Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Otlukbeli Savaşı

s3rdar

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Ara 2012
  • Mesajlar
    768
  • MFC Puanı
    54
tlukbeli meydan savaşı: Anadolu’da Erzincan ilinin Tercan Ovası’nda Otlukbeli denilen yerde, Osmanlı Padişahı FATİH SULTAN MEHMED’in komuta ettiği Osmanlı ordusuyla AKKOYUNLU İmparatoru UZUN HASAN’ın komuta ettiği Akkoyunlu ordusu arasında yapılan meydan muharebesidir.
Otlukbeli savaş alanında, o devirde dünyanın en büyük iki Türk İmparatorluğunun ordusuyla iki büyük hükümdarı karşı karşıya gelmişlerdi.
Osmanlı ordusunun başkomutanı büyük asker Fatih Sultan Mehmed idi. AKKOYUNLU ordusunun başında, başkomutan (Emir-i Kebir) adıyla anılan UZUN HASAN vardı.

UZUN HASAN; 1453 yıllarında Diyarbakır çevresindeki, Akkoyunlular’ın başına geçmiş, mahir, dirayetli, cesur bir hükümdardı. Uzun Hasan; Karakoyunlu ve Timur Türk İmparatorlarıyla savaşmış, onları öldürterek ülkeye hâkim olmuştu. Bu savaşlar sonucu IRAK’ı, İRAN’ı, AZERBAYCAN’ı eline geçirmiş, 1466 yılında TEBRİZ’İ başkent yaparak, Gürcistan’ı da ele geçirmek suretiyle doğunun en büyük devletini kurmuştur.
Otlukbeli meydan muharebesi yapıldığı sırada yakın doğuda bulunan üç büyük İslam devleti vardı. Bunlardan biri; Osmanlı devleti, ikincisi Akkoyunlu devleti, üçüncüsü de Mısır’da Memluk Devleti idi.
Osmanlılar, 150 senelik bir devletti. Akkoyunlu İmparatorluğu ise; parçalanan Timur İmparatorluğu ’nun enkazı üzerine kurulmuş yeni bir devletti. Gerçi 500 yıllık bir geçmişi varsa da büyük bir imparatorluk halini almaları çok yeni idi. Asya kıtası bu iki Türk asıllı devlete yetecek kadar büyüktü. Birbirlerine sataşmadan bu geniş topraklar üzerinde yerleşebilirler, medeniyetlerini genişleterek ve güçlendirerek tarihi görevlerini yapabilirlerdi. Hâlbuki Uzun Hasan, Osmanlı hanedanını ortadan kaldırıp onların tahtlarına oturup, Timur ve Karakoyunlu hanedanlarını da yok edip miraslarına konmak istiyordu. O sırada korkunç fırsatçı düşman Avrupalıydı. Avrupa, bu Müslüman Türklerin birbirlerini hırpalamalarını istiyor ve Akkoyunluları kışkırtmaktan geri durmuyordu. Çünkü kendilerinin bu iki devletle başa çıkacak kuvvetleri yoktu. Bu iki Müslüman Türk hükümdarının bunu görmeleri ve akıbeti düşünmeleri ve bu bakımdan birbirleriyle dalaşmamaları bilakis birbirlerini desteklemeleri icap ederdi.

Fatih Sultan Mehmed
Büyük Türk İmparatorluğu hükümdarı Timurlenk ile Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid’in, Otlukbeli meydan savaşından 71 yıl önceki düştükleri tarihi hataya düşmemeleri, birbirlerini yok etmeye çalışmamaları icap ederdi. Çünkü Yıldırım Bayezid, Timurlenk’e esir olduğu, Osmanlıları Anadolu’dan sürdüğü zaman Avrupalıların gücü kudreti yoktu. Bu bakımdan Osmanlıları Avrupa’dan sürmeyi düşünemediler bile. Hâlbuki bu sırada fırsat bekliyorlar ve Akkoyunluları destekliyorlardı. Ama ne var ki bu savaşı Osmanlılar kazanacak, Avrupalıların umutları yine kursaklarında kalacaktı.

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, savaş alanını öyle bir arazide seçmişti ki, burada bozulacak bir ordu tamamen yok olmaktan kurtulamayacaktı. Bu savaş alanı yolsuz, sarp dağlar arasında derin vadiler içerisinde, yenilen tıkanacak, çıkamayacak yok olmağa mahkûm olacaktı. Savaşı Uzun Hasan kazanmış olsa idi Osmanlı ordusunun akıbeti bu olacaktı.
Fakat bu savaşı kazanan Osmanlı orduları başkomutanı, düşmanlarının yenilgisini kâfi görmüş, çekilip gitmelerine izin vermiştir. Bu suretledir ki, iki kardeş millet arasında yapılan bu boğazlaşma, Osmanlılar’ın kazanmasıyla Türklük için bir nimet, bir mutluluk olmuştur. Bu böyle olmayıp da savaşı Uzun Hasan kazansaydı; bu savaştan 71 yıl önce Timurlenk ile Yıldırım Bayezid arasında Ankara’nın Çubuk Ovası’nda yapılan ve Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanan savaşın sonunda, Avrupalılar Niğbolu yenilgisinden dolayı henüz bellerini doğrultamamış, Osmanlılar’ın Anadolu’da yok oluşu karşısında kıpırdayamamışlardı. Bu sefer durum böyle olmayacaktı. Bütün Avrupa heyecan içinde ve hazır durumda savaşı izliyor ve sonucu bekliyordu. Rumeli yönünden hemen taarruza geçerler ve Osmanlıları Avrupa’dan atarlardı. Bunun zararı da İslam ve Türk dünyasına olurdu.
Cihangir olmak sevdasıyla yaşayan Uzun Hasan, uzağı göremiyor, tehlikeyi düşünemiyor, bunun aksine Avrupalılarla anlaşarak Osmanlılar’ı tahrik ediyor, savaşa zorluyordu. Hâlbuki Osmanlılar, iki kardeş millet arasında bir çatışmayı hiçbir zaman istememişler, savaşın önüne geçmek için ellerinden geleni de yapmışlardı.

OTLUKBELİ MEYDAN MUHAREBESİNİN SEBEPLERİ:

13. yüzyılın sonlarında MOĞOLİSTAN İmparatoru Ergün Han zamanında Türkistan’dan batıya, birbirlerine yakın topraklarda yaşayan iki Türkmen kabilesi, yaşama sahası bulmak üzere göçe mecbur kalmışlardı. Bu iki kabilelerden biri AKKOYUNLULAR, diğeri KARAKOYUNLULAR’dı.
AKKOYUNLULAR; Diyarbakır bölgesinde, KARAKOYUNLULAR da Erzurum bölgesinde yer bulup yerleşmişlerdi. Gelişlerinden 100 yıl kadar sonra her iki kabile de yerleştikleri yerlerde devlet kurmuşlardı. İlk defa siyası bir varlık gösteren Karakoyunlular olmuş, 1375’ten 1469 yılına kadar 94 yıl devlet halinde yaşamışlardı. Karakoyunluların en kudretli hükümdarı Cihanşah idi. Bu hükümdar devrinde devlet en büyük hale gelmiş, Arabistan’dan, İran’dan ve Azerbaycan’dan birçok toprakları kendi toprakları içine katmayı başarmışlardı. Tebriz’i kendilerine başşehir yapmışlardı.
Akkoyunlular ise; Karakoyunlulardan biraz daha sonra 1406’da devlet kurabilmişler, devlet halinde yaşamaları 99 yıl devam etmiş, 1505’te son bulmuşlardı. Bu devletin 9 hükümdarı olmuştu. Birinci hükümdarı Osman Bey, ağabeyi Mehmed Bey’in kabileye başkan olduğu sırada istiklalini ilana kalkışmış ise de başarılı olamamıştı. Ancak Timur’a sadakati ve hizmetleri dolayısıyla Diyarbakır çevresi kendisine verilmiş ve burada egemen olmayı başarmıştı. Osman Bey’e oğlu Hamza, Hamza’ya da amcaoğlu Cihangir halef olmuşlardır. Cihangir’in hükümdarlığı zamanında kendisine amcası Hasan Bey ve Erzincan hâkimi Kılıç Aslan isyan etmişler ve savaşmışlardı. Ülkesinde ve bilhassa asker arasında cesareti ve maharetleriyle ün kazanan ve halka güven veren Hasan Bey bir hile ile Diyarbakır ve çevresini ele geçirdi. Hükümdar Cihangir’i de kaçırarak, Akkoyunlu Devleti’ni kendi adına 1453’te ilan etmiştir. Lakabı da “Uzun” idi ve ona Uzun Hasan derlerdi. Çok cesur ve savaşçı bir komutan, mahir bir idareci ve devlet adamı olan UZUN HASAN, kısa bir süre içinde Kürdistan’ı da sınırları içine alarak kudretli büyük bir devlet kurmak başarısını gösterdi. Trabzon İmparatorluğu prenseslerinden biriyle evlenerek bu imparatorluğu kendi tarafına çekmişti. Kısa süre içinde kazandığı başarılar güvencini artırmıştı. Henüz kardeşini ortadan kaldıramamış olmasına rağmen Osmanlılar’a karşı düşmanca girişimlere başlamış, bu meyanda Osmanlılar’a ait KOYUNHİSAR’ı bir baskınla ele geçirmişti. Bu kadarla da kalmamış, İstanbul’a Fatih Sultan Mehmed’e bir elçi göndererek, Trabzon Devleti’nin Osmanlılar’a ödediği 2000 duka altının (vergi olarak alınıyordu) alınmaktan vazgeçilmesini ve ayrıca büyükçe bir yekûn tutan verginin kendisine verilmesini istedi. Etrafının çepeçevre düşmanlarla çevrili olduğunu biliyordu. Daha doğru dürüst ülkesinin içişlerini bile kavileştirmediğini düşünmeden, zamanın 150 senelik büyük ve esaslı bir kuruluşa sahip Osmanlı Devleti’ne karşı meydan okumaya kalkıştı. Bu halleri belki de felaketine sebep olacaktı. Ama kendisi bunun farkında değildi.
Elçileri sükûnet içinde soğukkanlılık ile dinleyen Fatih Sultan Mehmed, elçilere:
” Siz gidin hükümdarınıza söyleyin, seneye ben gelir bütün borçlarımı öderim” diyerek elçileri yolcu etmişti. (Hakikaten ertesi yılın yazında güçlü ordusuyla İstanbul’dan doğuya yürüyecektir.)
Fatih Sultan Mehmed, o yıl kış aylarında gizliliğe önem vererek bütün hazırlıklarını tamamlamış, kimseye de kararını belli etmemişti. İlkbaharla beraber Rumeli’ndeki kuvvetlerini Edirne’de Sadrazam Mahmut Paşa komutasında toplatırken, kendisi de Bursa’da Anadolu kuvvetlerini toparlamıştı. Ayrıca bir donanma hazırlatmış, orduyu doğu yönüne yürüyüşe geçirirken, donanma da Karadeniz’e açılmış, önce Amasra’yı ele geçirmiş, sonra Sinop’a doğru yol almıştı. Fatih Sultan Mehmed, Ankara üzerinden Sinop’a inmiş, burasını ele geçirip 1460’da Amasya-Sivas yoluyla Erzincan genel yönünde yürümüştür. Osmanlı ordusunun yığınağından ve ilk hareketlerinden nereye ve kime karşı yürüyeceği bir türlü anlaşılmamıştı. Sinop’u ele geçirdikten sonra Fatih Sultan Mehmed, ordusunu doğuya döndürtmüş, bundan da hareket yönü ve ne yapacağı kestirilememişti. Bütün dikkatiyle Osmanlılar’ın hareketleriyle ilgilenen Uzun Hasan bile, Fatih Sultan Mehmet’in maksat ve kararını anlayamamıştı.

Osmanlı ordusu Koyunhisar önüne geldi. 3 gün devamlı top atışlarıyla bu kaleyi çökertti ve ele geçirdi. Bu durumdan kuşkulanan Uzun Hasan, amcasının oğlu Hurşit Bey’i bir kuvvetle hisara gönderdi. Fakat bu kuvvet, Gedik Ahmet Paşa’nın kuvvetleriyle karşılandı. Yapılan savaşta Hurşit Bey yenilgiye düşerek ordusu dağıldı.

Bu haber Uzun Hasan’ı korkuttu ve ona kendi kuvvetlerinin zayıf olduğunu anlattı. Kâfi bir hazırlığı da yoktu. Bu sırada Osmanlılar’ın kudretli ve düzenli ordularıyla savaşacak durumda değildi. Bu düşünce içinde barış teklifleriyle annesi SARA Hatun’u Fatih Sultan Mehmed’e gönderdi. Sara Hatun, Bulgar dağındaki Osmanlı ordugâhına geldi ve hoşgörü içinde karşılandı. Fatih Sultan Mehmed mecbur kalındığı takdirde Uzun Hasan’la savaşmayı düşünüyordu ve savaşa niyetli idi. Ama o sırada Anadolu’da Osmanlılar için pürüzlü haller vardı. Bunlar tamamen ortadan kaldırılmamıştı. Biraz da bu sebepten Trabzon’un Osmanlılar’ın olması şartıyla barışa razı olundu. Uzun Hasan da son yaptığı basiretsiz siyasi yanlışlığı idrak ettiği için cezasını çekmeye ve bu şartları kabule mecbur oldu. Osmanlılar 1462’de Trabzon ve çevresini tamamen ele geçirdiler ve korunmasını da sağlayarak anavatana döndüler.

Bu durum Uzun Hasan’a rahat bir nefes aldırttı. Şimdilik çok önemli bir tehlikeyi savuşturmuş oldu. Ama kendisine bu acıyı veren hatasını hiçbir zaman unutmayacaktı.

Bu durumdan sonra Uzun Hasan serbest kalmıştı. Şimdi bütün gayretlerini toplayarak dikkatlice etrafındakileri kolluyor, ülkesini genişletme ve kuvvetlendirme yolları arıyordu. Bunu bulmada da gecikmedi. Evvela komşusu Karakoyunlu Devleti ile bozuştu. Erzurum-Bayburt yönlerine yürüdü. Bu saldırıyı durdurmak ve yurdunu savunmak için Karakoyunlu ordusu karşısına çıktı. Uzun Hasan çarptığı kaya sert gelince durdu ve ordusunu geri çekti. Ama fırsat kolladı. Karakoyunluların gafletlerinden faydalanarak onları konak yerinde hazırlıksız yakaladı. 1467 yılında yapılan bu çarpışma sonucu Karakoyunluları yok etmeyi başardı. Hükümdarları Cihanşah’ı öldürterek bu devletin bütün topraklarına sahip çıktı. Saldırısını durdurmadı, ilerlemesine devam ederek Bağdat’ı kuşattı. Bu sırada Azerbaycan’da işlerin bozulduğunu, ayaklanmalar olduğunu duyunca kuşatmasının 40. günü kuşatmayı kaldırarak geri döndü.

Cihanşah’a karşı kazandığı zaferi, dost olan İlhanlı hükümdarı Timur’un oğullarından Ebu Sait’e mağrurane yazılmış zafer namelerle beraber Cihanşah’ ın gövdesinden ayrılmış kesik başını gönderdi. Sultan Mehmed’e Cihanşah’ın üç danışmanının kesik başlarını gönderdi. Fatih Sultan Mehmed bu yakışıksız hareketten çok müteessir oldu, çok üzüldü. Timurlu hükümdarı Ebu Sait ise Uzun Hasan’ın Azerbaycan içişlerine karışmasını (Azerbaycan’ı Ebu Sait adına Cihanşah idare ediyordu) hoş karşılamadı. Uzun Hasan’a karşı savaş açtı. Uzun Hasan ise İlhanlı ordusunu pusuya düşürüp yenilgiye uğratmayı başarınca Ebu Sait’in de başını kestirdi. Bu suretle de Timurluların bütün topraklarına sahip çıktı. Tebriz’i devletinin başşehri yaparak ülkesini buradan idare etmeye başladı. Kendisi için düşman saydığı Gürcistan ve Horasan devletlerini de ortadan kaldırarak topraklarını kendi sınırları içine sokmak için önce Gürcistan’a saldırdı. Tiflis’i aldı. Sonra Horasan Hükümdarı Hüseyin’in hükümdarlığına hak iddia ederek yeğeni Yadigâr Mehmed’i bu devletin başına oturtmak bahanesiyle ve Timur oğullarının birbirine düşmelerinden de faydalanarak Horasan’a yürüdü. Önce Herat’ı ele geçirdi. Ye sonunda Akkoyunlu İmparatorluğu Horasan’dan Karaman’a, Gürcistan’dan Basra Körfezi’ne kadar uzanan büyük ve kudretli bir devlet haline geldi. Her biri evvelce devlet olan bu yerleri birer vilayet haline sokarak, her birinin başına oğullarını getirdi. Uzun Hasan için bu kıtada iki rakip kalmıştı. Biri Osmanlı İmparatorluğu, diğeri Mısır devleti idi. Bir fırsat çıkmasında bunların da haklarından gelmeyi düşünüyor, artık kendisini Timurlenk gibi görüyor, doğunun tek hâkimi olmak istiyor ve her haliyle Timurlenk’i taklide kalkışıyordu. Bu bakımdan harekete geçerek ilk iş olarak toprakları Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisine sokulmuş birçok beyleri, Timurlenk gibi sarayında topladı. Fatih Sultan Mehmed’e Bey diye başlayan, onu aklınca küçülten sözlerle dolu mektuplar yazıyor, Fatih’i kızdırıp arayı açmak istiyordu. Bozuşmaları halinde aralarında yapılacak savaşı mutlaka kazanacak ve Osmanlılar’ı tamamen yok ederek Akkoyunlu İmparatorluğu HORASAN’dan TUNA NEHRİ’ne kadar, büyük Cihangir Timurleng’in bile ulaşamadığı geniş topraklara sahip olmayı hayal ediyordu. Kendisini bu gayeye götürecek bir bozuşma sebebi arıyordu. Nihayet bu sebebi buldu; Fatih Sultan Mehmed, Trabzon savaşında İsfendiyaroğulları ve Canikoğulları topraklarını ele geçirmiş, beylerini ise başka yerlere bey olarak tayin etmişti. Uzun Hasan, toprakları ellerinden alınmış bu beylerin kendisine sığındıkları takdirde, eski beyliklerinin kendilerine geri verileceği sözünü vermiş, bu beyler de Uzun Hasan’a sığınmışlardı.
Hepsi Diyarbakır’daki BEYENDERİ Sarayı’na yerleşmişler, Uzun Hasan’ın korumasına alınmışlardı. Uzun Hasan ayrıca Avrupa devletleriyle anlaşma yolları aramış ve bulmuştu. Osmanlı ordusunu, Pir Ahmet Bey’den Karaman’ı almasından sonra çıkan ayaklanma sırasında Rodos Şövalyeleri’ne ve bu yoldan Venediklilere ve Papa’ya birer heyet göndererek, Osmanlılar’ın Akdeniz kıyılarındaki yerlere saldırdığını, buraları yakıp yıktığını, kendisine top dökecek ustalar gönderilirse onlarla ittifak yapacağını söylüyor ve bu suretle de Osmanlılar’a karşı koyacağını duyuruyordu. İşte bu sıralarda Osmanlı donanmasının Adriyatik Denizi’ne kadar sokulmuş bulunması ve Karadeniz yollarına da hâkim olması Venediklileri endişeye düşürmüş, onları Avrupa’daki bütün Osmanlı düşmanlarıyla birleşmeye itmişti. Asya’dan Uzun Hasan’dan yeni gelen teklif ve Uzun Hasan’ın yanındaki Venedik elçisi Katirino Zeno’nun da gayretleriyle son çare olarak kabul edilmiş ve aralarında birbirine saldırmama, yardım anlaşmaları için de ittifak yapılmıştı. Bu anlaşma sonucu Venedikliler, Karamanoğulları’nın kıyılarına, Moçemigo adındaki kaptan komutasında 4 büyük kadırga göndermişti. Bu kadırgaların ikisinde 200 kadar top dökücü vardı. Diğer iki kadırgada da barut ve top dökmeye yarayacak malzeme vardı.
Uzun Hasan bununla da kalmamış, Osmanlı ordusunu çeşitli cephelerde uğraştırarak yıpratmak için de tertipler almıştı. Ayrıca Osmanlılar’la Akkoyunlular arasında yapılacak savaş esnasında yanında koruduğu beylerin beyliklerindeki halkın (Ankara savaşında olduğu gibi) Osmanlılar’a ihanet ederek kendi tarafına geçeceğine, bu suretle de Osmanlı ordusunun çökeceğine inanıyordu.

Osmanlılar’a gelince; onlar bidayette Akkoyunlular’la bir savaşı düşünmüyorlardı. Bu yönden de bir mesele çıkarmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Çünkü siyasî durumları şimdilik böyle bir savaşa girişmeye imkân vermiyordu. Rumeli’nde halledilmeye çalışılan Sırbistan, Eflak, Boğdan, Mora, Arnavutluk, Venedik olayları vardı. Onlar küffarla mücadele içindeydi.
Fatih Sultan Mehmed; Bizans’ı ortadan kaldırdıktan sonra, Mora’nın, Sırbistan’ın ele geçirilmesi, Belgrad’ın kuşatılması, Arnavutluk’taki İskender Bey tehlikesinin kaldırılması ve Eflâk’ın yola getirilmesiyle uğraşmış ve bunda da başarılı olmuştu. Akkoyunlular, Osmanlılar’a uzaktılar, onlarla aynı din, aynı soydandılar. Kardeş bir milletle zorunlu kalmadıkça savaşmada bir mana bulamıyorlardı. İşte bu bakımlardan Fatih Sultan Mehmed, Rumeli’ndeki bütün olaylara hâkim olduktan sonra Anadolu’daki Trabzon’a kadar hareketle, önce Amasra’yı, Ereğli’yi Cenevizlilerden almış, bu sırada bir Osmanlı gölü haline getirilmiş olan Karadeniz’e kıyı, Osmanlı donanmasına bir hareket üssü olacak Sinop’u ele geçirmiş, bu güzel limandan sonra da Osmanlı uyruklu Rumlar için bir fesat merkezi halini alabilecek Trabzon’u da ele geçirerek, buradaki Rum hükümranlığına son vermişti. Daha sonra yine Rumeli’ne dönmüş, Eflak’ı yola getirmiş, Ege Denizi’nde birçok adalar Osmanlı hâkimiyetine geçmiş, bu denizde Venedik donanmasıyla savaşmıştı


Fatih Sultan Mehmed, ordusunu doğuya döndürtmüş, bundan da hareket yönü ve ne yapacağı kestirilememişti. Bütün dikkatiyle Osmanlılar’ın hareketleriyle ilgilenen Uzun Hasan bile, Fatih Sultan Mehmed’in maksat ve kararım anlayamamıştı.
Osmanlı ordusu Koyunhisar önüne geldi. 3 gün devamlı top atışlarıyla bu kaleyi çökertti ve ele geçirdi. Bu durumdan kuşkulanan Uzun Hasan, amcasının oğlu Hurşit Bey’i bir kuvvetle hisara gönderdi. Fakat bu kuvvet, Gedik Ahmet Paşa’mn kuvvetleriyle karşılandı. Yapılan savaşta Hurşit Bey yenilgiye düşerek ordusu dağıldı.
Bu haber Uzun Hasan’ı korkuttu ve ona kendi kuvvetlerinin zayıf olduğunu anlattı. Kâfi bir hazırlığı da yoktu. Bu sırada Osmanlıların kudretli ve düzenli ordularıyla savaşacak durumda değildi. Bu düşünce içinde barış teklifleriyle annesi SARA Hatun’u Fatih Sultan Mehmed’e gönderdi. Sara Hatun, Bulgar dağındaki Osmanlı ordugâhına geldi ve hoşgörü içinde karşılandı. Fatih Sultan Mehmed mecbur kalındığı takdirde Uzun Hasan’la savaşmayı düşünüyordu ve savaşa niyetli idi. Ama o sırada Anadolu’da Osmanlılar için pürüzlü haller vardı. Bunlar tamamen ortadan kaldırılmamıştı. Biraz da bu sebepten Trabzon’un Osmanlılar’ın olması şartıyla barışa razı olundu. Uzun Hasan da son yaptığı basiretsiz siyasî yanlışlığı idrak ettiği için cezasını çekmeye ve bu şartları kabule mecbur oldu. Osmanlılar 1462’de Trabzon ve çevresini tamamen ele geçirdiler ve korunmasını da sağlayarak anavatana döndüler.
Bu durum Uzun Hasan’a rahat bir nefes aldırttı. Şimdilik çok önemli bir tehlikeyi savuşturmuş oldu. Ama kendisine bu acıyı veren hatasını hiçbir zaman unutmayacaktı.
Bu durumdan sonra Uzun Hasan serbest kalmıştı. Şimdi bütün gayretlerini toplayarak dikkatlice etrafındakileri kolluyor, ülkesini genişletme ve kuvvetlendirme yolları arıyordu. Bunu bulmada da gecikmedi. Evvela komşusu Karakoyunlu Devleti ile bozuştu. Er-zurum-Bayburt yönlerine yürüdü. Bu saldırıyı durdurmak ve yurdunu savunmak için Karakoyunlu ordusu karşısına çıktı. Uzun Hasan çarptığı kaya sert gelince durdu ve ordusunu geri çekti. Ama fırsat kolladı. Karakoyunluların gafletlerinden faydalanarak onları konak yerinde hazırlıksız yakaladı. 1467 yılında yapılan bu çarpışma sonucu Karakoyunlular’ı yok etmeyi başardı. Hükümdarları Cihanşah’ı öldürterek bu devletin bütün topraklarına sahip çıktı. Saldırısını durdurmadı, ilerlemesine devam ederek Bağdat’ı kuşattı. Bu sırada Azerbaycan’da işlerin bozulduğunu, ayaklanmalar olduğunu duyunca kuşatmasının 40’ıncı günü kuşatmayı kaldırarak geri döndü.
Cihanşah’a karşı kazandığı zaferi, dost olan İlhanlı hükümdarı Timur’un oğullarından Ebu Sait’e mağrurane yazılmış zafernamelerle beraber Cihanşah’ın gövdesinden ayrılmış kesik başını gönderdi. Sultan Mehmed’e Cihanşah’ın üç danışmanının kesik başlarını gönderdi. Fatih Sultan Mehmed bu yakışıksız hareketten çok mütessir oldu, çok üzüldü. İlhanlı hükümdarı Ebu Sait ise Uzun Hasan’ın Azerbaycan içişlerine karışmasını (Azerbaycan’ı Ebu Sait adına Cihanşah idare ediyordu) hoş karşılamadı. Uzun Hasan’a karşı savaş açtı. Uzun Hasan ise İlhanlı ordusunu pusuya düşürüp yenilgiye uğratmayı başarınca Ebu Sait’in de başını kestirdi. Bu suretle de İlhanhlar’ın bütün topraklarına sahip çıktı. Tebriz’i devletinin başşehri yaparak ülkesini buradan idare etmeye başladı. Kendisi için düşman saydığı Gürcistan ve Horasan devletlerini de ortadan kaldırarak topraklarını kendi sınırları içine sokmak için önce Gürcistan’a saldırdı. Tiflis’i aldı. Sonra Horasan Hükümdarı Hüseyin’in hükümdarlığına hak iddia ederek yeğeni Yadigâr Mehmed’i bu devletin başına oturtmak bahanesiyle ve Timur oğullarının birbirine düşmelerinden de faydalanarak Horasan’a yürüdü. Önce He-rat’ı ele geçirdi. Ve sonunda Akkoyunlu İmparatorluğu Horasan’dan Karaman’a, Gürcistan’dan Basra Körfezi’ne kadar uzanan büyük ve kudretli bir devlet haline geldi. Her biri evvelce devlet olan bu yerleri birer vilayet haline sokarak, her birinin başına oğullarını getirdi. Uzun Hasan için bu kıtada iki rakip kalmıştı. Biri Osmanlı İmparatorluğu, diğeri Mısır devleti idi. Bir fırsat çıkmasında bunların da haklarından gelmeyi düşünüyor, artık kendisini Timurlenk gibi görüyor, doğunun tek hâkimi olmak istiyor ve her haliyle Ti-murlenk’i taklide kalkışıyordu. Bu bakımdan harekete geçerek ilk iş olarak toprakları Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisine sokul vaşılmış, tümü sindirilmişti. Fatih Sultan Mehmed, Uzun Hasan’ın Karaman işlerine karışarak hazırlamakta olduğu tuzağı far-k etmiş, Karamanlılar’a taarruz ederek buraları da ele geçirmişti. Eğer Uzun Hasan, Osmanlı topraklarına fiilen tecavüz etmeseydi, Otlukbeli savaşı hiçbir zaman yapılmayacaktı.
Durumu genel manada özetlersek; Olaylar gösteriyordu ki; Osmanlılar, Akkoyunlular’la savaşı istemiyorlardı. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ise; sadece Cihangir olmak, Osmanlı tahtına da oturarak Tuna Nehri boylarına kadar uzanan büyük Akkoyunlu İmparatorluğu’nu kurmak hayaliyle bu savaşı daima körüklemiş, zorlamış ve ateşle kundaklamıştı. Son zamanlarda Uzun Hasan bir çok hileye başvurarak Osmanlı sınırlarını da aşmaya başlamıştı. Akkoyunlu orduları, Afyonkarahisar sancağı sınırlarına kadar sokulmuşlardı.
Afyonkarahisar’da yığmağını yapan ve rastladığı yerde Akkoyunlu ordusuna taarruza karar veren Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Şehzade Mustafa, 19 Ağustos 1472 günü Eflatunpınarı’nda düşman kuvvetlerine rastladı. Sağma Gedik Ahmed Paşa’yı, soluna da Rumeli Sancak Beyi Mehmed Bey’i alarak, kendisi de merkezde yer aldığı tertipte, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın oğlu Yusufça Mirza kuvvetlerine taarruza geçti. Şiddetli ve kanlı çarpışmalardan sonra ikindi vaktine doğru Eflatunpınarı savaşının sonucu belli oldu. Osmanlı ordusu, Akkoyunlu ordusunun iki yanını da çevirip onları çember içine alarak tamamını yok etmişti. Bu savaşta Akkoyunlu ve Karamanoğlu kuvvetlerine komuta eden birçok komutan, bu meyanda Mehmet Bakırcan öldürülmüş, Yusufça Mirza ile kardeşi esir edilmişlerdi. Karaman ordusundan yalnız Pir Ahmed ile Kasım beraberindeki pek az bir askerle fırsatını bulup kaçmışlar, ancak canlarını kurtarabilmişlerdi. Bu haber İstanbul’da duyulmuş, Padişah Fatih Sultan Mehmed; artık Akkoyunlular’la bir ölüm kalım savaşının yapılmasının zorunlu olduğunu ve savaştan kaçmanın mümkün olmayacağını anlamış ve hazırlığa karar vermişti. Böyle önemli bir savaş hazırlığı sırasında önemli işler başarabilecek yegâne adam Mahmud Paşa idi. Mahmud Paşa o sırada Gelibolu’da demirli bulunan donanmaya komuta ediyordu. İstanbul’a acele olarak çağrıldı. Kendisine sadrazamlık görevi verildi. Aynı zamanda Anadolu’dan Şehzade Mustafa ve Gedik Ahmet Paşa da İstanbul’a çağrıldılar. 1472 Eylül ayında Fatih Sultan Mehmed başkanlığında askeri meclis toplandı. Bu toplantıda o devirdeki büyük komutanlar, Sadrazam Mahmud Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Şehzade Mustafa hazır bulundular. Genel durumu gözden geçirdiler. Komutanların görüşleri soruldu. Sadrazam Mahmud Paşa; Eylül ayında bulunulduğunu, * kış aylarında Anadolu’nun bu havalisinde kışın çok şiddetli geçtiğini ve bu şartlar altında savaşın yapılma güçlüklerini anlattı. Ayrıca bu tür önemli savaşa kısa bir hazırlıkla çıkmanın doğru olmayacağını, acele toplanmış kuvvetle Uzun Hasan gibi büyük, kudretli bir Türk hükümdarının üzerine gitmenin tehlikeli olacağını, bu bakımdan şimdilik yalnız KARAMAN’daki düşmanlarına karşı bir hareketin uygun olacağını, Uzun Hasan’a karşı yapılacak harekâtın gelecek bahardan sonraya bırakılmasını, bu kış aylarında, hazırlık ve eğitimle uğraşılmasını söyledi.Gedik Ahmed Paşa da Mahmud Paşa’mn düşüncelerine aynen katıldığını, yalnız bir ilave düşünce olarak; Rumeli’nden Anadolu’ya geçirilecek Akıncılarla gelecek bahara kadar, düşman sınırları içinde akınlar yapılıp, düşmanın taciz edilmesinin yararlı olacağını anlattı. Padişah ve askeri meclisin geri kalan üyeleri bu düşüncelere katıldıklarını ve uygun bulduklarını söylediler. Gelecek bahara kadar savaş hazırlıklarının yapılmasına, askerin eğitilmesine, düşman saldırılarından sıyrılarak akınlar düzenlenmesine, ayrıca Karaman’a bir hareketin düzenlenmesine karar verildi. Bu karar gizliliğine önem verilerek bütün ülkeye duyuruldu, toparlanmaları emredildi.

OTLUKBELİ MEYDAN MUHAREBESİ İÇİN OSMANLI ORDUSUYLA AKKOYUNLU ORDUSUNUN SAVAŞ HAZIRLIKLARI, YIĞINAKLARI, SAVAŞ ALANINA YÜRÜYÜŞLERİ:

OSMANLI ORDUSU:
1472 sonbaharı ve kışı, Osmanlılar ülkesinde Otlukbeli savaşı için hazırlıklarla geçti. Beylerbeylerine, sancak beylerine, kadılara ulaştırılan emir gereği; savaşta lazım olacak yiyecek ve yem, taşıyıcı araçlar, ordunun savaş alanına gi-
derken yürüyeceği yollar üzerinde dağıtım noktaları halinde toplanıyordu. Bahara doğru da ordunun toplanmasına başlandı. Rumeli askerleri için toplanma yeri Bursa ovasının Yenişehir bölümü seçildi. Kuvvetler beylerbeyi, sancak beyleri komutasında parça parça önce Gelibolu’ya geliyor oradan Çanakkale’ye geçilip, yığınak yerlerine gidiliyordu. Ordunun Başkomutanı Fatih Sultan Mehmed, Yenişehir’e gelince yığınak sona erecek, ordu doğu genel istikametinde yürüyüşe geçecekti. Batı ve Güney Anadolu askeri; Karaman Valisi Şehzade Mustafa komutasında toplanacak, kendilerine yığınak yeri olarak gösterilen Beypazarı bölgesine gideceklerdi. (Bu kuvvetler 19.8.1472’de EFLATUN PINARI’NDA AKKOYUNLU ORDUSUNU yenerek KARAMAN’a sahip olmuşlardı.) Bu çarpışma ve zafer kazanıldıktan sonra dağılmamışlar bütün kışı silah altında savaşa hazırlanarak geçirmişlerdi. Ordu doğu istikametinde yürüyüşe geçince bunlar da BEYPAZARI’ndaki Yığmak yerinden kuzeye doğru yürüyüşe geçtiler.
Kuzey Anadolu kuvvetleri ise, Amasya Valisi Şehzade Baye-zid komutasında KAZOVA’da toplanacak, ordunun büyük kısımı-m bekleyeceklerdi. Bunların da ilerisinde, sınır boylarında Rumeli akıncıları vardı. Rumeli’den buralara evvelki yılın son baharında getirilmiş ve kış boyunca sınır boylarında kendilerine verilen görevi yapmışlardı. Bu kuvvetlerden bir bölümünün komutanı olan Rumeli Beylerbeyi Mihaloğlu Ali Bey Sivas eyaletine, kardeşi İskender Bey Kayseri sancağı bölümüne, küçük kardeşi Bali Bey de Niksar subaşılığına atanarak, devletin sınır boylarının korunması ve düşman sınırları aşılarak düşmanı taciz etmek, hazırlıklarını bozmak görevi verilmişti. Mihaloğlu Ali Bey de düşman sınırlarını geçerek, köy ve kasabalara baskınlar vererek, oraları ya kıp yıkarak ve birçok yerleri de yağma ederek aldıkları emirleri yerine getirmiştir.
1473 yılının Mart ayının sonunda Fatih Sultan Mehmed, ordu karargâhı ve kapıkulu yayaları ve süvarileriyle Üsküdar’dan yürüyüşe geçerek, İznik üzerinden Yenişehir’e varmış, burada Rumeli kuvvetleriyle birleşip, yürüyüşüne devam ederek Geyve üzerinden Beypazarı’na varıp, orada kendilerini bekleyen Şehzade Mustafa’nın kuvvetlerini de arkasına takarak Ankara üzerinden Kazova’ya gelmişlerdi. Burada kendilerini Şehzade Baye-zid’in komutasındaki Kuzey Anadolu askerleri bekliyorlardı. Ka-zova’da bir süre istirahat edildi ve sonra Sivas’a doğru yürüyüşe geçildi. Sınıra varıldığı halde düşman tarafında bir kıpırdanma görülmüyordu. Bir haber de alınmamıştı. Düşmanı meydana çıkarmak için keşfe karar verildi. Ve düşman toprakları içine doğru yürüyüş için hazırlığa başlandı.

AKKOYUNLU ORDUSUNDA:
Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed’in gönderdiği mektup, kışın ilk ayılarında, Akkoyunlu başşehri Tebriz’e ulaşmıştı. Bu mektupla ezcümle, gelecek yaz aylarında bir savaşın beklenmesi belirtilmişti. Zaten bir süreden beri Osmanlı akıncılarının sınır boylarındaki hareketleri, ülke içlerine kadar sızarak yaptıkları yıkma ve yağmalamalar savaşın başlangıcı sayılabilirdi. Karaman batısında Eflatunpınarı’nda Uzun Hasan’ın oğlu Yusufça Mirza kuvvetlerinin uğradığı elim yenilgi de bu savaştan canlarını kurtararak kaçabilen Karamanoğulları’ndan öğrenilmişti. Bu suretle Uzun Hasan artık Osmanlılar’ın bir savaşa her yönden hazır olduklarını biliyordu. Bu durum karşısında Uzun Hasan da esaslı bir hazırlığa karar verdi. Akkoyunluların korunmasına girmiş bütün eyaletlere emirler göndererek baharda Osmanlılar’la yapılacak savaş için toplamlacağı, bu bakımdan şimdiden her türlü hazırlığın yapılması bildiriliyordu. Bu suretle İran, Irak, Azerbaycan, Kürdistan ve bütün Türkmenler için seferberlik ilân edilmiş oldu. İleri toplanışta Erzincan bölgesinde, ordunun asıl kuvvetlerinin Tebriz’de toplanmaları plâna alındı. Genel yığmak yerinin Tebriz olduğu bütün ülkeye duyuruldu. Uzun Hasan, yapacağı bu savaşta bütün ümidini Türkmenlere bağlamıştı. Kara-koyunlulara pek inanmıyordu. Ama bunların bir bölümünü para ile, bir bölümünü de aldığı tedbirlerle işe yarayacak bir hale sokabileceğine inanıyordu.

İKİ ORDUNUN HAREKÂT PLÂNLARI:
Osmanlı ordusunun harekât plânı:
1 – Düşman toplama yaparken Osmanlı akıncıları sınırları geçerek yığınak olabilecek yerleri yıkacak, yakacak. Bölgedeki halkın morali bozulacak. Ordunun da rahatlıkla toplanmasına engel olunacak,
Ordu toplanırken veya yürüyüşe geçtiği sırada vatan sınırlarına girmek isteyecek düşmanı önlemek üzere şimdiden tedbirini alacak,
Yığınak mahali çepeçevre korunacak,
Yığınak kuvvetli bir örtü gerisinde emniyet içinde yapılacak, Akkoyunlular’m müttefiklerine karşı önleyici tedbirler alınacak, Toplanmadan sonra mümkün olduğu kadar süratle yürünerek, düşmana sokulunacak,
6- Düşmana rastlandığı yerde taarruz edilecekti.
Akkoyunlu ordusunun harekât plânı:
Ordu asıl bünyesiyle ülkenin merkezinde, büyük bir bölümüyle sınır bölgesinde toplanacak, bu suretle büyük bölümünün tertibatı bir örtü gerisinde hazırlanacak.
Toplanmadan sonra süratle Osmanlı ordusuna doğru derlenecek,
Osmanlılarla temas sağlanınca, ilerde bulundurulacak kuvvetlerle devamlı düşman ileri kısımlarına taarruz edilerek, gerilere sızılarak Osmanlı kuvvetleri hırpalanacak, rahat hareketlerine engel olunacak, aynı zamanda düşman ana kuvvetlerinin hazırlanan savuma mevzileri üzerine gelmeleri sağlanacak (kanalize edilecek).

4- Sarp yollu, uzak bir yerde hazırlanmış savunma mevzilerinde savaşa önce savunma ile başlanacak. Osmanlı ordusun bu mevzilere saldırısı mevzilerde beklenecek, pusuya düşürülmek üzere tertipler alınacak, sonuca gitmek üzere hazırlıksız ve yorgun bir halde savaşa zorlanacak, bu suretle de zamanında karşı taarruza geçerek yok edilecek.
Savaş için her iki tarafın plânları gereği alınmış oldukları tertip ve düzenleri:

OSMANLI ORDUSUNDA:
Başkomutan, Osmanlı Devleti Padişahı Fatih Sultan Mehmed Han. Danışmanı (Kurmay Başkanı) Sadrazam Mahmud Paşa. Sağ yan kuvvetleri: Komutanı Amasya Valisi Şehzade Bayezid.
Danışman ve yardımcısı Gedik Ahmet Paşa. (Lalası İbrahim Paşa da yanlarında).
Kuvvetleri: Rumeli ordusu, tahminen 30.000 piyade, süvari…
Merkez Kuvvetleri: Başkomutan Fatih Sultan Mehmed.
Kuvvetleri: 10.000 yeniçeri yaya askeri. 10.000 kapıkulu süvarisi. Toplam: 20.000.
Sol yan kuvvetleri: Konya Valisi Şehzade Mustafa komutasında. Danışman va yardımcısı Anadolu Beylerbeyi Davut Paşa..
Kuvvetleri: Anadolu ordusu 50.000 piyade, süvari…
Genel yedek ve gerinin koruyucuları: Komutanı Akıncılar Komutanı Mihaloğlu Ali Bey,
Kuvvetleri: Rumeli akıncıları,
Osmanlı ordusu genel olarak 100.000’den fazla idi. Ordu iyi eğitilmiş mükemmel silahlandırılmıştı. Ellerinde bol topları da vardı.

AKKOYUNLU ORDUSUNDA:
Başkomutan, Akkoyunlu Devleti Hükümdarı Uzun Hasan.
Sağ yan kuvvetleri: Kazvin hâkimi ve Uzun Hasan’ın küçük oğlu Zeynel Mirza ve kuvvetleri.
Merkezde: Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ve kuvvetleri.
Sol yan kuvvetleri: Komutanı Şirvan hakimi ve Uzun Hasan’ın ikinci oğlu Mehmed Mirza ve kuvvetleri.
Akkoyunlu ordusunun eğitimi Osmanlı ordusu derecesinde değildi. Piyadesi az, süvarisi çoktu. Orduda yeteri kadar top da yoktu. Genel kuvveti 100.000 kadardı.

Savaş Akkoyunlu öncü kuvvetlerinin taarruzu ile başladı. Ve saatlarce bir öncü savaşı halinde devam etti.
Osmanlı ordusu komutanlarından Davut Paşa, düşman öncü kuvvetleri tepelerden aşağı inmeden derenin ön sırtlarını ele geçirip, ordusuna hazırlık zaman ve alanı kazandırmak istiyordu. Bunun için dereyi geçti ve tepelere doğru taarruza başladı. Fakat düşman da durmuyor, üstün kuvvetle geliyordu. Akkoyunlu İshak Bey komutasındaki kuvvetler, Osmanlı öncü kuvvetleriyle karşılaştılar. Davut Paşa kuvvetleri inatla karşı koyuyor ve direniyorlardı. Bu savaş olurken Akkoyunlu ordusu geride tepeler üzerinde hazır bir durumda ve adeta öncü savaşını seyrediyor ve sonucu bekliyordu. Davut Paşa, öncü savaşlarıyla ordunun büyük kısmının hazırlanması için gereken zamanı kazandırmıştı. Akkoyunlu öncüleri yenildi ve çekildi. Bu yenilgiden faydalanan Osmanlı ordusu fırsatı değerlendirdi ve dere içinde son hazırlıklarını da tamamladı. Osmanlı ordusu, Akkoyunlu ordusunun duraklamasından faydalanarak iki yan kuvvetleriyle birden aynı zamanda taarruza başlamıştı. Şehzade Mustafa’nın kuvvetleri dereyi geçerek düşmanın sağ yanında bulunan Zeynel Mirza’nın kuvvetlerine doğru ilerliyordu. Rumeli azapları, süvarinin önünde gidiyordu.
Düşmanla ok menziline girince, okları kullanmaya başladılar ve hemen cepheyi süvari kuvvetlerine açtılar. Bu sefer Osmanlı kuvvetleri şiddetli taarruza geçtiler. Akkoyunlu süvarileri de karşı koyunca öldüresiye bir boğuşma başladı. Osmanlı Azap askerleri bu sırada yanlardan düşman süvarilerine ok yağdırıyorlardı. Bir süre sonra Akkoyunlu yayaları da bunların üzerine yüklenmeye başladı. Davut Paşa, Şehzade Mustafa’nın komuta ettiği kuvvetlerini savaşa teşvikte fevkalade bir gayret gösteriyor, kendini feda edercesine ileri atılıyor, cesarette ve şecaatte askerlerine örnek oluyordu. Şehzade Mustafa kuvvetleri bütün toplarını düşman üzerine çevirmiş, ateş yağdırıyorlardı. Sadrazam Mahmud Paşa’mn aldığı tadbirler meyanında, gerilerde uygun yerlerde mevzilendiril-miş merkez kuvvetlerine ait toplar da bu ateşe katılıyor, kendilerinde bu silaha karşı koyacak miktarda topları bulunmayan Akkoyunlular üzerinde Osmanlı topların büyük tesiri oluyor, onlara büyük kayıplar verdiriyordu.
Osmanlı ordusunun Bayezid küvetleri de düşmanın sol yandaki Mehmed Bey kuvvetlerine saldırıya geçmişlerdi. Dereyi geçmek bu birliklere zorluk vermiş, havanın çok sıcak olması, dere içinde hava ceryanı bulunmaması askeri bunaltmıştı. Tepeye bir an evvel çıkarak bu kötü durumdan kurtulmak için, çıkması kolay tarafa yönelmiş, bu süratle de düşmanın sol yan kuvvetleri yerine, merkez kuuvetlerinin sol bölümüne düşülmüştü. Düşmanın sol yan kuvvetlerinin önündeki dereyi Osmanlı sağ yan kuvvetlerinin geçmesine meydan vermemesi bunda amil olmuştu. Akkoyunlu sol yan kuvvetlerinin, hareketsizliği uzun bir süre savaşa seyirci kalmaları bu kuvvetlerin umdukları, Osmanlı kuvvetlerinin imhasını sağlama görevi almış olmasında aranır. Halbuki bu halleri Osmanlıların çok işine yaramıştır. Şehzade Bayezid’in lalası İbrahim Paşa’mn teşvikiyle yaptığı savaş az sonra kızışmış ve pek şiddetli taarruz yapan Osmanlı sol yan kuvvetleri düşmanın içlerine o kadar girmişlerdi ki, sağ ve sol yan kuvvetleri birleşmeye başlamıştı. Ak-koyunlu’nun merkezindeki kuvvetler için çok tehlikeli bir hal alan bu durum karşısında Uzun Hasan bile Anadolu süvarilerinin üzerine at sürmek, boğuşmak zorunda kalmıştı. Bu sırada Osmanlılar’ın Şehzade Mustafa kuvvetlerinde savaşın en kızışmış bir hali yaşanıyordu. Dost düşman birbiri içine karışmış ölesiye dövüşüyorlardı. Türkmen süvarileri, azap askerlerinin ortalarına kadar girmiş, azap askerleri ise kendilerinden beklenmeyen bir cesaretle karşı koyuyor, ölüyor, ama daha çok öldürüyorlardı. Osmanlı süvarileri de düşman saldırılarını kırıyor, mukabil saldırlarla onları püskürtüyorlardı. Osmanlılar’da dövüşme nöbeti yapılıyordu. Yorulanlara dinlenme fırsatı veren arkadaşlarıyla yer değiştiriyorlar, yeni ve zinde kuvvetlerle düşmanın karşısına çıkıyorlardı (bu fasılalarda namaz kılıyorlardı). Akkoyunlular bütünüyle savaşa katıldıklarından, aralıksız savaşa devam çaresizliğinde idiler.
Bu bakımdan Akkoyunlular perişan olup, karşısındaki zinde kuvvetlerin saldırılarına dayanamıyor ve yok oluyorlardı. Bu şartlarda birkaç saat çarpışan düşman süvarilerinin geriledikleri görülüyordu. İşte bu sıralarda Osmanlı sağ yan kuvvetleri için bir tehlike başgöstermekte idi. Düşman merkez kuvvetlerinin sol bölümünde çarpışan Bayezid kuvvetlerinin karşısındaki düşman süvarileri dereye doğru çekilmeye başlamıştı, ama düşmanın sol yan kuvvetleri yavaş yavaş ilerleyerek bu kuvvetlerin gerisine düşmeye başlamıştı. Bu sırada Gedik Ahmed Paşa durumu gördü ve Şehzade Bayezid’e durumu göstererek, henüz savaşa girmemiş olan kuvvetlerin büyük bir bölümünü geri çevirerek düşmanın sol yanının iç kısmına doğru saldırıya geçirdi. Biraz sonra bütün Rumeli ordusu düşman merkez kuvvetlerine yaptığı saldırıdan, düşman merkez kuvvetlerinin Şehzade Mustafa kuvvetleriyle çok sıkı bir şekilde boğuşmakta olmasından faydalanarak sıyrılmış ve düşmanın sol yan kuvvetlerine dönme imkânı bulmuştu, Şehzade Baye-zid’in bu yeni saldırısı, düşmanın sol yanındaki Mehmed Bakır komutasındaki süvarilerine çattı. Bu kuvvetlerle, çok kanlı hücumlar ve bunlara ilave olarak çok şiddetli top, tüfek atışları ile düşman sarsılmış komutanları Mehmed Bakır esir düşmüştü. Bu birliğin sancağı da Osmanhlar’m eline geçmişti. Bozulan bu süvari birliği kaçmaya başladı, kovalanarak Oğuzlu Mehmed’in üzerine atıldılar. Osmanlı taarruzu daha da şiddetlendi. Bu kuvvetlere de yüklendi. Bu sırada Osmanlı ordusu sol yan kuvvetlerinden bir Anadolu sipahisi olan Sivaslı ORUÇ, düşman sağ yan kuvvetleri komutanı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mirza ile karşılaştı. Ve onu bir kılıç darbesi ile atından düşürdü, bir hamlede başını gövdesinden ayırarak, bu başı düşman süvarilerine gösterdi. Komutanlarının kesik başını gören Akkoyunlular’ın morali bozuldu ve yüzgeri ederek tepelerden derelere doğru kaçmaya başladılar. Bu kuvvetlerin elindeki bütün tepeler Osmanlılar’ın eline geçti. Şehzade Mustafa’nın taarruzlarına karşı koyamayan Akkoyunlu Oğuzlu Mehmed, kendi merkez kuvvetleri üzerine ve gerisine doğru gerilemeye başladı. Uzun Hasan da yan kuvvetlerine yardım etmek için sağa sola saldırıyordu. Ama başarılı olamıyor, Osmanlı saldırılarını durudu-ramıyordu. Çaresiz genel duruma uymak zorunda kaldığından tuttuğu tepeleri boşaltmak zorunda kaldı.
Bu çarpışmalar yapılırken Fatih Sultan Mehmed’in komuta ettiği merkezdeki kuvvetler karşılarına isabet eden çok sarp tepelere çıkmaya çalışıyor ve bu çıkış çok müşkilatlı oluyordu. Tepeye yaklaştığı sırada, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mir-za’nm kesik başı padişaha getirilmiş ve düşmanın sol yan kuvvetlerinin bozguna uğratıldığı haberi de verilmişti.
Uzun Hasan savaşın aleyhine döndüğünü görmüş, bütün yedeklerini de kullanarak savaşa girişmişti, ama bir sonuç alamamış, İki yanda bulunan kuvvetlerinin de bozguna uğratıldığını öğrenmişti. Bugüne kadar yaptığı bütün savaşlarda daima kazanan tedbirli, kudretli ve eli, kolu olan bir oğlunun komuta ettiği kuvvetler bozulmuş, oğlu esir edilmişti. Şecaatlarıyla ve korkusuzluklarıyla tanınmış diğer iki oğlunun da öldürülmüş olduğunu artık biliyordu. Gerçi kendi merkezdeki kuvvetlerini henüz kullanmamıştı, ama bir bölümüyle savaşmak zorunda kalmış olmasına rağmen, Osmanlı ordusu yedekleri henüz hiçbir savaşa katılmamış zinde ve hazır bir halde bulunuyordu. Ayrıca uzun bir çalışma ile tahkim ettirip hazırlattığı savunma mevzilerinin bulunduğu tepeler hemen hemen tamamı Osmanlıların eline geçmiş ve Osmanlı ordusunu üstün bir duruma çıkarmıştı. Savaşı biraz daha devam ettirse, biraz sonra Osmanlı merkez kuvvetlerinden bir daha yakasını kurtaramayacak, bütün Akkoyunlu ordu bakiyesi dereler içinde tıkanıp kalacaklar ve bu sebeple de tamamen yok olacaklardı. Bu suretle Uzun Hasan kendi kazdığı kuyuya düşmek üzereydi.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yaptığı durum muhakemesi mükümmeldi. Kararını vermişti. Çekilecekti. Acele, ordusuna çekilme emri verdi. Yalnız ordusunun büyük bir kısmı Osmanlı ordusunun elinde kolay çözülebilecek durumda değildi. Uzun Hasan ancak kendi yakınlarından bazılarıyla kaçabildi. Ve canını kurtarabildi. Pir Ahmed, Oğuzlu Mehmed Bey kaçıp kurtulanlar arasında idi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, 3 günlük yolu bir günde alarak Bayburt’a vardı. Burada bulunan aile efradını toplayarak Tebriz’e yolladı. Uzun Hasan ve bazı büyük komutanların ordularını başıboş bırakıp kaçtıklarını öğrenen Akkoyunlu askeri artık can derdine düşmüşlerdi. Savaş 8 saat sürmüş, akşamın ka-ranlığıyla beraber çarpışmalar sona ermişti. Akkoyunlu ordusu yenik ve perişan bir halde derelerin içini doldurmuş, canını kurtarmak için galibin lütfunu bekliyorlardı. Ordunun bütün ağırlıkları ve hatta hükümdarın bütün hazinesi tamamen Osmanlılar’ın eline geçmişti.
Ertesi gün savaş meydanında divan toplandı. Durum yeniden gözden geçirildi. Kaçan düşmanın takip edilip edilmemesi hakkında komutanların fikirleri soruldu. Bütün komutanlar düşmanın takip edilerek sonucun kesinleşmesini istiyorlardı. Yalnız Sadrazam Mahmud Paşa; komutanların düşüncesinde değildi. Çünkü genel duruma tamamen vakıftı; Osmanlı Devleti’nin siyasî durumu iyi değildi. Bir an evvel anavatana dönmek, eldeki meseleleri hâlletmek icap ediyordu. Takip edip yok edilecek düşman, İslâm ve Türk’tüler. Çiğnenecek topraklar, din ve ırk kardeşlerinin toprakları idi. Bu bakımdan bu yerleri yakıp yıkmak ve yağma etmek doğru bir hal tarzı olmazdı.
Çiğnenecek alanlar, ele geçmekle büyük kazançlar beklenen yerler de değildi. Mevsim de geçmekte, kış yaklaşmakta idi. Bu düşünceler karşılaştırılmasından da çıkacak hüküm belli idi. Düşman ordusunun takibi faydadan ziyade zarar verici olacaktı. Halbuki kazanılan bu zafer, artık düşmanın en az 20-25 yıl belini doğrultmasına imkân vermeyecek şekilde zayıf ve perişan düşürmüştü. Sadrazam Mahmud Paşa’mn bu konuşması ve muhakemesi, Padişah Fatih Sultan Mehmed ve bütün komutanlarca haklı görülmüş ve düşmanın takibinden vazgeçilmiştir. Osmanlı ordusu daha 3 gün savaş alanında kalmış, 4’üncü günü dönüş hazırlıklarına başlamıştı. Savaş alanında kalınan günler içinde, esirler gözden geçirilmiş, Karakoyunlu büyükleri ve askerleri tamamen salıverilmiş, esir düşen Akkoyunlu büyüklerinin çoğu idam edilmiş, bir bölümü de tutuklanmıştı. Bunlardan Timur oğullarından Mehmed Bakır, komutanları Zeynel, Muzaffer Mirza’lar, Amasya tutukevine gönderilmişlerdi. Başlıca Akkoyunlu büyüklerinden ve Uzun Hasan’ın akıl hocası, hiyle ve hud’a adamı Alpagut Mehmed ile Çakırlı Bayezid’in oğlu Ömer Bey de tutuklular arasına katılmışlardı. Osmanlı uyruklu iken, bilim için İran’a giden, orada Uzun Hasan’ın emrine giren ve Uzun Hasan’ın Osmanlılar’a savaş açması için telkinlerde bulunan, onu teşvik eden Titrek Sinan Bey oğlu Sinan Bey de idam edilenler arasında idi. İlim irfan sahibi kişilere iltifat edildi. Bunlar içerisinde, 10-15 şöhretli bilgin vardı. Ayrıca sanatkârlar da ayrıldı. Bunlar topluca Padişah’ın misafiri olarak Osmanlı ülkelerine gönderildi. Ördu dönüşünde beraberinde götürdüğü 4000 kadar Akkoyunlu’dan her gün 400 kadar Akkoyunlu idam edilerek cezalandırıldı. Dönüş Afyonkarahisar yoluyla yapıldı. Yürüyüşe başladıktan 8 gün sonra Afyonkarahisar kalesine gelindi. Kale kuşatılarak ele geçirildi. Zaten Uzun Hasan’ın ordusunun yenik düştüğünü kale komutanı Dırop Bey öğrenince kaleyi savaşsız Osmanlılar’a teslim etmişti. Karahisar sancağı da bu suretle Osmanlılar’ın eline geçmiş oldu. Buradan her tarafa zaferna-meler yazıldı ve gönderildi. Bu mektuplardan birerleri de o sıralarda Kastamonu Valisi olan Fatih’in oğlu Şehzade CEM’e ve Horasan hükümdarı Hüseyin Yadigâr’a gönderilmişti. Ülkenin bütün sancak beylerine zafer şenlikleri yapılması emredildi. Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mirza’nm kesik başı da halka gösterilmesi için İstanbul’a gönderildi. Ordu yoluna devam ederek, geceleri konup gündüzleri yürüyerek İstanbul’a geldi. Savaş alanında ele geçirilmiş olan Akkoyunlular’ın hazinesi çok yüklü idi. Hazineden bu savaş için alman 100 yük akçe hazineye iade edildi. Savaşa başlamadan evvel askerlere maaşlarına karşılık avans olarak verilen 10 milyon akça da askere bağışlandı.
Osmanlı ordusu, Otlukbeli meydan savaşından muzaffer bir şekilde anavatana dönünce, Rumeli kuvvetleri yerlerine, daimi ordu da İstanbul’a gitmiş bulunuyordu. Anadolu ordusu ise Karaman’a dönmüş, bütün Karaman topraklarını ele geçirerek, Osmanlılar için daima bir tehlike olmuş bu bölgeyi ebediyen ortadan kaldırmış ve Osmanlı sınırları içine almıştı. Kazanılan Otlukbeli zaferiyle 1514 yılında Şah İsmail’le Yavuz Sultan Selim’in yapacakları Çaldıran savaşına kadar doğudan hiçbir tehlike gelmemiş, Osmanlılar bu 40 yılı doğuya karşı rahat ve huzur içinda geçirirken, batıda Avrupa’da istedikleri gibi at oynatmışlar, batıdaki düşündükleri bütün hedeflerine rahatlıkla ulaşmışlar, uygarlıklanı buralara da eriştirmeyi başarmışlardır.
 
Üst Alt