- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Pek çok felsefe tarihçisinin gözünde skolastik felsefenin doruğunu temsil eden; kimilerince XII. yüzyıl Rönesansının diyalektik şövalyesi, kimilerince de ortaçağ felsefesinin tek değme dil filozofu ilan edilen Fransız mantıkçı, ahlâk filozofu ve tanrıbilimci Abelardus, 1079da Fransa'da dünyaya geldi. Ortaçağ felsefesinin en önemli tartışmalarından biri olan tümeller tartışmasını da başlatan Petrus Abelardus, oradan oraya, okuldan okula dolaşarak verdiği diyalektik ve tanrıbilim dersleriyle (nitekim Abelardusun diğer bir adı da Palatinumlu Gezimci anlamına gelen Peripateticus Palatinustur) girdiği tartışmaların yanı sıra zeki, bilge ve bir o kadar da güzel Heloissa ile yaşadığı acı aşk serüveniyle de felsefe tarihinin en gözde filozoflarından biri olmuştur.
Zengin bir ailenin büyük oğlu olmasının getirdiği ayrıcalıklar ile yükümlülükleri elinin tersiyle bir kenara iterek kendisini felsefe, tanrıbilim ve mantık öğrenmeye adayan Petrus Abelardus, bu vazgeçişini özyaşamöyküsü Historia Calamitatumda (Felaketler Tarihi/Bir Mutsuzluk Öyküsü) şöyle betimler: ...Minervanın bağrına sığınmak için Marsın savaş alanını terkettim. Diyalektiği ve onun savunma biçimini felsefenin tüm öğretilerine yeğ tutarak, savaş ordularını mantığın ordularıyla değiştirdim; savaş ganimetlerini de tartışma saldırılarına kurban ettim (Bir Mutsuzluk Öyküsü, çev. Betül Çotuksöken, s.16)
İlkçağ felsefesine ilişkin bilgisi oldukça sınırlı olan ve bu bilgisi daha çok Augustinus gibi ilk Hristiyan düşünürlerin yorumlarına dayanan Abelardusun mantık alanında elinde en azından Aristotalesin Kategorileri, Yorum Üzerinesi, Boethiusun bu yapıtlar üzerine yorumları ile Porphyriusun Isagogesi gibi temel kaynaklar bulunduğu bilinmektedir. Abelardusun bu kaynaklardaki kimi yanlışlıkları ve atlamaları fark edip bunlar üzerine yoğunlaşması, her ne kadar kendisini geleneksel Aristotalesçi çerçevenin bir uzantısı ya da uyarlaması olarak sunsa da, mantık konusundaki temel çalışması Logica Ingredientibus (Yeni Başlayanlar İçin Mantık/Porphyrios Üzerine Yorumlar) aracılığıyla özgün bir dil felsefesi ve mantık kuramı geliştirmesini sağlamıştır. Abelardus adı geçen özgün kaynakları gelişkin ve kapsamlı bir sözcüklerin ve tümcelerin anlamlandırılması kuramını üretmek üzere kullanan ilk felsefecidir. Abelardusun mantık kuramının Aristotalesinkinden ayrıldığı temel nokta, önermelere (tümcelere) ve önermelerin ne söylediklerine, terimlerden (sözcüklerden) ya da terimlerin anlamlarından daha çok ağırlık tanımasıdır.
Abelardusun ahlâk felsefesi ile tanrıbilimi, mantık felsefesinde tümeller konusunda ulaştığı sonuca dayanır. Başka bir deyişle Abelardusa göre tanrıbilimin dogmaları ve ahlâk felsefesinin kavramları birer tümeldir ve dilde bağlamlarına göre yer alırlar. Hem Stoacı etikten hem de Hristiyanlığın cezalandırma ve ödüllendirme öğretisinden etkilenen Abelardus, etik konusundaki düşüncelerini ortaya koyduğu Ethica (Etik) diye de bilinen Scito te ipsum (Kendini Tanı/Bil) ve Dialogus inter philosophum, iudaeum et christianum (Filozof, Yahudi ve Hristiyan Arasında Diyalog) adlı yapıtlarında insan ilişkilerindeki öznel öğeyi kurgular ve yönelimin ya da niyetin bir eylemin ahlâki niteliğindeki önemi üzerinde durur.
Eylemi kökeni bakımından ele alan ve kötülüğün eylemin kendisinde değil eylemin kökenindeki yönelimde (niyette) yattığını savunan Abelardus, kötülük ile günahı birbirinden ayırıp kötülüğün bir günah değil, günah işlemeye bir yönelim olduğunu öne sürer. Abelardusun görüşünde günah, kişinin yapılmaması gerektiğini bildiği halde o şeyi yapması ya da o şeyin yapılmasına rıza göstermesi veya yapması gerektiğini bildiği halde o şeyi yapmayı atlaması ya da unutmasıdır.
Yalnızca bu eylemler, bu atlayıp unutmalar kişiyi Tanrının gözünde suçlu kılar ve Tanrının cezasını hak ettirir. Yapılmaması gereken birşeyi yapmaya rıza gösterme ya da eğilim duyma nesnel olarak kötü olsa da rıza gösteren kişi bilgisiz ya da cahil ise cezalandırılmaz. Rıza gösterme ya da eyleme olur verme yalnızca Abelardusun Tanrının küçümsenmesi ve aşağılanmasıyla bir gördüğü doğrunun ve iyinin hor görülüp aşağılanmasına neden olduğunda günahtır. Buna karşı benzer bir akıl yürütmeyle rıza iyiye, başka bir deyişle Tanrıya saygı ve sevgi gösterdiğinde ise erdemlidir.
Abelardus tanrıbilime ilişkin düşüncelerini ise tanrıbilimin temel kavramlarından biri olan Theologia Summi Boni (En Yüce İyinin Tanrıbilim), Introductio ad Theologiam (Tanrıbilime Giriş) ve Theologia Christina (Hristiyan Tanrıbilimi) adlı yapıtlarında sunmuştur. Bu yapıtlarında Tanrının üçlüğüne, birliğine ya da tekliğine ilişkin çeşitli görüşleri diyalektik yöntem aracılığıyla ele alıp çeşitli uslamlamalar ileri süren Abelardusun Tanrının varlığını tanıtlayan uslamlamasına göre, akıllı varlıklar olarak akıllı olmayan şeyler dünyasına kesinlikle üstün olsak da bizlerin kendimiz tarafından oluşturulmadığımızı kabul etmemiz gerekir. Eğer dünya kendi kendisinin nedeni olsaydı-varoluşu için kendisinden başka bir şeye dayanmayan, varoluşu için kendisinden başka bir şeye dayanan şeye üstün olacağından-böyle olamazdı. Dolayısıyla dünya başka bir şey; bizim Tanrı diye adlandırdığımız bir yapıcı ya da yönetici tarafından varoluşa getirilir.
Abelardusun bu uslamlama temelinde ulaştığı sonuç, varolan ya da meydana gelen herşeyin varolmak ya da meydana gelmek için bir nedenin olduğudur. Başka türlü olasaydı, Tanrının meydana gelmeleri için hiçbir neden bulunmaksızın meydana gelmesini olanaklı kıldığı ya da varolmasına izin verdiği bir takım şeylerin bulunduğunun savlanmasına yol verilmiş olunurdu. Nitekim Abelardus bu savın düşünülmesinin bile kutsal iyiliğin değerine gölge düşürdüğünü düşünür. Abelardus bu görüş uyarınca Tanrının yaptıklarının dışında yapmayı unuttuğu savlanan başka şeyleri ne yapabileceği ne de unutabileceği sonucunu çıkarır.
1142 yılında ölen Abelardusun diğer önemli yapıtları arasında tanrıbilim alanında aynı konu üzerine öne sürülen karşıt görüşler ile bunların tutarsızlıklarını serimlediği bir alıntılar derlemesi olan Sic et Non (Evet ve Hayır/Hem Öyle Hem Öyle Değil) ile salt felsefe yazılarının en önemlilerini içeren Dialectica (Diyalektik) daha bir öne çıkmaktadır. Abelardusun dil bilgisi üzerine yazdığı kitabı Grammatica ise günümüze ulaşmamıştır.
Zengin bir ailenin büyük oğlu olmasının getirdiği ayrıcalıklar ile yükümlülükleri elinin tersiyle bir kenara iterek kendisini felsefe, tanrıbilim ve mantık öğrenmeye adayan Petrus Abelardus, bu vazgeçişini özyaşamöyküsü Historia Calamitatumda (Felaketler Tarihi/Bir Mutsuzluk Öyküsü) şöyle betimler: ...Minervanın bağrına sığınmak için Marsın savaş alanını terkettim. Diyalektiği ve onun savunma biçimini felsefenin tüm öğretilerine yeğ tutarak, savaş ordularını mantığın ordularıyla değiştirdim; savaş ganimetlerini de tartışma saldırılarına kurban ettim (Bir Mutsuzluk Öyküsü, çev. Betül Çotuksöken, s.16)
İlkçağ felsefesine ilişkin bilgisi oldukça sınırlı olan ve bu bilgisi daha çok Augustinus gibi ilk Hristiyan düşünürlerin yorumlarına dayanan Abelardusun mantık alanında elinde en azından Aristotalesin Kategorileri, Yorum Üzerinesi, Boethiusun bu yapıtlar üzerine yorumları ile Porphyriusun Isagogesi gibi temel kaynaklar bulunduğu bilinmektedir. Abelardusun bu kaynaklardaki kimi yanlışlıkları ve atlamaları fark edip bunlar üzerine yoğunlaşması, her ne kadar kendisini geleneksel Aristotalesçi çerçevenin bir uzantısı ya da uyarlaması olarak sunsa da, mantık konusundaki temel çalışması Logica Ingredientibus (Yeni Başlayanlar İçin Mantık/Porphyrios Üzerine Yorumlar) aracılığıyla özgün bir dil felsefesi ve mantık kuramı geliştirmesini sağlamıştır. Abelardus adı geçen özgün kaynakları gelişkin ve kapsamlı bir sözcüklerin ve tümcelerin anlamlandırılması kuramını üretmek üzere kullanan ilk felsefecidir. Abelardusun mantık kuramının Aristotalesinkinden ayrıldığı temel nokta, önermelere (tümcelere) ve önermelerin ne söylediklerine, terimlerden (sözcüklerden) ya da terimlerin anlamlarından daha çok ağırlık tanımasıdır.
Abelardusun ahlâk felsefesi ile tanrıbilimi, mantık felsefesinde tümeller konusunda ulaştığı sonuca dayanır. Başka bir deyişle Abelardusa göre tanrıbilimin dogmaları ve ahlâk felsefesinin kavramları birer tümeldir ve dilde bağlamlarına göre yer alırlar. Hem Stoacı etikten hem de Hristiyanlığın cezalandırma ve ödüllendirme öğretisinden etkilenen Abelardus, etik konusundaki düşüncelerini ortaya koyduğu Ethica (Etik) diye de bilinen Scito te ipsum (Kendini Tanı/Bil) ve Dialogus inter philosophum, iudaeum et christianum (Filozof, Yahudi ve Hristiyan Arasında Diyalog) adlı yapıtlarında insan ilişkilerindeki öznel öğeyi kurgular ve yönelimin ya da niyetin bir eylemin ahlâki niteliğindeki önemi üzerinde durur.
Eylemi kökeni bakımından ele alan ve kötülüğün eylemin kendisinde değil eylemin kökenindeki yönelimde (niyette) yattığını savunan Abelardus, kötülük ile günahı birbirinden ayırıp kötülüğün bir günah değil, günah işlemeye bir yönelim olduğunu öne sürer. Abelardusun görüşünde günah, kişinin yapılmaması gerektiğini bildiği halde o şeyi yapması ya da o şeyin yapılmasına rıza göstermesi veya yapması gerektiğini bildiği halde o şeyi yapmayı atlaması ya da unutmasıdır.
Yalnızca bu eylemler, bu atlayıp unutmalar kişiyi Tanrının gözünde suçlu kılar ve Tanrının cezasını hak ettirir. Yapılmaması gereken birşeyi yapmaya rıza gösterme ya da eğilim duyma nesnel olarak kötü olsa da rıza gösteren kişi bilgisiz ya da cahil ise cezalandırılmaz. Rıza gösterme ya da eyleme olur verme yalnızca Abelardusun Tanrının küçümsenmesi ve aşağılanmasıyla bir gördüğü doğrunun ve iyinin hor görülüp aşağılanmasına neden olduğunda günahtır. Buna karşı benzer bir akıl yürütmeyle rıza iyiye, başka bir deyişle Tanrıya saygı ve sevgi gösterdiğinde ise erdemlidir.
Abelardus tanrıbilime ilişkin düşüncelerini ise tanrıbilimin temel kavramlarından biri olan Theologia Summi Boni (En Yüce İyinin Tanrıbilim), Introductio ad Theologiam (Tanrıbilime Giriş) ve Theologia Christina (Hristiyan Tanrıbilimi) adlı yapıtlarında sunmuştur. Bu yapıtlarında Tanrının üçlüğüne, birliğine ya da tekliğine ilişkin çeşitli görüşleri diyalektik yöntem aracılığıyla ele alıp çeşitli uslamlamalar ileri süren Abelardusun Tanrının varlığını tanıtlayan uslamlamasına göre, akıllı varlıklar olarak akıllı olmayan şeyler dünyasına kesinlikle üstün olsak da bizlerin kendimiz tarafından oluşturulmadığımızı kabul etmemiz gerekir. Eğer dünya kendi kendisinin nedeni olsaydı-varoluşu için kendisinden başka bir şeye dayanmayan, varoluşu için kendisinden başka bir şeye dayanan şeye üstün olacağından-böyle olamazdı. Dolayısıyla dünya başka bir şey; bizim Tanrı diye adlandırdığımız bir yapıcı ya da yönetici tarafından varoluşa getirilir.
Abelardusun bu uslamlama temelinde ulaştığı sonuç, varolan ya da meydana gelen herşeyin varolmak ya da meydana gelmek için bir nedenin olduğudur. Başka türlü olasaydı, Tanrının meydana gelmeleri için hiçbir neden bulunmaksızın meydana gelmesini olanaklı kıldığı ya da varolmasına izin verdiği bir takım şeylerin bulunduğunun savlanmasına yol verilmiş olunurdu. Nitekim Abelardus bu savın düşünülmesinin bile kutsal iyiliğin değerine gölge düşürdüğünü düşünür. Abelardus bu görüş uyarınca Tanrının yaptıklarının dışında yapmayı unuttuğu savlanan başka şeyleri ne yapabileceği ne de unutabileceği sonucunu çıkarır.
1142 yılında ölen Abelardusun diğer önemli yapıtları arasında tanrıbilim alanında aynı konu üzerine öne sürülen karşıt görüşler ile bunların tutarsızlıklarını serimlediği bir alıntılar derlemesi olan Sic et Non (Evet ve Hayır/Hem Öyle Hem Öyle Değil) ile salt felsefe yazılarının en önemlilerini içeren Dialectica (Diyalektik) daha bir öne çıkmaktadır. Abelardusun dil bilgisi üzerine yazdığı kitabı Grammatica ise günümüze ulaşmamıştır.