm insanları ya da belli insan gruplarını ilgilendiren sorulara cevap arar. Bu bilimin genellenebilirlik özelliğinden kaynaklanır. Tüm insanlığı ilgilendiren sorularla ilgilenen bilim, tüm insanlığın hizmetine adanmıştır. Örneğin şirketler kendi ürünlerini nasıl daha fazla satabileceklerini görmek için pazar araştırması yaparlar. Bu araştırmalarda anket ve deney gibi bilimsel yöntemlerden yararlanılır ama elde edilen bilgiler tüm insanlıkla paylaşılmaz ve şirket çıkarlarına hizmet eder. Psikoloji bilimi ise bütün insanlığı ilgilendiren bilgiler edinmeyi amaçlar. Bilim tüm insanlığa mal olmuş bir uğraş olduğu için bilimsel bilgiler açıkça paylaşılır. Paylaşılmayan bilgi bilimin bir parçası olamaz.
Psikoloji Bilimi Gözlemlerle Sınanabilir ve Yanlışlanabilir Önermelerden Oluşur
Bilim bağımsızca doğrulanabilecek ampirik gözlemlere dayanır. Bilimin temelinde otoritelerin görüşleri, yaygın inançlar, şahsi sezgiler değil, herkes tarafından nesnel olarak tasdik edilebilecek gözlemler yatar. Bu sebepten dolayı bilim gözlem ve akıl yürütme yoluyla tüm insanların üzerinde uzlaşabileceği önermelerden oluşur. Bugün Freudun psikanalitik kuramları bilimsel kabul edilmemektedir çünkü önermeler gözlemlerle doğrulanamamıştır. Takdir edersiniz ki ancak herkes tarafından gözlemlenebilen bilgiler üzerinde mutabakata varılabilir. Bu, bilim insanlarının her zaman görüşbirliği içinde olduğu anlamına gelmez. Bir konu henüz tam anlaşılmamışsa o konu hakkında farklı teoriler üretilir ve bilim insanları bu teoriler arasında hangisinin daha geçerli olduğunu bulmak için deney ve gözlemler yapar. En nihayetinde hangi teorinin gerçeğe daha yakın olduğuna karar verecek olan ampirik gözlemlerdir. Uzun vadede bir teoriyi destekleyen gözlemler biriktikçe o konuda bilimsel bir görüşbirliği oluşmaya başlar.
Psikoloji Bilimi Kendi Hatalarını Düzeltecek Bir Mekanizma Üzerine Kurulmuştur
Bilimin diğer bilme biçimlerinden ayrılan bir özelliği kendi hatalarını düzeltecek bir mekanizma üzerine kurulmuş olmasıdır. Bilimsel bilgilere güvenmemizin sebebi budur. Hayatta bazen dediğim dedikçi, Nuh deyip peygamber demeyen insanlarla karşılaşırız. Böyle kişiler bir kere bir şeye inanmışlarsa tersine ikna olmaları imkânsızdır, ortaya koyacağınız hiçbir argüman fikirlerini değiştiremez. Bilim işte bunun tam zıttı bir tavrı benimsemiştir. Bilim insanları ortadaki kanıtlara ve argümanlara bakarak fikirlerini değiştirirler. Yeni gözlemler, yeni teoriler ortaya çıktıkça eskileri gözden geçirilir ve kimi önermeler elenir. Bu bilimin zayıflığı değil aksine gücüdür. Bilime güvenmemizin sebebi asla değişmeyecek bilgileri şaşmaz bir kesinlikle göstermesi değil, eleştiriye, kendini gözden geçirmeye, eksiklerini tamamlamaya daima açık bir faaliyet olmasıdır. Zamanında kabul görmüş inanışlar bilimsel bir mercekten geçirilmiş olmasa bugün hâlâ dünyanın evrenin merkezinde olduğunu ya da kafatası şeklinden bir insanın karakterini tahlil edebileceğimizi sanmaya devam ediyor olabilirdik.
Psikoloji Bilimi Birikerek İlerler
Newton, Eğer daha ilerisini görebildiysem bunun sebebi devlerin omuzları üzerinde durmamdır, demiştir. Newton bu sözüyle kendinden önce gelen bilim insanlarının kendi bilimsel faaliyetlerine katkısından bahsetmektedir. Her yeni nesil araştırmacı bilimsel yolculuğuna geçmişten süzülüp gelmiş bilgi birikimini özümseyerek başlar. Bilgi üretimi bu birikimin üzerine inşa edilir. Bu süreç uzun vadede bilginin sistematik biçimde birikimine yol açar. Elbette, kimi zaman daha önceki nesillerin bulgu ve teorileri reddedilebilir. Ama yine de her nesil önceki nesillerin ürettiği yöntem ve bilgileri kendine çıkış noktası alır. Böyle olmasaydı da her nesil bilimsel çalışmalara sıfırdan başlamak zorunda kalsaydı bugün evreni, hayatı, ve insanları anlayışımız çok ama çok daha sınırlı olurdu. Buna karşılık, eğer bilimsel bilgilerin nesilden nesile aktarımında kimi kesintiler olmuş olmasaydı bugün bilim daha ileri bir noktada olabilirdi. Örneğin milattan önce 3. yüzyılda kurulan İskenderiye Kütüphanesinde on binlerce el yazması eser vardı. Kütüphane devrin tüm bilgi birikimini bünyesinde toplama amacı gütmekteydi. Bu sebeple yurt dışına gönderilen memurlar bu ülkelerde buldukları kitapları satın alıp getirirlerdi ve Mısıra giren her kitabın bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı kütüphanede kalırdı. Böylece, bir dönemin bilim ve kültür hazinesi bu kütüphanede toplanmıştı. Eğer bu kütüphane yakılmasaydı ve böylece içindeki bilgileri kaybetmeseydik insanlık bugün bilimsel açıdan çok daha ileri bir noktada olabilirdi. Bilimsel bilgi geçmişten günümüze pek çok bilim insanının merak, yaratıcılık, azim ve emeklerinin vücut bulmuş hâlidir. Bu emekler sonraki nesillerin üzerine basıp yükseleceği bir basamak olur. Psikoloji pek çok bilim dalından daha genç olmasına rağmen o da gelişimini her bilim dalı gibi önceki nesillerin çalışmalarına borçludur.
BİLİMSEL SÜREÇ: BİLİMSEL İLKELERİN SOMUTLAŞMIŞ HALİ
Fizik, coğrafya, psikoloji gibi farklı bilim dallarının hepsi için geçerli olan temel bilimsel ilkeleri gördük. Ancak bu ilkelerin bir anlam taşıması için bilimin pratiğinde somutlaşmaları gerekir. Bu ilkelerin hayattaki karşılığını görmek için şimdi bilimsel sürecin işleyişini gözden geçireceğiz. Bilimin tüm insanlıkla paylaşılmak amacıyla edinilen bilgilerden oluştuğunu söylemiştik. Bir araştırmacı ne kadar önemli bir bulguya ulaşmış olursa olsun, başkaları yla paylaşılmadıkça bu bulgunun bir değeri yoktur. Bu paylaşım günümüzde bilimsel dergiler yoluyla olmaktadır. Bilim insanları elde ettikleri bulguları paylaşıma sunmak için makaleler yazıp bu makaleleri dergilerde yayınlatmak için uğraşırlar. Geçmişte dergiler matbaada basılıp kütüphanelere dağıtılıyordu. Günümüzde bu dergilere İnternet üzerinden de ulaşılabilmektedir. Önümüzdeki yıllarda dağıtımın tamamen İnternet üzerine kayması mümkündür. Şimdiden bu eğilim kendini göstermekte, kimi bilimsel dergiler sadece İnternet üzerinde yayınlanmaktadır. Bilimin ilkeleri araştırmacılarca yazılan makalelerin temel formatını da belirler. Bilimin birikerek ilerlemesi prensibi uyarınca, araştırmacılar çalışmalarında konu hakkındaki ilgili diğer çalışmalara atıfta bulunur. Bu atıflar makalenin incelediği konuyu önceki bilimsel çalışmalarla ilişkilendirir ve atıfta bulunulan metot ve bulgular üzerinden yeni yordam, bulgu ve sentezlere varmayı amaçlar. Bilimsel bir makale yazarken dikkat edilen önemli bir husus izlenilen metodu açıkça ortaya koymaktır. Nedir bu özeni gerekli kılan? Araştırmacılar makalelerinde araştırmanın detaylarını ince ayrıntılarıyla ortaya koyarlar ki başkaları bu testleri tekrarlamak isterse ellerinde yeteri kadar bilgi olsun. Metodun açıkça yazılması varılan çıkarımların geçerliliğinin değerlendirilmesini de mümkün kılar. Bu netlik bilimsel önermelerin herkesçe test edilebilir olması ilkesinin bir sonucudur. Araştırmacılar bir makale yazdıktan sonra çoğunlukla o makaleyi meslektaşlarına yollayıp onlardan makaleyi eleştirmelerini rica ederler. Bu şekilde makalenin hatalı, eksik ya da anlaşılmaz olması riskini azaltmaya çalışırlar. Meslektaşlardan fikir alınıp gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra araştırmacılar makalelerini yayınlatmak amacıyla bilimsel bir dergiye yollar. Gerçek anlamda bilimsel bir dergide makaleler konunun uzmanı diğer bilim insanlarınca gözden geçirilir. Bu kişilere hakem adı verilir. Örneğin bir psikolog yazdığı makaleyi hakemli bir psikoloji dergisine yolladığında o makale daha önce benzer konularda çalışmalar yapmış başka araştırmacılara yollanır ve araştırmacılardan o makale için hakemlik yapmaları istenir. Hakemler makaleyi okur ve problemli buldukları yönlerini yazılı olarak bildirirler. Hakemler sadece makalenin problemlerini belirtmez, çoğunlukla makale yazarına makalenin bilimsel değerini arttıracak yapıcı önerilerde de bulunurlar. Çoğu dergi en az iki hakemin görüşüne başvururken kimi dergilerde bu sayı dörde kadar çıkabilir. Eğer hakemler makalenin birtakım düzeltmelerle derginin standartlarını yakalayabileceğini düşünürlerse makale yazar(lar)ına makaleyi düzeltip tekrar dergiye yollamak için şans verilir. Eğer hakemler makaleyi derginin bilimsel standartları açısından yetersiz görürlerse reddederler. Dolayısıyla hakemli bir dergide makale yayınlamak kolay değildir. Hakem değerlendirmesi süreci makalenin uzman kişilerce incelenip eleştirilmesini sağlar. Bu şekilde makale daha yüksek bir kaliteye ulaşır. Bütün dergiler hakemli değildir ama güvenilen ve bilim insanlarının önem verdiği dergilerin hepsi hakemli dergilerdir. Bunun sebebi açıktır: Hakemli bir dergide basılmak için bir makalenin konu hakkında uzman diğer araştırmacıların onayını alması, dolayısıyla yüksek bir standart tutturmuş olması gerekir. Dergi ve kitaplarda araştırmalarını yayınlamanın dışında bilim insanları konferanslar düzenleyerek alanlarındaki yenilikleri birbirleriyle paylaşırlar. Bu konferanslarda en yeni bulgular diğer araştırmacılara sunulur ve fikir alışverişinde bulunulur. Kısaca, bilimsel sürecin işleyişinde bilimin temel ilkelerini görebiliriz. Edinilen bilgilerin paylaşılıp yayılması için makaleler yazılır. Bu makalelerde konu hakkında daha önce üretilmiş bilgilere atıfta bulunulur ve varılan sonuçlara hangi adımlar izlenerek ulaşıldığı açıkça belirtilir ki sonuçların geçerliliği değerlendirilebilsin ve isteyenler testleri tekrar edebilsin. Bilim üretme sürecinin her aşamasında araştırmacıların yoğun bir şekilde birbirlerinin fikirlerine başvurması ve eleştirilerden yararlanması ile fikirler zenginleşir ve hata yapma oranı azalır.
Psikoloji Biliminin Özellikleri
İnsanlar ve evren hakkında pek çok kaynaktan bilgi ediniriz. Ama bu kaynaklar içinde bilim özel bir önem taşır. Bilimi diğer sorgulama ve bilme biçimlerinden ayıran özellikleri kısaca görmüştük. Şimdi bu özellikleri psikoloji bilimi özelinde daha ayrıntılı ele alalım.
Psikoloji Bilimi Tüm İnsanları İlgilendiren Sorularla İlgilenir ve Bu Bilgileri Tüm İnsanlığın Ortak Birikimi Addeder
Etrafımızdaki insanlar hakkında pek çok şeyi merak ederiz. Kendi kendimize sorarız: Acaba niye bana öyle dedi?, acaba o benim için ne hissediyor?, acaba onu en çok ne mutlu eder? Bu soruları cevaplamaya çalışırken bilimsel yöntemlerin faydasını görebiliriz ama bu gibi şahsi sorularımız psikoloji biliminin kapsamına girmez. Neden? Çünkü psikoloji bilimi daha genel ve tüm insanları ya da belli insan gruplarını ilgilendiren sorulara cevap arar. Bu bilimin genellenebilirlik özelliğinden kaynaklanır. Tüm insanlığı ilgilendiren sorularla ilgilenen bilim, tüm insanlığın hizmetine adanmıştır. Örneğin şirketler kendi ürünlerini nasıl daha fazla satabileceklerini görmek için pazar araştırması yaparlar. Bu araştırmalarda anket ve deney gibi bilimsel yöntemlerden yararlanılır ama elde edilen bilgiler tüm insanlıkla paylaşılmaz ve şirket çıkarlarına hizmet eder. Psikoloji bilimi ise bütün insanlığı ilgilendiren bilgiler edinmeyi amaçlar. Bilim tüm insanlığa mal olmuş bir uğraş olduğu için bilimsel bilgiler açıkça paylaşılır. Paylaşılmayan bilgi bilimin bir parçası olamaz.
Psikoloji Bilimi Gözlemlerle Sınanabilir ve Yanlışlanabilir Önermelerden Oluşur
Bilim bağımsızca doğrulanabilecek ampirik gözlemlere dayanır. Bilimin temelinde otoritelerin görüşleri, yaygın inançlar, şahsi sezgiler değil, herkes tarafından nesnel olarak tasdik edilebilecek gözlemler yatar. Bu sebepten dolayı bilim gözlem ve akıl yürütme yoluyla tüm insanların üzerinde uzlaşabileceği önermelerden oluşur. Bugün Freudun psikanalitik kuramları bilimsel kabul edilmemektedir çünkü önermeler gözlemlerle doğrulanamamıştır. Takdir edersiniz ki ancak herkes tarafından gözlemlenebilen bilgiler üzerinde mutabakata varılabilir. Bu, bilim insanlarının her zaman görüşbirliği içinde olduğu anlamına gelmez. Bir konu henüz tam anlaşılmamışsa o konu hakkında farklı teoriler üretilir ve bilim insanları bu teoriler arasında hangisinin daha geçerli olduğunu bulmak için deney ve gözlemler yapar. En nihayetinde hangi teorinin gerçeğe daha yakın olduğuna karar verecek olan ampirik gözlemlerdir. Uzun vadede bir teoriyi destekleyen gözlemler biriktikçe o konuda bilimsel bir görüşbirliği oluşmaya başlar.
Psikoloji Bilimi Kendi Hatalarını Düzeltecek Bir Mekanizma Üzerine Kurulmuştur
Bilimin diğer bilme biçimlerinden ayrılan bir özelliği kendi hatalarını düzeltecek bir mekanizma üzerine kurulmuş olmasıdır. Bilimsel bilgilere güvenmemizin sebebi budur. Hayatta bazen dediğim dedikçi, Nuh deyip peygamber demeyen insanlarla karşılaşırız. Böyle kişiler bir kere bir şeye inanmışlarsa tersine ikna olmaları imkânsızdır, ortaya koyacağınız hiçbir argüman fikirlerini değiştiremez. Bilim işte bunun tam zıttı bir tavrı benimsemiştir. Bilim insanları ortadaki kanıtlara ve argümanlara bakarak fikirlerini değiştirirler. Yeni gözlemler, yeni teoriler ortaya çıktıkça eskileri gözden geçirilir ve kimi önermeler elenir. Bu bilimin zayıflığı değil aksine gücüdür. Bilime güvenmemizin sebebi asla değişmeyecek bilgileri şaşmaz bir kesinlikle göstermesi değil, eleştiriye, kendini gözden geçirmeye, eksiklerini tamamlamaya daima açık bir faaliyet olmasıdır. Zamanında kabul görmüş inanışlar bilimsel bir mercekten geçirilmiş olmasa bugün hâlâ dünyanın evrenin merkezinde olduğunu ya da kafatası şeklinden bir insanın karakterini tahlil edebileceğimizi sanmaya devam ediyor olabilirdik.
Psikoloji Bilimi Birikerek İlerler
Newton, Eğer daha ilerisini görebildiysem bunun sebebi devlerin omuzları üzerinde durmamdır, demiştir. Newton bu sözüyle kendinden önce gelen bilim insanlarının kendi bilimsel faaliyetlerine katkısından bahsetmektedir. Her yeni nesil araştırmacı bilimsel yolculuğuna geçmişten süzülüp gelmiş bilgi birikimini özümseyerek başlar. Bilgi üretimi bu birikimin üzerine inşa edilir. Bu süreç uzun vadede bilginin sistematik biçimde birikimine yol açar. Elbette, kimi zaman daha önceki nesillerin bulgu ve teorileri reddedilebilir. Ama yine de her nesil önceki nesillerin ürettiği yöntem ve bilgileri kendine çıkış noktası alır. Böyle olmasaydı da her nesil bilimsel çalışmalara sıfırdan başlamak zorunda kalsaydı bugün evreni, hayatı, ve insanları anlayışımız çok ama çok daha sınırlı olurdu. Buna karşılık, eğer bilimsel bilgilerin nesilden nesile aktarımında kimi kesintiler olmuş olmasaydı bugün bilim daha ileri bir noktada olabilirdi. Örneğin milattan önce 3. yüzyılda kurulan İskenderiye Kütüphanesinde on binlerce el yazması eser vardı. Kütüphane devrin tüm bilgi birikimini bünyesinde toplama amacı gütmekteydi. Bu sebeple yurt dışına gönderilen memurlar bu ülkelerde buldukları kitapları satın alıp getirirlerdi ve Mısıra giren her kitabın bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı kütüphanede kalırdı. Böylece, bir dönemin bilim ve kültür hazinesi bu kütüphanede toplanmıştı. Eğer bu kütüphane yakılmasaydı ve böylece içindeki bilgileri kaybetmeseydik insanlık bugün bilimsel açıdan çok daha ileri bir noktada olabilirdi. Bilimsel bilgi geçmişten günümüze pek çok bilim insanının merak, yaratıcılık, azim ve emeklerinin vücut bulmuş hâlidir. Bu emekler sonraki nesillerin üzerine basıp yükseleceği bir basamak olur. Psikoloji pek çok bilim dalından daha genç olmasına rağmen o da gelişimini her bilim dalı gibi önceki nesillerin çalışmalarına borçludur.
BİLİMSEL SÜREÇ: BİLİMSEL İLKELERİN SOMUTLAŞMIŞ HALİ
Fizik, coğrafya, psikoloji gibi farklı bilim dallarının hepsi için geçerli olan temel bilimsel ilkeleri gördük. Ancak bu ilkelerin bir anlam taşıması için bilimin pratiğinde somutlaşmaları gerekir. Bu ilkelerin hayattaki karşılığını görmek için şimdi bilimsel sürecin işleyişini gözden geçireceğiz. Bilimin tüm insanlıkla paylaşılmak amacıyla edinilen bilgilerden oluştuğunu söylemiştik. Bir araştırmacı ne kadar önemli bir bulguya ulaşmış olursa olsun, başkaları yla paylaşılmadıkça bu bulgunun bir değeri yoktur. Bu paylaşım günümüzde bilimsel dergiler yoluyla olmaktadır. Bilim insanları elde ettikleri bulguları paylaşıma sunmak için makaleler yazıp bu makaleleri dergilerde yayınlatmak için uğraşırlar. Geçmişte dergiler matbaada basılıp kütüphanelere dağıtılıyordu. Günümüzde bu dergilere İnternet üzerinden de ulaşılabilmektedir. Önümüzdeki yıllarda dağıtımın tamamen İnternet üzerine kayması mümkündür. Şimdiden bu eğilim kendini göstermekte, kimi bilimsel dergiler sadece İnternet üzerinde yayınlanmaktadır. Bilimin ilkeleri araştırmacılarca yazılan makalelerin temel formatını da belirler. Bilimin birikerek ilerlemesi prensibi uyarınca, araştırmacılar çalışmalarında konu hakkındaki ilgili diğer çalışmalara atıfta bulunur. Bu atıflar makalenin incelediği konuyu önceki bilimsel çalışmalarla ilişkilendirir ve atıfta bulunulan metot ve bulgular üzerinden yeni yordam, bulgu ve sentezlere varmayı amaçlar. Bilimsel bir makale yazarken dikkat edilen önemli bir husus izlenilen metodu açıkça ortaya koymaktır. Nedir bu özeni gerekli kılan? Araştırmacılar makalelerinde araştırmanın detaylarını ince ayrıntılarıyla ortaya koyarlar ki başkaları bu testleri tekrarlamak isterse ellerinde yeteri kadar bilgi olsun. Metodun açıkça yazılması varılan çıkarımların geçerliliğinin değerlendirilmesini de mümkün kılar. Bu netlik bilimsel önermelerin herkesçe test edilebilir olması ilkesinin bir sonucudur. Araştırmacılar bir makale yazdıktan sonra çoğunlukla o makaleyi meslektaşlarına yollayıp onlardan makaleyi eleştirmelerini rica ederler. Bu şekilde makalenin hatalı, eksik ya da anlaşılmaz olması riskini azaltmaya çalışırlar. Meslektaşlardan fikir alınıp gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra araştırmacılar makalelerini yayınlatmak amacıyla bilimsel bir dergiye yollar. Gerçek anlamda bilimsel bir dergide makaleler konunun uzmanı diğer bilim insanlarınca gözden geçirilir. Bu kişilere hakem adı verilir. Örneğin bir psikolog yazdığı makaleyi hakemli bir psikoloji dergisine yolladığında o makale daha önce benzer konularda çalışmalar yapmış başka araştırmacılara yollanır ve araştırmacılardan o makale için hakemlik yapmaları istenir. Hakemler makaleyi okur ve problemli buldukları yönlerini yazılı olarak bildirirler. Hakemler sadece makalenin problemlerini belirtmez, çoğunlukla makale yazarına makalenin bilimsel değerini arttıracak yapıcı önerilerde de bulunurlar. Çoğu dergi en az iki hakemin görüşüne başvururken kimi dergilerde bu sayı dörde kadar çıkabilir. Eğer hakemler makalenin birtakım düzeltmelerle derginin standartlarını yakalayabileceğini düşünürlerse makale yazar(lar)ına makaleyi düzeltip tekrar dergiye yollamak için şans verilir. Eğer hakemler makaleyi derginin bilimsel standartları açısından yetersiz görürlerse reddederler. Dolayısıyla hakemli bir dergide makale yayınlamak kolay değildir. Hakem değerlendirmesi süreci makalenin uzman kişilerce incelenip eleştirilmesini sağlar. Bu şekilde makale daha yüksek bir kaliteye ulaşır. Bütün dergiler hakemli değildir ama güvenilen ve bilim insanlarının önem verdiği dergilerin hepsi hakemli dergilerdir. Bunun sebebi açıktır: Hakemli bir dergide basılmak için bir makalenin konu hakkında uzman diğer araştırmacıların onayını alması, dolayısıyla yüksek bir standart tutturmuş olması gerekir. Dergi ve kitaplarda araştırmalarını yayınlamanın dışında bilim insanları konferanslar düzenleyerek alanlarındaki yenilikleri birbirleriyle paylaşırlar. Bu konferanslarda en yeni bulgular diğer araştırmacılara sunulur ve fikir alışverişinde bulunulur. Kısaca, bilimsel sürecin işleyişinde bilimin temel ilkelerini görebiliriz. Edinilen bilgilerin paylaşılıp yayılması için makaleler yazılır. Bu makalelerde konu hakkında daha önce üretilmiş bilgilere atıfta bulunulur ve varılan sonuçlara hangi adımlar izlenerek ulaşıldığı açıkça belirtilir ki sonuçların geçerliliği değerlendirilebilsin ve isteyenler testleri tekrar edebilsin. Bilim üretme sürecinin her aşamasında araştırmacıların yoğun bir şekilde birbirlerinin fikirlerine başvurması ve eleştirilerden yararlanması ile fikirler zenginleşir ve hata yapma oranı azalır.