Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Nedir zaman?

AdrenaLin

..ɯ'ɐɟɐʞ ʞ!ɯoʞ!ɾɐɹʇ
MFC Üyesi
Konum
Karı$ık..
  • Üyelik Tarihi
    7 Mar 2013
  • Mesajlar
    2,021
  • MFC Puanı
    297
Sürekli akan bir deremidir, bütün rüyalarımızı taşıyan?

Yoksa bir demiryolu mu? Başa döndüğü hatlar ve çatallanan kolları olan?

Birinci mısra 20.yy öncesi insanoğlunun sezgisel bakışıdır. İkinci
mısra ise zamanımızın ulaştığı kuantum mekaniği bilgeliğinin yorumudur.

Uzay ve zamanın birbirinden ayrılmaz biçimde bağlı olduğu,
Einstein’ın imzasını taşıyan genel görelilik kanunu ile kanıtlanmıştır…

Bir başka deyişle, Einstein ile birlikte zamanın dördüncü boyut olduğu net olarak anlaşılmıştır.





DÖRDÜNCÜ BOYUT ZAMAN;

Basitce boyut bir yöne uzanımdır. Nokta uzanamadığı için boyutsuzdur.
Tek boyut uzunluk, iki boyut alan ve üç boyut hacimdir. Üç boyut
(uzay-mekan) metre kavramı ile ölçümlenebilir yani somuttur. Ama zaman
üç boyut gibi elle tutulup gözle görülemez. Zamanı ölçerken “Şu kadar
metrekare ya da kilometreküp” diyemeyiz. Bunun yerine takvim kullanırız.
(Çağ, yıl, ay, hafta, gün, saat, dakika, saniye, salise ve diğer minik
zaman dilimleri) Böylece “Zamanın” bir boyut hem de SOYUT BOYUT
olduğunu anlarız.

Bir uçak pilotu yer koordinatlarını belirterek “şu enlemde, şu
boylamda ve şu yükseklikteyim” diye konumunu bildirmesi hiçbir şeye
yaramaz, iniş zamanını da belirtmelidir ki biz onu pratik yaşama soka
bilelim. Bunun için, uzay-zaman dört boyutlusu ortak bir ölçüm
sistemidir.

Uzay ve zaman Einstein’dan önce ayrı ayrı kavramlar olarak
düşünülüyordu. Çünkü zamanı saptayacak hiç bir “Sabit” bulunamamıştı.
Ancak ışık hızının keşfiyle durum değişti. Işığın bu değişmez hız
(SABİT) değerine sahip olması Einstein’ın aradığı eşsiz fırsattı. Zira
Evrende değişmeyen tek şey ışık hızıydı.

Evrendeki her şeyin bir diğerine karşı sabitliğinin olmaması
belirsizlik yaratıyordu ama ışığın sabit olmasıyla artık her hareket
ışık hızına göre değerlendirilebilir, ölçümlenebilirdi. Einstein,
birleşik uzay-zaman dört boyutlusunu gündeme getirirken, uzayı
Riemann’ın modelinden, zamanı ise öğretmeni Minkowski’den alarak bunları
birleştirdi.

Riemann’ın “YER-UZAY” modeline eklenen Minkowski zaman boyutu bir
cetvel gibi uzunluk değildi. Üçü; en, boy ve yükseklik diye tanımlanan
“Yer, mekân, uzay” koordinatları olarak birbiri ne çevrilebilirdi ama
SOYUT BOYUT olan zamana dönüştürülemezdi.

Uzay ve zaman boyutlarını birbirine dönüştürmek yerine bir arada
düşünmek fikrinden yola çıkan Einstein, evren denilen ortamın bir
uzay-zaman örgüsü olduğunu uzlaştırdı. Böylelikle genel görecelik
teoremi doğmuştur.

Uzay ve zaman kavram olarak aynı şey değildir ama birbirinden
ayrılmıyorlardı. Et-tırnak gibiydiler. Mekân sabit ve somut; zaman ise
değişken ve soyuttur. Zaman bir uzunluk boyutu olmasına rağmen “madde”
ötesinde olup, bildiğimiz fizik varlık (madde) kategorisinden değildir.

Günümüzde ise zamanı tanımlamada çok daha ileri bir seviyeye geldik.
Artık zamanın boyut özelliğinden kaynaklanan dört tür simetri
içerdiğini, bir enerji olduğunu (Kozirev deneyiyle) ve adına kronosfer
dediğimiz esir içinde hacme sahip olduğunu,hıza bağlı olarak
uzayıp-kısalırken; zamanla evrenin soğuması yüzünden pesleşen bir
tensoru (nabzı) olduğu gibi zamanın anatomisi hakkında daha çok bilgiye
sahibiz.

Tüm bu veri tabanı aslında bize zaman enerjisinin ve küresinin,
paralel olasılık evrenleri içerdiğini ve zamanda ileri-geri sıçrama
yapılabileceğini teorik olarak işaret etmektedir.

Yazılı tarihe ve paranormal diye sınıflandırdığımız bir takım
fenomenlere bakış açımızı kökten değiştirecek bu bilgilenmeye geçmeden
önce dilerseniz içinde var olduğumuz evrenimizi, Stephen Hawking’in
zihnindeki evren modeliyle resmedelim…

Bilinen uzay-zaman; çok yüksek yoğunluklu bir noktacıktan, devasa bir
patlama sonucu şişerek genişleyen ve dört boyutlu evren modelimizi
oluşturan bir sürectir. Adına Big Bang denilen bu patlama sonrası
evrenimizde, önce enerji sonrasında ise maddeleşme oluşmuştur. Big bang
sonrası uzay zamanın durumu; bir balonun üzerine galaksi resimleri çizip
şişirmeye benzer. Başka bir örnekle bir küçük tomurcukken şişerek
genişleyen soğanın katmanları gibidir uzay-zaman. Her bir katman, nabız
atışları ile sürekli genişleyen zaman zarının bir önceki geçmişidir.

Tümden gelen bir bakış açısı ile baktığımızda bildiğimiz kozmosun
yaradılışı; Adına zar evrenler denilen (sonsuz kare matrislerden oluşan)
enine ve dikine titreşen zar okyanusunun içinde, tıpkı kaynayan sudaki
hava kabarcıkları gibi sonsuz sayıda Big Bang’ler oluşturmaktadır.
Bunların içinde belki de maddeleşmenin gerçekleştiği tek evrendir,
bizlerin rasat/gözlem uzayımız.

Mikro ve makro kozmostaki bir çok olguyu doğadaki olaylarla örneksemek mümkündür.

Söz gelimi; bir zarın kuantum yaratılışı, kaynayan sudaki buhar
kabarcıklarının oluşmasına benzer. Su kaynadığında (hologram evrenler
titreşmeye başladığında) moleküller daha hızla titreşirler (süper
sicimler teoremi) ve birbirlerine çarparak sekerler. Bu çarpışmalar su
moleküllerine o kadar yüksek bir hız verir ki, bir kısmı bağlarından
kurtulacak ve su ile çevrili bir buhar kabarcığı oluşturacaktır (Big
Bang)… Bu kabarcık, sıvıdaki daha fazla molekülün buhara katılması ile
büyüyecektir. İşte bu zar evrenlerden birinin üzerinde yaşayan bizler,
nabız atışları ile şişerek genişleyen uzay-zamanımızda, birbirinden
hızla uzaklaşan galaksilerden biri olan Samanyolu galaksisindeki Güneş
sisteminde yaşamaktayız.
 
Üst Alt