- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Osmanlıda Özel Mahkemeler
A. CEMAAT MAHKEMELERI
Zimmiler, yani gayrımüslim teba, Tanzimat devrinde de eskiden olduğu gibi ahval-i şahsiyye denilen şahıs, aile ve miras davalarını kendi ruhanî temsilcileri huzuruna götürebilirdi. Bu mahkemelerin kararları kesindi ve Osmanlı icra makamlarınca yerine getirilirdi. Bununla beraber zimmîler, bu sahadaki davalarını bile muntazam kanun yolu usulüne tâbi bulunan ve masrafı daha düşük Osmanlı mahkemelerine götürmeyi tercih ederlerdi. Osmanlı ülkesinde devletçe tanınmış olarak tüm ortodoksların bağlı bulunduğu Rum, Gregoryen Ermeni, Musevi, Latin, Katolik Ermeni ve Protestan cemaatleri mevcuttu.Tanzimattan sonra 1856 Islahat Fermanı ile gayrımüslimlerin durumunda ıslahat yapılacağı vaadi doğrultusunda yeniden düzenlenen millet sistemiyle otonomileri teyid edilen ve imtiyazları genişletilen her cemaatin temsilciliklerinde ruhanî ve cismanî işlerine bakan birer meclis kuruldu. Bunlar söz konusu davalara bakmaya başladı. Ancak cemaatlerle hükûmet arasında bu adlî imtiyazın sınırı hakkında zaman zaman hayli sürtüşmeler yaşanmıştır.Osmanlı hükûmeti malî yönü bulunan ve kamu düzeni bakımından önemli bazı durumlarda gayrımüslimlerin davalarına müdahale etmek lüzumunu hissetmiştir. Söz gelişi varisler arasında yetimlerin de bulunduğu tereke taksimine ve ayrıca gayrımenkule dair her türlü davalarda Osmanlı mahkemeleri yetkili görülmüştür. 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile cemaat mahkemeleri tümüyle kaldırılarak görevleri şeriyye mahkemelerine verilmişse de büyük tepkilerin doğması üzerine 1919 yılında eski duruma dönülmüştür. Lozan Antlaşması ile cemaat mahkemeleri kaldırılmış, ancak cemaatlerin hukukî imtiyazlarının süreceği kabul edilmişti. Türk hükûmeti Batı hukukunu toptan iktibas edince cemaatler bu imtiyazlarından vazgeçmişlerdir.
B. KONSOLOSLUK MAHKEMELERI
İki tarafın da ecnebi olduğu davalar eskiden olduğu gibi konsolosluk mahkemelerinde görülmekteydi. Aynı ecnebi devlet tebası olmayanlar arasındaki davalara bu devlet temsilciliklerince seçilmiş bir komisyon bakardı. Konsolosluk mahkemelerinin kararlarına karşı bağlı bulunduğu ülke mahkemelerinde itirazda bulunulabilirdi. Ancak bunlar genellikle parayı verenin haklı çıktığı mahkemeler olarak görülmüştür.
C. İDARE MAHKEMELERI
Bu devirde idarî yargı da Fransız örneğine göre düzenlenmişti. Klasik dönemde gerek Divan-ı Hümayun ve taşralarda paşa divanları, gerekse kadılar halkın idareden şikâyetlerine bakmaktaydı. Tanzimatın ilk devresinde merkez ve taşrada kurulan meclisler gerek memur yargılaması ve gerekse idare ile şahıslar arasındaki davalara bakılması için görevlendirilmiştir. 1864 yılından sonra tam anlamıyla idarî rejime geçilerek taşralardaki idare meclisleri bu davalara bakmış, merkezdeki Şûrâ-yı Devlet de kurulduğu 1868 yılından itibaren bunların kararlarına karşı bir temyiz mercii olmuştur. Bu merciin başkanı aynı zamanda kabinenin de üyesiydi. İdare ile şahıslar arasındaki ihtilafların çözümü işi Birinci Meşrutiyetten sonra bir ara genel mahkemelere (nizamiye mahkemelerine) verilmiş, idare mahkemelerinde yalnızca memur muhakemesi işi kalmıştır. Şûrâ-yı Devlet, cumhuriyetten sonra Danıştay adını almıştır.
D. ASKERÎ MAHKEMELER
Eskiden ordu mensuplarının davalarına yine ordu mensupları tarafından özel kanunları uyarınca bakılır ve hükümler yine burada yerine getirilirdi. Tanzimat döneminde Fransız örneğine göre yeni askerî ceza kanunları çıkarılmış, bununla ilgili davalara bidayeten bakma görevi divan-ı harplere, bunların kararlarını temyizen inceleme görevi de sonradan divan-ı temyiz adını alan divan-ı tecessüse verilmiştir.
A. CEMAAT MAHKEMELERI
Zimmiler, yani gayrımüslim teba, Tanzimat devrinde de eskiden olduğu gibi ahval-i şahsiyye denilen şahıs, aile ve miras davalarını kendi ruhanî temsilcileri huzuruna götürebilirdi. Bu mahkemelerin kararları kesindi ve Osmanlı icra makamlarınca yerine getirilirdi. Bununla beraber zimmîler, bu sahadaki davalarını bile muntazam kanun yolu usulüne tâbi bulunan ve masrafı daha düşük Osmanlı mahkemelerine götürmeyi tercih ederlerdi. Osmanlı ülkesinde devletçe tanınmış olarak tüm ortodoksların bağlı bulunduğu Rum, Gregoryen Ermeni, Musevi, Latin, Katolik Ermeni ve Protestan cemaatleri mevcuttu.Tanzimattan sonra 1856 Islahat Fermanı ile gayrımüslimlerin durumunda ıslahat yapılacağı vaadi doğrultusunda yeniden düzenlenen millet sistemiyle otonomileri teyid edilen ve imtiyazları genişletilen her cemaatin temsilciliklerinde ruhanî ve cismanî işlerine bakan birer meclis kuruldu. Bunlar söz konusu davalara bakmaya başladı. Ancak cemaatlerle hükûmet arasında bu adlî imtiyazın sınırı hakkında zaman zaman hayli sürtüşmeler yaşanmıştır.Osmanlı hükûmeti malî yönü bulunan ve kamu düzeni bakımından önemli bazı durumlarda gayrımüslimlerin davalarına müdahale etmek lüzumunu hissetmiştir. Söz gelişi varisler arasında yetimlerin de bulunduğu tereke taksimine ve ayrıca gayrımenkule dair her türlü davalarda Osmanlı mahkemeleri yetkili görülmüştür. 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile cemaat mahkemeleri tümüyle kaldırılarak görevleri şeriyye mahkemelerine verilmişse de büyük tepkilerin doğması üzerine 1919 yılında eski duruma dönülmüştür. Lozan Antlaşması ile cemaat mahkemeleri kaldırılmış, ancak cemaatlerin hukukî imtiyazlarının süreceği kabul edilmişti. Türk hükûmeti Batı hukukunu toptan iktibas edince cemaatler bu imtiyazlarından vazgeçmişlerdir.
B. KONSOLOSLUK MAHKEMELERI
İki tarafın da ecnebi olduğu davalar eskiden olduğu gibi konsolosluk mahkemelerinde görülmekteydi. Aynı ecnebi devlet tebası olmayanlar arasındaki davalara bu devlet temsilciliklerince seçilmiş bir komisyon bakardı. Konsolosluk mahkemelerinin kararlarına karşı bağlı bulunduğu ülke mahkemelerinde itirazda bulunulabilirdi. Ancak bunlar genellikle parayı verenin haklı çıktığı mahkemeler olarak görülmüştür.
C. İDARE MAHKEMELERI
Bu devirde idarî yargı da Fransız örneğine göre düzenlenmişti. Klasik dönemde gerek Divan-ı Hümayun ve taşralarda paşa divanları, gerekse kadılar halkın idareden şikâyetlerine bakmaktaydı. Tanzimatın ilk devresinde merkez ve taşrada kurulan meclisler gerek memur yargılaması ve gerekse idare ile şahıslar arasındaki davalara bakılması için görevlendirilmiştir. 1864 yılından sonra tam anlamıyla idarî rejime geçilerek taşralardaki idare meclisleri bu davalara bakmış, merkezdeki Şûrâ-yı Devlet de kurulduğu 1868 yılından itibaren bunların kararlarına karşı bir temyiz mercii olmuştur. Bu merciin başkanı aynı zamanda kabinenin de üyesiydi. İdare ile şahıslar arasındaki ihtilafların çözümü işi Birinci Meşrutiyetten sonra bir ara genel mahkemelere (nizamiye mahkemelerine) verilmiş, idare mahkemelerinde yalnızca memur muhakemesi işi kalmıştır. Şûrâ-yı Devlet, cumhuriyetten sonra Danıştay adını almıştır.
D. ASKERÎ MAHKEMELER
Eskiden ordu mensuplarının davalarına yine ordu mensupları tarafından özel kanunları uyarınca bakılır ve hükümler yine burada yerine getirilirdi. Tanzimat döneminde Fransız örneğine göre yeni askerî ceza kanunları çıkarılmış, bununla ilgili davalara bidayeten bakma görevi divan-ı harplere, bunların kararlarını temyizen inceleme görevi de sonradan divan-ı temyiz adını alan divan-ı tecessüse verilmiştir.