Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Prenses Diana, Prenses Diana Kimdir? Prenses Diana Nerelidir? Prenses Diana Hayatı?

SouL

➡️ ↘️ ↖️ ↪️ ↩️ ⤴️ ⤵️ Ben Sakinim!!!
Yönetici
  • Üyelik Tarihi
    8 Ara 2012
  • Mesajlar
    17,522
  • MFC Puanı
    3,901
prenses-diana-kimdir-hayati-olumu-ve-hakkindaki-gercekler-687x400.jpg

Aslında onun varoluşu İngiliz aristokrasisi içinde doğmuş bir kız çocuğu ve İngiliz Kraliyet ailesine kadın olmuş Galler Prensesi’nden daha da ağır yükler taşıyordu belki de. Evliliği, cinsel hayatı, hamileliği, hastalıkları, aşk hayatı, zaafları tüm kraliyet ailesini ve hatta tüm dünyayı ilgilendiriyordu. Bir ülkenin ve dünyanın hayranlık ve merakla izlediği bir fanusun içinde yaşıyordu. Yaşadıkları bireysel tarihinden, dünya tarihine acımasızca kaynıyordu. Kraliyet Ailesi’nin katı kurallarına, disiplin düşkünü havasına karşı aykırı bir duruş sergiledi. Her şeye rağmen onun tüm halleri bir ülkenin tarihine bir et gibi kaynıyordu. Canı acıyan ise ne çocukları, ne sevgilileri, ne de o görkemli Kraliyet Ailesi’ydi. Canı acıyan tek kişi Diana Spencer’dı. Kimse bunu görmek istemese de o bir prensesten, Kraliyet Ailesi’ne mensup bir kadın olmaktan önce sadece bir kadındı aslında.

Bir Prenses Doğuyor: Yıl 1961. Temmuz’un ilk günü. Ertesi gün Ernest Hemingway hayata veda edecek, ABD’nin 44. ve ilk siyahi Barack Hussein Obama doğacak, Doğu ile Batı Almanya arasındaki ölümcül bir sınır olan Berlin Duvarı inşa edilecekti. İngiltere’nin Norfolk Bölgesi’nde Sandringham şehrindeki Park House’da yükselen ağlama sesinin bir kız çocuğuna ait olması beraberinde de bir düş kırıklığı getirdi. Babası John Spencer ve annesi Frances Spencer on sekiz ay önce ölen veliaht John’un yerine bir erkek çocuk beklerken Diana doğmuştu. Yıllar sonra İngiliz Kraliyet ailesinin ve tüm ülkenin veliaht beklentisini boşa çıkarmayarak iki erkek çocuk dünyaya getirecek olan bebek Diana, ailesini düş kırıklığına uğratmıştı. Nihayetinde kendisinden 3 yıl sonra; 1964’te ailenin varisini taşıyacak olan erkek çocuk; Charles dünyaya geldi. Bu aristokrat ailenin görkemli günleri her ne kadar dışarıdan bakıldığında dudak ısırtsa da içeride yaşananlar beraberinde Diana’nın annesi ve babasının boşanmasını getirdi.

Spencer’larin Gözü Kraliyet Ailesinde: Spencer’ların birliktelikleri kadar ayrılıklar’ da sorunlu olmuştu. Diana sekiz yaşındayken yaşanan bu ayrılık sonucunda erkek kardeşi Charles, annesiyle beraber Londra, Knightsbridge’e taşındı ve burada bir devlet okuluna başladı. O döneme kadar olan sorunsuz çocukluk ona sorunlu bir gençlik dönemi olarak geri dönecekti. Sorunlar, 197’6 yılında babası Lord Spencer’ın, yazar Barbara Cartland’ın tek kızı olan Dartmouth Kontesi Raine ile evlenmesiyie başladı. Böylece genç Diana anne ve babasının evleri arasında mekik dokuyordu. Babası Northamptonshire’da Spencer tahtına ve kontluk payesine sahip olduğunda ise Diana, annesi ve babası ile beraber diğer kardeşleri gibi Iskoçya’nın batı kıyısındaki Seil Adası’na taşındı. O artık Lady Diana Spencer’dı ve her şey yeni başlıyordu. Ablası Sarah’ın arkadaşlarından birinin Prens Charles olması ile tüm hayatı değişecekti. Çünkü Spencer ailesinin yüzyıllardır Kraliyet Ailesi ile bir şekilde bağı vardı. Aileden üç kadın Kral II. Charles’ın metresi olmuştu. Bu ilişkilerin hiçbiri resmi değildi, ilişkilerden doğan çocuklar bile…

Büyük Aşklar Arasında Küçük Bir Aşk: Her zaman görkemli kapılar ve dev duvarlar arasında yaşanan tüm bu ilişkiler yüzyıllardır sürüyordu ve sanki bir kurban bekleniyordu. Prens Charles dünyanın en önemli bekarı ve o ihtişamlı tacın biricik varisiydi. Bütün kadınların hayranlık duyduğu, peşinden koştuğu bir gözde… Spencer Ailesi o büyük arzularını gerçekleştirecek olan kadı-nın Lady Diana’nın ablası Lady Sarah Spencer olacağını sanıyordu. Çünkü Prens Charles’ın aşk yaşamı sıklıkla medyada spekülasyon-larla birçok ünlü ve aristokrat kadınla anılırken o da bu isimlerden biri olmuştu. Sarah ise agresif tavırları ve alkole olan düşkünlüğüyle medyanın ilgisini çekiyordu. Bir gazeteciye,

“Prens Charles bana evlenme teklif ederse kabul etmem. İster işçi, ister İngiltere Kralı olsun, sevmediğim bir erkekle asla evlenmem”

dediğinde ise Prensi alaşağı etmekle kalmamış, aristokrasinin duvarlarını da yıkıvermişti. Ve elbette Kraliyet Ailesi’yle yasal ilişkiye meraklı Spencer Ailesi’nin de hayalleri bir süreliğine suya düşmüştü. Zaten bir süre sonra Prens Charles ismi, Anna Wallace ile anılmaya başlamıştı. Bu gerçek bir aşktı ama Anna Wallace bencil, kaba ve yaşamı kendi etrafında döndüren Prens Charles’a göre değildi. Dürüst, düşündüğünü söyleyen ve çok güçlü bir kadın olan Anna, karşısındaki adama ne kadar aşık olursa olsun ve karşısındaki adam isterse tüm dünyanın kralı olsun yine de kendi doğrularından ödün vermezdi. Uzun ve tutkulu süren ilişkiyi ise Prens Charles’ın hayatına Lady Diana değil, tam tersi Lady Diana ile evliliğini de bitirecek olan o büyük aşık Camilla Parker Bowles olacaktı. Tüm bu olan biteni sessizce izleyen Lady Diana o zamanlar henüz 18 yaşında hayatı ince parmaklar’ arasına dolamaya çalışıyordu. On dokuz yaşındayken Galler Prensi’nin kuzenine “Dünyada Galler Prensesi olmaktan daha çok istediğim bir şey yok” diyordu. Çok zaman geçmeden Lady Diana hem çekiciliği, hem sosyal yaşantısındaki sempatikliği ve girişimciliğiyle ile Galler Prensi’nin kız arkadaşı olmayı başarmış, hayaline bir adım daha yaklaşmıştı. Bazı insanlara göre Diana, Prens Charles’a değil, onun mevkisine aşıkken, bazı insanlara göre ise sadece Prens Charles’a aşıktı.

Peki ya Prens? Birçok insana özellikle Prens Charles’ın arkadaşlarına göre- Prens Diana’ya ancak nişandan sonra aşık olur. Onların evlenmesine neden olan biraz da medya olmuştur. Prensin kuzenine göre basın, çekici ama Kraliyet Ailesi’ne göre son derece sıradan olan bir kızı süper bir yıldız haline getirmişti. Ama elbette bu durum Prens Charles’ın Lady Diana’dan hoşlanmadığı, onu istemediği anlamına gelmiyordu. Kraliçe dışında herkes ikisinin evlenmesini istiyor ve sanki sözleşmiş gibi bu yönde söylentiler, yazılar çıkıyordu. Açık olan tek şey, Diana’nın ona olan sırılsıklam aşkıydı. Er ya da geç Prens Charles’da Diana’nın ona olan tutkusunu ve aşkım anlayacak, karar verecek ve bu kararını Buckingham Sarayı’nın oturma odasındaki kraliyet masasında yapacaktı.

DİANA BAKİRE Mİ?

“Kraliçe ve Edinburg Dükü, sevgili oğulları Galler Prensi’nin, Kont Spencer ile Shand Kydd’in kızları Lady Diana Spencer ile nişanlandığını açıklamaktan büyük mutluluk duyarlar.”

İşte resmen tüm dünyaya açıklanıyordu o müthiş peri masalının başladığı. Aynı günün öğle saatlerinde Buckingham Sarayı’nın bahçesindeki merdivenlerde gülümsüyordu Lady Diana Spencer ve Galler Prensi Charles. Basın ordusuna birbirlerine olan duygularını ve ilişkilerini anlatıyorlardı. “Aşık mısınız?” sorusunun yanıtı “Evet” idi. Kraliyet Ailesi’nin geleneklerine göre Galler Prensi’nin evleneceği kişinin İngiltere Kilisesi’ne ahil biri olması tercih sebebiydi. Ailesinin ve danışmanlarının onayını alabilmek için gelin adayı, Kraliyet Ailesi mensubu ya da aristokrat bir geçmişe sahip, Protestan ve bakire olması gerekiyordu. Medya var gücüyle Diana’nın geçmişini irdelemeye başlamıştı. Lady Diana’nın bakire olup olmadığı ile bazı gazeteciler çok ilgilenmişti. Evlilik öncesi Kraliyet Ailesi’nin isteği gereği tepeden tırnağa muayene edilen Lady Diana’nın aslında evliliğin asıl amacı olan çocuk doğurma yeteneğine sahip olup olmadığı merak ediliyordu. Sağlık problemi olmayan Diana’nın en büyük sorunu ise çok yiyor ve bundan nefret ediyor olmasıydı. Sürekli yemek ataklah geçirerek, bir gece de koca bir çikolatalı pastayı pervasızca yiyebilen Lady Diana, varlık içinde yokluk çekercesine rejim yapmaya başlamıştı. Her zaman zayıf ve çekici görünmek istiyordu. Artık prenses olacaktı ve açlık grevinden farksız olan rejim uygulamaları yüzünden sık sık bayılıyordu. Bu arada Saray’a taşınmış ve özgür hayatı sadece belleğinde kalmıştı. Arkadaşlarıyla görüşemiyor, dilediği zaman tek başına dışarı çıkamıyordu. Ayrıca Diana’yı nasıl yürümesi, nasıl el sallaması, kameraya nasıl bakması gerektiği gibi yumuşak eğitimler bekliyordu. Ondokuz yaşında bir kız iken kendini çatık kaslı kurallar ve disiplinler arasında bulmuştu, ama yine de o deli dolu, heyecanlı halleriyle de yaşamaya çalışıyordu. O hem kendi halinde, hem de çok yalnız bir şekilde Buckingham Sarayı’nın koridorlarına ve Kraliyet Ailesi’nin disiplinli yaşantısına alışmaya çalışırken, bir yandan da düğün hazırlıkları sürüyordu. Galler Prensini seviyor ve onu istiyordu; Prens de onu…


Üç Kişilik Evlilik Başlıyor: 29 Temmuz 1981 günü Lady Diana babasının kolunda mihraba doğru yürürken milyonlarca kişi onu izliyor ve yaşayacağı ihtişamlı hayata iç geçiriyordu. Kilisenin altarına geldiklerinde Charles’ın asıl adı olan Philip Charles Arthur George yerine sadece “Charles” diye ona hitap ederek herkesi şaşırttı. Sadece yirmi yaşında olan bu şanslı kız artık Galler Prensesi’ydi. Büyük aşkına resmen kavuş-muştu, Kraliyet Ailesi mensubuydu. Spencer Ailesi de yüzyıllardır düşünü kurduğu amaçlarına ulaşmıştı. Bütün İngiltere halkı yirmi yaşındaki bu sevimli, şaşkın prensesi selamlıyordu. Aynı İngiltere halkı yıllar sonra Diana’yı, bir halk imgesi olarak yapmış olduğu seçimler, medyayla yakın ilişkisi ve kraliyete yakışmayan davranışları dolayısıyla hayatı boyunca zorluklarla ve eleştirilerle mücadele ederken de aynı sevgiyle selamlayacaktı.

Halk onu seviyordu, çünkü 1980’lerin başından itibaren Diana, Galler Prensesi olarak birçok hayır kurumunun işleri ile ilgilendi ve bağışlarda bulundu. Kraliyet Ailesi’nin saçmalıklarından kendini sıyırarak Galler Prensesi sıfatıyla, yirminci yüzyılın asalet anlayışını göstermek için birçok hastane ve diğer devlet kurumunu ziyaret etti. Daha önce Kraliyet Ailesi tarafından ilgi duyulmayan birçok farklı hastalığa karşı- özellikle AIDS ve cüzama- özel bir hassasiyet gösterdi. Aynı zamanda evsizler, gençler, madde bağımlıları ve yaşlılarla ilgili birçok hayır kurumunun yönetiminde yer aldı ve aktif olarak çalıştı. Diana’nın en bilinen yardımı ise Uluslararası Kara Mayınlarını Yasaklama organizasyonuna oldu ve bu organizasyon Diana’nın ölümünün ardından ona Nobel Barış Ödülü’nü getirdi_ İşte böyle bir kadının aşık olduğu ve tutkuyla bağlandığı Galler Prensi ise elbette bu peri masalının başında yıllar sonra neler olacağını kestiremiyor ve belki de umursamıyordu. Evet, tüm dünyanın gözleri önünde muhteşem bir törenle evlenmişti ama Galler Prensesi yıllar sonra bu evliliği “üç kişilik bir evlilik” olarak tanımlayacaktı.

İlk Veliaht Dünyaya Geliyor: Artık rüya değil, hayal değil; gerçekti tüm yaşananlar. Diana hüküm süren bir Kraliyet Ailesi’nin üyesi ve Kraliçe’den sonra saygı gösterilmesi gereken ikinci kadındı. Gözleri gençliğinin verdiği heyecanla bir yıldız gibi parlıyordu ve dünyanın sevgilisi haline gelmişti. Bütün hayalleri gerçekleşmişti. Bir eş ve anne olmak için evlenmişti ve çok geçmeden de hamile kaldı. 5 Kasım 1981’de hamileliği tüm dünyaya resmi bir açıklama ile duyuruldu. Hamilelik beraberinde sağlık sorunlarını da getirmişti ve tabii sorumluluk duygusunu da… Ne de olsa sadece Charles ya da Kraliyet Ailesi değil, bir ulus da ondan sağlıklı bir çocuk bekliyordu. Baskın kadınlara alışkın olmayan ve belki de tahammül edemeyen Prens Charles’ın bu dönemde Diana ile ilgili en büyük sorunu inatçılığı olmuştu.
Hamileliği dolayısıyla resmi görevlerden muaf olan Diana yine de kendini yardıma muhtaç yaşlılara ve çocuklara harcıyordu. Kraliyet Ailesi’nin şapka ve eldiven zorunluluğundan, o sert köşeli kurallarında kaçamıyordu. Baskın kişiliği, Charles ile olan ilişkisini zedelemeye başlamıştı ama Prenses bunu henüz fark edememişti. Zaten o süreçte hayatının diğer en önemli olayını yaşamaya hazırlanıyordu bir yandan. Nitekim 21 Temmuz 1982 sabahı bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Çocuk hastanede “Galler Bebeği” olarak etiketlenmişti. Elbette bebeğin sağlıklı bir şekilde doğması ama özellikle de erkek olması bir ulusu sevince boğdu. Kutlamalar ve davetlerden sonra Prenses Diana ve Prens Charles oğulları Prens William’la birlikte kendi hayatlarına döndüler. Prens William’ın gelişi hamilelik sırasında ilişkilerinde oluşan çatlakları kapamaya yardımcı olmuştu. İkisi de çok gururlu ve mutluydu ama bu da çok uzun sürmedi. Dışarıya yansımasa da içerisi de bir kazan gibiydi ve soğumaksızın kaynıyordu…

Farklılıklar Ortaya Çıkıyor: Aslında olan biten her şey bir tür gösteriydi. Diana hamilelik sonrası depresyondaydı, üstelik hala kimliğindeki o köklü değişi-min altından da kalkamamıştı. Her şey ona çok sıkıcı geliyordu, zaman zaman kraliyet statüsü bile. Öyle ki artık gazetecilerin karşısına çıkmaktan da nefret ediyordu. Evlilikleri pek iyi gitmiyordu ama yine de sanki her iki taraf da mücadele ediyordu. Onulmaz yaraları iyileştirmek üzere ikinci çocuk Prens Henry iki yıldan biraz daha fazla bir zaman sonra 15 Eylül 1984’te doğdu. Diana’ya göre Prens Charles ile en yakın oldukları dönem Harry’e hamileliğin-deki dönem olmuştu. İkinci bebeğin de bir erkek olduğunu bilen Diana, bu bilgiyi Charles dahil olmak üzere kimseyle paylaşmadı, zira Charles bir kız çocuğu hayal ediyordu. Hamileliği sonrasında da Diana ilişkisinin ve yeni kimliğinin depresif sürecini yaşamaya başlamıştı. Sanki koskoca bir ülke üzerine üzerine geliyordu. Hep hayal ettiği gibi bir Prenses ve Kraliyet Ailesi’nin en önemli ikinci kadınıydı ama özgür değildi. Istediklerini kusursuzca yapabilmek için üstlenmesi gereken birçok rol vardı. İnsanlar ona aşıklardı ancak Charles’ın ona karşı aşkı fark edilmiyordu. Kadın ruhu, Charles için bilinmez bir devdi. Diana’nın hamilelik sürecindeki sorunlarıyla hiç ilgilenmedi. Bu vurdumduymazlık sadece durumu kötüleştiriyor ve artık neredeyse her gün yaşanan kavgalara neden oluyordu. İkinci çocuğun gelişiyle beraber sorunlarını da bir nebze unuttular. Charles iyi bir baba modeli ve evliliklerine yardımcı olabilmek için birkaç resmi görevden feragat etti. Ne yazık ki bir süre sonra, bu sefer de çocukların yetiştirilmesi açısından aralarındaki farklılıklardan dolayı sorunlar yaşamaya başladılar. Charles çocukları ait oldukları asil duygular içerisinde ve o kültüre dayalı olarak yetiştirmek isterken, Diana hayatlarını doğal akışına bırakmak ve onlara özgürlüklerini vermekten yanaydı. Kendisinin yaşayamadığı özgürlüğü çocuklarının yaşamasını istiyordu.

Son Prenses: Paris’te bir gece. Takvimler 31 Ağustos 1997’yi gösteriyor. Paparazziler lüks bir otomobilden görüntü almak için birbirleriyle yarışıyor ve kazanan yine onlar oluyordu. Alma Tüneli’nde sıradan olmayan bir trafik kazası… Ölümün fotoğrafı bu: Galler Prensesi Diana ve son aşkı Dodi-El Fayed. Bu kaza hakkındaki spekülasyonlar, ölümlerinin üzerinden bunca yıl geçmesine karşın sürüyor. Hala çoğu insan, Prenses Diana’nın basit bir trafik kazasına değil, bir suikaste kurban gittiğini düşünüyor. Prenses Diana, hayatının sonuna kadar çocuklara, evsiz insanlara ve AIDS hastalarına yardım etti ve gönüllü olarak birçok çalışmanın içinde yer aldı. Ocak 1997’de Prenses’in Angola Ordusu’nun balistik kasklı ve kıyafetli fotoğrafları basında yer aldı. Bu silahlanma karşıtı bir kampanya olarak aynı zamanda Prenses’in siyasi duruşunu da gösteriyordu. Ölümünden kısa bir süre önce Landmine Survivors Network ile birlikte Bosna’yı ziyaretetti. Ilgisi daha çokçocuklar üzerine olmakla birlikte mayından sakat kalmış tüm insanlara yöneldi. Elbette bu mutlu biten, yumuşak renklerle dolu lirik bir hikaye değil. Bir varoluş, ardından da gelen yokoluşun ve neredeyse dünyadaki bir çok kadının imrendiği, dudak ısırdığı bir kadının hikayesi. Ölümle biten bu tuhaf hikayenin ardından milyonlarca Diana hayranı günlerce yas tuttu ve tutmaya devam ediyor. Galler Prensesi Diana her ne kadar aşk hayatıyla gündeme gelse de hiç şüphesiz “insan odaklı” duruşu sayesinde milyonların gönlünün prensesi olmuştu. En büyük ve en saf aşk bu olsa gerek… Diğer bir aşk hikâyesine gelirsek; Prens Charles, Prenses Diana’nın `Rottweiler’ adını taktığı büyük ve yasak aşkı Camilla Parker Bowles ile yıllar sonra evlendi. Böylece Camilla büyük büyük annesi Alice Keppel’in yapamadığını yaptı ve Kraliyet Ailesi’ne resmen dahil oldu ama Prenses’ unvanını alamadı. Son prenses olarak kalan Diana’nın hayranları ise Camilla’yı hala `Rottweiler’ olarak anıyor.
 

Bezelye

♫♪ Deniz üstü köpürür ♪♫, Hey canım rinnan nay ri
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    25 May 2016
  • Mesajlar
    5,364
  • MFC Puanı
    2,153
Kanı asilmiş. Öyle akıyormuş. Öyle deniliyor :sigara
 

SouL

➡️ ↘️ ↖️ ↪️ ↩️ ⤴️ ⤵️ Ben Sakinim!!!
Yönetici
  • Üyelik Tarihi
    8 Ara 2012
  • Mesajlar
    17,522
  • MFC Puanı
    3,901
Ölümüyle ortaya çıkan bir ilişki nedir ne değildir beni ilgilendirmez. Görünen yeter. Sadece yaptıkları, paranın kölesi olmuş esiri olmuş dünya zenginlerine ders olabilecek insanlık dersi verdi ve gösterdi...
 
Üst Alt