-
- Üyelik Tarihi
- 8 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 17,522
-
- MFC Puanı
- 3,901
Nazım Hikmet Abidin Dino, Nazım Hikmet Abidin Dino mutluluğun resmi, Nazım Hikmet Abidin Dino arasındaki diyalog nedir?
Abidin Dino, Nazım Hikmet Ran ve çok sevdiği eşi Vera, Pariste bir otel odasında kalmaktadır. Nazım Hikmet, gecenin bir yarısı eline kalemini almış eşi Veraya Saman Sarısı adlı şiirini yazmaktadır. Eşi Vera çoktan uyumuştur. Nazım ve Abidin, otel odalarının penceresinden Sen ırmağını gören çatı katındaki otel odalarının pencerelerinin başında oturmuşlardır. Abidin de bir yandan bir şeyler çizmektedir. Nazımın şiirinin içindeki şu mısradan anlıyoruz bunu:
Abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor.
Aynı zamanda Nazım, yakın arkadaşı olan Abidin Dinonun yaptığı resimlere hayranlık da duymaktadır. Yine o gece yazdığı şiirin içindeki şu mısralardan bu durum fazlasıyla sezilmektedir.
Yüz elliye altmışın meydanlığında
suda balıkları nasıl görüp suda balıkları nasıl avlayabilirsem
öyle görüp öyle avlayabilirim kıvıl kıvıl akan vakıtları tuvalinde Abidin'in
Nazım eşine itafen yazdığı Saman Sarısı adlı şiirinin içinde Abidin Dinoya çağrılarda da bulunmaktadır.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne de ak örtüde elmaların
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
Nazımın Dinoya bu soruyu sorması zannedildiği üzere, ressamın sanatını ispatlama sorgulaması değildi elbet. Bu soru, gurbet hasreti çeken iki sanatçı arasındaki sıkı dostluğun getirisi olan bir diyalogun ürünüydü. Bu sorudaki amaç, fikir birlikteliğini, pekiştirme amaçlı kurulmuş soru kalıplı cümleler eşliğinde dökmekti mısralara. Esasında Nazımın Dinodan bir resim beklentisi yoktu. Belki o da biliyordu yakın arkadaşının ona vereceği cevabı. Abidin Dino, Nazım Hikmetin Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? sorusuna resimle değil de, aynı türü kullanarak Nazım gibi şiirle karşılık vermişti. Çünkü Dinoda biliyordu Nazımın sorusunun cevabının olmadığını. Mutluluğun resminin tuvallere sığmayacağını... Ondandır ki Nazıma yazdığı şiirinin son mısrasında şu sözlere yer vermişti.
Buna da ne tual yeterdi; ne boya...
Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı. Çünkü o da biliyordu ki, tek bir kare ile somutlaştırılamazdı mutluluk denen kavram. O mutluluğu sözcüklerle anlatma yolunu seçti. Yaşanmışlıklarının beraberindeki arzularının, hayallerinin içinde olduğu bir şiirle
Mutluluğun Resmi
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varnanın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiyeyi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya...
Abidin Dino, Nazım Hikmet Ran ve çok sevdiği eşi Vera, Pariste bir otel odasında kalmaktadır. Nazım Hikmet, gecenin bir yarısı eline kalemini almış eşi Veraya Saman Sarısı adlı şiirini yazmaktadır. Eşi Vera çoktan uyumuştur. Nazım ve Abidin, otel odalarının penceresinden Sen ırmağını gören çatı katındaki otel odalarının pencerelerinin başında oturmuşlardır. Abidin de bir yandan bir şeyler çizmektedir. Nazımın şiirinin içindeki şu mısradan anlıyoruz bunu:
Abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor.
Aynı zamanda Nazım, yakın arkadaşı olan Abidin Dinonun yaptığı resimlere hayranlık da duymaktadır. Yine o gece yazdığı şiirin içindeki şu mısralardan bu durum fazlasıyla sezilmektedir.
Yüz elliye altmışın meydanlığında
suda balıkları nasıl görüp suda balıkları nasıl avlayabilirsem
öyle görüp öyle avlayabilirim kıvıl kıvıl akan vakıtları tuvalinde Abidin'in
Nazım eşine itafen yazdığı Saman Sarısı adlı şiirinin içinde Abidin Dinoya çağrılarda da bulunmaktadır.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne de ak örtüde elmaların
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
Nazımın Dinoya bu soruyu sorması zannedildiği üzere, ressamın sanatını ispatlama sorgulaması değildi elbet. Bu soru, gurbet hasreti çeken iki sanatçı arasındaki sıkı dostluğun getirisi olan bir diyalogun ürünüydü. Bu sorudaki amaç, fikir birlikteliğini, pekiştirme amaçlı kurulmuş soru kalıplı cümleler eşliğinde dökmekti mısralara. Esasında Nazımın Dinodan bir resim beklentisi yoktu. Belki o da biliyordu yakın arkadaşının ona vereceği cevabı. Abidin Dino, Nazım Hikmetin Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? sorusuna resimle değil de, aynı türü kullanarak Nazım gibi şiirle karşılık vermişti. Çünkü Dinoda biliyordu Nazımın sorusunun cevabının olmadığını. Mutluluğun resminin tuvallere sığmayacağını... Ondandır ki Nazıma yazdığı şiirinin son mısrasında şu sözlere yer vermişti.
Buna da ne tual yeterdi; ne boya...
Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı. Çünkü o da biliyordu ki, tek bir kare ile somutlaştırılamazdı mutluluk denen kavram. O mutluluğu sözcüklerle anlatma yolunu seçti. Yaşanmışlıklarının beraberindeki arzularının, hayallerinin içinde olduğu bir şiirle
Mutluluğun Resmi
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varnanın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiyeyi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya...
Abidin Dino
Alıntıdır.