- Konum
- İstanbul
-
- Üyelik Tarihi
- 13 Ara 2020
-
- Mesajlar
- 2,648
-
- MFC Puanı
- 30,590
Arka kapak bilgisi
Ne benim sözüm geçer bu iklimde Ne de senin Böyle gelmiş böyle gider Son söz TÖRE'nin!
Birbirlerine delicesine düşkün iki kardeşin,
Pembe ile Yusuf'un sızılı ve çarpıcı öyküsü.
Ezenler ve ezilenlerin amansız savaşımı.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın değişmez kaderi...
Törenin kara gölgesi renklerin üzerine çökerken, içlerinde en gariban gördüğü "pembe"ye vermişti önceliği. Soluğu kesildi "pembe"nin, beti benzi attı. Güzelim rengini yitiriverdi. Varlığını sürdürmekle yok olmak arasındaki ince çizgide asılı kaldı. Tıpkı yaşamın içindeki gerçek PEMBE'ler gibi...
Canan Tan kitabın da adını oluşturan ve Pembe ve Yusuf adında iki kardeşin hikayesini anlatıyor. Birbirini çok seven ve birbiri için her şeyi yapmaya hazır olan bu iki kardeşin arasındaki bağı, hayat töre illeti ile sınıyor.
Günümüz Türkiye’sinde hala var olan ve kanayan bir yara gibi var olmaya devam eden töre bu kez Pembe’nin hayatına giriyor ve onun tüm hayallerini elinden almaya kararlıdır. Pembe’nin artık tek umudu vardır ve o da her şeyden sevip güvendiği kardeşi Yusuf’tur. İki kardeş ya var olmak için her zamankinden daha sıkı birbirlerine bağlanıp destek olacaklar yada Pempe’nin yok oluşunu izlemek zorunda kalacaklardır.
**********
Pembe ve Yusuf Canan Tan’ın “Issız Erkekler Korosu” adlı kitabından tanıdığımız karakterler. Âdemoğlu Pansiyon’unun fasıl günü konuğuydu Yusuf. Fasıla katılan erkekler arasında en genç ve en dertli olanıydı. Yazar bu kitabında Yusuf’un hikâyesini anlatıyor:
Keder, ismini de veren kederli bir güne doğdu. Dedesi Hamdullah Bey’in bu dünyadan göçüp gittiği sırada açtı gözlerini dünyaya. Babası Servet dedesinin ölümünden onu sorumlu tuttu ve Keder koydu adını. Hâlbuki Hamdullah Bey zaten hastaydı. Keder’in iki kız kardeşten sonra erkek olacağı da babası için bir teselliydi ama kız olduğunu öğrenince Keder’i hiçbir zaman sevmedi. Keder’in kardeşleri Hacer ve Gülistan’a gösterilen sevgiyi hiçbir zaman göremedi. Zaten Keder’den sonra dünyaya gelen Hamdullah babasının bütün ilgisini ve sevgisini üstünde toplanmıştı.
Keder daha çocuk yaştayken babası onu apar topar evlendirdi. Salih Bey’in oğlu İsmail Keder’den birkaç yaş büyüktü. Daha yeni askerden gelmiş ve hemen Keder’le evlendirilmişti. İsmail’in babası ve ağabeyleri eşlerine oldukça iyi davranan kişilerdi. Ama İsmail onlar gibi davranmadı ve Keder’e hiçbir zaman değer göstermedi, sürekli dövdü. Keder bu duruma da alışmıştı. Babasından görmediği sevgiyi Salih Bey’den görüyordu. İsmail’in annesi de Keder’i diğer gelinlerinden ayırt etmiyordu. Evlenmelerinin üzerinden çok zaman geçmeden iki erkek çocuğu oldu. Büyük olana Nusret, küçük olana Nevzat adını verdiler.
İsmail babası ve ağabeyleri tarafından sürekli hor görüldüğünü düşünüyordu. Sürekli memleketini terk edip İstanbul’a yerleşmek istiyordu. Bir gün Keder’in İstanbul’da yaşayan ablası Gülistan’ı ziyarete gittiklerinde İstanbul’dan bir ev aldı ve bunu ailesinden sakladı. Babası Salih Bey’in ölümünden sonra ise annesine ve ağabeylerine durumu anlatıp kalan mirastan payını alarak İstanbul’a taşındı. Keder ailesini bırakıp İstanbul’a gitmeyi hiç istemiyordu ama İsmail ona fikrini bile sormamıştı. Kendi ailesiyle vedalaşmaya giden Keder babası Servet ile ilk ve son kez kucaklaşmıştı. Geç de olsa babasının desteğini hissetmişti.
İstanbul’a gittikten sonra İsmail, annesi ve ağabeyleriyle ilişkisini kesmişti. Kendine bir kahvehane açmış ve oğullarıyla birlikte burayı işletmeye başlamıştı. Keder ise bütün zamanını evde geçiriyordu. Uzakta olduğu için ablası Gülistan’a çok sık gidemiyordu. Yabancı şehirde tek destekçisi komşusu Fidan Abla’ydı.
İstanbul’a taşındıktan birkaç yıl sonra Keder bir kız bebek dünyaya getirdi. Pembe adını verdiği kızına sımsıkı bağlandı. Fidan ile birlikte kızını büyütüyordu. Bir süre sonrada Yusuf doğdu. Pembe ve Yusuf ağabeylerinin aksine annelerine çok değer verirler ve severlerdi. Keder artık onlar için yaşamaya başlamıştı. Ama aradan yıllar geçip de Pembe evlilik çağın gelince her şey değişti.
İsmail’in kahvehanesine gelen bir müşterisi Pembe’yi görmüş ve beğenmişti. İki çocuklu bu adam Pembe’yi babasından ister. Adamın maddi durumu da iyi olduğu için İsmail Pembe’yi verir. Ama Pembe başka birini sevdiği için bu adamla evlenmek istemez. Son söz yine İsmail’in olur ve Pembe’nin nişanı yapılır. Ama nişandan birkaç gün sonra Pembe sevdiği erkekle kaçar. Bunu duyan babası ve ağabeyleri Pembe’yi asla affetmez.
Sevdiğiyle kaçan Pembe’nin ise işler hiç de umduğu gibi olmaz. Kaçarak geldiği için sadece imam nikâhı kıyılır ve sürekli kaynanasından dayak yer. Aradan birkaç yıl geçer ve Pembe’nin bir oğlu olur. Oğlu doğunca nikâh kıyılacağını düşünen Pembe bir kez daha hayal kırıklığına uğrar çünkü kocası başka bir kadınla nikâhlanır. Bunun üzerine Pembe soluğu babasının evinde alır. Pembe’yi gören Keder hem mutlu olur hem de İsmail’in yapacaklarından korkar. İsmail ilk zamanlar çatı katında durmasına izin verir. Ama başkalarından laf duymaya başlayınca aile meclisinden karar çıkar ve Pembe’nin öldürülmesine karar verilir. Bu iş ise en küçük olduğu için Yusuf’a bırakılır.
Yusuf çok sevdiği ablasını öldürmez. Ama babasının ve ağabeylerinin onu rahat bırakmayacağını bilen Pembe kendi canına kıyar. Pembe’nin cenazesinden sonra Keder Yusuf’a biraz para verir ve ailesinden kaçıp kurtulmasını ister. Annesinin sözünü dinleyen Yusuf evi terk eder. İlk konakladığı yer ise Âdemoğlu Pansiyon oluyor
Ne benim sözüm geçer bu iklimde Ne de senin Böyle gelmiş böyle gider Son söz TÖRE'nin!
Birbirlerine delicesine düşkün iki kardeşin,
Pembe ile Yusuf'un sızılı ve çarpıcı öyküsü.
Ezenler ve ezilenlerin amansız savaşımı.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın değişmez kaderi...
Törenin kara gölgesi renklerin üzerine çökerken, içlerinde en gariban gördüğü "pembe"ye vermişti önceliği. Soluğu kesildi "pembe"nin, beti benzi attı. Güzelim rengini yitiriverdi. Varlığını sürdürmekle yok olmak arasındaki ince çizgide asılı kaldı. Tıpkı yaşamın içindeki gerçek PEMBE'ler gibi...
Pembe ve Yusuf Özet
Canan Tan, Pembe ve Yusuf romanı ile yine okurlarını derinden etkileyecek ve onları göz yaşlarına boğacak bir hikaye ile kitapçı raflarındaki yerini alıyor.Canan Tan kitabın da adını oluşturan ve Pembe ve Yusuf adında iki kardeşin hikayesini anlatıyor. Birbirini çok seven ve birbiri için her şeyi yapmaya hazır olan bu iki kardeşin arasındaki bağı, hayat töre illeti ile sınıyor.
Günümüz Türkiye’sinde hala var olan ve kanayan bir yara gibi var olmaya devam eden töre bu kez Pembe’nin hayatına giriyor ve onun tüm hayallerini elinden almaya kararlıdır. Pembe’nin artık tek umudu vardır ve o da her şeyden sevip güvendiği kardeşi Yusuf’tur. İki kardeş ya var olmak için her zamankinden daha sıkı birbirlerine bağlanıp destek olacaklar yada Pempe’nin yok oluşunu izlemek zorunda kalacaklardır.
**********
Pembe ve Yusuf Canan Tan’ın “Issız Erkekler Korosu” adlı kitabından tanıdığımız karakterler. Âdemoğlu Pansiyon’unun fasıl günü konuğuydu Yusuf. Fasıla katılan erkekler arasında en genç ve en dertli olanıydı. Yazar bu kitabında Yusuf’un hikâyesini anlatıyor:
Keder, ismini de veren kederli bir güne doğdu. Dedesi Hamdullah Bey’in bu dünyadan göçüp gittiği sırada açtı gözlerini dünyaya. Babası Servet dedesinin ölümünden onu sorumlu tuttu ve Keder koydu adını. Hâlbuki Hamdullah Bey zaten hastaydı. Keder’in iki kız kardeşten sonra erkek olacağı da babası için bir teselliydi ama kız olduğunu öğrenince Keder’i hiçbir zaman sevmedi. Keder’in kardeşleri Hacer ve Gülistan’a gösterilen sevgiyi hiçbir zaman göremedi. Zaten Keder’den sonra dünyaya gelen Hamdullah babasının bütün ilgisini ve sevgisini üstünde toplanmıştı.
Keder daha çocuk yaştayken babası onu apar topar evlendirdi. Salih Bey’in oğlu İsmail Keder’den birkaç yaş büyüktü. Daha yeni askerden gelmiş ve hemen Keder’le evlendirilmişti. İsmail’in babası ve ağabeyleri eşlerine oldukça iyi davranan kişilerdi. Ama İsmail onlar gibi davranmadı ve Keder’e hiçbir zaman değer göstermedi, sürekli dövdü. Keder bu duruma da alışmıştı. Babasından görmediği sevgiyi Salih Bey’den görüyordu. İsmail’in annesi de Keder’i diğer gelinlerinden ayırt etmiyordu. Evlenmelerinin üzerinden çok zaman geçmeden iki erkek çocuğu oldu. Büyük olana Nusret, küçük olana Nevzat adını verdiler.
İsmail babası ve ağabeyleri tarafından sürekli hor görüldüğünü düşünüyordu. Sürekli memleketini terk edip İstanbul’a yerleşmek istiyordu. Bir gün Keder’in İstanbul’da yaşayan ablası Gülistan’ı ziyarete gittiklerinde İstanbul’dan bir ev aldı ve bunu ailesinden sakladı. Babası Salih Bey’in ölümünden sonra ise annesine ve ağabeylerine durumu anlatıp kalan mirastan payını alarak İstanbul’a taşındı. Keder ailesini bırakıp İstanbul’a gitmeyi hiç istemiyordu ama İsmail ona fikrini bile sormamıştı. Kendi ailesiyle vedalaşmaya giden Keder babası Servet ile ilk ve son kez kucaklaşmıştı. Geç de olsa babasının desteğini hissetmişti.
İstanbul’a gittikten sonra İsmail, annesi ve ağabeyleriyle ilişkisini kesmişti. Kendine bir kahvehane açmış ve oğullarıyla birlikte burayı işletmeye başlamıştı. Keder ise bütün zamanını evde geçiriyordu. Uzakta olduğu için ablası Gülistan’a çok sık gidemiyordu. Yabancı şehirde tek destekçisi komşusu Fidan Abla’ydı.
İstanbul’a taşındıktan birkaç yıl sonra Keder bir kız bebek dünyaya getirdi. Pembe adını verdiği kızına sımsıkı bağlandı. Fidan ile birlikte kızını büyütüyordu. Bir süre sonrada Yusuf doğdu. Pembe ve Yusuf ağabeylerinin aksine annelerine çok değer verirler ve severlerdi. Keder artık onlar için yaşamaya başlamıştı. Ama aradan yıllar geçip de Pembe evlilik çağın gelince her şey değişti.
İsmail’in kahvehanesine gelen bir müşterisi Pembe’yi görmüş ve beğenmişti. İki çocuklu bu adam Pembe’yi babasından ister. Adamın maddi durumu da iyi olduğu için İsmail Pembe’yi verir. Ama Pembe başka birini sevdiği için bu adamla evlenmek istemez. Son söz yine İsmail’in olur ve Pembe’nin nişanı yapılır. Ama nişandan birkaç gün sonra Pembe sevdiği erkekle kaçar. Bunu duyan babası ve ağabeyleri Pembe’yi asla affetmez.
Sevdiğiyle kaçan Pembe’nin ise işler hiç de umduğu gibi olmaz. Kaçarak geldiği için sadece imam nikâhı kıyılır ve sürekli kaynanasından dayak yer. Aradan birkaç yıl geçer ve Pembe’nin bir oğlu olur. Oğlu doğunca nikâh kıyılacağını düşünen Pembe bir kez daha hayal kırıklığına uğrar çünkü kocası başka bir kadınla nikâhlanır. Bunun üzerine Pembe soluğu babasının evinde alır. Pembe’yi gören Keder hem mutlu olur hem de İsmail’in yapacaklarından korkar. İsmail ilk zamanlar çatı katında durmasına izin verir. Ama başkalarından laf duymaya başlayınca aile meclisinden karar çıkar ve Pembe’nin öldürülmesine karar verilir. Bu iş ise en küçük olduğu için Yusuf’a bırakılır.
Yusuf çok sevdiği ablasını öldürmez. Ama babasının ve ağabeylerinin onu rahat bırakmayacağını bilen Pembe kendi canına kıyar. Pembe’nin cenazesinden sonra Keder Yusuf’a biraz para verir ve ailesinden kaçıp kurtulmasını ister. Annesinin sözünü dinleyen Yusuf evi terk eder. İlk konakladığı yer ise Âdemoğlu Pansiyon oluyor