Merkezi Amman'da bulunan ve dünyanın çeşitli yerlerindeki (Avusturya, Almanya, İngiltere ve ABD) şubeleriyle, insanın bilinmeyen yanları ve duyular dışı algılamaları üzerinde çalışmakta olan PLP'den iki görevli, olası işbirliği olanaklarını görüşmek üzere BİLYAY Vakfı'nı ziyaret etmişti. Kendileriyle yaptığımız röportajı META FM'den de yayınlamış, ayrıca PLP'nin kısa bir tanıtımını RUH ve MADDE dergisinin bundan önceki sayılarında yapmıştık. Bu sayımızda da PLP'nin çalışmalarının bir kısmıyla ilgili bir raporu aşağıda sunuyoruz.
Sıra dışı ve Uzaktan Şifa Fenomeni ve Zihin Beden Etkileşimi İçin Yeni Bir Model İhtiyacı
Modern bilimin ortaya çıkardığı gelişmenin büyük bir bölümünün; birçoğu zamanın saptanmış bilimsel bilgisinin belirli kavramlarıyla ilgisiz gibi görünen ve bazıları gerçekten de ilgisiz olan yeni fenomenlerin keşfedilmesi ve incelenmesinin bir sonucu olduğu, uzun zamandır bilinen bir gerçektir. Esasen, yeni fenomenlerin bilimsel bilginin gelişimindeki hayati rolü sebebiyle, bilimin, böyle mücadele gerektiren fenomenleri incelemesi gerektiğini söylenebilir.
Sözünü edeceğim fenomenler hiçbir biçimde yeni veya bilinmez bir konu değildir, ama bir açıdan da yeni sayılırlar; araştırmacılar bu fenomenlere hak ettikleri ilgiyi göstermemişlerdir, daha doğrusu bu fenomenler ihmal edilmişlerdir. Ancak, bu fenomenler ima ettikleri şeyler ile bilimsel bilgi için bir meydan okuyuş gibidirler ve de insan şuuru ve beden-zihin etkileşimi üstünde süregelen ve sürekli biçimde büyüyen tartışma hakkında önerecekleri çok şey vardır.
Bahsettiğim fenomenler, kısaca bazı bireylerin bedenlerinin çeşitli kısımlarında kasten ciddi hasarlar meydana getirme ama böyle yaralanmaların normal sonuçlarından muzdarip olmamalarıyla ilgili sıra dışı yeteneklerdir. Bu fenomenleri Kasten Oluşturulmuş Bedensel Hasar (KOBH) olarak adlandırmaktayız. KOBHun en bilinen biçimi, bedenin çeşitli kısımlarına zarar vermeksizin sivri aletler batırmaktır. Böyle yeteneklerin çeşitleri; dünyanın her yanında bireyler tarafından, genellikle dinsel veya büyüsel-dinsel törenler sırasında gösterilmiştir. Bu ayinler ile ilgili çok sayıda saha çalışmalarında KOBH yeteneklerinden sıkça söz edilir. Ancak esasen antropologlar tarafından hazırlanan bu raporlar, bu uygulamaların sıra dışı yanlarına ya az ya da hiç ilgi göstermemiştir ve raporu hazırlayanlar, bu sıra dışı özellikleri sürekli göz ardı etmiş veya hafife almış ve de fenomenin dinsel bağlamına ve sosyolojik işlevlerine yoğunlaşmışlardır.
KOBH yeteneklerinin tıp bilimlerindeki bilimsel bilgiyi ilerletme ve zihin-beden etkileşimi ile ilgili geçerli anlayışı geliştirmede muhtemelen oynayabileceği bariz biçimde önemli rolüne karşın, bu fenomenler, kontrollü laboratuar koşulları altında çok az araştırılmaktadır. Bu fenomenlerle ilgili olarak üç büyük deneysel araştırma bulunmaktadır. Bunlar; Wolfgang Larbig ve meslektaşlarının Tübingen Üniversitesi, Almanyadaki deneyleri; Elmer Green ve yardımcılarının Menninger Vakfı, Topeka-Kansas, ABDdeki deneyleri ve son olarak da Kenneth Pelletier ve Erik Peperin ABDdeki bir dizi laboratuarda yürüttükleri deneylerdir. Bu öncü araştırmacılar; bu fenomenlerin fizyolojisi ile ilgili özelliklere ışık tutmada büyük öneme sahiptirler ancak bunların sonuçları birkaç faktörle sınırlanmıştır; faktörlerden biri, bu çalışmalardan ikisinin aslında birer deneğe sahip olmasıdır; Pelletier ve Peper ise iki denek üzerinde daha deney yaptıklarını rapor etmişlerdir. Dolayısıyla, bu kontrollü deneylerde ilk başlarda sadece, böyle bir yeteneğe sahip olan dört kişi incelenmiştir.
Benim ve meslektaşlarımın KOBH fenomenlerine olan merakımız; Casnazaniye Tarikatı olarak bilinen bir Sufi ekolüne mensup dervişlerin etkileyici ustalıkları ile karşılaştığımızda iyice arttı. Bu Sufi ekolünün takipçileri Irak, Ürdün, Sudan, Hindistan ve diğer başka ülkelerde de bulunmaktadır. Bu dervişler, Üstatlarının ruhsal gücünün bir kanıtı olarak dinsel bağlamda KOBH ustalıklarını uygulamaktadırlar. Dervişlerin gerçekten de sıra dışı ustalıklarını tamamen isteyerek, özel bir yer veya atmosfer ihtiyacı duymaksızın uygulayabildiklerini öğrendiğimizde, bunlardan bir grubun KOBH ustalıklarını deneysel biçimde araştırmak için mükemmel denekler olacaklarını düşündük. Yirmi sekiz dervişin deneylerimize katılması için Casnazaniye Tarikatının Üstadı Şeyh Muhammed el-Casnazaninin iznini aldık. İlk olarak, bu dervişlerin kontrollü laboratuar koşulları altında gösterebildikleri KOBH becerilerini kısaca anlatmak isterim.
Dervişler, şiş veya büyük çiviler gibi keskin ve sivri nesneleri bedenlerinin çeşitli kısımlarına sokmaktadırlar. Bu aletleri, sterilizasyon olmaksızın kullanmakta ve ek olarak, performanslarını gözlemleyenlerin istekleri üzerine, aletleri yere sürerek kasten kirletmektedirler. Bu aletlerin batırıldığı beden kısımları; yanakları, dili, ağzın alt kısmını, kulak memelerini, boynu, kolları, göğüs kaslarını ve karnı içermektedir. Bu faaliyetlerde kullanılan aletler genellikle metalden ve farklı yarıçaplardadır. Ancak, yanaklar ve ağzın alt kısmı gibi, sivri uçlu tahta parçalarını kırmadan sokmak için normal bir el basıncının yeterli olduğu bedenin yumuşak kısımlarında, bu aletler metal olanların yerini alabilir. Normalde tahta parçalarının sebep olması beklenen doku tahribatı ve acı; metal aletlerinkinden daha büyüktür çünkü tahta olanlar, genelde daha kaba yüzeyleri ve düzensiz yarıçapları olan el yapımı aletlerdir. Ek olarak, dervişler çekiçlerin yardımı ile köprücük kemiğine olduğu kadar, kafataslarının çeşitli taraflarına da hançerler saplamaktadırlar. Çekiç ayrıca gözlerin hemen altına bıçak saplamak için de kullanılmaktadır. Dervişler aynı zamanda cam ve keskin jiletleri çiğnemekte ve yutmaktadırlar. Bu ustalığın; sindirim yolundaki organları da içerdiği açıktır.
Dervişin böylesi ustalıkları göstermeyi bir çizik bile almadan bitirmesi olgusu; bedeninin acı, kanama ve enfeksiyona sıra dışı bir bağışıklıkla cevap verdiğini ima etmektedir. Sivri ve keskin nesnelerin bedenden çıkarılmasından sonra yaraların anında iyileşmesi; bu ustalık gösterilerinin bir diğer sıra dışı yanıdır. Böyle yeteneklerin; normal şartlar altındaki bir insanın kapasitesinin çok çok ötesinde olduğunu söylemeye herhalde gerek yoktur.
Yukarıda sözü edilen KOBH yeteneklerinden ayrı olarak, dervişler; ilkinden ayrı tuttuğumuz ve Hasara Direnç olarak adlandırdığımız başka ustalıklar da uygularlar; bu ustalıklar sırasında beden, normalde oluşacak olan hasara direnir. Bu ustalık gösterileri; ateş tutma, bedeni zehirli yılan ve akreplerin ısırıklarına maruz bırakma ve nihayet bedene elektrik şokları uygulamayı içermektedir. Zamanımız ve bu makalenin kapsamı sınırlı olduğundan, bu ustalıklar hakkında yorum yapmayacak ve sadece KOBH yeteneklerine odaklanacağım.
Acı, kanama ve enfeksiyonun ve de büyük yaraların anında şifa bulmasının böylesine etkileyici biçimde kontrol edilebilmesinin, tıp açısından çağrıştırdığı şeyler son derece değerlidir. Bu sıra dışı yetenekler, eğer irade ile kontrol edilebilirse, bunların, örneğin cerrahide kullanımı, kelimenin tam anlamıyla hayal gücünü aşar. Aynı zamanda, yaraların iyileşme mekanizması gibi, bilimsel bilginin hala büyük ölçüde karanlıkta kalmış noktalarına ışık da tutabilirler. Dolayısıyla, şu ana dek bu fenomenleri ihmal etmiş olmamızın hiçbir bahanesi olamaz.
Laboratuarlarımızda, dervişler KOBH yeteneklerini göstermeden önce, gösteri esnasında ve sonra, bedenlerinin birkaç fizyolojik parametresini araştırdık. Genelde ölçümler, bu ustalıkların performansı esnasında belirgin bir sistematik fizyolojik değişiklik deseni önerir gibi görünmemekteydi. Bazı deneylerde gözlemlenen, derideki elektrik direncinde yükselme gibi bazı değişmeler; aynı denekler tarafından aynı ustalığın gösterilmesi ile ilgili sonraki deneylerde kendilerini tekrarlamadılar. EEG ölçümlerinin normalden hiçbir sapma göstermediğini ve dolayısıyla bunun, KOBH ustalıklarına genellikle EEGde düşük frekanslara doğru bir kaymanın eşlik ettiğini bulan daha önceki araştırmacılarla çeliştiğini vurgulamak isterim. Larbig ve yardımcıları, deneklerinin EEGsindeki teta frekanslarında bir artış gözlemlemişlerdi, halbuki Menninger ekibi ve de Pelletier ve Peper, iki KOBH ustasının EEGsinde artkafa alfa faaliyetinde artışlar olduğunu bulmuşlardı. Ancak, Peper ve diğerleri tarafından incelenen bir diğer denek; artkafa EEGsi esasen beta faaliyetinden oluştuğundan, farklı bir EEG deseni göstermişti.
Kişi, otonomik işlevlerin kontrolünü incelediğinde; ilk olarak bu ustalık gösterilerinde gerçekte neyin meydana geliyor olduğunu bilmekle ilgilidir. Bunu bildiği anda, bu sıra dışı kontrolün nasıl başarılabildiği ile daha da çok ilgili hale gelir. Fizyolojik ölçümler bize bedende ne gibi sıra dışı reaksiyonların yer alıyor olduğunu söyleyebilir, ancak bu ölçümler, sıra dışı yeteneklerin başlangıçta nasıl geliştiğini ve korunduğunu bize söylemez. Bu fenomenlerin nesi ve nasılı arasında kesin sınırlar vardır ve bu sınırları bir yandan öte yana geçmek son derece güçtür. Neler olduğunu gözleyebiliyoruz ama nasıl oluştuğu hakkında spekülasyon yapmaya zorlanıyoruz. Biyogeribesleme; bazı otonomik işlevlerin kontrolündeki bu sınırlardan bazılarını ortadan kaldırmakta başarılı olmuşa benzemektedir ama bu teknik, KOBH ustalıklarında görülen ana bedensel süreçlerin kontrolünde, bilinen bir başarının sahibi değildir. KOBH uygulamalarında işin içindeki gayri ihtiyari tepkileri kontrol eden süreçlerin ne olduğunu bilmek ve anlamak çok önemlidir ama bu bilgi; bu sıra dışı kontrolü başarma biçimine dair bir anlayışla birleştirilemediği takdirde, hiçbir işe yaramayacaktır.
Araştırmacılar, KOBH fenomenlerini açıklamak için girişimlerde bulunmuşlardır. Larbig ve meslektaşları, deneklerinin; bedeni şişler tarafından delinirken, bedenin reaksiyonlarını kontrol etmek için otohipnoz kullanıyor olduğuna inanmışlardı. Öte yandan Pelletier ve Peper ise kendi kendini disipline etme sürecinin, deneklerini sıra dışı bir kendine güven ve meydan okuma düzeyi ile donattığını önerdiler.
Dervişlerin yetenekleriyle ilgili gözlemlerimiz; yukarıda söz edilen spekülasyonları desteklememektedir ve aslında KOBH ustalıklarında neyin söz konusu olabileceğine dair, tamamen farklı bir görüş önermektedirler.
Casnazaniye Tarikatının dervişler topluluğuna katılmak isteyen herhangi bir kişi; neredeyse iki dakika süren ve Halifeler olarak bilinen ayrı bir derviş grubunun dahil olduğu bir ayine katılmak zorundadır. Arapça bir sözcük olan halife; Üstadın vekili anlamına gelir. İnisiyeye, sağ elini Halifenin sağ eline bir tokalaşma biçiminde koyması ve Halifenin ardından Casnazaniye Tarikatına bağlılık yeminini tekrarlaması söylenir. Bu kısa törenden sonra o kişi artık bir derviş haline gelmiştir; yani diğer dervişler gibi, KOBH ustalığını uygulama izni ile donatılmıştır. Bu basit ve açık prosedür; KOBH uygulayan dervişlerin başarısının imanlarının, kendilerine güvenlerinin veya cesaretlerinin gücünün bir işlevi olduğu olasılığını ortadan kaldırıyor gibi görünmektedir.
KOBH ustalığını uygulama izni ile donatılmadan önce dervişin fiziksel ve/veya psikolojik durumunun üstünde hiçbir biçimde durulmadığına dikkatinizi çekmek isterim. Sağlık durumları kötü olan, hatta hemofili hastalarına bile KOBH uygulama izni verilmektedir. Ek olarak, sıra dışı ustalıklarıyla ilgili gösteri esnasında dervişler ilgisiz, kopuk bir şuur durumunda olduklarına dair herhangi bir işaret de vermemektedirler. Çevrelerine normal tepkiler vermektedirler; sıradan bir şuur durumundan başka bir durumda olduklarını önerecek bir sebep de yoktur.
KOBH ustalığının kitlesel biçimde uygulanması; fenomenleri, bu maharetlerde ustalaşmış bir bireyin fiziksel ve/veya psikolojik karakteristikleri açısından, anlayışın çok ötesine yerleştirmektedir. Bu olguyu göz ardı etmek; fenomenler için hazırda bulunan izahlar önermeye yol açmıştır. Bu yaklaşımın sadece yetersiz değil, aynı zamanda yanlış olduğu açıktır. KOBH yetenekleri olan insanlarla ilgili her bir vakayı açıklayıvermek çok kolaydır ama açıklamayı kanıtlamak son derece zordur.
Araştırmacılar, sıra dışı fiziksel şifayı içine alan fenomenleri izah etmeye kalkıştıklarında, bilhassa belirli bir terime başvurmaktadır: değişmiş şuur halleri. KOBH ustalıklarında da bu haller vardı ve etnografik çalışmalar daima sıradan kişilere verilen bu sıra dışı yetenekleri, aceleyle, bu ustalıkları sergileyen kişinin değiştirilmiş bir şuur halinde olduğu biçiminde düşünmüşlerdir. Ancak birkaç nedenden dolayı, bu ciddi bir açıklama olarak düşünülemez. KOBH ustalıklarını; şuurda, normallikten bir değişmiş hale geçişin sonucu olarak izah etmek için yapılan her girişim, zihinsel halin ne anlama geldiğini de belirlemek zorunda olacaktır. Şuurdaki değişmelerin, fiziksel değişmeler halinde yansıyacağına dair hiçbir şüphe yoktur ama şuurdaki farklı değişmeler; bedende farklı değişmelere yol açar. Şuurun bazı değişmiş halleri, potansiyel şifa etkilerine sahiptir ama diğerleri kötü etkilidir ve kişinin sağlığı için pekala tahrip edici olabilir. Değişmiş şuur halleri terimi; altmışların başında ortaya çıktığından beri çok geniş bir anlama sahip olmuş, psikolojik ve fizyolojik değişmelerin geniş bir yelpazesini ifade etmekte kullanılmıştır. Aslında çağrıştırdıkları o kadar çoktur ki terim ancak, sıradan halden başka, bütün şuur halleri olarak negatif ve oyuncaklı biçimde tanımlanabilir. Dolayısıyla bu, KOBH yeteneklerinden değişmiş şuur hallerinin sorumlu olduğunu söylemek için ne yeterli ne de ikna edicidir. Söz konusu şuur hali açıkça tanımlanmadığı takdirde, böyle bir izahın temeli yoktur. Aslında kişi, bunun zaten en başta bir izah olmadığını da savunabilir.
Dervişlerin ne KOBH gösterileri esnasında, ne öncesinde ve ne de sonrasında normal şuur hallerinden ayrıldıklarına dair hiçbir işaret göstermediklerinden daha önce söz etmiştim. Normal fizyolojik ölçümler ve bilhassa da EEG'nin normalliği bu gözlemi desteklemektedir. Bu ustalıklarda şuurun olası rolü üstünde durduğumuzda, dervişlerin KOBH yeteneklerinin özel önem taşıyan bir başka yönünden söz etmek isterim.
Derviş, KOBH ustalıklarını sadece kendi bedeni üstünde uygulamaya muktedir değildir; diğer insanların bedenlerini de benzer bir başarı ile kullanabilir. Bu diğer insanların derviş olmaları şart değildir. Aslında, dervişlerin, gösterilerini seyredenleri, kendi bedenlerini de delmelerine izin vermeleri için ikna etmeye çalışmaları bildik bir uygulamadır, böylece bu ustalıkların kendi bedenlerinde uygulandığını gören insanlar da derviş olmaya karar verebileceklerdir. Ek olarak, derviş, gösterisinde çocukların bedenlerini de kullanabilir. KOBH ustalıklarının gösterilmesinde başkalarının bedenlerinin kullanılması; dünyanın çeşitli yerlerindeki böyle uygulamaları gözlemleyenler tarafından da bildirilmiştir.
Dervişlerin başkalarının bedenleri üstünde anında şifa oluşturmada olduğu kadar acıya, kanamaya ve enfeksiyona karşı gösterdikleri sıra dışı bağışıklıktaki başarılarını izah etme girişiminde, inancın rolünü kabul etmek zordur. İlk olarak, inancın gerçekten de KOBH sıra dışı yeteneklerinden sorumlu olduğunu kanıtlama sorunu vardır. İkincisi, inananları inanmayanlardan ayırmak üzere inanç için her ne tanım verilirse verilsin ve hangi kriter kullanılırsa kullanılsın; bedenleri başarılı biçimde delinenlerin hepsinin de gerçek inananlar olduğunu varsaymak son derece spekülatiftir. En azından çocuklar söz konusu olduğunda, bu tahmin işe yaramaz. Dervişlerin, derviş olmayanların bedenlerini kullanarak KOBH ustalıklarını gösterebilmeleri; normalde işlediği tahmin edilenden tamamen farklı bir mekanizmayı önermektedir. Bu noktanın ciddi çağrışımları vardır ve detaylı biçimde tartışılmayı hak etmektedir.
Otuz yıl öncesine kadar, Kartezyen zihin-beden düalitesi uzun bir zaman boyunca modern tıbbın temel varsayımı idi. Bu felsefi kavrama göre zihin; bedenden aşağı düşünülmekteydi ve dolayısıyla zihnin, beden üzerinde etki edemeyeceği sonucuna varılmıştı. Bu Kartezyenci düalite; hastalığı sadece bedensel, biyokimyasal veya nörofizyolojik işlevlerdeki bozukluklar açısından tarif eden tıp modeli olan biyotıbbın ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Davranış bozukluklarının bile, somatik süreçlerdeki bozukluklar bazında izah edilmesini dikte etti. Kısaca Kartezyenci düalite, fizik ve kimyanın dilinin, biyolojik fenomenleri tarife yeterli olduğunu varsayan indirgemeci tıp modeline yol açtı. Ancak, biyotıbbın kusurları ve sınırları; etkileşimci zihin-beden modeli adıyla daha açıklayıcı ve anlaşılır bir modelle yer değiştirmesini zorunlu kıldı.
Yeni model; sağlık ve hastalıklar açısından zihnin, bedene eşit bir ortak olduğu bütüncül bir görüş sağladı. Dolayısıyla tavır, plasebo, telkin ve tahayyül gibi psikolojik faktörler ve durumlar; etkileşimci beden-zihin modeli tarafından, kişinin genel sağlık durumuna doğrudan ve önemli katkılar olarak düşünülmektedir. Bu model; en azından kısmen psikolojik kaynaklı olan ve biyotıbbın üstesinden gelemediği hastalıkları anlamakta başarılı oldu. Bilhassa, kişinin zihninin kendisindeki bazı somatik hastalıkları iyileştirdiği ve biyotıpta hiç yeri olmayan kendi kendine şifa fenomeni; yeni tıp modeli tarafından kabul edildi ve üstünde duruldu. Meditasyon ve biyogeribeslemenin çeşitli teknikleri gibi psikolojik ve psikofizyolojik durumlar, biyotıbbın sınırlılığının örnekleri ve aynı zamanda etkileşimci zihin-beden modelinin geçerliliği hakkındaki kanıtlarıdır.
Ancak, etkileşimci zihin-beden modeli de tek başına, "kendi kendine şifa"dan ziyade başkalarına şifa diye adlandırılabilecek diğer şifa fenomenlerini izah etmede yetersizdir. Başkalarına şifa terimi; bir kişinin zihninin, bir başka insanın bedeni de olabilen, bir diğer biyolojik sistem üstüne şifa etkileri uyguladığı fenomeni anlatmaktadır. Etkileşimci zihin-beden modeli; zihnin bir kişinin bedeni üzerindeki etkilerini kabul eder ama bir kişinin zihnini, bir başka kişinin bedeni üstündeki olası uzaktan tesiri üstünde durmaz. KOBH ustalıkları başkalarına şifa fenomenlerine örnektirler. KOBH gösterilerini, kendileri KOBH yetenekleriyle donanmamış diğer insanların bedenleri üstünde kullanan derviş aslında, bu insanların bedenlerini bildik dürtülere sıra dışı tepki vermeleri ve acıyı bastırmaları, enfeksiyonu önlemeleri, kanamayı durdurmaları ve şifayı hızlandırmaları için dürtülemektedir. Burada, bu sıra dışı tepkilerin bu insanların bedenlerinde kalıcı yetenekler haline gelmediğini belirtmek gerekir, yani bu insanlar daha sonra yetenekli bir dervişin müdahalesi olmaksızın KOBH ustalıklarını sergileyememişlerdir.
Bir kişinin bedeninde, başka birisi tarafından oluşturulan bu sıra dışı şifa tepkilerinin hangi biçimde dürtülendiği ise zihin-beden etkileşimi modelinin sınırlılığını açığa çıkarmaktadır, tıpkı çeşitli psikolojik ve psikofizyolojik fenomenin, biyotıbbın dar görüşünü ortaya çıkarması gibi. Şifa fenomenini araştıranlar; insanlardan, çeşitli biyolojik sistemlere şifa etkilerini aktarılması olasılığı hakkında zaten kanıtlar bulmuşlardır. Doktor Larry Dossey'in adlandırdığı gibi böyle lokal olmayan bir tıp; KOBH fenomenleri yoluyla istisnai bir mükemmellikle incelenebilir çünkü bu ustalıklar, diğer şifa fenomenlerinde eksik olan vazgeçilemez bir özelliği sağlamaktadırlar, yani tekrarlanabilirliği.
Şifa fenomenlerini incelerken, araştırmacıların karşısına dikilen ana sorun, pozitif sonuçların tekrarlanmasının zorluğu idi. Bu da, bu geleneksel olmayan fenomenin, genelde bilimsel çevrelerde kabul edilmesinin önünde büyük bir engel oluşturuyordu. Daha da genelleştirirsek, parapsikolojinin geçerliliği hakkında bilim adamlarının fikir ayrılığı; parapsikolojinin bulgularının tekrar üretilemeyişinin sonucudur. Aslında, KOBH fenomenleri tekrarlanabilir olmaktan başka bir şey yapamazlar. Eğer yüzde yüz tekrarlanabilir olmasalardı, bu fenomenleri zaten göremezdik çünkü herhangi bir KOBH gösterisindeki bir başarısızlık bazen ölümcül de olabilecek ciddi bir yaralanma anlamına gelmektedir. Dervişler üzerindeki deneylerimizde, deneklerden hiç birisi bir an bile başarısızlık yaşamamışlardır ve böyle herhangi bir başarısızlığın, derviş topluluğunda yaşandığını da bilmiyoruz.
Son olarak KOBH fenomeninin bir diğer önemli yönüne dikkat çekmek istiyorum; bu, KOBH'un başarısı için kastiliğin hayati bir gereklilik olduğudur. Dervişin, KOBH gösterilerinde kendisini kasten yaraladığında bedeni tarafından sergilenen sıra dışı tepkiler ve şifa işlemleri; aynı derviş, benzer bir yaralanmaya istemeden maruz kaldığında harekete geçmemektedir. Bir başka deyişle, eğer dervişlerden birisi yaralanmasına sebep olan ani bir kazaya uğrarsa, yaraları; KOBH yeteneklerine sahip olmayan diğer herhangi bir kişinin yaralarının gösterdiği normal davranışı göstermektedir. Yaralar acı verebilmekte, kanayabilmekte, enfeksiyon kapabilmekte ve normal şifa seyrini izlemektedir. Harekete geçiriyor gibi göründüğü sıra dışı mekanizmalar açısından, kastiliğin; bu bağlamda ne anlama geliyor olduğunu bilmeye ihtiyaç olduğu açıktır.
Kazara yaralandıktan sonra, dervişin kendisine sıra dışı biçimde şifa verememesi olgusu; KOBH gösterilerindeki sıra dışı tepkileri harekete geçiriyor gibi görünen şeyin; şifada kastilik değil, daha ziyade yaraya sebep olmadaki kastilik olduğunu belirtmektedir. Bu; bilinen şifa fenomeniyle kıyaslandığında KOBH ustalıklarının beklenmedik ve kendine özgü bir özelliğidir. Şifa fenomeni hakkındaki temel bir olgu; şifa etkilerinin herhangi bir olası tekrarının, şifacının şifa verme niyeti ile koşullandırılmış olduğudur. Ancak KOBH ustalıkları söz konusu olunca, durum tamamen farklıdır; çünkü şifa etkilerinin harekete geçmesi, dervişin yaraya şifa vermeme niyeti tarafından koşullandırılıyormuş gibi görünmektedir. Kasıtlı şifa ve kasıtlı hasar verme tarafından ortaya çıkarılan şifa süreçleri arasında var olan farklılıklar ve benzerliklerin neler olduğunu araştırmak, son derece önemlidir ancak şu anda bunlar hakkında spekülasyon yapmak da imkansızdır.
Bu kısa sunumun, KOBH fenomeni hakkındaki araştırmamıza dair açık ve net bir manzara sağladığını umarım. Ve umarım ki araştırıldığında, insan bedenindeki şifa mekanizmaları ve zihnin bu somatik mekanizmaları harekete geçirmedeki rolü hakkında, şu an geçerli anlayışımızı ileriye götürmede muazzam avantaj sağlayabilecek bir fenomen hakkında ilgi uyandırabilmişimdir.
Çeviren: Yasemin TOKATLI ( ruh ve madde yayınları)
Sıra dışı ve Uzaktan Şifa Fenomeni ve Zihin Beden Etkileşimi İçin Yeni Bir Model İhtiyacı
Modern bilimin ortaya çıkardığı gelişmenin büyük bir bölümünün; birçoğu zamanın saptanmış bilimsel bilgisinin belirli kavramlarıyla ilgisiz gibi görünen ve bazıları gerçekten de ilgisiz olan yeni fenomenlerin keşfedilmesi ve incelenmesinin bir sonucu olduğu, uzun zamandır bilinen bir gerçektir. Esasen, yeni fenomenlerin bilimsel bilginin gelişimindeki hayati rolü sebebiyle, bilimin, böyle mücadele gerektiren fenomenleri incelemesi gerektiğini söylenebilir.
Sözünü edeceğim fenomenler hiçbir biçimde yeni veya bilinmez bir konu değildir, ama bir açıdan da yeni sayılırlar; araştırmacılar bu fenomenlere hak ettikleri ilgiyi göstermemişlerdir, daha doğrusu bu fenomenler ihmal edilmişlerdir. Ancak, bu fenomenler ima ettikleri şeyler ile bilimsel bilgi için bir meydan okuyuş gibidirler ve de insan şuuru ve beden-zihin etkileşimi üstünde süregelen ve sürekli biçimde büyüyen tartışma hakkında önerecekleri çok şey vardır.
Bahsettiğim fenomenler, kısaca bazı bireylerin bedenlerinin çeşitli kısımlarında kasten ciddi hasarlar meydana getirme ama böyle yaralanmaların normal sonuçlarından muzdarip olmamalarıyla ilgili sıra dışı yeteneklerdir. Bu fenomenleri Kasten Oluşturulmuş Bedensel Hasar (KOBH) olarak adlandırmaktayız. KOBHun en bilinen biçimi, bedenin çeşitli kısımlarına zarar vermeksizin sivri aletler batırmaktır. Böyle yeteneklerin çeşitleri; dünyanın her yanında bireyler tarafından, genellikle dinsel veya büyüsel-dinsel törenler sırasında gösterilmiştir. Bu ayinler ile ilgili çok sayıda saha çalışmalarında KOBH yeteneklerinden sıkça söz edilir. Ancak esasen antropologlar tarafından hazırlanan bu raporlar, bu uygulamaların sıra dışı yanlarına ya az ya da hiç ilgi göstermemiştir ve raporu hazırlayanlar, bu sıra dışı özellikleri sürekli göz ardı etmiş veya hafife almış ve de fenomenin dinsel bağlamına ve sosyolojik işlevlerine yoğunlaşmışlardır.
KOBH yeteneklerinin tıp bilimlerindeki bilimsel bilgiyi ilerletme ve zihin-beden etkileşimi ile ilgili geçerli anlayışı geliştirmede muhtemelen oynayabileceği bariz biçimde önemli rolüne karşın, bu fenomenler, kontrollü laboratuar koşulları altında çok az araştırılmaktadır. Bu fenomenlerle ilgili olarak üç büyük deneysel araştırma bulunmaktadır. Bunlar; Wolfgang Larbig ve meslektaşlarının Tübingen Üniversitesi, Almanyadaki deneyleri; Elmer Green ve yardımcılarının Menninger Vakfı, Topeka-Kansas, ABDdeki deneyleri ve son olarak da Kenneth Pelletier ve Erik Peperin ABDdeki bir dizi laboratuarda yürüttükleri deneylerdir. Bu öncü araştırmacılar; bu fenomenlerin fizyolojisi ile ilgili özelliklere ışık tutmada büyük öneme sahiptirler ancak bunların sonuçları birkaç faktörle sınırlanmıştır; faktörlerden biri, bu çalışmalardan ikisinin aslında birer deneğe sahip olmasıdır; Pelletier ve Peper ise iki denek üzerinde daha deney yaptıklarını rapor etmişlerdir. Dolayısıyla, bu kontrollü deneylerde ilk başlarda sadece, böyle bir yeteneğe sahip olan dört kişi incelenmiştir.
Benim ve meslektaşlarımın KOBH fenomenlerine olan merakımız; Casnazaniye Tarikatı olarak bilinen bir Sufi ekolüne mensup dervişlerin etkileyici ustalıkları ile karşılaştığımızda iyice arttı. Bu Sufi ekolünün takipçileri Irak, Ürdün, Sudan, Hindistan ve diğer başka ülkelerde de bulunmaktadır. Bu dervişler, Üstatlarının ruhsal gücünün bir kanıtı olarak dinsel bağlamda KOBH ustalıklarını uygulamaktadırlar. Dervişlerin gerçekten de sıra dışı ustalıklarını tamamen isteyerek, özel bir yer veya atmosfer ihtiyacı duymaksızın uygulayabildiklerini öğrendiğimizde, bunlardan bir grubun KOBH ustalıklarını deneysel biçimde araştırmak için mükemmel denekler olacaklarını düşündük. Yirmi sekiz dervişin deneylerimize katılması için Casnazaniye Tarikatının Üstadı Şeyh Muhammed el-Casnazaninin iznini aldık. İlk olarak, bu dervişlerin kontrollü laboratuar koşulları altında gösterebildikleri KOBH becerilerini kısaca anlatmak isterim.
Dervişler, şiş veya büyük çiviler gibi keskin ve sivri nesneleri bedenlerinin çeşitli kısımlarına sokmaktadırlar. Bu aletleri, sterilizasyon olmaksızın kullanmakta ve ek olarak, performanslarını gözlemleyenlerin istekleri üzerine, aletleri yere sürerek kasten kirletmektedirler. Bu aletlerin batırıldığı beden kısımları; yanakları, dili, ağzın alt kısmını, kulak memelerini, boynu, kolları, göğüs kaslarını ve karnı içermektedir. Bu faaliyetlerde kullanılan aletler genellikle metalden ve farklı yarıçaplardadır. Ancak, yanaklar ve ağzın alt kısmı gibi, sivri uçlu tahta parçalarını kırmadan sokmak için normal bir el basıncının yeterli olduğu bedenin yumuşak kısımlarında, bu aletler metal olanların yerini alabilir. Normalde tahta parçalarının sebep olması beklenen doku tahribatı ve acı; metal aletlerinkinden daha büyüktür çünkü tahta olanlar, genelde daha kaba yüzeyleri ve düzensiz yarıçapları olan el yapımı aletlerdir. Ek olarak, dervişler çekiçlerin yardımı ile köprücük kemiğine olduğu kadar, kafataslarının çeşitli taraflarına da hançerler saplamaktadırlar. Çekiç ayrıca gözlerin hemen altına bıçak saplamak için de kullanılmaktadır. Dervişler aynı zamanda cam ve keskin jiletleri çiğnemekte ve yutmaktadırlar. Bu ustalığın; sindirim yolundaki organları da içerdiği açıktır.
Dervişin böylesi ustalıkları göstermeyi bir çizik bile almadan bitirmesi olgusu; bedeninin acı, kanama ve enfeksiyona sıra dışı bir bağışıklıkla cevap verdiğini ima etmektedir. Sivri ve keskin nesnelerin bedenden çıkarılmasından sonra yaraların anında iyileşmesi; bu ustalık gösterilerinin bir diğer sıra dışı yanıdır. Böyle yeteneklerin; normal şartlar altındaki bir insanın kapasitesinin çok çok ötesinde olduğunu söylemeye herhalde gerek yoktur.
Yukarıda sözü edilen KOBH yeteneklerinden ayrı olarak, dervişler; ilkinden ayrı tuttuğumuz ve Hasara Direnç olarak adlandırdığımız başka ustalıklar da uygularlar; bu ustalıklar sırasında beden, normalde oluşacak olan hasara direnir. Bu ustalık gösterileri; ateş tutma, bedeni zehirli yılan ve akreplerin ısırıklarına maruz bırakma ve nihayet bedene elektrik şokları uygulamayı içermektedir. Zamanımız ve bu makalenin kapsamı sınırlı olduğundan, bu ustalıklar hakkında yorum yapmayacak ve sadece KOBH yeteneklerine odaklanacağım.
Acı, kanama ve enfeksiyonun ve de büyük yaraların anında şifa bulmasının böylesine etkileyici biçimde kontrol edilebilmesinin, tıp açısından çağrıştırdığı şeyler son derece değerlidir. Bu sıra dışı yetenekler, eğer irade ile kontrol edilebilirse, bunların, örneğin cerrahide kullanımı, kelimenin tam anlamıyla hayal gücünü aşar. Aynı zamanda, yaraların iyileşme mekanizması gibi, bilimsel bilginin hala büyük ölçüde karanlıkta kalmış noktalarına ışık da tutabilirler. Dolayısıyla, şu ana dek bu fenomenleri ihmal etmiş olmamızın hiçbir bahanesi olamaz.
Laboratuarlarımızda, dervişler KOBH yeteneklerini göstermeden önce, gösteri esnasında ve sonra, bedenlerinin birkaç fizyolojik parametresini araştırdık. Genelde ölçümler, bu ustalıkların performansı esnasında belirgin bir sistematik fizyolojik değişiklik deseni önerir gibi görünmemekteydi. Bazı deneylerde gözlemlenen, derideki elektrik direncinde yükselme gibi bazı değişmeler; aynı denekler tarafından aynı ustalığın gösterilmesi ile ilgili sonraki deneylerde kendilerini tekrarlamadılar. EEG ölçümlerinin normalden hiçbir sapma göstermediğini ve dolayısıyla bunun, KOBH ustalıklarına genellikle EEGde düşük frekanslara doğru bir kaymanın eşlik ettiğini bulan daha önceki araştırmacılarla çeliştiğini vurgulamak isterim. Larbig ve yardımcıları, deneklerinin EEGsindeki teta frekanslarında bir artış gözlemlemişlerdi, halbuki Menninger ekibi ve de Pelletier ve Peper, iki KOBH ustasının EEGsinde artkafa alfa faaliyetinde artışlar olduğunu bulmuşlardı. Ancak, Peper ve diğerleri tarafından incelenen bir diğer denek; artkafa EEGsi esasen beta faaliyetinden oluştuğundan, farklı bir EEG deseni göstermişti.
Kişi, otonomik işlevlerin kontrolünü incelediğinde; ilk olarak bu ustalık gösterilerinde gerçekte neyin meydana geliyor olduğunu bilmekle ilgilidir. Bunu bildiği anda, bu sıra dışı kontrolün nasıl başarılabildiği ile daha da çok ilgili hale gelir. Fizyolojik ölçümler bize bedende ne gibi sıra dışı reaksiyonların yer alıyor olduğunu söyleyebilir, ancak bu ölçümler, sıra dışı yeteneklerin başlangıçta nasıl geliştiğini ve korunduğunu bize söylemez. Bu fenomenlerin nesi ve nasılı arasında kesin sınırlar vardır ve bu sınırları bir yandan öte yana geçmek son derece güçtür. Neler olduğunu gözleyebiliyoruz ama nasıl oluştuğu hakkında spekülasyon yapmaya zorlanıyoruz. Biyogeribesleme; bazı otonomik işlevlerin kontrolündeki bu sınırlardan bazılarını ortadan kaldırmakta başarılı olmuşa benzemektedir ama bu teknik, KOBH ustalıklarında görülen ana bedensel süreçlerin kontrolünde, bilinen bir başarının sahibi değildir. KOBH uygulamalarında işin içindeki gayri ihtiyari tepkileri kontrol eden süreçlerin ne olduğunu bilmek ve anlamak çok önemlidir ama bu bilgi; bu sıra dışı kontrolü başarma biçimine dair bir anlayışla birleştirilemediği takdirde, hiçbir işe yaramayacaktır.
Araştırmacılar, KOBH fenomenlerini açıklamak için girişimlerde bulunmuşlardır. Larbig ve meslektaşları, deneklerinin; bedeni şişler tarafından delinirken, bedenin reaksiyonlarını kontrol etmek için otohipnoz kullanıyor olduğuna inanmışlardı. Öte yandan Pelletier ve Peper ise kendi kendini disipline etme sürecinin, deneklerini sıra dışı bir kendine güven ve meydan okuma düzeyi ile donattığını önerdiler.
Dervişlerin yetenekleriyle ilgili gözlemlerimiz; yukarıda söz edilen spekülasyonları desteklememektedir ve aslında KOBH ustalıklarında neyin söz konusu olabileceğine dair, tamamen farklı bir görüş önermektedirler.
Casnazaniye Tarikatının dervişler topluluğuna katılmak isteyen herhangi bir kişi; neredeyse iki dakika süren ve Halifeler olarak bilinen ayrı bir derviş grubunun dahil olduğu bir ayine katılmak zorundadır. Arapça bir sözcük olan halife; Üstadın vekili anlamına gelir. İnisiyeye, sağ elini Halifenin sağ eline bir tokalaşma biçiminde koyması ve Halifenin ardından Casnazaniye Tarikatına bağlılık yeminini tekrarlaması söylenir. Bu kısa törenden sonra o kişi artık bir derviş haline gelmiştir; yani diğer dervişler gibi, KOBH ustalığını uygulama izni ile donatılmıştır. Bu basit ve açık prosedür; KOBH uygulayan dervişlerin başarısının imanlarının, kendilerine güvenlerinin veya cesaretlerinin gücünün bir işlevi olduğu olasılığını ortadan kaldırıyor gibi görünmektedir.
KOBH ustalığını uygulama izni ile donatılmadan önce dervişin fiziksel ve/veya psikolojik durumunun üstünde hiçbir biçimde durulmadığına dikkatinizi çekmek isterim. Sağlık durumları kötü olan, hatta hemofili hastalarına bile KOBH uygulama izni verilmektedir. Ek olarak, sıra dışı ustalıklarıyla ilgili gösteri esnasında dervişler ilgisiz, kopuk bir şuur durumunda olduklarına dair herhangi bir işaret de vermemektedirler. Çevrelerine normal tepkiler vermektedirler; sıradan bir şuur durumundan başka bir durumda olduklarını önerecek bir sebep de yoktur.
KOBH ustalığının kitlesel biçimde uygulanması; fenomenleri, bu maharetlerde ustalaşmış bir bireyin fiziksel ve/veya psikolojik karakteristikleri açısından, anlayışın çok ötesine yerleştirmektedir. Bu olguyu göz ardı etmek; fenomenler için hazırda bulunan izahlar önermeye yol açmıştır. Bu yaklaşımın sadece yetersiz değil, aynı zamanda yanlış olduğu açıktır. KOBH yetenekleri olan insanlarla ilgili her bir vakayı açıklayıvermek çok kolaydır ama açıklamayı kanıtlamak son derece zordur.
Araştırmacılar, sıra dışı fiziksel şifayı içine alan fenomenleri izah etmeye kalkıştıklarında, bilhassa belirli bir terime başvurmaktadır: değişmiş şuur halleri. KOBH ustalıklarında da bu haller vardı ve etnografik çalışmalar daima sıradan kişilere verilen bu sıra dışı yetenekleri, aceleyle, bu ustalıkları sergileyen kişinin değiştirilmiş bir şuur halinde olduğu biçiminde düşünmüşlerdir. Ancak birkaç nedenden dolayı, bu ciddi bir açıklama olarak düşünülemez. KOBH ustalıklarını; şuurda, normallikten bir değişmiş hale geçişin sonucu olarak izah etmek için yapılan her girişim, zihinsel halin ne anlama geldiğini de belirlemek zorunda olacaktır. Şuurdaki değişmelerin, fiziksel değişmeler halinde yansıyacağına dair hiçbir şüphe yoktur ama şuurdaki farklı değişmeler; bedende farklı değişmelere yol açar. Şuurun bazı değişmiş halleri, potansiyel şifa etkilerine sahiptir ama diğerleri kötü etkilidir ve kişinin sağlığı için pekala tahrip edici olabilir. Değişmiş şuur halleri terimi; altmışların başında ortaya çıktığından beri çok geniş bir anlama sahip olmuş, psikolojik ve fizyolojik değişmelerin geniş bir yelpazesini ifade etmekte kullanılmıştır. Aslında çağrıştırdıkları o kadar çoktur ki terim ancak, sıradan halden başka, bütün şuur halleri olarak negatif ve oyuncaklı biçimde tanımlanabilir. Dolayısıyla bu, KOBH yeteneklerinden değişmiş şuur hallerinin sorumlu olduğunu söylemek için ne yeterli ne de ikna edicidir. Söz konusu şuur hali açıkça tanımlanmadığı takdirde, böyle bir izahın temeli yoktur. Aslında kişi, bunun zaten en başta bir izah olmadığını da savunabilir.
Dervişlerin ne KOBH gösterileri esnasında, ne öncesinde ve ne de sonrasında normal şuur hallerinden ayrıldıklarına dair hiçbir işaret göstermediklerinden daha önce söz etmiştim. Normal fizyolojik ölçümler ve bilhassa da EEG'nin normalliği bu gözlemi desteklemektedir. Bu ustalıklarda şuurun olası rolü üstünde durduğumuzda, dervişlerin KOBH yeteneklerinin özel önem taşıyan bir başka yönünden söz etmek isterim.
Derviş, KOBH ustalıklarını sadece kendi bedeni üstünde uygulamaya muktedir değildir; diğer insanların bedenlerini de benzer bir başarı ile kullanabilir. Bu diğer insanların derviş olmaları şart değildir. Aslında, dervişlerin, gösterilerini seyredenleri, kendi bedenlerini de delmelerine izin vermeleri için ikna etmeye çalışmaları bildik bir uygulamadır, böylece bu ustalıkların kendi bedenlerinde uygulandığını gören insanlar da derviş olmaya karar verebileceklerdir. Ek olarak, derviş, gösterisinde çocukların bedenlerini de kullanabilir. KOBH ustalıklarının gösterilmesinde başkalarının bedenlerinin kullanılması; dünyanın çeşitli yerlerindeki böyle uygulamaları gözlemleyenler tarafından da bildirilmiştir.
Dervişlerin başkalarının bedenleri üstünde anında şifa oluşturmada olduğu kadar acıya, kanamaya ve enfeksiyona karşı gösterdikleri sıra dışı bağışıklıktaki başarılarını izah etme girişiminde, inancın rolünü kabul etmek zordur. İlk olarak, inancın gerçekten de KOBH sıra dışı yeteneklerinden sorumlu olduğunu kanıtlama sorunu vardır. İkincisi, inananları inanmayanlardan ayırmak üzere inanç için her ne tanım verilirse verilsin ve hangi kriter kullanılırsa kullanılsın; bedenleri başarılı biçimde delinenlerin hepsinin de gerçek inananlar olduğunu varsaymak son derece spekülatiftir. En azından çocuklar söz konusu olduğunda, bu tahmin işe yaramaz. Dervişlerin, derviş olmayanların bedenlerini kullanarak KOBH ustalıklarını gösterebilmeleri; normalde işlediği tahmin edilenden tamamen farklı bir mekanizmayı önermektedir. Bu noktanın ciddi çağrışımları vardır ve detaylı biçimde tartışılmayı hak etmektedir.
Otuz yıl öncesine kadar, Kartezyen zihin-beden düalitesi uzun bir zaman boyunca modern tıbbın temel varsayımı idi. Bu felsefi kavrama göre zihin; bedenden aşağı düşünülmekteydi ve dolayısıyla zihnin, beden üzerinde etki edemeyeceği sonucuna varılmıştı. Bu Kartezyenci düalite; hastalığı sadece bedensel, biyokimyasal veya nörofizyolojik işlevlerdeki bozukluklar açısından tarif eden tıp modeli olan biyotıbbın ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Davranış bozukluklarının bile, somatik süreçlerdeki bozukluklar bazında izah edilmesini dikte etti. Kısaca Kartezyenci düalite, fizik ve kimyanın dilinin, biyolojik fenomenleri tarife yeterli olduğunu varsayan indirgemeci tıp modeline yol açtı. Ancak, biyotıbbın kusurları ve sınırları; etkileşimci zihin-beden modeli adıyla daha açıklayıcı ve anlaşılır bir modelle yer değiştirmesini zorunlu kıldı.
Yeni model; sağlık ve hastalıklar açısından zihnin, bedene eşit bir ortak olduğu bütüncül bir görüş sağladı. Dolayısıyla tavır, plasebo, telkin ve tahayyül gibi psikolojik faktörler ve durumlar; etkileşimci beden-zihin modeli tarafından, kişinin genel sağlık durumuna doğrudan ve önemli katkılar olarak düşünülmektedir. Bu model; en azından kısmen psikolojik kaynaklı olan ve biyotıbbın üstesinden gelemediği hastalıkları anlamakta başarılı oldu. Bilhassa, kişinin zihninin kendisindeki bazı somatik hastalıkları iyileştirdiği ve biyotıpta hiç yeri olmayan kendi kendine şifa fenomeni; yeni tıp modeli tarafından kabul edildi ve üstünde duruldu. Meditasyon ve biyogeribeslemenin çeşitli teknikleri gibi psikolojik ve psikofizyolojik durumlar, biyotıbbın sınırlılığının örnekleri ve aynı zamanda etkileşimci zihin-beden modelinin geçerliliği hakkındaki kanıtlarıdır.
Ancak, etkileşimci zihin-beden modeli de tek başına, "kendi kendine şifa"dan ziyade başkalarına şifa diye adlandırılabilecek diğer şifa fenomenlerini izah etmede yetersizdir. Başkalarına şifa terimi; bir kişinin zihninin, bir başka insanın bedeni de olabilen, bir diğer biyolojik sistem üstüne şifa etkileri uyguladığı fenomeni anlatmaktadır. Etkileşimci zihin-beden modeli; zihnin bir kişinin bedeni üzerindeki etkilerini kabul eder ama bir kişinin zihnini, bir başka kişinin bedeni üstündeki olası uzaktan tesiri üstünde durmaz. KOBH ustalıkları başkalarına şifa fenomenlerine örnektirler. KOBH gösterilerini, kendileri KOBH yetenekleriyle donanmamış diğer insanların bedenleri üstünde kullanan derviş aslında, bu insanların bedenlerini bildik dürtülere sıra dışı tepki vermeleri ve acıyı bastırmaları, enfeksiyonu önlemeleri, kanamayı durdurmaları ve şifayı hızlandırmaları için dürtülemektedir. Burada, bu sıra dışı tepkilerin bu insanların bedenlerinde kalıcı yetenekler haline gelmediğini belirtmek gerekir, yani bu insanlar daha sonra yetenekli bir dervişin müdahalesi olmaksızın KOBH ustalıklarını sergileyememişlerdir.
Bir kişinin bedeninde, başka birisi tarafından oluşturulan bu sıra dışı şifa tepkilerinin hangi biçimde dürtülendiği ise zihin-beden etkileşimi modelinin sınırlılığını açığa çıkarmaktadır, tıpkı çeşitli psikolojik ve psikofizyolojik fenomenin, biyotıbbın dar görüşünü ortaya çıkarması gibi. Şifa fenomenini araştıranlar; insanlardan, çeşitli biyolojik sistemlere şifa etkilerini aktarılması olasılığı hakkında zaten kanıtlar bulmuşlardır. Doktor Larry Dossey'in adlandırdığı gibi böyle lokal olmayan bir tıp; KOBH fenomenleri yoluyla istisnai bir mükemmellikle incelenebilir çünkü bu ustalıklar, diğer şifa fenomenlerinde eksik olan vazgeçilemez bir özelliği sağlamaktadırlar, yani tekrarlanabilirliği.
Şifa fenomenlerini incelerken, araştırmacıların karşısına dikilen ana sorun, pozitif sonuçların tekrarlanmasının zorluğu idi. Bu da, bu geleneksel olmayan fenomenin, genelde bilimsel çevrelerde kabul edilmesinin önünde büyük bir engel oluşturuyordu. Daha da genelleştirirsek, parapsikolojinin geçerliliği hakkında bilim adamlarının fikir ayrılığı; parapsikolojinin bulgularının tekrar üretilemeyişinin sonucudur. Aslında, KOBH fenomenleri tekrarlanabilir olmaktan başka bir şey yapamazlar. Eğer yüzde yüz tekrarlanabilir olmasalardı, bu fenomenleri zaten göremezdik çünkü herhangi bir KOBH gösterisindeki bir başarısızlık bazen ölümcül de olabilecek ciddi bir yaralanma anlamına gelmektedir. Dervişler üzerindeki deneylerimizde, deneklerden hiç birisi bir an bile başarısızlık yaşamamışlardır ve böyle herhangi bir başarısızlığın, derviş topluluğunda yaşandığını da bilmiyoruz.
Son olarak KOBH fenomeninin bir diğer önemli yönüne dikkat çekmek istiyorum; bu, KOBH'un başarısı için kastiliğin hayati bir gereklilik olduğudur. Dervişin, KOBH gösterilerinde kendisini kasten yaraladığında bedeni tarafından sergilenen sıra dışı tepkiler ve şifa işlemleri; aynı derviş, benzer bir yaralanmaya istemeden maruz kaldığında harekete geçmemektedir. Bir başka deyişle, eğer dervişlerden birisi yaralanmasına sebep olan ani bir kazaya uğrarsa, yaraları; KOBH yeteneklerine sahip olmayan diğer herhangi bir kişinin yaralarının gösterdiği normal davranışı göstermektedir. Yaralar acı verebilmekte, kanayabilmekte, enfeksiyon kapabilmekte ve normal şifa seyrini izlemektedir. Harekete geçiriyor gibi göründüğü sıra dışı mekanizmalar açısından, kastiliğin; bu bağlamda ne anlama geliyor olduğunu bilmeye ihtiyaç olduğu açıktır.
Kazara yaralandıktan sonra, dervişin kendisine sıra dışı biçimde şifa verememesi olgusu; KOBH gösterilerindeki sıra dışı tepkileri harekete geçiriyor gibi görünen şeyin; şifada kastilik değil, daha ziyade yaraya sebep olmadaki kastilik olduğunu belirtmektedir. Bu; bilinen şifa fenomeniyle kıyaslandığında KOBH ustalıklarının beklenmedik ve kendine özgü bir özelliğidir. Şifa fenomeni hakkındaki temel bir olgu; şifa etkilerinin herhangi bir olası tekrarının, şifacının şifa verme niyeti ile koşullandırılmış olduğudur. Ancak KOBH ustalıkları söz konusu olunca, durum tamamen farklıdır; çünkü şifa etkilerinin harekete geçmesi, dervişin yaraya şifa vermeme niyeti tarafından koşullandırılıyormuş gibi görünmektedir. Kasıtlı şifa ve kasıtlı hasar verme tarafından ortaya çıkarılan şifa süreçleri arasında var olan farklılıklar ve benzerliklerin neler olduğunu araştırmak, son derece önemlidir ancak şu anda bunlar hakkında spekülasyon yapmak da imkansızdır.
Bu kısa sunumun, KOBH fenomeni hakkındaki araştırmamıza dair açık ve net bir manzara sağladığını umarım. Ve umarım ki araştırıldığında, insan bedenindeki şifa mekanizmaları ve zihnin bu somatik mekanizmaları harekete geçirmedeki rolü hakkında, şu an geçerli anlayışımızı ileriye götürmede muazzam avantaj sağlayabilecek bir fenomen hakkında ilgi uyandırabilmişimdir.
Çeviren: Yasemin TOKATLI ( ruh ve madde yayınları)