O yıllar üzerine yazılmış yüzlerce kitap binlerce makale, milyonlarca belge arşivlerde duruyor. Bugün olduğu gibi bir yandan Atlantik ötesinden “yapısal reformlara ihtiyacınız var” diyenler konuşuyor, öbür yandan da gazeteciler dövülüyor, profesörler kurşunlanıyor, polis ikiye ayrılmış, öğretmenler birbirine düşmanlaştırılmış, ülke kan gölüne dönüştürülmüştü.
Bugün de aynı!
Saldıran korunuyor.
Dövülen gazeteciler.
Hastanelik edilen parti genel başkan yardımcısı, linç edilmek istenen ana muhalefet partisi lideri, 16 milyon oy almış lidere; “seni kazığa oturturum” diye tehdit eden için hiçbir somut adım atılamaması… Ve “İkinci Abdülhamit'i biz indirdik… Üçüncü Abdülhamit'i de biz indireceğiz…” diye darbe çağırısı yayınlayanların açık meydan okuyuşu…
Ve reformlar söylemi.
Hatırlayın o yılları.
Vuran!
Vurduğuyla kalıyordu.
Saldıran!
Saldırganlığıyla…
Her gün 20-30 kişi ölürken dönemin içişleri bakanı, “biz nefes alışlarını bile kontrol ediyoruz” diyordu… Savcılar da bugün olduğu gibi tehditle taraf tutmaya zorlanıyordu.
Sonunda:
Ülke kan gölüne döndü.
Herkes kurtarıcı aradı.
Bugün de…
Vuran vurduğuyla…
Döven dövdüğüyle…
★★★
Bilgisayarda var.
Bir tık ötenizde.
O yılların sonunda ortaya çıkan acı tablo şuydu:
Gözaltına alınanlar:
650.000 kişi.
Fişlenenler:
1.683.000 kişi.
Açılan dava sayısı:
210.000.
Yargılanan sayısı:
230.000.
Toplam ölenler:
229 kişi.
Kuşkulu ölüm:
144 kişi.
Açlık grevinde ölen:
14 kişi.
Çatışmada ölen:
74 kişi.
İntihar eden:
43 kişi.
İşkence sonucu ölen:
171 kişi.
Açılan işkence soruşturma veya davası: 9 bin 962… İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi: 544 kişi. 1981 yılı Nisan- Mayıs aylarında öldürülen güvenlik görevlisi: 1.0002 kişi. Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3 bin 315 yıl. İstanbul gazetelerinin yayın yapmadığı gün sayısı: 300 gün. Gazetecilere istenen hapis cezası: 4.000 yıl… Haklarında idam cezası istenenler: 7.000. Ölüm cezası verilenler: 517 kişi… İnfaz edilen idam cezası 50 kişi…
★★★
Böyle uzayıp gidiyor.
Ben seçme yaptım.
İsteyen herkes acı tablonun tamamını o yılların adalet istatistiklerinden bilgisayar ortamında bulabilir… Bu acı tabloya; bugün yaşadığımız gazeteci ve politikacıyı evinin önünde öldüresiye dövmek… Ana muhalefet partisi liderini linç etmeye kalkanların arkasını sıvazlamak, savcıyı taraflı davransın diye tehdit etmek türü kışkırtmalara iktidarın, adaletin, polisin göz yummasıyla gelinmişti.
Dün de yazdım.
Tekrarlıyorum.
İktidar partileri AKP ve MHP'nin 2 lideri; “Kim bu toplumda 1970'li ve 1990'lı yıllardaki acı tablonun benzerini yeniden yaşatmanın aleti- kışkırtıcısı- vurucusu- tehdit edicisi- birbirine düşürüp kanlı bıçaklısı yapmaya kalkarsa biz onlardan hesap soracağız” diye ilan etmesi ve hukuk önünde hesap sormaları için bağımsız yargı ortamı yaratmaları gerekir. Muhalefet partileri de bütün liderleri ile bir araya gelip hep bir ağızdan “Kim bu toplumda 1970'li ve 1990'lı yılarda yaşanan acı tablonun bir benzerini yeniden yaşatmanın aleti- kışkırtıcısı- kuklası- kırıcısı- vurucusu- savcıyı- gazeteciyi tehdit edicisi- toplumu bölüp birbiriyle kanlı bıçaklı yapmaya kalkışıcısı olursa biz onlardan mutlaka ve kesinlikle yarın iktidar olunca hesap soracağız… Hesap soracağız… Hesap soracağız…” demesi gerekir.
Muhalefet liderleri!
Mutlaka….
Ve mutlaka…
Hesap soracağız demeli.
Saldırganlar bunu bilmeli!
Bugün de aynı!
Saldıran korunuyor.
Dövülen gazeteciler.
Hastanelik edilen parti genel başkan yardımcısı, linç edilmek istenen ana muhalefet partisi lideri, 16 milyon oy almış lidere; “seni kazığa oturturum” diye tehdit eden için hiçbir somut adım atılamaması… Ve “İkinci Abdülhamit'i biz indirdik… Üçüncü Abdülhamit'i de biz indireceğiz…” diye darbe çağırısı yayınlayanların açık meydan okuyuşu…
Ve reformlar söylemi.
Hatırlayın o yılları.
Vuran!
Vurduğuyla kalıyordu.
Saldıran!
Saldırganlığıyla…
Her gün 20-30 kişi ölürken dönemin içişleri bakanı, “biz nefes alışlarını bile kontrol ediyoruz” diyordu… Savcılar da bugün olduğu gibi tehditle taraf tutmaya zorlanıyordu.
Sonunda:
Ülke kan gölüne döndü.
Herkes kurtarıcı aradı.
Bugün de…
Vuran vurduğuyla…
Döven dövdüğüyle…
★★★
Bilgisayarda var.
Bir tık ötenizde.
O yılların sonunda ortaya çıkan acı tablo şuydu:
Gözaltına alınanlar:
650.000 kişi.
Fişlenenler:
1.683.000 kişi.
Açılan dava sayısı:
210.000.
Yargılanan sayısı:
230.000.
Toplam ölenler:
229 kişi.
Kuşkulu ölüm:
144 kişi.
Açlık grevinde ölen:
14 kişi.
Çatışmada ölen:
74 kişi.
İntihar eden:
43 kişi.
İşkence sonucu ölen:
171 kişi.
Açılan işkence soruşturma veya davası: 9 bin 962… İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi: 544 kişi. 1981 yılı Nisan- Mayıs aylarında öldürülen güvenlik görevlisi: 1.0002 kişi. Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3 bin 315 yıl. İstanbul gazetelerinin yayın yapmadığı gün sayısı: 300 gün. Gazetecilere istenen hapis cezası: 4.000 yıl… Haklarında idam cezası istenenler: 7.000. Ölüm cezası verilenler: 517 kişi… İnfaz edilen idam cezası 50 kişi…
★★★
Böyle uzayıp gidiyor.
Ben seçme yaptım.
İsteyen herkes acı tablonun tamamını o yılların adalet istatistiklerinden bilgisayar ortamında bulabilir… Bu acı tabloya; bugün yaşadığımız gazeteci ve politikacıyı evinin önünde öldüresiye dövmek… Ana muhalefet partisi liderini linç etmeye kalkanların arkasını sıvazlamak, savcıyı taraflı davransın diye tehdit etmek türü kışkırtmalara iktidarın, adaletin, polisin göz yummasıyla gelinmişti.
Dün de yazdım.
Tekrarlıyorum.
İktidar partileri AKP ve MHP'nin 2 lideri; “Kim bu toplumda 1970'li ve 1990'lı yıllardaki acı tablonun benzerini yeniden yaşatmanın aleti- kışkırtıcısı- vurucusu- tehdit edicisi- birbirine düşürüp kanlı bıçaklısı yapmaya kalkarsa biz onlardan hesap soracağız” diye ilan etmesi ve hukuk önünde hesap sormaları için bağımsız yargı ortamı yaratmaları gerekir. Muhalefet partileri de bütün liderleri ile bir araya gelip hep bir ağızdan “Kim bu toplumda 1970'li ve 1990'lı yılarda yaşanan acı tablonun bir benzerini yeniden yaşatmanın aleti- kışkırtıcısı- kuklası- kırıcısı- vurucusu- savcıyı- gazeteciyi tehdit edicisi- toplumu bölüp birbiriyle kanlı bıçaklı yapmaya kalkışıcısı olursa biz onlardan mutlaka ve kesinlikle yarın iktidar olunca hesap soracağız… Hesap soracağız… Hesap soracağız…” demesi gerekir.
Muhalefet liderleri!
Mutlaka….
Ve mutlaka…
Hesap soracağız demeli.
Saldırganlar bunu bilmeli!