Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Peygamberimiz döneminde kuranın yazılarak cem i

Kaf_Dağı

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    9 May 2015
  • Mesajlar
    267
  • MFC Puanı
    49
Peygamber (S.A.V.) vahiy için katipler edindi. Dört halife, Muaviye, Zeyd b. Sabit, Ubey b. Kâ'b, Halid b. Velid ve Sabit b. Kays bu kâtipler arasında*dır. Peygamber (s.a.v.) Kur'andan her ineni yazmalarını emrediyordu. Kur'-anı yazma, onu göğüslerde ezberleme ile başbaşa gidiyordu. [187]


el-Hakim, Şeyhayn'm şartlarını haiz bir senetle «el-Müstedrek» te Zeyd b. Sabitten şöyle dediğini nakleder: «Rasulüllah (s.a.v.)in yanında Kur'ant rika'tan te'lif ederdik (bir araya getirirdik)» [188]


Hadiste geçen rika' kelimesi, -ki rika' (parça, yama) kelimesinin çoğu*lu olup deriden olabileceği gibi yaprak veya kâğıttan da olabilir- Rasulüllah (s.a.v.) zamanında vahiy kâtiplerinin yazı malzemeleri hakkında bize bilgi vermektedir. Âyetleri yassı ve ince taşlara, düzgün hurma dallarına, kürek kemiklerine ve deri parçalarına yazarlardı.


Zeydin hadisinde söz konusu edilen «rika'dan Kur'an'ın te'lifi». Pey*gamberin işaret ve tevkifine göre sûre ve âyetlerin tertip edilmesi anlamın*dadır. «Her suredeki âyetlerin ve sûre başlarına besmelenin konulması meselesine gelince hiç şüphesiz onların tertibi tevkifidir (vahye dayalıdır). Bunda ihtilâf da yoktur. Bu sebeple bu tertibin aksi caiz değildir.» [189] Bu-harî'nin İbnu'z-Zübeyr'den yaptığı şu rivayetler de buna delâlet etmektedir. Bu rivayette İbnu'z-Zübeyr şöyle diyor: Osman'a dedim ki [190] âyetini diğer âyet neshettiği halde onu niye yazıp bırakıyorsun? Dedi ki «Ey kardeşimin oğlu hiçbir şe*yi yerinden oynatamam» [191]Hz. Osman, mensuh bile olsa bir âyetin yerini değiştirmeye cür'et edemiyor. Çünkü biliyordu ki Ceb*rail (a.s.) Rasulüllah'a âyetin tertibini bildirdikten sonra ne ken*disi ve ne de başkası bu tertibe müdahale edemez. Cebrail (a.s.) bu ter*tibi Rasulüllah'a bildirmiş ve o da vahiy kâtiplerine bunu dikte ettirmiştir. Ahmed, hasen bir isnatla Osman b. Ebi'l-Âss'ın şöyle dediğini nakleder: Rasulüllah (s.a.v.) in yanında oturuyordum. Bir baktım gözleri bir tarafa kaydı, sonra da şöyle buyurdu: Bana Cebrail geldi ve bu âyeti şu surenin yerine koymamı emretti:[192] Hadis kitabların-da, Rasulüllah'ın vahiy kâtiplerine Kur'an'ı imlâ ettirmesini tasvir eden ve onlara âyetlerin tertibini gösteren pek çok hadis vardır[193]. Rasulüllah (s.a.v.) in namazda yahut bir sahabe topluluğu huzurunda hutbelerinde birçok sureyi âyetleri tertibedilmiş halde okumuştur. Bu da «âyetlerin terti*binin vahye dayalı olduğunu ve sahabenin, Peygamber (s.a.v.) in okuduğu tertibin hilâfına bir tertibe gitmediklerinin ve tevatür derecesine ulaştığı*nın» [194] apaçık bir delilidir.


Sûrelerin tertibi de tevkifidir. Rasulüllah (s.a.v.) hayatında Kur'an su*relerinin tamamını biliyordu. Bunun aksini iddia etmek için elimizde hiç birdelil yoktur. Surelerin tertibinin sahabe içtihadıyla olduğunu söyleyen, ya*hut bir kısmının içtihadı ve bir kısmının tevkîfî olduğunu ileri süren görüş*lerin kabul edilmesi mümkün değildir.


O halde ez-Zerkeşînin: «Bazılarının tertibi Allah'ın emri olmayıp onla*rın ictihad ve ihtiyarlarına racî bir durumdur. Onun için de her mushafın ayrı bir tertibi vardır.» [195] sözü kabul edilemez. İleri sürdüğü deliller de geçerli değildir. Çünkü sahabenin özel mushaflarını tertib etmeleri şahsî bir seçim idi. Onlar hiç bir zaman başkasını bu tertibe zorlamamış ve ona muhafeletin haram olduğunu iddia etmemişlerdir. Onlar bu mushafları başkaları için değil, kendi şahısları için yazmışlardı. Nihayet ümmet Hz. Osman'ın tertibi üzerine ittifak edip onu alınca kendileri de şahsî mushaf-iarını terketmişlerdir. Ayrıca ez-Zerkeşî'nin kendisi, sûrelerin tertibinin tev*kîfî olduğunu söyleyenlerle ictihâdî olduğunu söyleyenler arasındaki «ihti*lâfın lâfzî olduğu» görüşünde olup İmam Malik'in, «Kur'an'ı Peygamber (s.a.v.) den duydukları şekilde düzenlendiler.» sözünü deli! olarak getirir ve sûrelerin tertibinin onların bir içtihadı olduğunu söyler. Böylece ihtilaf, bu*nun kavli bir tevkîf ile mi olduğu yoksa sırf fiilî bir isnad mı olduğu mese*lesinde düğümlenmektedir.» [196]


Tertibin bir kısmının tevkîfî ve bir kısmının da ictihâdî olduğunu ileri süren görüşe gelince, ictihâdî olduğu söylenen kısım hiçbir sahih delile dayanmamaktadır. Mamaafîh bu kısım önemsenecek'kadar çok değildir. Şayet Kadı Ebû Muhammed b. Atıyye; «Seb'ı Tıvâl Hâ Mim'ler ve mufassal-sûreler gibi surelerin bir çoğunun tertibi Rasulüllah'ın (s.a.v.) hayatında bK liniyordu. [197]» diyorsa da, Ebu Ca'fer b. Zübeyr [198]tevkîfî kısmın bundan daha çok ve ictihâdînin de daha az olması gerektiğini belirtir. Bu, onun şu sözünden anlaşılmaktadır: «Haberler İbnu Atıyye'nin söylediğinden daha çoğuna şehadet etmektedir. İhtilâf konusu olabilecek kısım ise pek azdır.» [199]. .İhtilâf konusu olabilecek bu az da gerçekten zayıf, hatta aslı olma*yan bir hadisten kaynaklanmaktadır. Bütün rivayetler dönüp dolaşıp İbnu Abbas'tan hadisi rivayet eden «Yezid el-farisî»ye dayanmaktadır. [200] Ye-zid el-Farisî'yi Buharı zayıflar arasında sayıyor. Yalnız kendisinden riva*yet edilen bu gibi hadisler kabul edilemez. Ayrıca bu hadis kıraat, sema' ve yazı olarak kat'î tevatür ile sabit Mushaftaki Kur'an sureleri hakkında ve surelerin başında besmelenin sübutu hususunda şüpheler sokmaktadır.


Sanki Hz. Osman kendi re'yi ile isbat yahut nefyediyordu. Ama hâşâ ki, böyle yapmış ola. Onun için bu «hadisin aslı yoktur» [201]dememizde hiç bir sakınca görmüyoruz. Bu batıl hadis hakkında daha fazla sözü uzatmak ta yersizdir. Ancak bunun delilinin, Hz. Osman'ın İbnu Abbas'a cevabı ol*duğunu söylemekle yetinelim ki, o da, besmelesiz olarak Berae Suresinin el-Enfâl Suresine bitiştirilmesidir: «el-Enfâl Suresi, Medine'de ilk inenler arasında idi. Berae Suresi ise en son nazil olandır. Ayrıca Berae Suresinin anlattıkları, el-Enfal Suresinde anlatılanlara benziyordu. Ama Rasulüllah (s.a.v.), Berae'nin el-Enfâl Suresinden olduğunu belirtmeden vefat etti. Ben de onun bu sureden olduğunu sandığım için ikisini birleştirdim...» [202].


O halde tercih edilen görüşe göre Sûrelerin bugün Mushaflarda gör*düğümüz tertibi -âyetlerin bu şekildeki tertibi gibi- vahye dayalıdır. Onda içtihadın yeri yoktur. Ayrıca bu vahye dayalılığa rağmen Rasulüllah (s.a.v.), ne her sûrenin âyetlerini birkaç sahifeye ve ne de Kur'an'ın hepsini bir mushafın iki kapağı arasında toplama ihtiyacını duymuştur. Çünkü Kur'an okuyan ve ezberleyenler pek çoktu ve aleyhi'ssalât'ü ve's-selâm vahyin ar-darda gelişini ve bazı hükümlerinin neshini gözlüyordu. [203] Rasulüllah (s.a.v.) zamanında Kur'an'ın tamamı bir mushafta toplanmaksızm yazıl*mıştı. Rasulüllah'ın ve Allah'ın tevkîfi ile âyetlerin yerlerini gösterdiği şek*liyle sahabenin onu ezberlemeleri bir mushafta toplanmasına ihtiyaç bırak*mamıştı. ez-Zerkeşî şöyle demektedir: «Rasulüllah (s.a.v.) zamanında Kur'an'ın bir mushafta toplanmaması, her an için değişmeye tabi tutulmaması içindi. Onun için (bir araya toplanarak) yazılması Rasulüllah (s.a.v.) in ölümüyle nüzulünün son bulmasına kadar ertelenmiştir.» [204]


Âlimlerin çoğu. Kur'an'ın Rasulüllah (s.a.v.) zamanında tesbit ve yazılı*şında, indiği yedi harfi ihtiva eder şekilde olduğu görüşündedir. Bu mese*leyi «Yedi Harf» bölümünde tartışacağız.


Kur'an'dan her nazil olan yazılıp Rasulüllah (s.a.v.) in evinde muhafa*za ediliyordu. Vahiy kâtipleri de kendileri için bir nüsha yazıp götürüyor*lardı. Kur'an'ın muhafaza edilip korunmasında okuma-yazma bilen ve bil*meyen sahabenin ezberleriyle birlikte kâtiplerin bu nüshalarıyla Peygam*berin evinde toplanan sahifeler yardımcı olmuştur. Allah Teâlânın şu sözü*nü doğrulayıcı olarak: «Kur'an'ı Biz indirdik ve onu koruyacak olan da bi*ziz.»[205]
 
Üst Alt