osmanlının ilk ve orta zamanlarında elbette bu isimde bir sistem yoktu. Zaten o dönemin dünyasında da yoktur.
Tüm Avrupaya monarşi hâkimdir (şimdi bile İngiltere, İspanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Belçika ve Danimarka gibi pek çok Avrupa ülkesi monarşi ile yönetiliyor).
Üstelik dönemin Avrupalı monarşilerinde üst sınıfın (asiller), alt sınıfa (halk) tahakkümü, hatta zulmü söz konusudur.Osmanlıda ise bir asiller sınıfı olmadığından halk katmanları sistematik bir zulüm ve baskı altında değildir.
Her inançtan ve milliyetten insan, insanca muamele görmekte, devlet, canlı varlıklara yönelik herhangi bir baskının kul hakkı oluşturacağı ve kul hakkının Allah tarafından affedilmeyeceği inancı içinde yönetilmektedir.
Fatih, geleneksel yönetim anlayışının bir gereği olarak Müslüman olmayanlara inanç, ibadet, kıyafet, seyahat ve ticaret özgürlüğü tanıdığına dair ferman, zaman zaman sonraki padişahlar tarafından da tekrarlanmış (Yavuzun Kudüs Fermanı gibi), bu sebeple Osmanlı, hak/hukuk ve özgürlükler açısından Avrupalı çağdaşlarının fersah fersah önüne geçmiştir.
İlk Meclisler, milletin genel yapısının bir yansıması olarak çeşitli etnik kökenlere mensup temsilcilerden oluşuyordu: 69u Müslüman, 46sı gayr-i müslimdi.
Osmanlılarda sivil toplum kuruluşları var mıydı?
Tarihçimiz Âşıkpaşazâdenin ifadesiyle Osmanlıyı dört grup kurdu:
Gaziyan-ı Rûm (askerler ki, bahsimizin dışındadır);
Âhiyân-ı Rûm (inanç temelli sivil bir örgütlenmedir);
Bacıyân-ı Rûm (tamamen sivil bir kadın kuruluşudur);
Abdalan-ı Rûm (Horasan Erenleri de denilen yine tamamen sivil bir örgütlenmedir).
Bunlara ilave olarak, Her esnaf grubunun, günümüzdeki esnaf odalarına benzeyen bir örgütlenmesi vardır: Bu örgütlenme biçimine lonca denir.
Müslüman ve Müslüman olmayan (ki, sonradan aynı loncalar kurdular) esnafın ustaları muayyen zamanlarda lonca merkezinde toplanıp temsil ettikleri esnafın sorunlarını tartışırlardı.
Daha iyiye nasıl gidilebileceği yolunda fikir alışverişinde bulunurlar, bir takım kararlar alırlardı.Hatta dargın esnafları barıştırır, esnaf arasında çıkan ufak tefek davaları, kadıya havale etmeden hallederlerdi.
Osmanlı halkı cahil miydi?
Önce şunu söyleyeyim ki, okuma yazma bilmemek başka, cahil olmak başkadır. Ülkemizde nice okuma-yazma bilmez âriflerle nice profesör titri taşıyan cahiller var. Efendimizin de ümmi olduğunu unutmayalım.
Osmanlının eğitim faaliyetini okulla sınırlamak doğru olmaz. Bütün camiler sürekli eğitim kurumudur. Buralarda din ilimlerinin yanı sıra fen ilimleri de öğretilir.
Osmanlı cahil bir millet değil.
Akşamları evlerde Kuranın yanı sıra, Hadis, Mevlid, Ahmediye ve Muhammediye gibi, Efendimizi anlatan kitaplar ailece okunur.
Böyle bir millete cahil demek cehaletin anlamını bilmemek demektir!.
Müslüman nüfusun yüzde doksana yakını Kuran okumayı bilir.
ForumHatti YÖNETİMİ !