Adana, Mersin, Tarsus gibi yerleşmeleri kapsayan Ovalık Kilikianın tarihi aslında 9 bin yıl kadar gerilere gidiyor. Bu sürecin bin yıllık bölümü, kentlerin ortaya çıkışı ve gelişimleri Roma dönemine ait çeşitli kaynaklardan ayrıntılı olarak izlenebiliyor. Uzun yıllar bölgede araştırmalar yapan Prof. Mustafa H. Sayar, Ovalık Kilikianın eskiçağ yerleşim arkeolojisi ve tarihi coğrafyasını Atlas okurları için kaleme aldı.
Yazı: Mustafa H. Sayar / Fotoğraflar: Cüneyt Oğuztüzün
Ovalık Kilikiada yer alan Adana, Mersin, Tarsus gibi yerleşmelerin geçmişi binlerce yıl öteye, tarihöncesi devirlere uzanır. Mersinde İÖ 7000li yıllara tarihlenen Yumuktepe Höyüğü gibi; yine Neolitik döneme tarihlenen, Hitit kaynaklarında Tarsa ismiyle anılan, Tarsustaki Gözlükule, bölgedeki ilk yerleşim yerleridir. Eskiçağ dönemi yazarlarından Strabonun Kilikia Pedias olarak tanımladığı Ovalık Kilikianın ilk kentlerinden birinin Adana olduğu da en azından isminin Hitit kökenli oluşundan anlaşılır. Ayrıca Kadirli ilçesindeki Karatepede İÖ 8. yüzyıla tarihlenen, Hitit hiyeroglifi ve Fenike dillerindeki çift dilli yazıtta geçen Danuna halkının Adaniyanın sakinleri olarak kabul edilmesi bir başka kanıtı oluşturur.
Adana Karataş yakınındaki Çineköyde bulunan ve yine İÖ 8. yüzyıla tarihlenen diğer bir çift dilli yazıt bu bölgede yaşayan halkların kökenlerine ışık tutar. Hiyeroglif ile yazılan Luvice metindeki Hiyava sözcüğü Ege halklarından Akhaları Hitit-Luvi dilinde ifade eden Ahhiyava sözcüğünün bir bölümü ile özdeş olduğu düşünülür. Metnin Fenike dilinde yazılan çevirisinde ise Hiyava yerine başka bir yer ismi geçer. Başka bir deyişle bu tez Egeden gelen bir grubun İÖ 8. yüzyılda Çukurova ya da çevresine yerleştiğini önermektedir. Bölgenin nüfusunda etkili olan bir diğer unsur da Assurlulardır. İÖ 9. yüzyıl ortalarından başlayarak III. Salamanassar döneminde, Assurlular Que olarak tanımladıkları ve kendileri için bir tehdit olarak gördükleri Çukurova bölgesine askeri seferler düzenler. II. Sargon döneminde Quenin Varikas ismindeki yerel kral yönetiminde Assur Krallığının egemenliği altında olduğu görülür. Dönem kaynaklarına göre Assurlular Çukurovada yaşayanları toplu tehcirle Mezopotamyaya sürer, yerlerine Assur ve Babilden getirdiği göçmenleri yerleştirir. Bu döneme tanıklık eden arkeolojik kalıntılardan biri Kozandaki Uzunoğlan Tepesinde bulunan, Assur krallarından II. Sargon ya da III. Salamanassara ait olduğu düşünülen kral kabartmasıdır.
İÖ 8. yüzyıla tarihlenen bir diğer yerleşme Mopsuestiadır. Kentin ismi Apollonun oğlu olarak tanınan ve Troia Savaşına katıldığına inanılan Mopsostan gelir. Mopsostan Muksas adıyla Adana hanedanı kurucusu olarak bahsedilen Karatepe yazıtında geçen Mopsuestia ismi bilici Mopsosun ocağı anlamına gelir. Adananın 40 kilometre kadar doğusundaki Misiste lokalize edilen Mopsuestia mitolojik öyküye göre Pamphylia ve Kilikiada birçok şehir kuran Mopsosun kendi adını verdiği bölgedeki iki kentten biridir. Diğer kent Tarsusun kuzeyinde, Kırıt köyü civarında olduğu düşünülen Mopsukrenedir.
İÖ 8. yüzyıl ortalarından itibaren Akdenizde koloni şehirleri kurulurken bu hareket sonraki yüzyılın başında Ovalık Kilikia sahillerine kadar uzansa da Fenike ve Assurluların buna engel olduğu öngörülür. Nitekim eskiçağ kaynaklarında, Assur Kralı Sanheribin (İÖ 704 681) koloni kurmak üzere Egeden gelenleri kara ve denizde yenilgiye uğrattıktan sonra kendisi için henüz yeri belirlenememiş olan Ankhialos kenti civarında bir zafer anıtı diktirdiği anlatılır. Bu karşı duruşa rağmen bir süre sonra bölgede kloni kentleri görülmeye başlanır. Strabona göre Ovalık Kilikianın en batı ucunda, Mersinin Mezitli köyü yakınında bulunan Soloi, Rodos Adasındaki Lindos şehir devletinden gelenler tarafından İÖ 700 yıllarında kurulur. Argos tarafından kurulduğu düşünülen bir diğer koloni kenti de Mallostur. Bugün Adana, Karataş ilçesine bağlı Kızıltahta köyü civarında lokalize edilmesi önerilmiş olan ancak son yıllarda yapılan araştırmaların ışığında Seyhan Nehrinin yatak değiştirmesiyle alüvyon toprağı altında kalarak Karataş Fener Burnu civarındaki Magarsos kutsal alanına taşındığı tahmin edilen Mallosun mitolojik kurucuları, Troiadan gelen Amphilokhos ve Mopsostur.
Assur Devletinin İÖ 612 yılında çökmesi üzerine Yeni Babil Devleti, Çukurova bölgesini egemenliği altına alır. Kısa bir süre sonra, İÖ 585 yılında Herodot, Ovalık Kilikiada ilk kez Lydialılar ile Medler arasında aracılık eden ve Syennesis adını taşıyan yerel bir kraldan bahseder. İÖ 547den itibaren Akhamenid hanedanının yönetimindeki Pers İmparatorluğu artık Anadoluyu egemenlikleri altına alırken Kilikia bölgesinin başşehri Tarsusta yerel krallar hüküm sürmeye devam eder. Kilikia 4. satraplık olarak I. Dareios tarafından vergi ödemekle yükümlü tutulmuştur ve bu krallar İÖ 401e kadar hüküm sürmüş olmalıdır.
Ovalık Kilikia Akhamenid Devletine donanma üssü olarak hizmet vermekteydi. Ayrıca ordunun atları büyük oranda Ovalık Kilikiadan sağlanmaktaydı. İÖ 333 yılında Akhamenid Kralı III. Dareios Pers Devletinin son temsilcisi olarak Anadolunun elinde kalan son parçasını, Çukurovanın en güney uzantısı olan Dörtyol Ovasındaki İssos civarında son bir gayretle Makedonya Kralı Büyük İskendere karşı elinde tutmaya çalıştı ancak bunda başarılı olamadı. İssos savaşını kaybeden Dareiosun ordusuyla birlikte Anadoludan çekilmesiyle hem Anadolu ve hem de Çukurovada Pers dönemi sona erdi.
İskenderin İÖ 323 yılında ölümünden sonra alınan Babil kararlarıyla önce onun generallerinden Perdikkas ve Eumenesin denetiminde kalan Kilikia Satraplığının başına Philotas getirildi. İÖ 311 yılından başlayarak Kilikia bölgesinin İskenderin generallerinden Antigonos ile Ptolemaios arasında sıcak çatışmaya varacak kadar önemli bir stratejik bölge olduğu görülürken; özellikle gemi yapımında kullanılan sedir ağaçlarının bol olduğu bölgeler, kuvvetli donanma birliklerine sahip olmak ve bu şekilde birbirlerine üstünlük sağlamak isteyen iki general için yaşamsal önem taşımaktaydı.
İÖ 301 yılında İç Batı Anadoluda İpsos Vadisinde Seleukos ve Lysimakhosa karşı yaptığı savaşta hayatını kaybeden Antigonosun toprakları Seleukosa verilince Kilikia bu tarihten itibaren önce Makedonya Kralı Kassandrosun kardeşi Pleistarkhosa verildi. Kısa bir süre sonra Seleukos ile Lysimakhosun Anadolu ve Doğu Akdenize hâkim olma savaşına sahne olan Kilikia, 281 yılında Lysimakhosun Batı Anadoluda Seleukos ile yaptığı meydan savaşını kaybederek ölmesi üzerine Seleukos tarafından onun adıyla kurulan yeni bir devletin topraklarına dahil oldu.
Seleukoslar Devleti ya da imparatorluğu adını alan bu yeni oluşum içinde Kilikiada artık yeni bir dönem başlıyordu. Başşehri Antiokheia (Antakya) olan Seleukos İmparatorluğu ile başşehri İskenderiye olan Ptolemaios İmparatorluğu arasında Doğu Akdenizdeki deniz ticaret trafiğini denetim altında tutmak ve Asya içlerine kadar uzanan kervan yollarının ulaştığı Doğu Akdeniz limanlarını elinde bulundurmak isteyen bu iki devlet arasındaki kara ve deniz savaşlarının önemli bir bölümü Doğu Akdeniz kıyıları ile Kilikia bölgesinde geçmiştir. Çatışmalarla geçen ve İÖ 64e kadar süren karmaşa dönemine rağmen kıyılarda kurulan bazı şehir devletlerinin isimlerinin değiştirilmesiyle Ovalık Kilikia olarak bilinen Çukurovada şehirleşme süreci Apameia barışından sonra geçen yaklaşık 120 yıllık dönem de de devam ettirildi.
Büyük İskenderin haleflerinden Antigonos ya da I. Seleukos Nikator tarafından kurulan İssos Ovası kenarındaki İskenderiya olarak bilinen Alexandreia İsson bugünkü İskenderun ilçesidir. İÖ 4. yüzyıl sonlarında kurulduğu tahmin edilen diğer bir şehir de İskenderunun Arsuz ilçesinde bulunan Rossostur. Büyük İskenderin ardından kurulan kentlerden biri de Doğu Akdenizin en büyük liman şehirlerinden biri olan Aigaiaidir. Adananın Yumurtalık ilçe merkezinde bulunan bu liman İS 3. yüzyıl başlarından itibaren Parthlara ve sonra da Sasanilere karşı ordusuna komuta etmek isteyen birçok Roma imparatorunun burada karaya ayak basışına tanıklık etmiştir.
Seleukos krallarından IV. Antiokhos Epiphanesin Kilikiada, Hellenistik devir krallarının birçok yerde uyguladıkları bir yönteme başvurarak, çok daha önceden kurulmuş bazı şehirleri imar edip yeni kurulmuş gibi göstererek kendi adlarını verdikleri sikkeler ve yazıtlar sayesinde bilinir.
Kilikia bölgesine Romanın doğrudan müdahalesini gerektirecek ilk tarihi olay İÖ 2. yüzyılın ortalarından itibaren Rodosun Akdenizdeki etkinliğinin kaybolmasıyla giderek yayılan korsanlara karşı yapılan askeri harekâtlarla oldu. Roma senatosu, korsanların özellikle Dağlık Kilikia sahillerinde bulunan üslerini imha etmek amacıyla İÖ 102 yılında Marcus Antoniusu (İÖ 1. yüzyıl sonlarında ikinci triumvirlikte yer alan Marcus Antoniusun dedesi) görevlendirdi. Antonius korsanları tamamen ortadan kaldıramamış olsa da Roma Kilikiada ilk kez korsanların hareketlerini sürekli gözetleyebilme olanağını elde eder.
İÖ 4. yüzyıldan beri Ovalık Kilikia şehirlerini elinde bulunduran Seleukos Krallığı İÖ 2. yüzyılın son çeyreğinde taht kavgaları nedeniyle giderek zayıflamaktaydı. Bu durum Ovalık Kilikiada da iktidar boşluğu ve bunun doğal sonucu olarak karışıklıklara yol açmış; İÖ 1. yüzyıl başında, Kral VI. Seleukosun rakibi X. Antiochos Eusebese yenilerek kaçtığı Mopsuestiada halk tarafından yakılarak öldürülmesinden anlaşılır. Seleukosun kardeşleri I. Philipp ve XI. Antiochos öç almak amacıyla şehri tahrip etmek isteseler de başarılı olmazlar. Bu kargaşa döneminde Ovalık Kilikia şehirlerinde Romalılara bakışı gösteren en önemli belgelerden biri Mopsuestiada bulunan Romalı komutanlar Lucullus ile Sullanın mektuplarını içeren yazıttır. Yazıt Ovalık Kilikia şehirlerinin Romanın koruyucu gücüne uzun zamandır gereksinim duyduğunu kanıtlayan ifadeler içerir.
Tam bu dönemde Ovalık Kilikianın tarihinde dönüm noktası sayılabilecek bir olay meydana gelir. Ovalık Kilikia şehirleri İÖ 83 yılında Seleukos Kralı X. Antiochos Eusebesi yenerek Kilikiayı işgal edip Akdenize çıkış yolu arayan Kral Tigranesin eline geçer. Eskiçağ kaynakları, Tigranesin fethettiği yerlerin halkını yeni kurduğu başkenti Tigranokertaya zorla götürdüğünü yazmaktadır. Yüzlerce kilometrelik yürüyüş sırasında bu insanların bir kısmı yollarda can verir.
Anadoluda Mithridates dönemi savaşları olarak ta bilinen İÖ 88 ve 64 arasındaki dönemde, Çukurova şehirlerinin, Romalıları Anadoludan çıkarmak için savaşan Mithridates, müttefiği Kilikialı korsanlar ve Tigranes ile Romalılar ve onların müttefikleri arasındaki savaşlarda büyük bir yıkım yaşadıkları bilinmektedir. İÖ 74 yılında Kilikia bölgesine gönderilen L. Licinius Lucullus, Tigranes tarafından Silvan civarında bulunduğu tahmin edilen Tigranesin başşehri Tigranokertaya zorla tehcir ettirilen Çukurova halkını 15 yıllık bir sürgünden sonra İÖ 69 yılında Tigranokertayı ele geçirip kurtarır. Çukurova şehirlerinin halkı İÖ 68 yılı başlarında yeniden eski topraklarına dönme olanağı bulabilmişlerdir. Bu insanları daha önce oturdukları şehirlere yerleştiren Lucullus, XIII. Antiochos Asiatikosu Suriye ve Kilikia kralı olarak Seleukos tahtına oturtur.
Ancak Lucullusun Romadaki karşıtları, Mithridates ile yapılan savaşta başarısız olduğu gerekçesiyle İÖ 68 yılında Roma senatosu tarafından geri çağrılmasını sağlar. Yerine atanan Cn. Pompeius Magnus tüm Akdenizi kapsayan ve kıyıdan 50 mil içerilere kadar geçerli olan olağanüstü bir komuta yetkisi olan imperium proconsulare maius ile İÖ 67 yılında korsanların asıl gizlendiği yer olan Kilikia bölgesine gelir. Akdenizde yüzyıllardır dehşet salan ve son yıllarda da Romaya karşı savaşan Mithridatesin müttefiki olan korsanları İÖ 67 yılı yazında Korakesion önlerinde yapılan deniz savaşında kesin yenilgiye uğratır. Çoğunluğunu, önceleri çiftçilikle uğraşırken bölgedeki iktidar boşluğundan doğan kargaşa ortamı nedeniyle korsanlık yapmak mecburiyetinde kalanların oluşturduğu bu insanları, aralarında Adana, Mallos ve Epiphaneianın da bulunduğu kısmen terk edilmiş durumdaki Ovalık Kilikia şehirlerine yerleştirir. Eskiçağ kaynakları Pompeiusun korsanların büyük bir kısmını Soli şehrine yerleştirip, Hellenistik dönem kralları gibi şehre kendi adını vererek Pompeiopolise çevirdiğinden bahsetmektedir.
Pompeius böylece Mithridates ve müttefiklerine karşı yapmayı planladığı savaşta stratejik yönden son derece önemli olduğunu anladığı Ovalık Kilikiayı Roma hâkimiyeti altına almak için ilk adımı atmış olur. Birçok Ovalık Kilikia şehri Pompeius tarafından yapılan düzenlemelerle doğrudan Romanın koruyuculuğu altına girmekle kendileri için yeni bir dönemin başladığını gördüklerinden şehirlerinde kullandıkları takvimin başlangıcı olarak İÖ 67 yılını kabul ettiler. Appian, Pompeiusun Kilikianın henüz Roma hâkimiyeti altına girmemiş olan kısımlarını da Romaya bağladığından bahseder.
Kilikianın Roma İmparatorluğuna dahil edilmesi yönünde Pompeiusun attığı ikinci adım ise, Lucullusun bölgedeki hâkimiyetini tanıdığı Seleukos Kralı XIII. Antiochosu, İÖ 64 yılında tahttan indirmesidir. Bu hareketiyle Pompeius Romanın onlar için artık fiilen ortadan kalkan Seleukos İmparatorluğundan daha güvenilir bir koruyucu güç olduğunu da vurgulamış olur. Böylece Pompeius kendisine Roma senatosu tarafından verilen olağanüstü komuta yetkisine dayanarak Ovalık ve Dağlık Kilikia ile Lykia, Pamphylia, Pisidia ve Kıbrısı da içine alan bir provincia Cilicia oluşturur ve Tarsusu da bu eyaletin başkenti yapar.
İÖ 47 yılı Nisan ayında Iulius Caesar İskenderiyeden Tarsusa gelir. Ovalık Kilikia şehirlerinden Aigaiainin takvimi Caesarın Kilikiada bulunduğu İÖ 47 yılında kenti Pompeius taraftarı Tarkondimotosun hâkimiyetinden alıp şehre civitas libera yani serbest şehir statüsü vermesiyle başlar. Aigaiai özellikle İS 2. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, imparatorluğun doğusunda giderek artan Pers ve Sasani saldırıları nedeniyle yapılan askeri seferler sırasında stratejik önemi nedeniyle Kilikia ve Doğu Akdenizin en büyük askeri ve ticari limanlarından biri konumuna gelir.
Iulius Caesarın İÖ 44 yılında öldürülmesinden sonra, triumvirlerden Marcus Antonius İÖ 41 yılında Anadoluya geçer ve aynı yılın sonbaharında doğuda Partlara karşı sefere çıkmadan önce Anadolu ve Doğu Akdenizi güvenceye almak için o sırada Mısır tahtında bulunan VII. Kleopatra ile anlaşmak üzere Tarsusta buluşur. Plutarkh, bu buluşma sırasında Antoniusun Kleopatraya hediye olarak Fenike ve Suriye sahilleri ile Kıbrısın yanı sıra, Dağlık Kilikia sahillerinin de büyük bir kısmını verdiğinden bahseder. Antonius Kilikia eyaletinde yaptığı yeni düzenleme çerçevesinde Ovalık Kilikianın doğusunu Suriye eyaletine dahil eder. Dağlık Kilikia ile Ovalık Kilikia arasında kalan kesimi ise başkenti Kastabala olan yerel krallardan Tarkondimotosa verir. Tarsusa ise serbest şehir (civitas libera) statüsünü ve vergi ödememe ayrıcalığını tanır. Bu düzenlemeler sırasında Pompeiopolisin Pompeius tarafından tanınan serbest şehir statüsü geri alınmış olmalıdır. Büyük bir olasılıkla Antoniusun İskenderiyede bulundugu İÖ 41 yılı sonlarında ya da İÖ 40 yılı başlarında Kilikia eyaletinin kalan kısımlarını da Ptolemaiosların elinde bulunan Kıbrısa bağlamasıyla İÖ 64 yılında Pompeius tarafından kurulan Kilikia eyaletinin ortadan kalktığı görülür.
Marcus Antonius ile birlikte ikinci triumvirlik yönetiminde bulunan C. Octavianusun araları giderek açıldı ve sonunda savaşacak duruma geldiler. Marcus Antonius ve Kleopatra İÖ 31 yılında Prevezedeki Actium savaşında yenildi ve bu savaşta Antoniusun tarafını tutan Ovalık Kilikia yerel kralı Tarkondimotos da hayatını kaybetti. Tarkondimotosun arazisi İÖ 29 yılında Octavianus Augustus tarafından Kappadokia Kralı I. Arkhelaosa verildi. Ancak İÖ 20 yılında Augustus, Tarkondimotosun oğlu Tarkondimotos Philopatora, II. Tarkondimotos adıyla kral unvanını verdi. Augustusun İÖ 19 yılında Kilikiaya gelmesi üzerine, II. Tarkondimotos imparatoru onurlandırmak amacıyla Ovalık Kilikiadaki Anazarbos yerleşmesine imparator şehri anlamına gelen Kaisareia adını vererek yeniden kurdu.
Augustus, Tarsosa Antonius tarafından verilmiş olan serbest şehir statüsünü değiştirmedi ve şehrin arazisini genişletti. Tarsos Roma imparatorluk devri ve geç antik devir boyunca önemini korumayı başarmıştır. Roma İmparatorluğunda 313 yılında rakiplerine karşı taht kavgası veren Maximinus Daianın Tarsosta ölmesi üzerine, 363 yılında doğu cephesindeki savaşlarda yaralanan İmparator Julianusun kısa süre sonra hayata gözlerine yumması sonrasında Tarsusa gömülmeleri bu önemli merkezin tüm Roma İmparatorluğu için taşıdığı önemin 4. yüzyılda da devam ettiğini göstermektedir.
Augustus Ovalık Kilikia şehirlerinden Mopsuestianın da serbest şehir statüsüne dokunmadı. İmparator Tiberius devrinde de Augustus devrinde başlayan yeni şehirleşme politikasının yanı sıra Romalılaştırma politikasının da sürdüğünü görmekteyiz. Tiberius bu politikası çerçevesinde, İS 17 yılında, II. Tarkondimotosun ölümünü fırsat bilerek krallığı dahilindeki toprakları Ovalık Kilikianın diğer bölgeleri ile birlikte bir Roma eyaleti olan Suriyeye bağladı. Tiberius bu arada Orta Pyramos Havzasında Tarkondimotos hanedanlığı tarafından başlatılmış olan şehirleşme çalışmalarını bu bölgenin biraz batısında kalan Saros Nehri üzerinde Adananın kuzeyinde İS 20 yılında kurduğu Augusta şehri ile sürdürdü.
Ovalık Kilikianın doğu komşusu ve Mezopotamya ile Kilikia arasında bulunan bir bölge olan Kommagenenin Kralı IV. Antiokhos, Roma Devleti tarafından yetiştirilmiş bir bağımlı kral konumundaydı. Antiokhos Ovalık Kilikiada imparatorluk ailesini onurlandırmak ve onlara sadakatini göstermek amacıyla, İmparator Claudius tarafından İS 50 yılında evlat edinilen Neroyu onurlandırmak üzere İÖ 51 ya da 52 yılında Osmaniyenin Düziçi ilçe merkezinde lokalize edilen Neroniası kurdu. Bu şehrin adı büyük bir olasılıkla Vespasian döneminde Eirenepolise çevrildi.
İS 72 yılında İmparator Vespasian Roma Devletinin doğusunu yeniden düzenlerken, IV. Antiokhosu Romaya sadakatsizlikle suçlayarak azletti ve topraklarını Roma eyaleti yaptı. Antiokhosun topraklarının Kommagenede bulunan bölümü Suriye eyaletine bağlanırken, Doğu ve Batı Kilikiadaki toprakları üzerinde Vespasian yeni bir Kilikia eyaleti kurdu. Sınırları doğuda İskenderunun birkaç kilometre kuzeyindeki Sarıseki Kalesi civarındaki Kodrigaiden, batıda Syedra ile İotape arasındaki Sedre Çayına kadar uzanan bu yeni eyaletin başkenti tekrar Tarsos oldu.
Kilikiada Roma devrinde kurulan son şehir, Vespasianın İS 73 yılında Ovalık Kilikianın kuzeydoğusunda kurulması sürecini başlattığı Flaviopolistir. Henüz kesin bir yazıtlı buluntu olmamasına rağmen Flaviopolisin, Adananın Kadirli ilçe merkezinde lokalize edilebileceği üzerinde bilim insanları arasında görüş birliği vardır.
Kilikiada İÖ 1. yüzyıl ortalarına doğru başlayıp İS 1. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar devam eden ve Kilikiayı Romalılaştıran yeni şehirler kurulması dönemi, Flaviuslar devri başlarında Flaviopolisin kurulmasıyla sona ermiştir. Ancak İS 1. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, Kilikia şehirleri için Roma imparatorluk devrinin sonu sayılan Sasani Kralı I. Şapurun Roma İmparatoru Valerianusu esir alıp Selinus Çayına kadar hemen tüm Kilikia şehirlerini yağmaladığı İS 260 yılına kadar olan dönemde Kilikiada meydana gelen tarihi olaylara paralel olarak mevcut şehirlerin sosyal ve siyasal konumlarında çeşitli değişiklikler meydana geldiği görülmektedir. Bu değişiklikler Kilikia şehirlerinde İS 2. ve 3. yüzyıllarda yoğunlaşan şehir merkezleri oluşturmayı amaçlayan yapı faaliyetlerine de yansımıştır. Tüm bu imar faaliyetleri Çukurovada İS 260 yılından başlayarak İS 408 yılında Doğu Roma İmparatoru II. Theodosiusun tahta çıkışına kadar geçen sürede şehirleşme yönünden ve imar faaliyetleri bakımından dikkat çekecek kadar büyük ölçekte bir etkinliğin olmadığı anlaşılmaktadır. Şapurun Ovalık Kilikianın eskiçağ dönemi şehirlerinde yaptığı yıkım ve sonrasındaki yaklaşık 150 yıllık duraklama dönemi bugün de Ovalık Kilikia eskiçağ kentlerinin kalıntılarına genel olarak yansımış görünmektedir. Özellikle Ovalık Kilikia için İS 5. yüzyıldan itibaren başlayan yeni bir yükselme ve gelişme süreci olarak tanımlanabilecek dönemin anıtlarının bazı istisnalar dışında İsadan sonraki ilk üç yüzyılın anıtlarını gölgede bıraktığı ya da onlara oranla daha iyi durumda günümüze ulaştıkları gözlemlenmektedir.
Roma İmparatorluğunun ilk 300 yılında eskiçağ dönemi tarih yazımının oluşturduğu kaynaklar ile yazıtlar, sikkeler ve arkeolojik veriler sayesinde saptanabilen bu gelişme Kilikia eskiçağ şehirlerinin bugün görülen kalıntılarında gözlemlenebilmektedir. Ovalık Kilikiadaki şehirler yapısal olarak tıpkı Dağlık Kilikiada olduğu gibi daha çok Mezopotamya, Doğu Akdeniz, Mısır ve Kıbrıs coğrafyasındaki şehirlere benzerlik göstermektedirler. Bu durum Toros Dağlarının bu bölgeleri Anadolunun diğer bölgelerinden ayırmasından kaynaklanıyor olmalıdır. Kilikiada halen yapılmakta olan ve gelecekte yapılacak çalışmalarla şehirleşme süreci ve şehirler ile kırsal kesim arasındaki ilişkiler ayrıntılı olarak incelenebileceklerdir.
(*) PROF. DR. MUSTAFA H. SAYAR, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ESKİÇAĞ ANABİLİM DALI
Fotoğraf: Ovalık Kilikiada yer alan ve ortaçağa tarihlenen Anavarza (Anazarbos) Kalesi, Adananın Kozan ilçesi sınırları içerisinde. Anazarbosa, Roma İmparatorluğunun kurucusu Octavianus Augustus tarafından İÖ 19 yılında şehir statüsü verildi. Çukurovanın ortasında Melitene (Malatya) ile Antiokheia (Antakya) arasındaki askeri yol üzerinde stratejik bir öneme sahipti. Bundan ötürü kısa sürede gelişerek Roma eyaleti Kilikianın başşehri Tarsusla rekabet edebilecek konuma geldi.
Atlas Kasım