Ortaçağ
Kavimler göçü ile İstanbul’un fethine kadar süren zaman dilimini kapsamaktadır. 5.yy’dan 16.yy’a kadar olan bir dönemi kapsayan Ortaçağ toplamda 1
100 yıl sürmüştür. Ortaçağ Avrupa tarihinin 3 bölüme ayrılışının ortada kalan kısmına denir. Ortaçağ’dan sonraki kısım Modern Zamanlar
önceki kısım da Antik Çağ zamanlarıdır. Günümüzde Orta Çağ hakkında bildiğimiz bir çok bilgi aslında sadece birer efsaneden ibaret. İşte o efsaneler...
Efsane: Ortaçağ’da insanlar cahil ve bilgisizlerdi
Pek çok filmde Ortaçağ'da yaşamış insanların cahil ve bilgisiz olduğuna dair bir izlenim verilir. Oysa Ortaçağ'da; müzik
edebiyat
resim alanında çok başarılı işler çıkartılmıştı.Boethius
Boccaccio
Dante
Petrarch
ve Machiavelli buna verilebilecek en iyi örnekler. Evet o dönemde kullanılan ilaçlar ilkel ilaçlardı ancak günümüz teknolojilerinin tohumları ta o zamandan atılmışlardı.
Efsane: Ortaçağ’da insanlar dünya’nın şeklinin düz olduğuna inanıyorlar ve Dünya merkezli bir güneş sistemi modeline inanılıyordu
İnsanlar Ortaçağ'da dünyanın evrenin merkezinde de olduğuna inanmıyorlardı. İncil’e göre güneş sabit duruyordu
dünya’nın şekli de düz tepsi şeklindeydi. Bunun aksini düşünenler ve söyleyenlerin cezası ateşte yakılmaktı. Ölümcül bir hastalığa yakalanan Kopernik’in artık kiliseden korkusu kalmadığı için teorisini Papaya açıklamaya karar verdi. 1540 yılında Kopernik’in güneş’in sabit durmadığı hakkındaki teorisi kitap olarak basıldı. Böylece Batlamyus’un Güneş’in sabit durma teorisi de geçerliliğini yitirmiş oldu.
Efsane: Kadınlar Ortaçağ’da eziliyorlardı
1960′lı ve 70′li yıllarda OrtaÇağ’da kadınların eziliyor olma fikri oldukça popüler bir yaklaşımdı. Ancak bu doğru değildi. 1400′lü yıllarda yaşamış olan Jan Dark adındaki genç Fransız Katolik Azizesi Fransız ordusunun başındaydı. İngilizlere karşı Fransızları koruyan Jan Dark
ölümünden tam 5 yüzyıl sonra azize ilan edilmiş olsa da o dönemde bir ülkenin ordusunun başında bir kadının oluyor olması
kadınların Ortaçağ döneminde ezilmediğinin en büyük göstergesi olmalı. Ayrıca o dönemde yine çok yönlü kişiliğiyle azize ilan edilen Hildegard von Bingen’ı da unutmamak gerekiyor. Hildegard von Bingen o dönemde kadınların seks hayatları hakkında yaptığı çarpıcı açıklamaları ve besteleri ile de çok önemli bir kişi sayılmaktadır.
Efsane: Ortaçağ’da heryerde şiddet vardı
Tabiki Ortaçağ’da da şiddet yaşanıyordu(Herzaman yaşandığı gibi) Ama o dönemde yaşanan şiddetle modern zamanların şiddeti kıyas bile kabul edilemezdi (Stalin
Hitler
Mao). Yine filmlerde gördüğümüzün aksine Engizizasyon mahkemesinin kararları
modern zamanların soykırımları ve seri katilleri kadar vahşet içermiyordu. Biraz ironik ama Bunların hepsi “Aydınlanma” ile ortaya çıkan kavramlardır. Ortaçağ döneminde sadece kayıtlı 2 seri katil olayı ortaya çıkmıştı (Elizabeth Bathory ve Gilles de Rais). Burdan da anlaşılabileceği gibi Engizizasyon mahkemeleri çok az ölüm kararı veriyordu. Kayıtlarda 160 yıl içerisinde 45.000 davadan sadece 826 tanesi idam cezası almıştı.
Efsane: Köylüler en ağır işi yapan kısımdı
Ortaçağ’da yiyecek sağlamanın tek şartı toprağı biçmekti. Onun dışında dini ve dini olmayan birçok festival ve kutlamaları oluyordu. Bu kutlamalarda da dans ediyorlar
içiyorlar ve oyun oynuyorlardı. Ozamanlarda oynanan birçok oyun halen oynanıyor (satranç
dama vs). Evet bunlar belki playstation kadar zevkli olmayabilir. Ancak köyülülerin çok ağır şartlarda yaşamadıklarını da tahmin etmemiz çok zor olmasa gerek.
Efsane:Ortaçağ’da insanlar banyo yapmıyorlar bu yüzden de kokuyorlardı
Ortaçağ’da kiliseler tütsü yakıyorlardı. Aslında efsane de işte tam olarak burdan çıkıyor. Bildiğiniz gibi tütsü pis kokuları içine çeker. Ancak kilisenin tütsü yakmasının nedeni sanılanın aksine pis insan kokusunda değil
sadece kilisenin günlük ritüelinden kaynaklanıyordu. Aslında tütsü ritüeli kiliseye
yahudilerden geçmiş bir alışkanlıktı. Yahudiler kendilerini tanrıya sunarlarken tütsü yakıyorlardı. Kokma konusuna geri dönecek olursak; OrtaÇağ’da her kasabada banyo evleri bulunuyordu. Hijyen ve temizlik sanılanın aksine çok önemliydi. Bazı insanlar hergün
bazıları da daha az yıkanıyolardı. Sıcak suları vardı. Fransızlar bu dönemi latince şu şekilde açıklıyorlardı: Venari
ludere
lavari
bibere; Hoc est vivere! (avlan
oyna
yıkan
iç… işte hayat bu!)
Efsane: Köylülerin evlerinin çatıları samandan yapılmıştı ve hayvanları burada yaşıyorlardı
Ortaçağ yapılarına baktığımız zaman
o dönem evlerin çatıları sıkı hasırlarla örülmüştür. Yani sanılanın aksine evlerin tepesine bir tomar saman atılmamıştır. Ayrıca Ortaçağ’da saman çatılar sadece köyülere ait evlerde değil
kalelerde ve soyluların evlerinde de kullanılıyordu. Şuanda halen birçok İngiliz köyünde çatılar samandan yapılmakta ve bu şekilde kullanılmaktadır.
Efsane: Köylüler yoksuldu ve açlıktan ölüyorlardı
Ortaçağ’da köylülere hergün yulaf ezmesi
ekmek ve bira veriliyordu. Ayrıca hergün et
peynir
meyve ve sebzelerden yiyebilme şansına da sahiptiler. Tavuk
ördek
kaz
güversin ve diğer kümes hayvanlarını köylülerin akşam yemek sofralarında görmek pek olağan birşey değildi. Ayrıca bazı köylüler kendi arılarından kendi ballarını üretilme özgürlüğüne bile sahiptiler.
Efsane: Ortaçağ’da incil halktan saklanıyordu.
Gutenberg’e kadar Ortaçağ boyunca tüm belgeler elle yazılmak zorundaydı. Bu iş oldukça zahmetli bir işti ve incil gibi uzun bir kitabın yazılması aylar alıyordu. Bu kitaplar güvenli olması açısından papazlara veriliyor
papazlar da İncili manastırda saklıyorlardı. Bu kitaplar
oldukça değerliydiler
ve her kilisede halkla paylaşılması için mutlaka 1 incilin bulunması gerekiyordu. Bu nedenle incil manastırda kilit altında tutuluyordu. Ancak incilin kilit altında tutuluyor olmasının nedeni onu halktan saklamak değildi
aksine kiliseye gelen halkı incil konusunda bilgilendirmek için kilise incili garanti altına almıştı. O dönem okuma yazma bilmeyen insanların da çoğunlukta olduğu düşünülürse
bir çok insan hergün kiliseye gelip
incili papazdan dinlemekle yetinmek zorundaydı. O dönemde incilin çok az sayıda kopyası olduğundan dolayı sadece Katolik kilisesi değil
protestan kilisesi de incili kilit altında bulundurmak zorundaydı.
Efsane: Ortaçağ ‘da idam cezaları oldukça yaygındı
Birçok insan ortaçağ’da idam cezalarının yaygın olduğunu düşünmesine rağmen
Ortaçağ ilk jüri sistemine ve yargılamaya geçiş dönemini temsil eder. Aksine Ortaçağ’da idam cezaları sadece ağır cezalar işlemiş olanlar için bir cezalandırma yoluydu (cinayet
kundakçılık
hainlik). Hatta idam cezası Boleyn kızı I. Elizabeth ‘in 16. yy.’da kraliçe olmasıyla daha çok yaygınlaştı. 1. Elizabeth
idam cezasını Protestan olmayanları cezalandırmak için kullanıyordu. Ayrıca o dönemlerde idam cezaları
filmlerde izlediklerimizin aksine toplum içinde kafa kesme şeklinde yapılmıyordu
en yaygın yöntem cezalının asılmasıydı. Yakma
çok ender olarak kullanılıyor
ancak asılan insanlar daha sonra yakılıyorlardı.