- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Peygamber efendimizin yasakladığı şeyler
PEYGAMBERİMİZ Kuranın ilk uygulayıcısıdır. İnen ayetleri önce o hayatına tatbik eder, sonra da diğer insanlardan uygulamalarını isterdi.
Veda hutbesinde; Bütün kan davalarını kaldırdım dedikten hemen sonra İlk kaldırdığım kan davası aşiretimin güttüğü kan davasıdır açıklamasını yaparak, zor olanı da ilk önce kendisine uyguladığını hatırlatmış oluyordu.
Mekke ve Medine toplumu; kan davalarıyla, kapkaççılıkla, kız çocuklarını öldürmekle, baskınlarla, baskılarla, aşiret davalarıyla, zulümle, putperestlikle, haram kazanmakla, zayıflara baskı uygulamakla, insanları sindirmekle şöhret kazanmış bir mirasın üzerine kurulmuştu. Hz. Peygamberin bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırması çok kolay da olmadı. Peygamberimiz, dengeli ve ölçülü bir metot kullanarak kangrenleşmiş bu karanlık tabloyu değiştirdi. Vitrine doğru resimler yerleştirdi.
Eski resimleri yerinden söktü. İnsanların ufkunu açtı. Şirke ait bütün uygulamalara birebir müdahale etmek yerine bu kalıntıları temizleyecek şuurlu bir cemaati -sahabeyi- yetiştirdi. Onun için daha hayata veda etmeden mirasını devralacak kaliteli, onurlu ve imanlı bir fedakârlar kadrosu oluşturmuştu.
Hz. Ebu Bekir gibi bir denge unsuru, Hz. Ömer gibi bir adalet terazisi, Hz. Osman gibi bir direnç abidesi, Hz. Ali gibi bir ilim deryası, Hz. Selman gibi bir zekâ küpü, Hz. Halid gibi bir harp dehası, Hz. Ebu Zerr gibi bir vicdan sorgulayıcısı, Hz. Aişe gibi bir onur savaşçısı, Hz. Fatıma gibi bir fedakârlık göstergesi, Hz. Ebu Ubeyde gibi bir güven şahikası, Hz. Hamza gibi bir cesaret ve mertlik sembolü ve daha nice göz kamaştırıcı ismi hayata kazandırdı.
Peki Hz. Peygamber toplumdaki ne tür olumsuz davranışları değiştirdi. Neleri ıslah etti. Birkaçını hatırlayalım:
1- Hayvanları ateşle dağlamayı yasakladı:
Çiftlik sahipleri kendilerine ait hayvanları tanımak için kızgın demirle vücutlarını yakarlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) alnının ortasına böyle ateşle işaret konmuş bir hayvanı gördü. Şiddetli tepki gösterdi. Şöyle buyurdu: Kim bu hayvana böyle yaptı, çirkinleştirdi, eziyet etti? Hayvanı böyle ateşle yakana Allah lanet eder. Hz. Peygamber ( s.a.v.) lanet kelimesini çok az kullanmıştır hayatında. Ama belli ki bu çirkin hareket Onun engin yüreğini o kadar etkilemiştir ki, bu eziyetin karşılığının laneti hak etmek olduğunu açıkça belirtmiştir.
2- Fakirlere ceza uygular da zenginleri affedersiniz:
Hz. Peygamber döneminde yapılmaması gereken bir olumsuz iş yapan kişi için birileri -affedilsin diye- aracı olurlar. Ricacılar Peygamberimizin çok sevdiği bir ismi aracı yaparlar. Bu suçluyu affederseniz; şu kadar insan bundan ötürü İslama girecek derler. Hz. Peygamber (s.a.v) bu ayrımcılıktan aşırı derecede rahatsız olur ve şöyle buyurur: Sizden önceki milletler işte bundan ötürü helak oldular. Onlardan fakir ve gariban birisi yanlışlık yaptığında, ona hemen ceza uygularlardı. Ama tanınmış veya zengin olan birisi aynı suçu işlediğinde onu affeder veya daha hafif bir ceza ile geçiştirirlerdi. Yemin olsun ki Allaha; benim kızım Fatıma aynı suçu işlese ben yine çifte standart işlemem, cezasını veririm.
Hz. Peygamber burada verilen cezadan çok, toplumda yaygın olan çifte standarda, insan kayırıcılığına dikkat çeker.
3- Irkçılığı, renklerle övünmeyi yasakladı:
Hz. Ebu Zerr (r.a.) bilinen, sevilen, itibarı yüksek, mütevazı bir sahabiydi. Ne var ki, en zirvedeki insanların bile ayaklarının sürçebildiği bir anı olabilir. Hz. Ebu Zerr bir gün Hz. Bilalle konuşurken bir an için boş bulunur ve Hz. Bilale; Sen sus! Ey siyah kadının oğlu der. Aslında o, bu sözü söyleyecek, Hz.Bilal de bu sözleri hak edecek biri değildi. Ama insanların hesaplayamadığı bir anda, hesaplayamadığı sözleri veya tavırları olabilir. Maksadını aşan sözleri olabilir. Bu ahlak abidesi sahabinin böyle bir anında, böyle bir sözü olur. Hz. Bilal bundan ötürü çok hüzünlenir ve olayı Hz. Peygambere taşır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu olaydan daralır. İnsanların renklerinden, ırklarından, soylarından, anne ve babalarından ötürü ayıplanmalarından rahatsızlığını şöyle iletir: Demek ki Ebu Zerr hâlâ cahiliye döneminin bazı izlerini taşımaya devam ediyor. Bu mesajlar anında yerini bulur ve Ebu Zerr (r.a.), Hz. Bilalle kucaklaşarak, özür dileyerek helallik alır. Bundan dolayıdır ki, Hz. Ebu Zerr daha sonraki dönemlerinde emrinde çalıştırdığı insanlarla aynı elbiseleri giyer, aynı yerde yatar ve aynı yemeği yer. (İbn Mace, adeb, 10; Ebu Davud edeb, 124)
Son Peygamber, cahili toplumlardaki olumsuzlukları gidermek, bidat, hurafe ve onur kırıcı davranışları rafa kaldırmak veya ıslah etmek için geldi. Hz. Peygamber bunun mücadelesini verdi. Ama ne yazık ki, biz Müslümanlar Peygamberimizin hayat iksiri olan bu ölümsüz mesajlarını yeterince okuyamadık. Veya işimize geleni aldık, işimize geleni kulak arkasına attık. Saplantılarımızı akide haline getirdik. Sonra da bu yanlış bakışlarımızı vahyi anlamada referans yaptık. Onun için de insanları İslamın muhteşem sarayına değil, kendimizin kurduğu derme-çatma kulübelere mahkûm ettik
Veda hutbesinde; Bütün kan davalarını kaldırdım dedikten hemen sonra İlk kaldırdığım kan davası aşiretimin güttüğü kan davasıdır açıklamasını yaparak, zor olanı da ilk önce kendisine uyguladığını hatırlatmış oluyordu.
Mekke ve Medine toplumu; kan davalarıyla, kapkaççılıkla, kız çocuklarını öldürmekle, baskınlarla, baskılarla, aşiret davalarıyla, zulümle, putperestlikle, haram kazanmakla, zayıflara baskı uygulamakla, insanları sindirmekle şöhret kazanmış bir mirasın üzerine kurulmuştu. Hz. Peygamberin bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırması çok kolay da olmadı. Peygamberimiz, dengeli ve ölçülü bir metot kullanarak kangrenleşmiş bu karanlık tabloyu değiştirdi. Vitrine doğru resimler yerleştirdi.
Eski resimleri yerinden söktü. İnsanların ufkunu açtı. Şirke ait bütün uygulamalara birebir müdahale etmek yerine bu kalıntıları temizleyecek şuurlu bir cemaati -sahabeyi- yetiştirdi. Onun için daha hayata veda etmeden mirasını devralacak kaliteli, onurlu ve imanlı bir fedakârlar kadrosu oluşturmuştu.
Hz. Ebu Bekir gibi bir denge unsuru, Hz. Ömer gibi bir adalet terazisi, Hz. Osman gibi bir direnç abidesi, Hz. Ali gibi bir ilim deryası, Hz. Selman gibi bir zekâ küpü, Hz. Halid gibi bir harp dehası, Hz. Ebu Zerr gibi bir vicdan sorgulayıcısı, Hz. Aişe gibi bir onur savaşçısı, Hz. Fatıma gibi bir fedakârlık göstergesi, Hz. Ebu Ubeyde gibi bir güven şahikası, Hz. Hamza gibi bir cesaret ve mertlik sembolü ve daha nice göz kamaştırıcı ismi hayata kazandırdı.
Peki Hz. Peygamber toplumdaki ne tür olumsuz davranışları değiştirdi. Neleri ıslah etti. Birkaçını hatırlayalım:
1- Hayvanları ateşle dağlamayı yasakladı:
Çiftlik sahipleri kendilerine ait hayvanları tanımak için kızgın demirle vücutlarını yakarlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) alnının ortasına böyle ateşle işaret konmuş bir hayvanı gördü. Şiddetli tepki gösterdi. Şöyle buyurdu: Kim bu hayvana böyle yaptı, çirkinleştirdi, eziyet etti? Hayvanı böyle ateşle yakana Allah lanet eder. Hz. Peygamber ( s.a.v.) lanet kelimesini çok az kullanmıştır hayatında. Ama belli ki bu çirkin hareket Onun engin yüreğini o kadar etkilemiştir ki, bu eziyetin karşılığının laneti hak etmek olduğunu açıkça belirtmiştir.
2- Fakirlere ceza uygular da zenginleri affedersiniz:
Hz. Peygamber döneminde yapılmaması gereken bir olumsuz iş yapan kişi için birileri -affedilsin diye- aracı olurlar. Ricacılar Peygamberimizin çok sevdiği bir ismi aracı yaparlar. Bu suçluyu affederseniz; şu kadar insan bundan ötürü İslama girecek derler. Hz. Peygamber (s.a.v) bu ayrımcılıktan aşırı derecede rahatsız olur ve şöyle buyurur: Sizden önceki milletler işte bundan ötürü helak oldular. Onlardan fakir ve gariban birisi yanlışlık yaptığında, ona hemen ceza uygularlardı. Ama tanınmış veya zengin olan birisi aynı suçu işlediğinde onu affeder veya daha hafif bir ceza ile geçiştirirlerdi. Yemin olsun ki Allaha; benim kızım Fatıma aynı suçu işlese ben yine çifte standart işlemem, cezasını veririm.
Hz. Peygamber burada verilen cezadan çok, toplumda yaygın olan çifte standarda, insan kayırıcılığına dikkat çeker.
3- Irkçılığı, renklerle övünmeyi yasakladı:
Hz. Ebu Zerr (r.a.) bilinen, sevilen, itibarı yüksek, mütevazı bir sahabiydi. Ne var ki, en zirvedeki insanların bile ayaklarının sürçebildiği bir anı olabilir. Hz. Ebu Zerr bir gün Hz. Bilalle konuşurken bir an için boş bulunur ve Hz. Bilale; Sen sus! Ey siyah kadının oğlu der. Aslında o, bu sözü söyleyecek, Hz.Bilal de bu sözleri hak edecek biri değildi. Ama insanların hesaplayamadığı bir anda, hesaplayamadığı sözleri veya tavırları olabilir. Maksadını aşan sözleri olabilir. Bu ahlak abidesi sahabinin böyle bir anında, böyle bir sözü olur. Hz. Bilal bundan ötürü çok hüzünlenir ve olayı Hz. Peygambere taşır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu olaydan daralır. İnsanların renklerinden, ırklarından, soylarından, anne ve babalarından ötürü ayıplanmalarından rahatsızlığını şöyle iletir: Demek ki Ebu Zerr hâlâ cahiliye döneminin bazı izlerini taşımaya devam ediyor. Bu mesajlar anında yerini bulur ve Ebu Zerr (r.a.), Hz. Bilalle kucaklaşarak, özür dileyerek helallik alır. Bundan dolayıdır ki, Hz. Ebu Zerr daha sonraki dönemlerinde emrinde çalıştırdığı insanlarla aynı elbiseleri giyer, aynı yerde yatar ve aynı yemeği yer. (İbn Mace, adeb, 10; Ebu Davud edeb, 124)
Son Peygamber, cahili toplumlardaki olumsuzlukları gidermek, bidat, hurafe ve onur kırıcı davranışları rafa kaldırmak veya ıslah etmek için geldi. Hz. Peygamber bunun mücadelesini verdi. Ama ne yazık ki, biz Müslümanlar Peygamberimizin hayat iksiri olan bu ölümsüz mesajlarını yeterince okuyamadık. Veya işimize geleni aldık, işimize geleni kulak arkasına attık. Saplantılarımızı akide haline getirdik. Sonra da bu yanlış bakışlarımızı vahyi anlamada referans yaptık. Onun için de insanları İslamın muhteşem sarayına değil, kendimizin kurduğu derme-çatma kulübelere mahkûm ettik