Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Pierre Joseph Proudhon Hayatı ( Kısaca )

Bekir

MFC Üyesi
Konum
iStanbul
  • Üyelik Tarihi
    7 Tem 2011
  • Mesajlar
    989
  • MFC Puanı
    39
Pierre Joseph Proudhon

Fransız yazar ve iktisatçısı.(1809-1865) Küçük-burjuva sosyalizminin klasik temsilcisi. Bir yoksul köylünün oğlu olan Proudhon, Paris'te, Marsilya'da ve başka kentlerde düzeltmen olarak çalıştı. Bir süre Besançon'da bir basımevi yönetti.

Mülkiyet Nedir?'i yazmıştır; bu kitap, 1840'ta yayınlanır ve içinde şu ünlü tümce vardır: "Mülkiyet, hırsızlıktır." 1846'da yayınlanan Ekonomik Çelişkiler ve Sefaletin Felsefesi'ne, Marx, Felsefenin Sefaleti ile karşılık vermiştir. Proudhon, aynı zamanda, Fransız sosyalist işçi hareketi üzerinde derin bir etki yaratan İşçi Sınıfının Siyasal Yeteneği'ni (1851) yazmıştır.

Son tahlilde, bir küçük-burjuva ütopyacısıdır, kanıtlarından hiçbiri, Marx'ın eleştirisi karşısında tutunamamıştır ve gericilik, onunla, sık sık övünebilmiştir. 1848 Devriminin ertesinde kurucu meclis üyeliğine atanmıştır. 2 Aralık 1851 Hükümet Darbesi sırasında da sosyal adaletin zaferini sağlamak için Louis-Napoleon'a güvenmiştir.
Mütevazi köylü kökeniyle Proudhon, anarşist filozoflar arasında nadir rastlanan birisidir. Yaş***** inekleri güderek, ve çiftlik işleri ile uğraşarak başladı. Annesi Catherine Simonin onun eğitim alması için oldukça kararlıydı; ailesi 1820'de şehire göç edince onu okula kaydetmek için düzenlemeler yapıldı. Okul giderleri babasının patronunun bağlantıları sayesinde karşılandı. Ama yine de yeterince parası olmayınca, alamadığı kitapları "unutması" yüzünden okulda cezalandırılması oldukça rutinleşmişti. Her ne kadar üniversiteye devam etmek niyetindeyse de, ailenin mali sıkıntıları mezuniyetinin ardından yüksek eğitime devam etmesine olanak tanımadı ve böylece yeteneklerini onu daha sonra pekçok anarşisti ortaya çıkaracak olan, ama ilk defa kendini anarşist olarak adlandıracak olan Proudhon'u ortaya çıkaran bir meslek olan basım işine yöneltti.
Yüzyılın ortasına gelindiğinde, Proudhon Fransa'daki en önde gelen solcu entellektüel olmuştu; ve bu bağlamda Avrupa'da Marx'ın veya Bakunin'in şanını oldukça aşmıştı. Hyams'ın belirttiği üzere; Proudhon, Marx, Bakunin, Blanqui, Blanc, Herzen, Lassalle ve Engels ile beraber sosyalizmi ortaya çıkaranlardan birisiydi. Bunların arasında Proudhon 19. yy.'ın işçi hareketi üzerinde en köklü etkisi olan kişiydi; ve onun fikirleri, aralarında kişisel olarak Proudhon'u tanıyan Tolstoy ve Bakunin de bulunduğu, pekçok tanınmış anarşisti etkiledi. Aslında yaşamı boyunca Proudhon büyük bir arkadaş çevresine, ve ünü yayıldıkça da bir tanıdık çevresine sahip oldu. Proudhon için arkadaşlık, cinsel sevgi veya evlilikten daha değerliydi.
Kamuoyu tarafından geniş ölçüde bilinen birisi olmadan önce, Proudhon kırsal kesimi gezerek mesleğini yapabileceği bir iş aradı. 1832'de, vatandaşı Alexis de Tocqueville'nin ABD'yi gezmeye başladı sıralarda, Proudhon da iş aramak üzere kendi "Fransa Turu"na başlamıştı. Bu süreçte, kendisini iş aramak için Fransa'da gezinmek zorunda bırakan yoksulluk koşullarının sadece kendi şehrine özgü olmadığını gördü. Bir yerden başka bir yere geçebilmesine yetecek kadar iş buluyor olsa da, kalıcı bir iş bulma çabalarında pek başarılı olamıyordu. Bu deneyimler ekonomik adaletsizlik konusunda oluşmakta olan sezgilerine katkıda bulundu. Bu adaletsizlik sezgisinin tohumları, "soylularla olan tüm anlaşmazlıklarda küçük çiftçiler ve zanaatkarların sözcülüğünü ve liderliğini yapan; oyunun kurallarını takmayan ve onlara karşı kızgın olan; ...ve, cüssesiyle yasak bölgeden geçen tehlikeli işlere girişen bir kişi olarak, yerel toprak sahiplerinin "avlak bekçileri (oyun hayvanlarının bakıcılığını yapan kişiler)" ile olan kavga ve çatışmalarda her zaman yer alan bir kişi olan", anne tarafından büyükbabası Tornesi Simonin'ce atılmıştı. 1833'de kardeşinin askeri fonlarını suistimal eden yüzbaşısını ihbar etmekle tehdit etmesinin ardından gizemli bir şekilde öldüğü haberini almasından sonra, Proudhon varolan düzenin amansız bir düşmanı haline geldi. Lenin'e benzer şekilde, Proudhon'un otoriteye karşı kızgınlığı da kardeşinin bozuk otoritenin ellerindeki ölümünden kaynaklanmış olabilir (Lenin'in kardeşi hakkında, bakınız Buzinkai, D. "V. İ. Lenin: Adolescent Rivalry and Identification", 1982 Kuzeydoğu Siyaset Bilimi Topluluğu Yıllık Toplantısı'nda sunulan bir makale).
1832'nin sonbaharında Besançon'a geri dönmüş olan Proudhon'a Fouriériste gazetesinin editörlüğü teklif edildi. Baskıcı olarak çalışması onun geniş bir ölçekteki entellektüel tartışmalara erişmesine imkan vermişti, ve bu raslantı sayesinde de geniş bir eğitim almış oldu. Kendi kendisine Latince öğrendi ve Latince metinlerin çokça talep edilen dizgicisi oldu, ve en sonunda çok daha prestijli olan "düzeltmenlik" görevine getirildi. Bu eylemleri sayesinde o günün çeşitli yazarları ile ilişkiye geçti; ve nihayetinde akademik bir kökeni olmamasına rağmen, tam bir bağımsızlıkla araştırmalarını sürdürmesine olanak tanıyacak bir burs kazanmayı başardı. Bu onun doğuştan gelen zekasının bir gücüydü.
Yıllarca doğum yeri Besançon ile Paris arasında mekik dokuyan Proudhon asla başkentin çekiciliklerini takdir edecek kadar olgunlaşmadı. Bununla beraber, alfabenin harfleri ve Pazar gününün tatil günü olmasının önemi üzerine makaleler yazarak, inceleme araştırmalarına devam etti. Bu sonraki makalesinde anarşist geleceğinin parıltıları o kadar belirgindi ki, makalesi bronz madalya kazanırken, mali destekçisi sponsoru radikal düşüncelere kayması nedeniyle onu uyarmaktaydı. Bu arada iki ortağı ile birlikte kendi basımevini kurarak, kendisinin ve diğerlerinin çalışmalarını yayınlamaya başladı. Ama açıkça siyasi olan ilk eserini yayınlamak için diğer yayıncıları tercih etti. What is Property? An Inquiry into the Principle of Right and of Government (Mülkiyet nedir? Hak ve Yönetim İlkeleri Üstüne İnceleme) adlı eseri ilk defa Proudhon'un kamuoyu önünde tanınmasını bazıları pek olumlu olmasa da sağladı. Kendine has bir jestle, kendisine burs sağlayan ve kendi ihsanları sonucunda yazdığı ürünle skandala yol açacağı kesin olan kitabı Besançon Akademisi'ne atfetti. Bu çalışmasında, "kendi payına hiç bir çaba harcamadan başkalarının emeğini sömürmek için mülkiyetini üretici olmayanın üreticiye dayattığı; faiz, tefecilik ve kira olarak ayırdedilebilen mülkiyeti kullananı suçluyordu. "Malik olma" (kullanım hakkını elinde bulundurma) anlamındaki mülkiyete, yani insanın çalışması ve yaşaması için gerek duyduğu ev, toprak ve araçları kontrol etme hakkına karşı hiç bir düşmanlığı yoktu; bunu özgürlük için gerekli temel taşı olarak değerlendiriyor ve bunu tahrip etmeyi hedeflemesi nedeni ile Komünizmi eleştiriyordu". Proudhon'un fikrini anlamak için, malik olma ile mülkiyet arasındaki farkı; yani yalın bir ifade ile bir aşığı malik olan, kocayı ise mülk sahibi olan şeklindeki karşılaştırılmasını kavramak gerekir! Proudhon için Mülkiyet yasal bir kavramken, Malik Olma ise bir gerçektir.
Godwin'e benzer bir şekilde mülkiyete karşı saldırısını adalet kavramı üzerine oturtur: "Ben bir sistem kurmuyorum. Ben ayrıcalığın sona erdirilmesini, köleliğin kaldırılmasını, hakların eşitliğini ve yasanın geçerli olmasını talep ediyorum. Adalet, herhangi sıradan bir şey değildir. Bu fikrimin alfası, omegasıdır" . "Emeğin tek başına değerin temeli olduğunu, ama bunun emekçiye mülkiyet hakkı tanımadığını, çünkü onun emeğinin ürünün yapıldığı malzemeleri yaratmadığını savunur. 'Ürünlere erişim hakkı genele açık değildir; araçLara erişim hakkı ise genele açıktır' " . Proudhon İskoçyalı politik iktisatçı Thomas Reid'den şu alıntıyı yapıyor: "Yaşama hakkı yaşam araçları (-na erişim) hakkı demektir, ve masum bir insanın yaşama hakkına saygı gösterilmesini gerektiren adalet kuralı, aynı zamanda yaşam araçlarından yoksun bırakılmamasını da ifade eder: bu iki hak eş derecede kutsaldır ... Başkasının emeğini engellemek, onu zincire vurmak veya hapse tıkmakla eş olan bir haksızlığı ifade eder, ve aynı gücenme duygusunu hareketlendirir" . Proudhon bu ilkeyi kabullenir, ve bu uslamlamayı mantıki çıkarım yapmak mantıki sonuçlarına vardırır. Eğer yaşama hakkı varsa, yaşama araçlarına erişim hakkı da olmalı; ve yaşama hakkı herkes tarafından eşit bir şekilde paylaşıldığı için, yaşama araçlarına hakkı da eşit bir şekilde paylaşılmalıdır. Proudhon şöyle uslamlıyordu: "İnsanın yaşaması için emeğe ihtiyacı vardır; sonuçta, çalışabileceği araçlar ve malzemelere gereksinimi vardır. Onun üretme gereksinimi onun hakkını oluşturur; ve onun hakkı, benzer anlaşmalar yaptığı arkadaşlarınca garanti altına alınır" . Böylece toplum, mülkiyeti korumak için değil üretim araçlarına erişimi korumak için şekillendirilir.
Proudhon için mülkiyet ve toplum birbiriyle uyuşmaz. What is Property'nin ikinci bölümünde Proudhon şunları yazıyor: "Mülkiyet ... toplumun dışında varolan bir haktır; çünkü eğer her bir insanın refahı toplumsal refah olsaydı, koşullar herkes için aynı olacaktı ... Bu nedenle eğer biz özgürlük, eşitlik ve güvenlikle ilişkiliysek, biz mülkiyetin hatırı ile ilişkili değiliz; böylece eğer mülkiyet doğal bir hak ise, bu doğal hak toplumsal değil, toplum-karşıtı bir haktır. Mülkiyet ve toplum birbiri ile kesinlikle uyuşmaz. İki mülk sahibini birbiriyle ilişkilendirmek, iki mıknatısı zıt kutuplarından birleştirmek gibi bir şeydir. Ya toplum ortadan kalkmalıdır, veya toplum mülkiyeti ortadan kaldırmalıdır"
Bu görüşün merkezinde eşitlik ilkesi bulunmaktadır. Haklar, tanımsal olarak, eşit haklardır. Özgürlük herkes için özgürlük olmalıdır, çünkü, "Özgürlük insanın asli (ilk) halidir; özgürlükten vazgeçmek insanın niteliğinden [nitelikli olmasından] vazgeçmek demektir" . Bu görüşü ilk kısmın sonunda, ikinci bölümde özetler; " ... özgürlük mutlak bir haktır, çünkü insan için mühim olan kendisi üstünde hakimiyet kurulamamasıdır; varoluşun mutlak gerekli şartı olan eşitlik mutlak bir haktır, çünkü eşitlik olmadan toplum var olamaz; güvenlik mutlak bir haktır, çünkü her insanın gözünde kendi özgürlüğü ve yaşamı diğerlerininkiler kadar değerlidir. Bu üç hak mutlaktır; yani toplumun her üyesi verdiği kadarını aldığı için, hiç bir azalmaya veya artışa maruz kalmaz yaşamda ve ölümde; özgürlüğe özgürlük, eşitliğe eşitlik, güvenliğe güvenlik, vücuda vücut, ruha ruh" . Bu toplumla evlenme sözü vermeye eş değerdir. Bu evliliği korumak için, sahiplik anlamında mülkiyet ortadan kaldırılmalıdır; çünkü savaş, şiddet, suç ve diğer toplumsal hastalıklar hep bu mülkiyet eşitsizliğinden kaynaklanmaktadır.
Bu mülkiyet görüşü, Woodcock'un dikkat çektiği üzere köylülerin mülkiyet ilişkilerine bakış açısını yansıtır. Proudhon 19. yy.'ın sanayileşmesi hakkında çok az bilgiye sahipti. Onun deneyimleri bir köylü ve bir küçük dükkan sahibi olaraktı. Bununla beraber, (onun bakış açısı) tarımsal bir toplumdan sinai bir topluma geçiş hakkındaki temel noktaları kavrayan bir bakış açısıydı, ve de açıkça pekçok çağdaşının paylaştığı bir bakış açısıydı. What is Property'nin ona sağladığı ün, hayatının geri kalanında onu radikal siyasetin ön saflarına doğru iteledi aslında bütün bir 19. yy.'da ve İspanya İçç Savaşı'nda da. 1848 devrimleri patladığında Marx'tan daha iyi tanınan ve çok daha etkili bir şahsiyetti. Ünü 1848'de, daha sonra konuşmalarında işçi sınıfının artan gücüne dikkat çekeceği, Ulusal Parlamento'ya seçilmesine yol açtı. 1842 gibi erken bir tarihte Proudhon şunu ifade ediyordu: " 'İşçiler, emekçiler, halktan insanlar, reform girişimi sizindir ... Yeni sosyalist devrim ... işyerlerindeki savaşla başlayacaktır' diye günlüğüne yazıyordu; ve Latin Sendikalizminden İspanyol İç Savaşına kadar yankılanacak şu ek düşüncelerini not ediyordu: 'Eğer siyasi bir devrim aracılığı ile oluşursa, toplumsal devrim ciddi fedakarlıklar yapacaktır' " .
Proudhon'un düşüncelerinin ana temaları çalışmalarının çoğu boyunca değişmemiştir. Yukarıdan siyasi devrimi eleştirmiş, Marksist gelenekten devrimcilerin saplanıp kaldığı sosyalist görüşün karanlık yanlarını açıkça ortaya koymuştur. Ne amaçla organize edilmiş olursa olsun merkezi hükümet, merkezsizleşmiş ve karşılıkçı ekonomi tarafından karşı çıkılması gereken bir şeytandır. Çalışmalarında hep gözlenen federalist tema, gelişmekte olan ulus devletlerin merkezileşmesine karşı çıkmak için tasarlanmıştır. Bu federalizm ABD veya İsviçre'de takip edilen federalizmden oldukça farklı olan bir federalizmdi. Bu, yukarıdan "gelen" (intikal eden) (bir güçten ziyade) gerçek gücün yerel düzeyde konuşlandığı bir federalizmdi. Nihayet, işçi sınıfını, en sonunda kendi özgürlüğünü kazanacak özerk bir devrimci güç olarak tanımlıyordu.
 
Üst Alt