- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Tem 2013
-
- Mesajlar
- 12,310
-
- MFC Puanı
- 5,925
Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, özgürlüklere karşı son ana dek direnmesi 6 yıldır devam eden yargılama sürecinin nasıl bir seyir izlediğini ortaya koymuş oldu.
Kabile devletlerinde bile iyi-kötü, herkesin uymak durumunda olduğu bir yasa ya da genel kural vardır. Kabile reisi duruma göre keyfi uygulamalar yapabilir, ama altındaki organlar kendilerince kural-kanun üretemezler.
10 Mart günü Türkiyede yaşananlar, yargıda tuzun kokmasından öte her şeyin çürüdüğünü gösteriyordu.
Tutuklulukta üst sınırın 10 yıldan 5 yıla inmesini, özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) de tamamen kapatılmasını öngören yasanın Resmi Gazetede yayımlanmasıyla birlikte doğal süreç şuydu:
İçeride 5 yıldan fazla kalan mahpuslar dilekçelerini mahkemeye iletecekler, mahkeme süreyi hesaplayıp kararını verecek. ÖYMler kapatıldığı için dilekçeler öteki mahkemelerde karara bağlanacak...
***
Doğal olan buydu, ama Türkiyede doğal işleyen ne var ki...
Silivride cezaevinin içinde kurulu ÖYM, yani İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 yılı dolanların dilekçeleri Çağlayandaki mahkemelerde karara bağlanmadan tüm sanıkların tahliye taleplerini reddetti. Bunu yaparken de kendisini Meclisin üstünde görerek Bizi TBMMde çıkan yasayla kapatamazsınız, ancak HSYK böyle bir işlem yapabilir. Görevimizin başındayız. Tüm sanıkların hükmen tutukluluk hallerinin de devamını istiyoruz dedi.
Türkiyede bu da oldu...
Yargı, yasamayı tanımadığını ilan etti!
Bunun üzerine HSYK hemen açıklama yapıp, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin fiilen hukuksuz hareket ettiğini duyurdu. Dün de oyçokluğuyla söz konusu mahkeme heyetiyle ilgili inceleme başlatılmasına karar verdi. İzin için de Adalet Bakanlığına başvurdu.
Tablo gösteriyor ki, Ergenekon davasının sanıkları özgürlüğe açılırken, davaya bakan mahkeme de söz konusu inceleme ile birlikte adım adım sanık sandalyesine doğru ilerliyor...
Kısa bir anımsatma yapalım; 6 yıllık yargılama süresince sanıklar ve avukatlar mahkeme heyetini dört haneli rakamlarla ifade edilecek sayıda HSYKye şikâyet ettiler. Hiçbirine izin çıkmadı. Mahkeme Meclisi de dinlemez hale gelince, devran dönmüş görünüyor...
***
2008den bu yana devam eden yargılamalar boyunca yaşanan hukuksuzluklar dile getirildiğinde, mahkeme heyetinin yasaları özgürlüklerden yana yorumlaması, vicdanıyla karar vermesi istendiğinde şu karşılık geliyordu:
Biz burada adil bir yargılama yapıyoruz. Yürürlükteki yasalar ne ise onu uyguluyoruz...
Mahkeme heyetinin başlıca dayanağı buydu; yürürlükteki yasalar ve bu yasaların kendilerine verdiği yetkiler.
Yasa değişiyor, yetkileri ellerinden alınıyor, dahası kapatılıyorlar, hâlâ yargılamanın başındaki duruşlarını değiştirmeden tüm tutuklulukların devamından yana ısrarcı oluyordu.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, belki de önündeki son çıkışı da kullanamadı. Gelinen noktada, Biz dava süresinde eldeki yasaları uyguladık. Dışına çıkamazdık, şimdi yasa değişti, bunu uyguluyoruz diyebilirdi.
Bunu demediği gibi toplumsal sağduyuya ve Meclise karşı direnmesi 6 yıllık yargılamanın da özetidir.
Kabile devletlerinde bile iyi-kötü, herkesin uymak durumunda olduğu bir yasa ya da genel kural vardır. Kabile reisi duruma göre keyfi uygulamalar yapabilir, ama altındaki organlar kendilerince kural-kanun üretemezler.
10 Mart günü Türkiyede yaşananlar, yargıda tuzun kokmasından öte her şeyin çürüdüğünü gösteriyordu.
Tutuklulukta üst sınırın 10 yıldan 5 yıla inmesini, özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) de tamamen kapatılmasını öngören yasanın Resmi Gazetede yayımlanmasıyla birlikte doğal süreç şuydu:
İçeride 5 yıldan fazla kalan mahpuslar dilekçelerini mahkemeye iletecekler, mahkeme süreyi hesaplayıp kararını verecek. ÖYMler kapatıldığı için dilekçeler öteki mahkemelerde karara bağlanacak...
***
Doğal olan buydu, ama Türkiyede doğal işleyen ne var ki...
Silivride cezaevinin içinde kurulu ÖYM, yani İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 yılı dolanların dilekçeleri Çağlayandaki mahkemelerde karara bağlanmadan tüm sanıkların tahliye taleplerini reddetti. Bunu yaparken de kendisini Meclisin üstünde görerek Bizi TBMMde çıkan yasayla kapatamazsınız, ancak HSYK böyle bir işlem yapabilir. Görevimizin başındayız. Tüm sanıkların hükmen tutukluluk hallerinin de devamını istiyoruz dedi.
Türkiyede bu da oldu...
Yargı, yasamayı tanımadığını ilan etti!
Bunun üzerine HSYK hemen açıklama yapıp, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin fiilen hukuksuz hareket ettiğini duyurdu. Dün de oyçokluğuyla söz konusu mahkeme heyetiyle ilgili inceleme başlatılmasına karar verdi. İzin için de Adalet Bakanlığına başvurdu.
Tablo gösteriyor ki, Ergenekon davasının sanıkları özgürlüğe açılırken, davaya bakan mahkeme de söz konusu inceleme ile birlikte adım adım sanık sandalyesine doğru ilerliyor...
Kısa bir anımsatma yapalım; 6 yıllık yargılama süresince sanıklar ve avukatlar mahkeme heyetini dört haneli rakamlarla ifade edilecek sayıda HSYKye şikâyet ettiler. Hiçbirine izin çıkmadı. Mahkeme Meclisi de dinlemez hale gelince, devran dönmüş görünüyor...
***
2008den bu yana devam eden yargılamalar boyunca yaşanan hukuksuzluklar dile getirildiğinde, mahkeme heyetinin yasaları özgürlüklerden yana yorumlaması, vicdanıyla karar vermesi istendiğinde şu karşılık geliyordu:
Biz burada adil bir yargılama yapıyoruz. Yürürlükteki yasalar ne ise onu uyguluyoruz...
Mahkeme heyetinin başlıca dayanağı buydu; yürürlükteki yasalar ve bu yasaların kendilerine verdiği yetkiler.
Yasa değişiyor, yetkileri ellerinden alınıyor, dahası kapatılıyorlar, hâlâ yargılamanın başındaki duruşlarını değiştirmeden tüm tutuklulukların devamından yana ısrarcı oluyordu.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, belki de önündeki son çıkışı da kullanamadı. Gelinen noktada, Biz dava süresinde eldeki yasaları uyguladık. Dışına çıkamazdık, şimdi yasa değişti, bunu uyguluyoruz diyebilirdi.
Bunu demediği gibi toplumsal sağduyuya ve Meclise karşı direnmesi 6 yıllık yargılamanın da özetidir.