• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Osmanlıda Aşkenaz Yahudileri

Sentinus

MFC Üyesi
Üyelik Tarihi
27 Ağu 2013
Konular
3,490
Mesajlar
10,553
MFC Puanı
7,510
Aramızda bugün yaşamakta olan 20 bini aşkın Türk Yahudisi'nin büyük çoğunluğu, 1492 yılında İspanya'dan Osmanlı topraklarına göç etmiş ve burada yeni bir vatan bulmuş "Sefarad"ların torunlarıdır. Ne var ki, bazı kaynaklara göre 250 binleri bulmuş olan bu mültecilerden daha önce de Doğu Avrupa'dan o zamanların Bizans İmparatorluğu'na gelmiş ve Osmanlıların Trakya ile Orta Anadolu'yu fethinden sonra daha rahat bir yaşama kavuşmuş olan Aşkenaz Yahudileri, bu toprakların daha eskileri sayılır. İbrani dilinde Sefarad sözcüğü İspanya ile, Aşkenaz ise Almanya ile eşanlamlıdır ve bu iki halk topluluğuna, dünyanın tüm Yahudi çevrelerinde rastlanılır. Beri yandan, sadece Türkiye'ye has olan Rum kökenli Romanoidler ile Kırım Yarımadası'ndan İstanbul'a gelmiş Karaitler de, ülkemizin Yahudi toplumu içerisinde bugün pek az sayıda olmalarıyla birlikte, ilginç geçmişleri ile "Türkiye kültürler mozaiği" içerisinde birer değişik "alt grup" oluştururlar.

Yahudi doktor.
1568 tarihli "Nicolay de Nicolay"'dan, ahşapbaskı. (Mersina: Information about Turkey)

Türk Aşkenazları, özellikle 13. ve 14. Yüzyıllar boyunca, Almanya, Fransa ve Macaristan'daki çeşitli sürgünler sonucu gittikçe artan sayılarda Osmanlı topraklarına göç etmişlerdi. Buradaki yönetim ile uyum içinde yaşayan bu halk topluluğuna herhangi bir meslek kısıtlaması getirilmemiş olmakla birlikte, çoğunlukla ticaret ve küçük zanaatları seçmişlerdi, ancak aralarından, örneğin sarayda da görev almış birçok saygın hekim gibi bilim adamları da yetişmişti. Aşkenazların en yoğun bulundukları kent olarak Edirne bilinir. İşte burada 15.Yüzyılın başlarında, ilginç bir mektup kaleme alınır: Frankfurt asıllı Haham İsaak Zarfati, Avrupa'daki Yahudi cemaatlerine yönelen ve "Burada herkes, kendi incir ağacının ve asmasının altında huzur içinde yaşayabilir…" tanımlamasını da içeren bu tarihi mektubunda, Avrupa Yahudilerini Osmanlı topraklarına yerleşmeye çağırır. İlginçtir ki, daha çok Alman ve Fransız cemaatlerine gönderilmiş olan bu çağrı, S.Shaw gibi tarihçilerce, özellikle İspanya Yahudilerinin çok geçmeden ülkeye akın etmesine en büyük etken olarak görülmektedir.

Aynı dönemlerde Osmanlı Padişahlarının ve bu arada Kanuni Sultan Süleyman'ın "Almanlar Fermanı" diye bilinen çağrısı ile ülkeye daha çok Yahudi gelmesini sağlamak arzuları, çeşitli orta Avrupa ülkelerinden artan sayıda Aşkenazların da gelmelerine önayak olmuştu. Beri yandan 17. Yüzyıl boyunca, esir tüccarlarının eline düşmüş yüzlerce Aşkenaz genç erkek ve kadın, özellikle İstanbul Yahudileri tarafından satın alınarak bu kente yerleştirilirler. Daha sonraki yıllarda ise gerek Macaristan, Polonya, Moldavya ve Ukranya bölgelerindeki sefil yaşamlarını terketmek isteyen, gerekse 1880'li yıllarda Rusya'da başgösteren pogromlardan (Yahudilere karşı güdülen saldırılar) kaçan binlerce Aşkenaz başta İstanbul'a akın ederler. Bu arada, Almanya ve Avusturya'da Yahudi düşmanlığının gittikçe artması sonucu, bu ülkelerin çeşitli kentlerinden bazı aileler de, daha huzurlu bir ortam bulacaklarını inandıkları İstanbul'a yerleşirler.

Bunca değişik ülkelerden gelen ve birbirlerinden oldukça farklı ortamlar ile kültürel altyapılara sahip olan tüm bu Aşkenaz göçmenleri, tabiidir ki bir arada yaşadıkları İstanbul kentinde ayrı bir kümeleşmeye gideceklerdi. İşte, daha çok kırsal bölgelerden gelen Moldavya ve Ukranyalılar yanısıra, küçük zanaat sahipleri olan Rus ve Polonyalılar, beri yandan Orta Avrupa kentlerinden gelen ve çoğu okumuş Alman ve Avusturya Aşkenazları, ayrı cemaatlerde ve sinagoglar etrafında toplanmışlardı. Meslekleri de değişikti - meyhaneci, celep veya terziden, ithalat mümessili, şirket veya banka müdürü, hatta Sultan II.Abdülhamit'in dişçisine kadar…

Gerek mutlak sayılarla sadece birkaç bini, gerekse Türkiye'deki Yahudi nüfusunun yüzde 3'ünü aşmayan Aşkenazlar, dini ve kültürel gereksinmelerini oldukça özerk biçimde yerine getirmekteydiler. Büyük çoğunluğu İstanbul'da - ve Yüzyıl devriminde özellikle Galata ve çevresinde - yaşamakta olan bu topluluk, kendilerine has makamlarda dua edilen üç ayrı sinagoga giderlerdi (ki bunlardan biri, yukarıda değinmiş olduğumuz ayrı kümeleşme sonucu Schneiderschul = Terziler Sinagogu olarak anılmaktaydı). Özerk bir yönetimi olan kendi cemaatleri bulunuyordu. Din adamlarını, yani dini konuları danışacakları rebbe ve sinagogda duaları okuyan kantorları, genellikle dış ülkelerden anlaşmalı olarak gelirdi. Bunlar arasında, 1900 yılında Almanya'dan davet edilen Dr. Markus, önceleri cemaatin Goldschmidschule, ardından ise Bene-Berit okullarında öğretmenlik ve müdürlük yapmış, engin dini ve felsefe bilgisi ile, sadece İstanbul Aşkenazlarının değil, Türk Yahudiliğinin gelmiş geçmiş en aydın şahsiyetleri arasında anılmaktadır.

Yüzyılımızın ilk yarısında örf ve adetlerinde Türk Sefarad toplumu ile oldukça büyük bir farklılık göstermiş olan Aşkenazların evlerinde konuştukları Yidiş dili, ağırlıklı olarak Ortaçağ Almancası, İbranice ve çeşitli Slav ile Romen dillerinin bir karışımı olup İbranice harflerle yazılır. Yüzyılımızın başında Aşkenazların kullandıkları Almanca, Rusça, Lehçe, Macarca ve Romence yanısıra, tüm evlerde konuşulan Yidiş, Aşkenaz ortak kültürünün ana ortamıydı. Ne var ki, bu topluluğun özellikle batıya yönelen göçleri sonucu, mevcudu bugün birkaç yüz kişiye inmiş olan Türk Aşkenazları, ülkedeki Sefaradlar ile ortak evlilikler sonucu kendilerine has etnik özelliklerini büyük çapta yitirmiş olup genel olarak "Türk Yahudi Toplumu"na entegre olmuş durumdadırlar. Yüzyılın başlarında Aşkenaz cemaat yetkililerince kurulmuş bulunan ihtiyarlar yurdu ve okul gibi kurumlar, bugün artık tüm Yahudi toplumuna hizmet vermektedir. Yılın her günü faaliyette bulunan sadece bir sinagogları kalmıştır.
 
Üst