Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Osmanlı Türkiye sinde Para

AdoniS

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    12 Tem 2014
  • Mesajlar
    639
  • MFC Puanı
    11


Osmanlı Türkiyesi’nde, İstanbul’un fethinden sonraki 16. asır boyunca hafif, fakat âdeta muntazam bir enflasyon görülür.

Kâğıt para (banknot) ve döviz meseleleri meçhul olduğu için, Osmanlı para birimi akça’daki gümüş miktarının azalmasına
enflasyon diyoruz. Büyük enflasyon 1593′te oldu ve 1 akçadaki gümüş miktarı yarı yarıya indirildi. Ama maaşlar, aynı akça
sayısıyla ödendi. Gerçekte devletten maaş alanlar, eskisine oranla gelirlerinin yarısını kaybetmiş oldular.

1593, Osmanlı Cihan Devleti’nin doruğa tırmanışının sona erdiği, doruktan inmeye başladığı yıldır.

Bu enflasyonun sebepleri çeşitlidir. Devletten maaş alanların, üretim yapmaksızın sadece vakıf geliriyle geçinenlerin
sayısı çok şişmiştir. Devlet gelirleri, olur olmaz kişilere fazlasıyla dağıtılmıştır. 1593′e doğru Fas Sultanlığı ve Polonya
Krallığı’na kadar birçok ülkeyi himayesine alan imparatorlukta, artık büyük fetihler ve zaferler dönemi
kapanmıştır. Ganimet geliri çok azalmıştır. Refah yaygınlaşmış, kolayca lüks yaşama alışkanlığına dönüşmüştür.
Olur olmaz kişiler, Kâtib Çelebî’nin tabiriyle “pâdişâhâne” giyinmeye, ziyafetlere, harcamalara alışmışlardır.
Asayiş durumu eski mükemmelliğini yitirmiş, bundan etkilenen üretim düşmüş, ticaret zedelenmiştir.
Nüfus artmıştır. Köylerden şehirlere akış olmuş, şehre gelen köylü, uyum sağlamak hevesiyle, pahalı alışkanlıklar edinmiştir.

Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi, Hâce-i Sultanî Ömer Efendi, Sultan II. Osman, Koçi Bey, Kâtib Çelebi,
Sultan IV. Murad, Köprülü Mehmed Paşa gibi reformistler zuhur etmiştir. Bunlar devleti, kendi içinde
düzenlemeye çalışmışlardır. Hedefleri, az mübalağa ile söyleyeyim ülküleri, devlete Cihan Hakanı
Kanûnî Sultan Süleyman dönemindeki (1520-1566) dirlik ve düzenliğini kazandırmaktır. Diyebilirim ki,
Sadrıâzam Dâmâd Nevşehirli İbrahim Paşa’nın iktidara gelmesine kadar (1718), dış faktörler kâle alınmamıştır.

Hâlbuki dış faktörler de geçerliydi. Osmanlı’nın egemen olduğu Akdeniz, dünya ticaretindeki kapital ağırlığını,
okyanuslara bırakmıştı. Amerika madenlerinden Avrupa’ya gümüş akıyordu. Avrupa, Osmanlı’nın birçok teknolojik
üstünlüğüne erişmişti. Artık, hemen hemen Osmanlı derecesinde top dökebiliyor, kale yapabiliyor, tabya yapabiliyor,
kumaş dokuyabiliyordu. Ham madde bakımından Avrupa’nın Osmanlı’ya bağımlılığı ise devam ediyordu.


Para değerleri

Birinci Cihan Savaşı patlamadan birkaç ay önce, 1914 yazında 1 TL=3,70 dolar=18,45 mark=17 İsviçre Frangı idi.
1917′de savaş içinde bile 1 Türk Lirası banknot alabilmek için 4 Amerikan dolarına yakın ödemek gerekiyordu.
Ve bu parite, 1908 öncesi Osmanlı Lirasının değerine nisbetle, Türk parası aleyhine yıkım sayılıyordu
(Mandelstem, Le Sort de l’Empire Ottoman, Paris 1917, s. 157-8).

11 Haziran 1916 tarihli Paris’in Temps gazetesi, Fransa’nın savaş hâlinde bulunduğu Osmanlı devleti aleyhine şu haberi yayınladı:
“Türkiye’nin Haleb, Şam, Beyrut eyaletleri ile Lübnan ve Kudüs sancaklarında(il) 1 İngiliz lirası (sterlin)=137
Türk kuruşuna fırladı. Osmanlı hükümeti, 1 sterlin=l TL paritesinde direniyor. Fakat 37 kuruşluk karaborsa
farkını ortadan kaldırmaktan âcizdir. Osmanlı ekonomisinin mahva doğru gittiği bu şekilde açığa çıkmaktadır.“

1908′den önce nazarî olarak 1 Osmanlı altın= 1 Osmanlı banknotu idi ve her ikisine de lira (altın lira, kâğıt lira)
deniyordu. Gerçekte 1 altın alabilmek için 1 banknotun üzerine birkaç kuruş sarrafiye ödemek gerekiyordu. Savaş (1914-18) içinde
1 altın alabilmek için İstanbul’da 3, Anadolu’da 4, imparatorluğun Arap vilâyetlerinde 5 Türk banknotu ödemek icab ediyordu.

Cumhuriyetin ilânında (1923) 1 altın= 7 TL şeklinde idi. Ve TL hâlâ dolardan değerli idi: 1 TL=0,80 dolar.

Altın paritesinin ilk cihan savaşı ile sona erdiğini bütün diğer belli başlı dövizlerin pariteleri arasındaki farkın gittikçe açılması,
bambaşka bir bahistir. Ekonomik çöküntünün diğer bir sebebi, halkın varlığına devletçe el konulmasıdır. Bunu önce 1914′te
Enver Paşa yaptı. Seferberlikte, tüccarın mağazalarına, dükkânlarına girildi. Ordunun hiçbir işine yaramayacağı aşikâr
bulunan havyar ve bebek patiğine kadar her şeye el kondu. Sonra 1921′de Yunan, Sakarya’yı geçtiği zaman, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, mecburen aynı yönde karar aldı.

Memur maaşları

1593 yılından günümüze kadar, Türkiye’de memur maaşları sürekli indi, azaldı, küçüldü, ufalandı, nihayet devlet haysiyetiyle
bağdaşmaz derekeye düştü. Zira tıpkı vaktiyle olduğu gibi, bugün de memur sayısı çok arttı. İstihdam politikası vasıtası hâline
geldi, rasyonelliğini kaybetti. Tabiatıyla, tıpkı eskiden olduğu üzere, memur kalitesi de düştü. Hem yüksek bürokraside,
hem yeni girişlerde…

Buna rağmen imparatorluk, denebilir ki yıkılışına kadar, memuruna, devletin prestijini koruyacak derecede maaş vermeye
gayret etti. En gelişmiş ve zengin devletlerle Osmanlı’daki maaş farkları büyük değildi. 1900 yılında en büyük devlet olan
İngiltere’de, korgeneral maaşı 165 altın, Osmanlı’da 100 altın idi. Albay, İngiltere’de 27- 32, Osmanlı’da 25 altın alıyordu.

Ancak küçük rütbelerde Osmanlı, artık Batı ile dengeyi tutturamıyordu. Önyüzbaşı Osmanlı’da 12, İngiltere’de 20-25,5 yüzbaşı
Osmanlı’da 5, İngiltere’de 17- 19,5, üsteğmen Osmanlı’da 2,5, İngiltere’de 9,5-11, teğmen Osmanlı’da 2, İngiltere’de 7,5-9,5 altın maaşlı idi.

Osmanlı’da sivil bürokrasi de, üniformalı bürokrasi gibi rütbe taşıdığı için, mülkiye ve ilmiye sınıflarındaki
eşit rütbe sahibi görevliler, aynı durumda idiler.

Sadırâzam (imparatorluk başbakanı) maaşı, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde, daha önceleri de olduğu
gibi, değişiktir. Her sadrıâzam atanmasında, maaşı da belirtilirdi. Bu son dönemde en düşük sadrıâzam
maaşının 250 altın, en yüksek maaşın ise 2.500 altın olduğu görülür. O dönemin 1 altını, bugünün
1 altını değildir. Hayat ve bütün zarurî maddeler, kira ve mülk fiyatları çok düşüktür. 1 altının son Osmanlı dönemindeki satınalma
değeri hakkında bir fikir edinmek için, yaklaşık 7 gram altın olan 1 altın liranın bugünkü değerini 2,5 ile çarpmak tavsiye edilebilir.

Osmanlı İmparatorluğu, dost devletlere sürekli para, mal, silâh yardımı yapmıştır. 1854′e kadar tek kuruş dış borçlanmaya
girmemişken, bu tarihten itibaren Avrupa devletlerine borçlanmaya başlamıştır. Dış borç ve faizlerinin, buna ilâveten savaş
tazminatlarının ödenmesi, son yarım asrında Osmanlı maliyesini bunaltmıştır.


Bütün bu faktörlere rağmen Osmanlı, 1912 Balkan felâketine kadar, ucuzluk, bir ölçüde refah içinde yaşadı. 1843′te
imparatorluğun en pahalı şehri olan İstanbul’da, bir kişi, 10 para ile günde 3 öğün yemek yiyebilmektedir (Gerard de Nerval, s. 60, 66).
10 para, 1 altının 400′de biridir. Birkaç altına gene İstanbul’da, hiç de kötü bir semtte olmamak üzere, müstakil ev satın alınabilmektedir.

1908′de Temmuz ayında başlayan enflasyon, 1912 Ekimi’ne kadar hafif bir seyir takip etti. Ekim 1912-Mayıs 1913 yükselişi
büyük oldu ve halkın canı yandı. Mayıs 1913-Temmuz 1914′te tekrar hafifledi. Temmuz-Kasım 1914 arasındaki 3,5 ay içinde
yüzde 50 oldu ki, yıllık hesaplanırsa korkunçluk derecesi anlaşılır. Artık Osmanlı, dönüşü olmayan bir yola girmişti. Yöneticilerinin
kısır görüşlülüğü yüzünden Birinci Cihan Savaşı’na (1914-18) bulaşmıştı. Halkta, yönetime güven kalmadı. Altını olan, yatağının
altına attı. İhtikâr ve bir kısmı adetâ devletin himayesinde olmak üzere korkunç yolsuzluklar oldu.


1913′te şekerin kilosu 20 paraya (1 altının 200′de 1′i) çıktığı zaman, halk feryadı bastı. 1916 Ağustos’unda francalanın
kilosu 16 kuruşa fırladığı zaman ise, artık ses seda çıkmadı. Zira 16 kuruş verecek o kadar az insan vardı ki…
Pahalılık, sosyal âfetleri başlattı. İstanbul orta sınıfında ahlâkî çöküntü başladığı işitildi. O orta sınıf ki, dürüstlük bakımından,
yüksek sınıftan çok daha titizdi. Anlı şanlı vezir ve kazasker ailelerinin kızlarının, nereden çıktığı belirsiz,
dedesinin adını bilmeyen savaş zenginleri ile evlendikleri görüldü. Verem ve dizanteri dehşet saçmaya başladı…

1911-1922 sürekli savaşlar döneminde, hangi devletlerle savaştığımızın listesi bile bugünkü nesil için
şaşırtıcıdır: İtalya, Karadağ, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan, İngiltere, Fransa, Romanya, Rusya, Ermenistan,
Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Güney Afrika…


ForumHatti YÖNETİMİ !
 
Üst Alt