- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Ödüllü Oyuncu Dert Yandı..
Ünlü oyuncu Murat Han, oynadığı roller nedeniyle olduğundan farklı biri gibi algılanmaktan dert yanıyor: Bir tane arıza tipli bir adamı oynuyorsun, sonra hayatın boyunca hep arıza tipli roller geliyor. Daha da kötüsü; herkes sizi arıza, asabi sanıyor. Aslında tam tersiyim; içimden hiçbir zaman kötülük geçmez benim
Ödüllü oyuncu Murat Han'ı geçtiğimiz günlerde Nişantaşı'nda arkadaşlarıyla otururken görmüştüm. Yılın bir bölümünü Amerika'da geçirdiğini biliyorum, o yüzden "Hazır Türkiye'deyken bir röportaj yapmalıyım" dedim. Zaten yazın çekimleri tamamlanan, henüz seyirciyle buluşmamış bir filmini duymuştum. Telefonlaştık; Kilyos'un bir ucu olan Uzunya'da buluşmak için sözleştik. Birçok ünlü pahalı otomobillere meraklı olduğu halde; Murat Han, buluşma yerine son model bir motosikletle geldi. Bu arada herkes onu oynadığı asabi rollerden dolayı, gerçekte de öyle sanıyor ama durum hiç de öyle değil. Müthiş pozitif ve enerjisi yüksek; o yüzden daha yakından tanımalısınız... Han ile hem motosiklet tutkusunu, hem de yeni projelerini uzun uzun konuştuk...
Nereden çıktı bu motosiklet merakı?
İş icabı çıktı, tutkuya dönüştü. Osman Sınav ile bir dizi çekmiştik; o projede biraz asi ve motosiklet kullanan bir karakteri oynamam gerekiyordu. Osman Hoca "Motosiklet kullanabiliyor musun?" dedi, "Bilmiyorum" dedim, sonra bir baktım beni motosiklet eğitmeni Nural Meriçtan arıyor. Eğitime başladık; başlangıç seviyesindeki insanlar 120 cc'lik motosikletle başlar ama biz 1200 cc'lik bir motosikletle başladık. Düşünsene, bilmeyen biri için gaza dokundun mu uçar. Sonra düşe kalka 15 gün içerisinde öğrendim
ARABAYLA DA KIZ TAVLAMADIM Kİ!
İstanbul gecelerinde pahalı arabalarla çapkınlık turlarına çıkanlar oluyor, motosikletle de kız tavlanabiliyor mu?
Ben arabayla da yapmadım ki, motosikletle yapayım. Zaten anlamadığım bir şey var; bizim camia dışındaki insanların özel hayatını incelediğimizde bile 15-20 farklı kişiyle flört ettiğini görüyoruz ama toplasan benim beş-altı kız arkadaşım olmuştur, yine de adım çapkına çıktı. Anlayamadım gitti.
Yeni bir sinema filmi yoldaymış...
'Kervan 1915' isminde ve İsmail Güneş'in yönetmeliğinde bir film çektik. Üç ay boyunca, bütün yaz çalıştık. Çok emek verildi ve yedi şehir gezdik. Mesela, Divriği'nde o sıcaklar altında ve kostümlerle 24 gün geçirdik. Oldukça uzun bir süreç geçirdik ama inşallah güzel bir şey çıkacak. Yaklaşık bir yıl sonra gösterime girecek.
Sizin kariyerinizde sinema daha mı ağır basıyor?
Evet, sinemayı televizyondan daha çok seviyorum. Tabii seçici olduğum için az yapabiliyorum. Sektör daha iyi olsun diye çok film yapılsın istiyoruz ama bazıları çok özensiz oluyor. Daha geliştirilerek bir şeyler yapılsa güzel olacak.
Bir yönetmen filminde yer almanız için sizi nasıl kandırır?
İyi bir senaryoyla kandırır. Geçenlerde 'Three Idiots' adında bir Hint filmi izledim ve içimden 'Neden böyle senaryolar yazamıyoruz?' dedim.
Siz hiç işin mutfağına geçmeyi düşünmediniz mi?
Ya bilmiyorum, düşünüyorum ama onlar da çok teferruatlı işler. Bazen gözü karartıp girişirsin bir işe; ya tutar, ya tutmaz. Ben hep işin akademik kısmına önem verdim. Türkiye'de ve Amerika'da hocalıklar yaparken, insanlar beni dizilerde gördüğü kadar değerlendirdi.
Bilmemiz gereken neler var?
Aslında birçok yönümü bilmiyorlar, tiyatro üzerine çok fazla akademik uğraşlar vermiş biriyim. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nde öğrenim gördükten sonra, Amerika'da Stella Adler Oyunculuk Akademisi'ni de bitirdikten sonra; orada tekst analizi üzerine yoğunlaştım, bunun hocalığını yaptım. Tabii insanlar çok yüzeysel bakıyor; bir tane arıza tipli adamı oynuyorsun, sonra hayatın boyunca hep arıza tipli roller geliyor. Daha kötüsü, herkes sizi 'Gerçekte böyle bir tip mi acaba?' diye sorguluyor ve asabi bir adam olarak düşünmeye başlıyorlar.
Dışarıdan bakıldığında, asabi değil ama mesafeli bir görüntünüz var...
Aslında tam tersiyim, sadece bazen tepkisiz kaldığım için öyle sanıyorlar. İçimden hiçbir zaman kötülük geçmez. Sence öyle miyim?
Bence değilsiniz; gayet pozitif ve güler yüzlü birisiniz ama biraz sektörden sıkılmışlık mı var?
Sıkıldım diyemem ama eleştirdiğim şeyler var. Mesela zaman kavramını önemserim, herkesin de benim zamanımı önemsemesini isterim. Çünkü herkesin bir işi var. Ancak disiplinle yapılan işler başarıya ulaşır. O yüzden sete vaktinde giderim, keşke herkes buna uysa.
Fazla akademik olmanız, sizde bu disiplini yaratmıştır ama bizde modellik yarışmalarından çıkanlar hemen başrol oluyor...
Onlar da oynuyorlar ama keşke işin ciddiyetini fark etseler.
Yeşilçam öyle inşa edilmedi mi? Zamanında; dergi ya da gazete güzellerini, fotoroman yarışmalarından çıkanları hep başrollere taşıdık... Ama ne oldu, patladı. Şimdi yaptığımız da aynısı ama daha modern versiyonu; aynı gelenek devam ediyor. Bunun değişmesi lazım. Aktör doğaldır, estetik değildir. Bence en estetik şey; kusurdur. Kusursuzluk bence estetik değildir ve makinedir. Kusur, güzeldir. Brad Pitt, Tom Cruise ve Al Pacino; hangisine daha çok saygı duyuluyor?
Bence Al Pacino'ya...
Al Pacino çok mu yakışıklı, birçoğu için çirkin bile ama karizması ve doğallığı var. Brad Pitt'e 'Wooow" derler ama Al Pacino dendiğinde de saygı duruşuna geçerler. Brad Pitt ve Tom Cruise daha görüntü; ama gel bunun Türkiye versiyonuna bak, bizde görüntüsü olana saygı duyuluyor.
Amerika'da Eric Morris diye bir hoca varmış ve öğrencisi olan Meltem Cumbul, Halit Ergenç, Cansu Dere gibi gibi isimlerin kariyerlerine katkısı olmuş...
Eric Morris, Amerika dışına kendisini çok iyi şekilde pazarlayabilmiş bir isim ve buralardan ekmek kazanmıştır. Net söylüyorum; yıllardır orada yaşıyorum, oradaki camiayı da bilirim. Eric Morris'in Amerika'da o kadar ekmeği yok.
ŞARKICILIK TEKLİFLERİNE AÇIĞIM
Türk Kalp Vakfı için hazırlanan 'Kalpten Şarkılar' projesi kapsamında şarkı söylemişsiniz. Bu fikir nereden çıktı?
'Kervan 1915' filminin çekimleri esnasında, ara ara türkü mırıldanıyordum. Tabii bu settekilerin dikkatini çekti. Filmin hem başrollerinden biri, hem de kız arkadaşım olan Ayşe Akın; bana bu sosyal sorumluluk projesinden bahsetti. Hiç tereddüt etmeden dahil oldum ve Fatih Erkoç'un bir şarkısını seslendirdim.
Sesiniz güzel anlaşılan...
Neticede şarkıcı değilim fakat konservatuvarda ses eğitimi de alır oyuncular, bu yüzden biraz şarkı söylemeye yatkınlık vardı. Tabii ki niyetim şarkıcı olmak değil ama tekliflere de açık olmak lazım.
MANKENLİKTEN GELENLER BENİM İÇİN SADECE FOTOĞRAFTIR
Mankenden oyuncu olanları kritik edebilecek bir altyapınız var ama neden eleştirmekten kaçınıyorsunuz? Gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim; gerçekten oyunculuk bilmiyorlar. Sadece cümlelerin arkasına duygu koyarak söylemek oyunculuk değildir. Türkiye'de oyunculuk diye bilinen şey bu kadar. Hiçbir tiyatro oyunu ya da sinema senaryosu tamamlanmamıştır; yazar yüzde 50'sini yazmıştır, kalan yüzde 50'yi tamamlamak da oyuncunun işidir. Tabii bahsettiğimiz kişilerin çoğu bu yüzden sinemada patlar. Beyazperdede onu yapamazlar, dizide bir şekilde yediriyorlar. İnsanlar neden bu eleştirileri yapmaktan kaçınıyor, biliyor musun?
Tahmin ediyorum ama sizden öğrenmek isterim... İnsanların gözünde 'Ya bu adam da hırçınlık yapıyor, işleri bunların almasını yediremiyor' diye düşünüleceği için çekiniyorlar ama ben öyle düşünmüyorum. Ekranda gördüğümüz yakışıklı ya da güzel tipler benim için sadece fotoğraftır.
Karşınızdaki oyuncunun poz veren biri olması sizi rahatsız etmiyor mu? Ediyor, etmez olur mu? Bunu deyince de 'Kendini beğenmiş' demesinler ama ben yine de bildiklerimi uygulamaya çalışıyorum. Oyunculuk, poz vermekle eşit olduysa diyecek bir şey yok!
Ünlü oyuncu Murat Han, oynadığı roller nedeniyle olduğundan farklı biri gibi algılanmaktan dert yanıyor: Bir tane arıza tipli bir adamı oynuyorsun, sonra hayatın boyunca hep arıza tipli roller geliyor. Daha da kötüsü; herkes sizi arıza, asabi sanıyor. Aslında tam tersiyim; içimden hiçbir zaman kötülük geçmez benim
Ödüllü oyuncu Murat Han'ı geçtiğimiz günlerde Nişantaşı'nda arkadaşlarıyla otururken görmüştüm. Yılın bir bölümünü Amerika'da geçirdiğini biliyorum, o yüzden "Hazır Türkiye'deyken bir röportaj yapmalıyım" dedim. Zaten yazın çekimleri tamamlanan, henüz seyirciyle buluşmamış bir filmini duymuştum. Telefonlaştık; Kilyos'un bir ucu olan Uzunya'da buluşmak için sözleştik. Birçok ünlü pahalı otomobillere meraklı olduğu halde; Murat Han, buluşma yerine son model bir motosikletle geldi. Bu arada herkes onu oynadığı asabi rollerden dolayı, gerçekte de öyle sanıyor ama durum hiç de öyle değil. Müthiş pozitif ve enerjisi yüksek; o yüzden daha yakından tanımalısınız... Han ile hem motosiklet tutkusunu, hem de yeni projelerini uzun uzun konuştuk...
Nereden çıktı bu motosiklet merakı?
İş icabı çıktı, tutkuya dönüştü. Osman Sınav ile bir dizi çekmiştik; o projede biraz asi ve motosiklet kullanan bir karakteri oynamam gerekiyordu. Osman Hoca "Motosiklet kullanabiliyor musun?" dedi, "Bilmiyorum" dedim, sonra bir baktım beni motosiklet eğitmeni Nural Meriçtan arıyor. Eğitime başladık; başlangıç seviyesindeki insanlar 120 cc'lik motosikletle başlar ama biz 1200 cc'lik bir motosikletle başladık. Düşünsene, bilmeyen biri için gaza dokundun mu uçar. Sonra düşe kalka 15 gün içerisinde öğrendim
ARABAYLA DA KIZ TAVLAMADIM Kİ!
İstanbul gecelerinde pahalı arabalarla çapkınlık turlarına çıkanlar oluyor, motosikletle de kız tavlanabiliyor mu?
Ben arabayla da yapmadım ki, motosikletle yapayım. Zaten anlamadığım bir şey var; bizim camia dışındaki insanların özel hayatını incelediğimizde bile 15-20 farklı kişiyle flört ettiğini görüyoruz ama toplasan benim beş-altı kız arkadaşım olmuştur, yine de adım çapkına çıktı. Anlayamadım gitti.
Yeni bir sinema filmi yoldaymış...
'Kervan 1915' isminde ve İsmail Güneş'in yönetmeliğinde bir film çektik. Üç ay boyunca, bütün yaz çalıştık. Çok emek verildi ve yedi şehir gezdik. Mesela, Divriği'nde o sıcaklar altında ve kostümlerle 24 gün geçirdik. Oldukça uzun bir süreç geçirdik ama inşallah güzel bir şey çıkacak. Yaklaşık bir yıl sonra gösterime girecek.
Sizin kariyerinizde sinema daha mı ağır basıyor?
Evet, sinemayı televizyondan daha çok seviyorum. Tabii seçici olduğum için az yapabiliyorum. Sektör daha iyi olsun diye çok film yapılsın istiyoruz ama bazıları çok özensiz oluyor. Daha geliştirilerek bir şeyler yapılsa güzel olacak.
Bir yönetmen filminde yer almanız için sizi nasıl kandırır?
İyi bir senaryoyla kandırır. Geçenlerde 'Three Idiots' adında bir Hint filmi izledim ve içimden 'Neden böyle senaryolar yazamıyoruz?' dedim.
Siz hiç işin mutfağına geçmeyi düşünmediniz mi?
Ya bilmiyorum, düşünüyorum ama onlar da çok teferruatlı işler. Bazen gözü karartıp girişirsin bir işe; ya tutar, ya tutmaz. Ben hep işin akademik kısmına önem verdim. Türkiye'de ve Amerika'da hocalıklar yaparken, insanlar beni dizilerde gördüğü kadar değerlendirdi.
Bilmemiz gereken neler var?
Aslında birçok yönümü bilmiyorlar, tiyatro üzerine çok fazla akademik uğraşlar vermiş biriyim. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nde öğrenim gördükten sonra, Amerika'da Stella Adler Oyunculuk Akademisi'ni de bitirdikten sonra; orada tekst analizi üzerine yoğunlaştım, bunun hocalığını yaptım. Tabii insanlar çok yüzeysel bakıyor; bir tane arıza tipli adamı oynuyorsun, sonra hayatın boyunca hep arıza tipli roller geliyor. Daha kötüsü, herkes sizi 'Gerçekte böyle bir tip mi acaba?' diye sorguluyor ve asabi bir adam olarak düşünmeye başlıyorlar.
Dışarıdan bakıldığında, asabi değil ama mesafeli bir görüntünüz var...
Aslında tam tersiyim, sadece bazen tepkisiz kaldığım için öyle sanıyorlar. İçimden hiçbir zaman kötülük geçmez. Sence öyle miyim?
Bence değilsiniz; gayet pozitif ve güler yüzlü birisiniz ama biraz sektörden sıkılmışlık mı var?
Sıkıldım diyemem ama eleştirdiğim şeyler var. Mesela zaman kavramını önemserim, herkesin de benim zamanımı önemsemesini isterim. Çünkü herkesin bir işi var. Ancak disiplinle yapılan işler başarıya ulaşır. O yüzden sete vaktinde giderim, keşke herkes buna uysa.
Fazla akademik olmanız, sizde bu disiplini yaratmıştır ama bizde modellik yarışmalarından çıkanlar hemen başrol oluyor...
Onlar da oynuyorlar ama keşke işin ciddiyetini fark etseler.
Yeşilçam öyle inşa edilmedi mi? Zamanında; dergi ya da gazete güzellerini, fotoroman yarışmalarından çıkanları hep başrollere taşıdık... Ama ne oldu, patladı. Şimdi yaptığımız da aynısı ama daha modern versiyonu; aynı gelenek devam ediyor. Bunun değişmesi lazım. Aktör doğaldır, estetik değildir. Bence en estetik şey; kusurdur. Kusursuzluk bence estetik değildir ve makinedir. Kusur, güzeldir. Brad Pitt, Tom Cruise ve Al Pacino; hangisine daha çok saygı duyuluyor?
Bence Al Pacino'ya...
Al Pacino çok mu yakışıklı, birçoğu için çirkin bile ama karizması ve doğallığı var. Brad Pitt'e 'Wooow" derler ama Al Pacino dendiğinde de saygı duruşuna geçerler. Brad Pitt ve Tom Cruise daha görüntü; ama gel bunun Türkiye versiyonuna bak, bizde görüntüsü olana saygı duyuluyor.
Amerika'da Eric Morris diye bir hoca varmış ve öğrencisi olan Meltem Cumbul, Halit Ergenç, Cansu Dere gibi gibi isimlerin kariyerlerine katkısı olmuş...
Eric Morris, Amerika dışına kendisini çok iyi şekilde pazarlayabilmiş bir isim ve buralardan ekmek kazanmıştır. Net söylüyorum; yıllardır orada yaşıyorum, oradaki camiayı da bilirim. Eric Morris'in Amerika'da o kadar ekmeği yok.
ŞARKICILIK TEKLİFLERİNE AÇIĞIM
Türk Kalp Vakfı için hazırlanan 'Kalpten Şarkılar' projesi kapsamında şarkı söylemişsiniz. Bu fikir nereden çıktı?
'Kervan 1915' filminin çekimleri esnasında, ara ara türkü mırıldanıyordum. Tabii bu settekilerin dikkatini çekti. Filmin hem başrollerinden biri, hem de kız arkadaşım olan Ayşe Akın; bana bu sosyal sorumluluk projesinden bahsetti. Hiç tereddüt etmeden dahil oldum ve Fatih Erkoç'un bir şarkısını seslendirdim.
Sesiniz güzel anlaşılan...
Neticede şarkıcı değilim fakat konservatuvarda ses eğitimi de alır oyuncular, bu yüzden biraz şarkı söylemeye yatkınlık vardı. Tabii ki niyetim şarkıcı olmak değil ama tekliflere de açık olmak lazım.
MANKENLİKTEN GELENLER BENİM İÇİN SADECE FOTOĞRAFTIR
Mankenden oyuncu olanları kritik edebilecek bir altyapınız var ama neden eleştirmekten kaçınıyorsunuz? Gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim; gerçekten oyunculuk bilmiyorlar. Sadece cümlelerin arkasına duygu koyarak söylemek oyunculuk değildir. Türkiye'de oyunculuk diye bilinen şey bu kadar. Hiçbir tiyatro oyunu ya da sinema senaryosu tamamlanmamıştır; yazar yüzde 50'sini yazmıştır, kalan yüzde 50'yi tamamlamak da oyuncunun işidir. Tabii bahsettiğimiz kişilerin çoğu bu yüzden sinemada patlar. Beyazperdede onu yapamazlar, dizide bir şekilde yediriyorlar. İnsanlar neden bu eleştirileri yapmaktan kaçınıyor, biliyor musun?
Tahmin ediyorum ama sizden öğrenmek isterim... İnsanların gözünde 'Ya bu adam da hırçınlık yapıyor, işleri bunların almasını yediremiyor' diye düşünüleceği için çekiniyorlar ama ben öyle düşünmüyorum. Ekranda gördüğümüz yakışıklı ya da güzel tipler benim için sadece fotoğraftır.
Karşınızdaki oyuncunun poz veren biri olması sizi rahatsız etmiyor mu? Ediyor, etmez olur mu? Bunu deyince de 'Kendini beğenmiş' demesinler ama ben yine de bildiklerimi uygulamaya çalışıyorum. Oyunculuk, poz vermekle eşit olduysa diyecek bir şey yok!