-
- Üyelik Tarihi
- 12 Kas 2020
-
- Mesajlar
- 2,474
-
- MFC Puanı
- 29,290
Bu yazımızın konusu akıllara ziyan… Paris’in orta yerinde, kendi halinde bir yapının küçük kapısından içeri girip yeraltında bambaşka bir dünyanın içine, Paris’te yeraltı mezarlarının bulunduğu çok özel bir yere, Catacombes’a gireceğiz hep birlikte.
Catacombes (katakomb) yeraltı mezarlığı anlamına geliyor ve burası Paris’te gezip görebileceğiniz en ama en enteresan yerlerden biri. Her ne kadar yeraltı mezarlığı gibi tanımlansa da ben burayı, ölümün sessiz tanıklarıyla oluşturulmuş bir yeraltı “sanat galerisi” olarak değerlendiriyorum. Neden mi?
Bunun nedenini anlamak için dilerseniz önce Catacombes’un hikayesini öğrenelim: Burası aslında Paris’i Paris yapan o binaların yapımında kullanılan sarı kalker taşının çıkarıldığı eski taş ocaklarından biri. Normalde kilometrelerce uzunluğunda tünellerden oluşuyor ama günümüzde sadece iki kilometrelik bir bölümü geziliyor. Ve gezdiğiniz bu yerler sadece taş ocağı tünelleri değil, yeraltı mezarlığı şeklinde düzenlenmiş galeriler… İnanın dehşet verici; insan, insanoğlunun yapıp etmeleri karşısında bazen donup öylece kalıyor.
Peki burası nasıl yeraltı mezarlığı olmuş? Anlatayım… Paris’in pek çok bölgesinde yüzlerce yıl ölülerin gömüldüğü mezarlıkların, zaman içinde salgın hastalıkların kaynağı olarak görülmeye başlanması üzerine gelen şikayetler sonucu 9 Kasım 1785’te alınan bir karar sonucunda boşaltılmasına karar verilmiş.
Boşaltılan ilk mezarlık, o zamanlar bugünkü Châtelet ile Châtelet-Les Halles arasında yer alan, şimdi Forum des Halles‘in batı tarafı olarak tarif edebileceğimiz bölgedeki Cimetière des Innocents yani Innocents (Masumlar) Mezarlığı olmuş. Innocents Mezarlığı’ndan çıkarılan kemikler bugün Denfert-Rochereau‘nun altında bulunan taş ocaklarına taşınmış tek tek…
Benim Paris’teki Catacombes’u mezarlık değil de “sanat galerisi” olarak adlandırmamın nedeni ise, taşınan kemiklerin mezarlık mantığı ile değil de sanatsal bir enstalasyon mantığıyla yerleştirilmiş, bir çeşit sergi mantığında düzenlenmiş olması…
Üstelik bu kemik taşıma işlemi tek bir mezarlıkla sınırlı kalmamış, o dönemde Paris sınırları içinde kalan pek çok mezarlık istimlak edilerek ölülerin hepsi buraya taşınmış. Salgın hastalıklardan korunma ve istimlak ihtiyacı nedeniyle kaldırılan bu mezarlıkların tümden yok edilmemesi bir anlamda ölüye saygı gibi düşünülse de, bir zamanlar kanlı-canlı, sizin-benim gibi birer insan olan bu ölülerin, şimdi bir sanat eseri gibi tek tek bu eski taş ocağı galerilerine yerleştirilmiş olması ve hatta günümüzde “gezilecek yerler” arasında yer alıyor olması da bir o kadar tüyler ürpertici bir durum.
Catacombes’a gelmek çok kolay da içeri girmesi bir mesele. Denfert-Rochereau‘ya 4 ya da 6 numaralı metro ile gelebileceğiniz gibi RER-B ile de buraya kolayca ulaşabiliyorsunuz. Catacombes’un girişi metro – RER istasyonunun, Orly Havaalanı‘na kalkan otobüs OrlyBus durağının tam karşısındaki ortadaki yeşil adada, bu bakımdan ulaşımda bir sorun yok.
Ama gelin görün ki içeri girmek için ciddi sabırlı olmanız gerekiyor. Ziyaretçiler içeriye 200’erli gruplar halinde alındığından kuyruk çok çok yavaş ilerliyor. Paris’e turist olarak ilk geldiğimde buranın görülmesi gereken en önemli yerlerden biri olduğunu öğrenmiştim ama kafatası ve kemik görmenin beni çok mutlu etmeyeceğini düşünerek biraz naz yapmıştım. Sonra arkadaş hatırına birkaç kez gitmeyi denedim ama her seferinde uzun kuyruklar beni yıldırdı.
Paris’te yaşamaya başlayıp, üzerine bir de Paris hakkında blog yazmaya başlayınca artık Catacombes’u görmek farz olmuştu ama kaç kere denedimse her seferinde upuzun kuyruklar beni caydırdı. Hatta bir ara biletimizi internetten alıp kuyruktan kurtulacağımızı düşünüp gittiğimizde, biletin hiçbir öncelik tanımadığını öğrenince hayallerim yıkıldığından yine vazgeçip geri dönmüştüm; o derece yani…
Kafatası ve kemik görmeye hiç hevesli değildim ama Catacombes’u gezmeden, gezip de yazmadan bu blog eksik kalacaktı. Nihayet en son denememde, erken uyandığım bir Pazar sabahı, saat 09:30’da, yani açılışından yarım saat önce orada olmayı başarınca, “sadece” bir saat bekleyerek içeri girmeyi başardım
Giriş ücreti 13€ ama eğer 17€ verirseniz Catacombes’a ek olarak, Île de la Cité – Cité Adası‘ndaki Notre Dame Katedrali‘nin altında bulunan arkeolojik kazı alanı Cyrpte Archéologique‘i de gezebiliyorsunuz. Ayrıca audio guide isterseniz 5€ daha ödüyorsunuz. Bir de yeni, 29€’luk online bilet seçeneği çıkarmışlar; bu bilete audioguide da dahil ve size, rezervasyon tarihi ve saatinde sıra beklemeden içeri girme imkanı veriyor. Ben gittiğimde bu yoktu
Catacombes Pazartesi hariç haftanın her günü 10:00-20:00 saatleri arasında açık.
Catacombes gezisine başlamak için önce Denfert-Rochereau Meydanı‘nın ortasındaki parktaki küçük binanın yanındaki yeşil kulübeden içeri giriyorsunuz, biletiniz yoksa bilet alıyorsunuz. Biz biletimizi internetten alıp gittiğimizde kapıdaki görevli ayrı bir sıra olmadığını, herkesin aynı sırada beklemesi gerektiğini söylemişti; yani boş yere sıraya girmek zorunda kaldığımızdan, o zaman online biletin bir avantajını görememiştik; şimdiyse varmış…
Burası çok önemli: Catacombes’u klostrofobisi olanlar gezmemeli. Hatta bolca kurukafa ve iskelet arasında olmanın ürkütücü olacağını düşünüyorsanız burası yine sizin için uygun değil. Ayrıca çocuğunuz için Catacombes pek tavsiye edilebilecek bir yer olmasa gerek ama yine de ölümün hayatın bir gerçeği olduğunu düşünmesini istiyorsanız tercihi size bırakıyorum. Bir de içerinin yaz-kış ortalama 14 derece olduğunu hesaba katmalısınız…
Tünellere inmek için daracık, dönen merdivenlerden 130 basamak inmeniz gerekiyor. Koridorların bazı yerleri çok dar ve bazı yerleri çok alçak. Eğer uzun boyluysanız kafanızı vurmamaya özen göstermelisiniz. Burası yaklaşık 2 kilometrelik bir parkur ve gezmesi yaklaşık 45 dakika sürüyor. Gezinin bittiği yerde de yine 83 basamak döne döne, daracık bir merdivenden yukarı çıkmanız gerek. En önemli konulardan biri de içeride vestiyer olmaması, yükünüz varsa size sıkıntı yaratacaktır. Ayrıca içeride tuvalet de yok; hem sırada bekleyeceğiniz süreyi, hem de içeride gezeceğiniz zaman dilimini hesaba katarak kendinizi ona göre ayarlamanızı tavsiye ederim.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen içeri girmeyi başarırsanız, turnikelerden geçip daracık merdivenlerden başınız döne döne yerin altına iniyorsunuz. İlk önce Catacombes’un hikayesini anlatan büyük fotoğrafların olduğu galeriye ulaşıyorsunuz. Buradan içerilere doğru ilerledikçe dönemsel bir sergiyle karşılaşabilirsiniz.
Bizim gezdiğimiz gün, bizi hayretler içinde bırakan bir sergiye denk geldik. Beni etkileyen, gördüğüm buluntular değil öğrendiğim bilgiydi: Bundan 45 milyon yıl önce Paris’te deniz varmış! Ben de bu bilgiyi kafatası ve iskelet görmeye geldiğim Catacombes’da öğrendim. Hayat gerçekten çok enteresan.
Sergilenen birkaç buluntudan en etkileyici olanı, dev deniz kabuğuydu sanırım. Duvarlardaki haritalarda tarih içinde denizin Paris’in nerelerine kadar ilerlediğini hatta bir dönem komple denizle kaplı olduğunu görünce insan elbette şaşırıyor. Günümüzde küresel ısınma ile denizlerin yeniden yükselmeye başladığı gerçeğini de hatırlayınca yeryüzündeki acizliğimizi şöyle bir düşünüyorsunuz ister istemez.
Bu galeriden sonra hevesle tünellerde ilerlemeye başlıyorsunuz. İlerliyorsunuz, ilerliyorsunuz, ilerliyorsunuz ortada ne bir kafatası var ne de bir kemik. “Acaba küçük bir yerde mi sergileniyor?” diye ümitsizliğe kapıldığınız bir zamanda, biraz daha yürüdükten sonra yani, iskeletlerin olduğu ilk galeriye ulaşıyorsunuz ve gördükleriniz karşısında hayrete kapılıyor, dehşete düşüyor ve çok şaşırıyorsunuz.
Milyonlarca kemik, boncuk gibi tek tek dizilmiş, tüneller boyunca çeşitli kompozisyonlar halinde düzenlenmiş, sizin ziyaretinizi bekliyor. Dediğim gibi burası mezarlık gezmek gibi değil; ölümün normalleştiği, ruhani olanın nesnelleştiği, çok farklı bir deneyim. Korkutucu değil ama tüyler ürpertici. Bu kemiklerin bir zamanlar sizin gibi benim gibi insan olduğuna inanamıyorsunuz haliyle ya da inanırsanız içinizi garip bir duygu kaplıyor. Bir değil, bin değil, milyonlarca kemik ve kafatası… İnsan bunu yapan insanların kafa yapısını merak ediyor.
Burayı gezerken, Fransa tarihindeki ünlü isimlerin resmi bir kararla mezarlarından alınıp, devlet töreniyle Panthéon‘a taşınıyor olmalarının mantığını artık daha iyi anlayabiliyorum. Gerçi biz de de -bildiğim kadarıyla- en son Adnan Menderes’in mezarı taşınmıştı ve o zaman da tüylerim diken diken olmuştu ama demek ki hayat, bir şekilde ölüyü mezarında da rahat bırakmıyor; belki de mezardaki gerçekten de sadece kafatası ve iskelet… Çok karışık konular bunlar…
Labirent şeklindeki parkurunuz gezi boyunca tek yönlü olarak sizi hep çıkışa doğru yönlendiriyor ve en son merdivenin olduğu yere ulaştığınızda, yine merdivenlerden döne döne yukarıya doğru tırmanıyorsunuz. Çıkışta kendinizi bambaşka bir sokakta, Rue Rémy Dumoncel‘de buluyorsunuz. Burası Alésia metro istasyonu (4. hat) yakınlarında dar bir sokak ve sizi tam karşınızda Catacombes hediyelik eşya mağazası Comptoir des Catacombes karşılıyor. Sağa dönerseniz Alésia tarafına, sola dönerseniz sevdiğim bir park olan Montsouris Parkı‘na ulaşıyorsunuz.
Paris’te gezilmesini şiddetle önerdiğim üç mezarlık olan Père Lachaise Mezarlığı, Montmartre Mezarlığı ve Montparnasse Mezarlığı yanında bir de listemize artık Catacombes’u eklesek iyi olacak sanırım. Ama dediğim gibi burayı gezmek için başta giriş kuyruğunda 1 ila 3 saat beklemeyi göze almanız ve sonra da aşağıdaki olumsuz gezi koşullarını da başarıyla atlatıp parkuru tamamlamanız gerekiyor. Tüm bunları aşmak o kadar güç ki, bence her yıl burayı gezen 300.000 kişiden biri olmayı başarmış olanlara tek tek madalya verilmeli bence ?
Paris’te bir hafta geçirecekseniz burayı gezmek mantıklı olabilir ama daha kısa süreliğine gelmişseniz kuyruklarda uzun vakit kaybetmenin bir anlamı yok sanki. Tabii konu ilginizi çektiyse, Catacombes sizin için mutlaka gezilmesi gereken bir yerse, o zaman iki günlüğüne de gelmiş olsanız burayı görmek için elinizden geleni yapabilirsiniz. Bence buna değer.
Bu tür yerleri gezmek, ölümle yüzleşmek bana “ne de olsa öleceğiz” duygusundan çok “hayat kısa, ne yapmak istiyorsan çabuk yap” mesajını verir hep. Siz de Paris gezinizi daha fazla ertelemeyin, şu üç günlük dünyayı olabildiğince güzel yaşamak için elinizden geleni yapın lütfen…
Yer altı mezarının resmi sitesi : https://www.catacombes.paris.fr/en
Alıntıdır
Kaynak: pariste.net
Catacombes (katakomb) yeraltı mezarlığı anlamına geliyor ve burası Paris’te gezip görebileceğiniz en ama en enteresan yerlerden biri. Her ne kadar yeraltı mezarlığı gibi tanımlansa da ben burayı, ölümün sessiz tanıklarıyla oluşturulmuş bir yeraltı “sanat galerisi” olarak değerlendiriyorum. Neden mi?
Bunun nedenini anlamak için dilerseniz önce Catacombes’un hikayesini öğrenelim: Burası aslında Paris’i Paris yapan o binaların yapımında kullanılan sarı kalker taşının çıkarıldığı eski taş ocaklarından biri. Normalde kilometrelerce uzunluğunda tünellerden oluşuyor ama günümüzde sadece iki kilometrelik bir bölümü geziliyor. Ve gezdiğiniz bu yerler sadece taş ocağı tünelleri değil, yeraltı mezarlığı şeklinde düzenlenmiş galeriler… İnanın dehşet verici; insan, insanoğlunun yapıp etmeleri karşısında bazen donup öylece kalıyor.
Peki burası nasıl yeraltı mezarlığı olmuş? Anlatayım… Paris’in pek çok bölgesinde yüzlerce yıl ölülerin gömüldüğü mezarlıkların, zaman içinde salgın hastalıkların kaynağı olarak görülmeye başlanması üzerine gelen şikayetler sonucu 9 Kasım 1785’te alınan bir karar sonucunda boşaltılmasına karar verilmiş.
Boşaltılan ilk mezarlık, o zamanlar bugünkü Châtelet ile Châtelet-Les Halles arasında yer alan, şimdi Forum des Halles‘in batı tarafı olarak tarif edebileceğimiz bölgedeki Cimetière des Innocents yani Innocents (Masumlar) Mezarlığı olmuş. Innocents Mezarlığı’ndan çıkarılan kemikler bugün Denfert-Rochereau‘nun altında bulunan taş ocaklarına taşınmış tek tek…
Benim Paris’teki Catacombes’u mezarlık değil de “sanat galerisi” olarak adlandırmamın nedeni ise, taşınan kemiklerin mezarlık mantığı ile değil de sanatsal bir enstalasyon mantığıyla yerleştirilmiş, bir çeşit sergi mantığında düzenlenmiş olması…
Üstelik bu kemik taşıma işlemi tek bir mezarlıkla sınırlı kalmamış, o dönemde Paris sınırları içinde kalan pek çok mezarlık istimlak edilerek ölülerin hepsi buraya taşınmış. Salgın hastalıklardan korunma ve istimlak ihtiyacı nedeniyle kaldırılan bu mezarlıkların tümden yok edilmemesi bir anlamda ölüye saygı gibi düşünülse de, bir zamanlar kanlı-canlı, sizin-benim gibi birer insan olan bu ölülerin, şimdi bir sanat eseri gibi tek tek bu eski taş ocağı galerilerine yerleştirilmiş olması ve hatta günümüzde “gezilecek yerler” arasında yer alıyor olması da bir o kadar tüyler ürpertici bir durum.
Catacombes’a gelmek çok kolay da içeri girmesi bir mesele. Denfert-Rochereau‘ya 4 ya da 6 numaralı metro ile gelebileceğiniz gibi RER-B ile de buraya kolayca ulaşabiliyorsunuz. Catacombes’un girişi metro – RER istasyonunun, Orly Havaalanı‘na kalkan otobüs OrlyBus durağının tam karşısındaki ortadaki yeşil adada, bu bakımdan ulaşımda bir sorun yok.
Ama gelin görün ki içeri girmek için ciddi sabırlı olmanız gerekiyor. Ziyaretçiler içeriye 200’erli gruplar halinde alındığından kuyruk çok çok yavaş ilerliyor. Paris’e turist olarak ilk geldiğimde buranın görülmesi gereken en önemli yerlerden biri olduğunu öğrenmiştim ama kafatası ve kemik görmenin beni çok mutlu etmeyeceğini düşünerek biraz naz yapmıştım. Sonra arkadaş hatırına birkaç kez gitmeyi denedim ama her seferinde uzun kuyruklar beni yıldırdı.
Paris’te yaşamaya başlayıp, üzerine bir de Paris hakkında blog yazmaya başlayınca artık Catacombes’u görmek farz olmuştu ama kaç kere denedimse her seferinde upuzun kuyruklar beni caydırdı. Hatta bir ara biletimizi internetten alıp kuyruktan kurtulacağımızı düşünüp gittiğimizde, biletin hiçbir öncelik tanımadığını öğrenince hayallerim yıkıldığından yine vazgeçip geri dönmüştüm; o derece yani…
Kafatası ve kemik görmeye hiç hevesli değildim ama Catacombes’u gezmeden, gezip de yazmadan bu blog eksik kalacaktı. Nihayet en son denememde, erken uyandığım bir Pazar sabahı, saat 09:30’da, yani açılışından yarım saat önce orada olmayı başarınca, “sadece” bir saat bekleyerek içeri girmeyi başardım
Giriş ücreti 13€ ama eğer 17€ verirseniz Catacombes’a ek olarak, Île de la Cité – Cité Adası‘ndaki Notre Dame Katedrali‘nin altında bulunan arkeolojik kazı alanı Cyrpte Archéologique‘i de gezebiliyorsunuz. Ayrıca audio guide isterseniz 5€ daha ödüyorsunuz. Bir de yeni, 29€’luk online bilet seçeneği çıkarmışlar; bu bilete audioguide da dahil ve size, rezervasyon tarihi ve saatinde sıra beklemeden içeri girme imkanı veriyor. Ben gittiğimde bu yoktu
Catacombes Pazartesi hariç haftanın her günü 10:00-20:00 saatleri arasında açık.
Catacombes gezisine başlamak için önce Denfert-Rochereau Meydanı‘nın ortasındaki parktaki küçük binanın yanındaki yeşil kulübeden içeri giriyorsunuz, biletiniz yoksa bilet alıyorsunuz. Biz biletimizi internetten alıp gittiğimizde kapıdaki görevli ayrı bir sıra olmadığını, herkesin aynı sırada beklemesi gerektiğini söylemişti; yani boş yere sıraya girmek zorunda kaldığımızdan, o zaman online biletin bir avantajını görememiştik; şimdiyse varmış…
Burası çok önemli: Catacombes’u klostrofobisi olanlar gezmemeli. Hatta bolca kurukafa ve iskelet arasında olmanın ürkütücü olacağını düşünüyorsanız burası yine sizin için uygun değil. Ayrıca çocuğunuz için Catacombes pek tavsiye edilebilecek bir yer olmasa gerek ama yine de ölümün hayatın bir gerçeği olduğunu düşünmesini istiyorsanız tercihi size bırakıyorum. Bir de içerinin yaz-kış ortalama 14 derece olduğunu hesaba katmalısınız…
Tünellere inmek için daracık, dönen merdivenlerden 130 basamak inmeniz gerekiyor. Koridorların bazı yerleri çok dar ve bazı yerleri çok alçak. Eğer uzun boyluysanız kafanızı vurmamaya özen göstermelisiniz. Burası yaklaşık 2 kilometrelik bir parkur ve gezmesi yaklaşık 45 dakika sürüyor. Gezinin bittiği yerde de yine 83 basamak döne döne, daracık bir merdivenden yukarı çıkmanız gerek. En önemli konulardan biri de içeride vestiyer olmaması, yükünüz varsa size sıkıntı yaratacaktır. Ayrıca içeride tuvalet de yok; hem sırada bekleyeceğiniz süreyi, hem de içeride gezeceğiniz zaman dilimini hesaba katarak kendinizi ona göre ayarlamanızı tavsiye ederim.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen içeri girmeyi başarırsanız, turnikelerden geçip daracık merdivenlerden başınız döne döne yerin altına iniyorsunuz. İlk önce Catacombes’un hikayesini anlatan büyük fotoğrafların olduğu galeriye ulaşıyorsunuz. Buradan içerilere doğru ilerledikçe dönemsel bir sergiyle karşılaşabilirsiniz.
Bizim gezdiğimiz gün, bizi hayretler içinde bırakan bir sergiye denk geldik. Beni etkileyen, gördüğüm buluntular değil öğrendiğim bilgiydi: Bundan 45 milyon yıl önce Paris’te deniz varmış! Ben de bu bilgiyi kafatası ve iskelet görmeye geldiğim Catacombes’da öğrendim. Hayat gerçekten çok enteresan.
Sergilenen birkaç buluntudan en etkileyici olanı, dev deniz kabuğuydu sanırım. Duvarlardaki haritalarda tarih içinde denizin Paris’in nerelerine kadar ilerlediğini hatta bir dönem komple denizle kaplı olduğunu görünce insan elbette şaşırıyor. Günümüzde küresel ısınma ile denizlerin yeniden yükselmeye başladığı gerçeğini de hatırlayınca yeryüzündeki acizliğimizi şöyle bir düşünüyorsunuz ister istemez.
Bu galeriden sonra hevesle tünellerde ilerlemeye başlıyorsunuz. İlerliyorsunuz, ilerliyorsunuz, ilerliyorsunuz ortada ne bir kafatası var ne de bir kemik. “Acaba küçük bir yerde mi sergileniyor?” diye ümitsizliğe kapıldığınız bir zamanda, biraz daha yürüdükten sonra yani, iskeletlerin olduğu ilk galeriye ulaşıyorsunuz ve gördükleriniz karşısında hayrete kapılıyor, dehşete düşüyor ve çok şaşırıyorsunuz.
Milyonlarca kemik, boncuk gibi tek tek dizilmiş, tüneller boyunca çeşitli kompozisyonlar halinde düzenlenmiş, sizin ziyaretinizi bekliyor. Dediğim gibi burası mezarlık gezmek gibi değil; ölümün normalleştiği, ruhani olanın nesnelleştiği, çok farklı bir deneyim. Korkutucu değil ama tüyler ürpertici. Bu kemiklerin bir zamanlar sizin gibi benim gibi insan olduğuna inanamıyorsunuz haliyle ya da inanırsanız içinizi garip bir duygu kaplıyor. Bir değil, bin değil, milyonlarca kemik ve kafatası… İnsan bunu yapan insanların kafa yapısını merak ediyor.
Burayı gezerken, Fransa tarihindeki ünlü isimlerin resmi bir kararla mezarlarından alınıp, devlet töreniyle Panthéon‘a taşınıyor olmalarının mantığını artık daha iyi anlayabiliyorum. Gerçi biz de de -bildiğim kadarıyla- en son Adnan Menderes’in mezarı taşınmıştı ve o zaman da tüylerim diken diken olmuştu ama demek ki hayat, bir şekilde ölüyü mezarında da rahat bırakmıyor; belki de mezardaki gerçekten de sadece kafatası ve iskelet… Çok karışık konular bunlar…
Labirent şeklindeki parkurunuz gezi boyunca tek yönlü olarak sizi hep çıkışa doğru yönlendiriyor ve en son merdivenin olduğu yere ulaştığınızda, yine merdivenlerden döne döne yukarıya doğru tırmanıyorsunuz. Çıkışta kendinizi bambaşka bir sokakta, Rue Rémy Dumoncel‘de buluyorsunuz. Burası Alésia metro istasyonu (4. hat) yakınlarında dar bir sokak ve sizi tam karşınızda Catacombes hediyelik eşya mağazası Comptoir des Catacombes karşılıyor. Sağa dönerseniz Alésia tarafına, sola dönerseniz sevdiğim bir park olan Montsouris Parkı‘na ulaşıyorsunuz.
Paris’te gezilmesini şiddetle önerdiğim üç mezarlık olan Père Lachaise Mezarlığı, Montmartre Mezarlığı ve Montparnasse Mezarlığı yanında bir de listemize artık Catacombes’u eklesek iyi olacak sanırım. Ama dediğim gibi burayı gezmek için başta giriş kuyruğunda 1 ila 3 saat beklemeyi göze almanız ve sonra da aşağıdaki olumsuz gezi koşullarını da başarıyla atlatıp parkuru tamamlamanız gerekiyor. Tüm bunları aşmak o kadar güç ki, bence her yıl burayı gezen 300.000 kişiden biri olmayı başarmış olanlara tek tek madalya verilmeli bence ?
Paris’te bir hafta geçirecekseniz burayı gezmek mantıklı olabilir ama daha kısa süreliğine gelmişseniz kuyruklarda uzun vakit kaybetmenin bir anlamı yok sanki. Tabii konu ilginizi çektiyse, Catacombes sizin için mutlaka gezilmesi gereken bir yerse, o zaman iki günlüğüne de gelmiş olsanız burayı görmek için elinizden geleni yapabilirsiniz. Bence buna değer.
Bu tür yerleri gezmek, ölümle yüzleşmek bana “ne de olsa öleceğiz” duygusundan çok “hayat kısa, ne yapmak istiyorsan çabuk yap” mesajını verir hep. Siz de Paris gezinizi daha fazla ertelemeyin, şu üç günlük dünyayı olabildiğince güzel yaşamak için elinizden geleni yapın lütfen…
Yer altı mezarının resmi sitesi : https://www.catacombes.paris.fr/en
Alıntıdır
Kaynak: pariste.net