- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Müzikte notaların kökeni ve pisagor
Pisagor her ne kadar meşhur dik üçgen teoremi ile tanınsada günümüz bilminin ulaştığı sevyede çok büyük bir paya sahiptir. Pisagor kendi devrine kadar gelişmiş bütün çalışmaları bir disiplin altında toplamış geometriaritmetik astronomi coğrafya müzik ve tabiat bilgisi olarak farklı bilim dallarına ayırmış ve bu nedenle bilgi seven anlamına gelen filozof sözcüğünü ilk olarak o kullanmıştır. Tüm bunların yanında müzikteki matematiksel gizemi keşfederek yazıya dökmenin ilk temelini atılmıştır. ( M.Ö. 530-450)
Tüm yaşamını bilime ve insanlığa adayan pisagor evrenin sayılar ve aralarındaki ilişkilere göre kurulduğuna inanırdı. Bu düşüncesine uygun olarak müziğin içindeki gizli matematiği bir demirci dükkanının önünden geçerken demirci ustasının demir döverken kullandığı aletlere göre değişik sesler çıkarmasının ilgisini çekmesi üzerine dükkana kapanarak ustaya çeşitli aletler kullandırmış çıkan sesleri incelemiş ve kayıtlar almış alarak notaları bulduğu rivayet edile gelmiştir.
Batı müziği 9. yüzyılın başına kadar notalamadan habersizdi. Eserler kulak yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılıyorbu arada değişime uğruyorzamanla unutulabiliyordu. 9. yüzyılın ikinci yarısında ilk notalama sistemi ortaya çıktı. Arezzolu Guidonun (Gui dArezzo) notalama sisteminin seslerin yüksekliğini kesin olarak belirtmeye başlamasıyla büyük bir ilerleme kaydedildi. 11. yüzyılda notaların üzerine dizildiği beş çizgiden oluşan portenin kullanılmasıyla notaların yüksekliği (do re mi .) ve süresi (birlik ikilik dörtlük .) kesin biçimde belirlenebilir hale geldi.
Aslında müziğin dört parametresi vardır: Yükseklik süre şiddet ve tını. Bunlardan ilk ikisi zamanla genel kabul gören bir takım işaretler sayesinde kağıt üzerine dökülebilmiş şiddet ve tını ise notanın yanında ek kelimelerle belirtilmişler ve kısmen de yoruma açık bırakılmışlardır. Çeşitli sesleri belirtmek ve bunların birbirlerine karışmasını önlemek için sesleri temsil eden notalara özel isimler verildi. Do re mi fa sol la si. İngilizcede ve Almancada ise notalar harflerle gösterildi(C=do D=re E=mi F=fa G=sol A=la B=si-ing.- H=si-alm.-).
Nota isimlerinden donun önceki ismi ut idi. Sesli harfle başlayan bu isim notaları sırayla söylerken tutukluk yaptırdığından 12. yüzyılda do olarak değiştirildi. Almanya ve bazı ülkelerde ut hala kullanılır. Si hariç diğer notaların isim babası Gui dArezzodur. Arezzo bu adları Aziz lohannes Battista ilahesindeki mısraların birinci hecelerinden alarak takmıştır. Yedinci notanın adı uzun zaman B olarak kalmış sonradan 13. yüzyılda Sanete lohannes kelimelerinin baş harflerinden meydana gelen si adını almıştır.
Notalamanın keşfi ve gelişimi müzik pratiğine olağanüstü bir gelişme ortamı yaratmıştır. Notalama icracıyı ezberden kurtararak hem müzik parçalarının uzamasına hem de çeşitli dönemlere ve ülkelere ait notalanmış eserlerin katılmasıyla repertuarın zenginleşmesine ve çeşitlenmesine imkan vermiştir. Nota sayesinde bir müzisyen bilmediği bir müzik parçasını icra edebilmek için tek başına yeterli bir hale gelmiştir.
(1) PİSAGOR KOMASI: frekanslarının birbirine oranı 3^12 / 2 ^19 = 531441/524288 (yaklaşık 1.013243) olan iki nota arasındaki fark. 3'ü kaç kere kendisiyle çarparsanız çarpın çıkan rakamın 2'ye tam bölünmeyeceği şeklinde tezahür eden acı gerçeğin insanlığın müzikte yarattığı düzenle çatışmasının bir sonucudur. bir notadan başlanır frekansının üç katı hesaplanarak o notanın beşlisi sonra elde edilen notanın beşlisi hesaplanır. bu olay 12 kere tekrar edildiği vakit ilk notaya dönüleceği sanılırken o notadan bir pisagor koması daha ince bir notaya varılmıştır. ditonik ("iki nota arası"; si diyez-do arası) koma da denir.
(2) DIDYMUS KOMASI: frekanslarının birbirine oranı 81/80 = 1.0125 olan iki ses arasındaki aralık. çoksesli çalınınca iyi tınlayan bir akort düzeni için 5/4 olarak hesaplanmış üçlü aralıklar gerekir; 5/4 doğal majör akorunun üçlüsünü oluşturan armonik sesin frekansıdır (örneğin mi = do * 5/4). doğal üçlü aralık ile yukarıdaki yöntem ile aynı nota olduğu zannedilen notanın frekansının hesaplanması (3^4/2^ ve bu iki rakamın karşılaştırılması durumunda karşımıza işte bu didymus koması adlı hain fark çıkar; çifte hüsran. sentonik koma da denir. batı müziğindeki muhtelif akort sistemleri bu iki komadan gelen hataların nasıl "yuvarlanacağı" ile ilgili çeşitli tavizlerin sonucu ortaya çıkmıştır.
(3) türk müziğinde kullanılan "koma" ise bir oktavın 53'de birine (frekans değeri 2^(1/53) yaklaşık 1.013164) denk düşen ve yukarıdaki iki değerin arasında kalan bir rakamdır (her ne kadar bazı nazariyat kitapları türk müziği komasının pisagor'cu koma olduğunu söylese de) pisagor akort düzeni'ni esas alan arel ezgi sistemindeyaklaşık 9.006 komaya denk düşen tam aralık 9 koma yaklaşık olarak 3.985 koma olan diyatonik yarım aralık (bakiye aralığı; mi-fa si-do arasi) 4 koma kabul edilir. böylece bir oktav 53 komaya yuvarlanmış olur.
batı müziğinin bu kadar incelikli işten sonra gele gele geldiği nokta olan eşit aralıklı akort düzeninde ise komaya falan gerek yoktur bir oktav haşırt diye onikiye bölünür daha fazla bölünmez. illa da koma hesabı yapılacaksa tam aralık yaklaşık 8.8333 yarım aralık yaklaşık 4.41667 komaya denk düşer. bu düzende bütün aralıklar birazcık uyumsuzdur yalnızca oktavlar tam olarak uyumludur. her notada biraz yuvarlama hatası vardır
Pisagor Koması
Türk musikisi ses sisteminde bir sekizli 24 gayri müsâvî aralığa değil 17 aralığa bölünür. Bu aralıklar gayri müsâvî ise de bazı şartlarda müsâvî imiş gibi bir muamele görür. kullanılırsa da nazariyatta bunlar 17 bölgede toplanır. Batı musikisinde Fisagor sistemi içinde 35 farklı ses yazılır ve icra edilir. Bu 35 farklı ses 12 bölgede toplanır. Transposition kolaylığı sağlamak için bu 12 bölge tampere sistemde eşit aralıklıymış gibi düşünülür ve sabit perdeli sazlarda o şekilde kullanılır. Bu düşünüş tarzı 13. beşlide ilk sese kavuşmaya ve sistemi kapalı hâle dönüştürmeye de imkân sağlar. (Tura 1988 sayfa 128)
Aşağıdaki gözlemimizle Turanın tespitlerini birleştirip önerimizi tartışmaya sunmak istiyoruz:
Türk musikisinde F harfi ile gösterilip fazla adı verilen aralık 531 441 / 524 288 oranındaki Pisagor komasıdır ve Cent cinsinden karşılığı 23.46dır. 1200 / 23.46 = 51.15tir. Yani bir sekizli yaklaşık olarak 51 Pisagor komasından oluşmaktadır. Bugünkü kullanımda ise koma denilince genellikleoktavın 53 eşit parçaya ayrılmasıyla elde edilen 22.64 Centlik aralık (Holder koması) anlaşılmaktadır.
Zarlino dizisinde olduğu gibi Lâ Si ve Re Mi aralıkları küçük tam ses; Do Re Fa Sol Sol Lâ aralıkları büyük tam ses; Si Do ve Mi Fa aralıkları küçük yarım sesten oluşuyor kabul edilirse ortaya bizim Rast perdelerimize benzeyen toplam 51 Pisagor koması genişliğinde şöyle bir dizi çıkar (Şekil 5in üst kısmı):
Şekil 5 Eşit-olmayan 17 aralığa sahip geleneksel ses sistemimizin eşit aralıklıymış gibi düşünülmesi durumunda ortaya çıkan bölgeleri bugün kullanmakta olduğumuz nota adları ve yerleri ile karşılaştırma grafiği
Şimdi de Şekil 5in altında uzun dikey çizgilerle gösterilen ve bir sekizliyi pestten tize 3er Pisagor koması genişliğinde 17 eşit aralığa bölen kısma gözatalım. Safiüddinin kullandığı perde adlarına göre düzenlenmiş bu şekilden anlaşıldığı üzere örneğin Segâh bandı 3 Pisagor koması genişliğindedir. Alt orta ve üst olmak üzere 3 bölgeden oluşmaktadır. Ne zaman hangi bölgenin kullanılacağı içinde bulunulan makama bağlı olacaktır. Örneğin Rast makamında Segâh perdesinin üst ucu Hüseynîde göbeği Hicazda ise alt ucu kullanılmaktadır. (Tura 1988 sayfa 203).
Bu uzlaştırıcı çözüm önerisi hem geleneğe uygun bir yapı hem de perde adlarının daha kolay öğrenilebilmesi olanağı sunmaktadır. Öte yandanperde adedi azalmış gibi görünse de 3er alt-bölgeden oluştukları için gerçek durum böyle değildir. Musiki eğitimimizde çok başvurulan koma terminolojisine de uygundur.
Özetle:
Bu bildirinin amacı günümüzdeki teknik olanaklar sayesinde soyut ses sistemi tartışmalarına son verilipbilimsel/nesnel ölçütler üzerinde yoğunlaşılabileceğini göstermektir. Çünkü a) Bir icrada kullanılan perdeler yüksek duyarlıklarla saptanabilmekte Teorik olarak tasarlanan bir sistem derhal uygulamaya geçirilerek denenebilmektedir... Bu iki olanak sayesinde icra teori birliğini sağlamak artık güç bir iş değildir.
Şu ana kadarki ölçüm ve denemelerimiz mu*****izde sanılandan çok daha fazla sayıda ses kullanıldığını göstermektedir. Bunların tümünün tam frekanslarını öğretmek ancak ileri akademik eğitimin konusu olabilir. O nedenle konservatuvar ve derneklerde giriş düzeyindeki eğitim bin yıllık gelenekte başarıyla uygulandığı gibibir sekizlide 17 aralık bulunduğu esasına dayandırılmalı ve perdelerin adlandırılmasında bu kurala uyulmalıdır. Perdelerin yerleri ise sabit noktalar olarak değil belli bir frekans bandındaki değişken değerler olarak tanımlanmalıdır. Kaba bir bölünme modeli olarak sekizlinin 17 eşit aralığa bölünmesi alınabilir. Gerçek aralık ve perde değerleri ise ölçümler bir an önce tamamlanarak belirlenmeli ileri akademik eğitimlerde bunlar oran olarak makam temelinde ya da onların birtakım gruplarda toplanması suretiyle ayrıca öğretilmelidir.
Pisagor her ne kadar meşhur dik üçgen teoremi ile tanınsada günümüz bilminin ulaştığı sevyede çok büyük bir paya sahiptir. Pisagor kendi devrine kadar gelişmiş bütün çalışmaları bir disiplin altında toplamış geometriaritmetik astronomi coğrafya müzik ve tabiat bilgisi olarak farklı bilim dallarına ayırmış ve bu nedenle bilgi seven anlamına gelen filozof sözcüğünü ilk olarak o kullanmıştır. Tüm bunların yanında müzikteki matematiksel gizemi keşfederek yazıya dökmenin ilk temelini atılmıştır. ( M.Ö. 530-450)
Tüm yaşamını bilime ve insanlığa adayan pisagor evrenin sayılar ve aralarındaki ilişkilere göre kurulduğuna inanırdı. Bu düşüncesine uygun olarak müziğin içindeki gizli matematiği bir demirci dükkanının önünden geçerken demirci ustasının demir döverken kullandığı aletlere göre değişik sesler çıkarmasının ilgisini çekmesi üzerine dükkana kapanarak ustaya çeşitli aletler kullandırmış çıkan sesleri incelemiş ve kayıtlar almış alarak notaları bulduğu rivayet edile gelmiştir.
Batı müziği 9. yüzyılın başına kadar notalamadan habersizdi. Eserler kulak yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılıyorbu arada değişime uğruyorzamanla unutulabiliyordu. 9. yüzyılın ikinci yarısında ilk notalama sistemi ortaya çıktı. Arezzolu Guidonun (Gui dArezzo) notalama sisteminin seslerin yüksekliğini kesin olarak belirtmeye başlamasıyla büyük bir ilerleme kaydedildi. 11. yüzyılda notaların üzerine dizildiği beş çizgiden oluşan portenin kullanılmasıyla notaların yüksekliği (do re mi .) ve süresi (birlik ikilik dörtlük .) kesin biçimde belirlenebilir hale geldi.
Aslında müziğin dört parametresi vardır: Yükseklik süre şiddet ve tını. Bunlardan ilk ikisi zamanla genel kabul gören bir takım işaretler sayesinde kağıt üzerine dökülebilmiş şiddet ve tını ise notanın yanında ek kelimelerle belirtilmişler ve kısmen de yoruma açık bırakılmışlardır. Çeşitli sesleri belirtmek ve bunların birbirlerine karışmasını önlemek için sesleri temsil eden notalara özel isimler verildi. Do re mi fa sol la si. İngilizcede ve Almancada ise notalar harflerle gösterildi(C=do D=re E=mi F=fa G=sol A=la B=si-ing.- H=si-alm.-).
Nota isimlerinden donun önceki ismi ut idi. Sesli harfle başlayan bu isim notaları sırayla söylerken tutukluk yaptırdığından 12. yüzyılda do olarak değiştirildi. Almanya ve bazı ülkelerde ut hala kullanılır. Si hariç diğer notaların isim babası Gui dArezzodur. Arezzo bu adları Aziz lohannes Battista ilahesindeki mısraların birinci hecelerinden alarak takmıştır. Yedinci notanın adı uzun zaman B olarak kalmış sonradan 13. yüzyılda Sanete lohannes kelimelerinin baş harflerinden meydana gelen si adını almıştır.
Notalamanın keşfi ve gelişimi müzik pratiğine olağanüstü bir gelişme ortamı yaratmıştır. Notalama icracıyı ezberden kurtararak hem müzik parçalarının uzamasına hem de çeşitli dönemlere ve ülkelere ait notalanmış eserlerin katılmasıyla repertuarın zenginleşmesine ve çeşitlenmesine imkan vermiştir. Nota sayesinde bir müzisyen bilmediği bir müzik parçasını icra edebilmek için tek başına yeterli bir hale gelmiştir.
(1) PİSAGOR KOMASI: frekanslarının birbirine oranı 3^12 / 2 ^19 = 531441/524288 (yaklaşık 1.013243) olan iki nota arasındaki fark. 3'ü kaç kere kendisiyle çarparsanız çarpın çıkan rakamın 2'ye tam bölünmeyeceği şeklinde tezahür eden acı gerçeğin insanlığın müzikte yarattığı düzenle çatışmasının bir sonucudur. bir notadan başlanır frekansının üç katı hesaplanarak o notanın beşlisi sonra elde edilen notanın beşlisi hesaplanır. bu olay 12 kere tekrar edildiği vakit ilk notaya dönüleceği sanılırken o notadan bir pisagor koması daha ince bir notaya varılmıştır. ditonik ("iki nota arası"; si diyez-do arası) koma da denir.
(2) DIDYMUS KOMASI: frekanslarının birbirine oranı 81/80 = 1.0125 olan iki ses arasındaki aralık. çoksesli çalınınca iyi tınlayan bir akort düzeni için 5/4 olarak hesaplanmış üçlü aralıklar gerekir; 5/4 doğal majör akorunun üçlüsünü oluşturan armonik sesin frekansıdır (örneğin mi = do * 5/4). doğal üçlü aralık ile yukarıdaki yöntem ile aynı nota olduğu zannedilen notanın frekansının hesaplanması (3^4/2^ ve bu iki rakamın karşılaştırılması durumunda karşımıza işte bu didymus koması adlı hain fark çıkar; çifte hüsran. sentonik koma da denir. batı müziğindeki muhtelif akort sistemleri bu iki komadan gelen hataların nasıl "yuvarlanacağı" ile ilgili çeşitli tavizlerin sonucu ortaya çıkmıştır.
(3) türk müziğinde kullanılan "koma" ise bir oktavın 53'de birine (frekans değeri 2^(1/53) yaklaşık 1.013164) denk düşen ve yukarıdaki iki değerin arasında kalan bir rakamdır (her ne kadar bazı nazariyat kitapları türk müziği komasının pisagor'cu koma olduğunu söylese de) pisagor akort düzeni'ni esas alan arel ezgi sistemindeyaklaşık 9.006 komaya denk düşen tam aralık 9 koma yaklaşık olarak 3.985 koma olan diyatonik yarım aralık (bakiye aralığı; mi-fa si-do arasi) 4 koma kabul edilir. böylece bir oktav 53 komaya yuvarlanmış olur.
batı müziğinin bu kadar incelikli işten sonra gele gele geldiği nokta olan eşit aralıklı akort düzeninde ise komaya falan gerek yoktur bir oktav haşırt diye onikiye bölünür daha fazla bölünmez. illa da koma hesabı yapılacaksa tam aralık yaklaşık 8.8333 yarım aralık yaklaşık 4.41667 komaya denk düşer. bu düzende bütün aralıklar birazcık uyumsuzdur yalnızca oktavlar tam olarak uyumludur. her notada biraz yuvarlama hatası vardır
Pisagor Koması
Türk musikisi ses sisteminde bir sekizli 24 gayri müsâvî aralığa değil 17 aralığa bölünür. Bu aralıklar gayri müsâvî ise de bazı şartlarda müsâvî imiş gibi bir muamele görür. kullanılırsa da nazariyatta bunlar 17 bölgede toplanır. Batı musikisinde Fisagor sistemi içinde 35 farklı ses yazılır ve icra edilir. Bu 35 farklı ses 12 bölgede toplanır. Transposition kolaylığı sağlamak için bu 12 bölge tampere sistemde eşit aralıklıymış gibi düşünülür ve sabit perdeli sazlarda o şekilde kullanılır. Bu düşünüş tarzı 13. beşlide ilk sese kavuşmaya ve sistemi kapalı hâle dönüştürmeye de imkân sağlar. (Tura 1988 sayfa 128)
Aşağıdaki gözlemimizle Turanın tespitlerini birleştirip önerimizi tartışmaya sunmak istiyoruz:
Türk musikisinde F harfi ile gösterilip fazla adı verilen aralık 531 441 / 524 288 oranındaki Pisagor komasıdır ve Cent cinsinden karşılığı 23.46dır. 1200 / 23.46 = 51.15tir. Yani bir sekizli yaklaşık olarak 51 Pisagor komasından oluşmaktadır. Bugünkü kullanımda ise koma denilince genellikleoktavın 53 eşit parçaya ayrılmasıyla elde edilen 22.64 Centlik aralık (Holder koması) anlaşılmaktadır.
Zarlino dizisinde olduğu gibi Lâ Si ve Re Mi aralıkları küçük tam ses; Do Re Fa Sol Sol Lâ aralıkları büyük tam ses; Si Do ve Mi Fa aralıkları küçük yarım sesten oluşuyor kabul edilirse ortaya bizim Rast perdelerimize benzeyen toplam 51 Pisagor koması genişliğinde şöyle bir dizi çıkar (Şekil 5in üst kısmı):
Şekil 5 Eşit-olmayan 17 aralığa sahip geleneksel ses sistemimizin eşit aralıklıymış gibi düşünülmesi durumunda ortaya çıkan bölgeleri bugün kullanmakta olduğumuz nota adları ve yerleri ile karşılaştırma grafiği
Şimdi de Şekil 5in altında uzun dikey çizgilerle gösterilen ve bir sekizliyi pestten tize 3er Pisagor koması genişliğinde 17 eşit aralığa bölen kısma gözatalım. Safiüddinin kullandığı perde adlarına göre düzenlenmiş bu şekilden anlaşıldığı üzere örneğin Segâh bandı 3 Pisagor koması genişliğindedir. Alt orta ve üst olmak üzere 3 bölgeden oluşmaktadır. Ne zaman hangi bölgenin kullanılacağı içinde bulunulan makama bağlı olacaktır. Örneğin Rast makamında Segâh perdesinin üst ucu Hüseynîde göbeği Hicazda ise alt ucu kullanılmaktadır. (Tura 1988 sayfa 203).
Bu uzlaştırıcı çözüm önerisi hem geleneğe uygun bir yapı hem de perde adlarının daha kolay öğrenilebilmesi olanağı sunmaktadır. Öte yandanperde adedi azalmış gibi görünse de 3er alt-bölgeden oluştukları için gerçek durum böyle değildir. Musiki eğitimimizde çok başvurulan koma terminolojisine de uygundur.
Özetle:
Bu bildirinin amacı günümüzdeki teknik olanaklar sayesinde soyut ses sistemi tartışmalarına son verilipbilimsel/nesnel ölçütler üzerinde yoğunlaşılabileceğini göstermektir. Çünkü a) Bir icrada kullanılan perdeler yüksek duyarlıklarla saptanabilmekte Teorik olarak tasarlanan bir sistem derhal uygulamaya geçirilerek denenebilmektedir... Bu iki olanak sayesinde icra teori birliğini sağlamak artık güç bir iş değildir.
Şu ana kadarki ölçüm ve denemelerimiz mu*****izde sanılandan çok daha fazla sayıda ses kullanıldığını göstermektedir. Bunların tümünün tam frekanslarını öğretmek ancak ileri akademik eğitimin konusu olabilir. O nedenle konservatuvar ve derneklerde giriş düzeyindeki eğitim bin yıllık gelenekte başarıyla uygulandığı gibibir sekizlide 17 aralık bulunduğu esasına dayandırılmalı ve perdelerin adlandırılmasında bu kurala uyulmalıdır. Perdelerin yerleri ise sabit noktalar olarak değil belli bir frekans bandındaki değişken değerler olarak tanımlanmalıdır. Kaba bir bölünme modeli olarak sekizlinin 17 eşit aralığa bölünmesi alınabilir. Gerçek aralık ve perde değerleri ise ölçümler bir an önce tamamlanarak belirlenmeli ileri akademik eğitimlerde bunlar oran olarak makam temelinde ya da onların birtakım gruplarda toplanması suretiyle ayrıca öğretilmelidir.