MEZAR ve ötesindeki âlem hep merak edilmiştir. Mezar, dünya ile ahret arasında bir ara bölgedir
Mezar âlemine berzah âlemi de denir.
Mezara konulan kişinin ruhu o esnada vücudun içinde değildir. İnsandaki canlılık ruhla sağlanır. Bu nedenle de ölüm aslında ruhun değil, vücudun ölümüdür.
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir.
Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede; Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun (el-Mümin, 40/46) buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır. Peygamber efendimiz; Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder (İbrahim, 14/17) ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır (Buhârî, Tefsîr, sure: 14).
B aşka bir hadiste de şöyle buyurur: Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin? O da şöyle cevap verir. O, Allahın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allahtan başka ilâh yoktur, Muhammed de Onun kulu ve elçisidir. Bunun üzerine melekler; Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik, derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: Yat ve uyu derler. O da; Aileme gidin de durumu haber verin der. Melekler ona; Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi mahşer gününe kadar sen uyumana devam et derler. Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin? Münâfık da şöyle cevap verir: Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum. Melekler ona; Böyle diyeceğini zaten biliyorduk derler. Daha sonra yere Bu adamı alabildiğine sıkıştır diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder (Tirmizi Cenâiz 70).
Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır.
Ölüm dediğimiz olay, ruhun vücuttan alınmasıdır. Vücuttan alınan ruh melekler tarafından teslim alınır. Kişi iyi bir insansa ruhunu rahmet melekleri teslim alırlar. Onu semanın en üst noktalarına doğru götürürler.
Ölen kişi kötü bir insansa azap melekleri onu teslim alırlar ve yerin alt tabakalarına doğru taşırlar..
Kişi mezara konulur. O esnada mezarın başındaki hoca efendi telkin denilen uygulamayı yapar. Telkin, mezardaki kişiye iman ile ilgili hakikatleri hatırlatmak anlamında yapılan bir duadır. Telkin geleneksel bir uygulamadır. İslam âlimleri bu usulün kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Hanefiler bunu meşru görürler. Şafiiler ve bazı Hanbeli fıkıhçıları ise bunu müstehap sayarlar. Telkin her ne kadar hadis kitaplarında yer almasa da ders verici bir uygulamadır. Hem yaşayanlar için ve hem de ölmüş olanlar için.
Telkin okunurken ölüyü gömenler yavaş yavaş mezarlığı terk ederler. Orada hoca efendi ile birkaç kişi kalır. Peki okunan telkini ölü duyar mı? Allah dilerse elbette duyar, Allah dilemezse kimse ölüye bir şey duyuramaz.
Allah dilerse elbette duyar, Allah dilemezse kimse ölüye bir şey duyuramaz. Denilir ki herkes mezarlığı terk ettiğinde, ruhu vücuduna iade edilen mezardaki ölü de kalkıp gitmek ister ve bunu yapmak isterken de başını başucuna konulan taşa çarpar,,
Bu halk arasında yaygın bir inançtır. Burada kastedilen şey; fiziki anlamda başını çarpmak değildir elbette. Ölüde bir hareket görülmez. Eğer böyle bir hadise oluyorsa bu uykudayken yaşanan rüyaya benzer bir durumdur. Mecazi anlamda bir harekettir.
Aslında kişinin ruhu öldükten sonra gömülünceye kadar geçirdiği aşamada zaman zaman kendi cesedini müşahede eder ve cenazesinde olanlardan kısmen de olsa haberdar olur. Ruh bir anlamda vücudunu takip eder. Ama vücut mezara konulup herkes ayrılırken ölen kişi olanların tamamen farkına varır.
Bu noktadan sonra Münker ve Nekir denilen iki melek soru sormak için kişinin yanına varırlar. O esnada ölen kişinin hayattayken yaptığı güzel ibadetler ölenin etrafını sararlar. Bu durum ölmüş kişinin manevi halini gösteren iyi bir göstergedir. Bazı irşat kitaplarında veya Munzirinin Tergib ve terhib adlı kitabı ve benzer eserlerde bu durum detaylı olarak anlatılır.
Melekler kişiye Allaha imanı, Peygamberini, namazı ve diğer ibadetleri sorarlar. Kişi dünya hayatında iyi bir hayat sürdürmüşse sorulara doğru ve ikna edici cevaplar verir. Yok kötü bir hayat sürmüşse cevap veremeyecektir
Bu sorgulamadan sonra kıyamete kadar geçecek zaman diliminde vücut çürürken, ruh azap veya nimet içinde olur. Çünkü mezar: Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur. Bazı kişilerin azabı kısa ve hafif olur. Bazılarının azabı ise uzun ve ağır olur. Bazı kişiler ise nimet içinde olurlar.
Bu nimet cennete benzer bir hayatı andırır. Ama bildiğimiz cennet hayatı mahşerden sonra meydana gelecektir. Bu nedenle de İslam âlimleri Cennet ve cehennem şu anda yaratılmıştır ama boştur derler. Cennet ve cehennemin şu anda yaratılmış olmasına rağmen boş olması, kendisine girecek olanlara anlatılan dolaylı bir mesajdır.
Mezar âlemindeki azap kişinin ameline göre değişir. Ancak buradaki azap gıybet, söz taşıma, temizliğe dikkat etmeme gibi hatalardan dolayıdır. Kul hakları da buna eklenebilir
Fakat gerçek anlamdaki bütün hesapların bütün ayrıntılarıyla hiçbir zerre unutulmaksızın ortaya konması ancak kıyametten sonraki dönemdedir.
Büyük hesaplar, büyük hesap gününde görülecektir. Büyük mükafatlar da büyük hesapta belirlenecektir.
Ölüler bu âlemde, ailelerinden yüce Allahın müsaade ettiği kadar haberdar olabileceklerdir.
Yüce Allahın müsaade ettiği kadarınca kendileri için yapılan iyiliklerden, bağışlardan yararlanacaklardır
Bazen dünyadaki yakınlarının iyiliklerinden ötürü müjdelenirken bazen de kötü hallerinden ötürü de mahzun olacaklardır.
Yüce Rabbim dünyamızda, kabir âlemimizde ve sonrasında bizlere merhamet etsin. Son olarak şunu söyleyelim: Dünyadayken nasıl bize sorulmadan ve müsaadeniz alınmadan binlerce olayla muhatap oluyorsak, ölümden sonra da bize sorulmadan ve iznimiz olmadan binlerce olayla muhatap olacağız.
Allah cc bızlerı Sadatı kıram kapısından ayırmasın İNŞallah
ALLAH cc merhametı rehmetı üzerimize olsun inşellah mahşerde ve kabırde rahmetınden eksık eylemesın inş
Mezara konulan kişinin ruhu o esnada vücudun içinde değildir. İnsandaki canlılık ruhla sağlanır. Bu nedenle de ölüm aslında ruhun değil, vücudun ölümüdür.
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir.
Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede; Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun (el-Mümin, 40/46) buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır. Peygamber efendimiz; Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder (İbrahim, 14/17) ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır (Buhârî, Tefsîr, sure: 14).
B aşka bir hadiste de şöyle buyurur: Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin? O da şöyle cevap verir. O, Allahın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allahtan başka ilâh yoktur, Muhammed de Onun kulu ve elçisidir. Bunun üzerine melekler; Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik, derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: Yat ve uyu derler. O da; Aileme gidin de durumu haber verin der. Melekler ona; Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi mahşer gününe kadar sen uyumana devam et derler. Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin? Münâfık da şöyle cevap verir: Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum. Melekler ona; Böyle diyeceğini zaten biliyorduk derler. Daha sonra yere Bu adamı alabildiğine sıkıştır diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder (Tirmizi Cenâiz 70).
Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır.
Ölüm dediğimiz olay, ruhun vücuttan alınmasıdır. Vücuttan alınan ruh melekler tarafından teslim alınır. Kişi iyi bir insansa ruhunu rahmet melekleri teslim alırlar. Onu semanın en üst noktalarına doğru götürürler.
Ölen kişi kötü bir insansa azap melekleri onu teslim alırlar ve yerin alt tabakalarına doğru taşırlar..
Kişi mezara konulur. O esnada mezarın başındaki hoca efendi telkin denilen uygulamayı yapar. Telkin, mezardaki kişiye iman ile ilgili hakikatleri hatırlatmak anlamında yapılan bir duadır. Telkin geleneksel bir uygulamadır. İslam âlimleri bu usulün kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Hanefiler bunu meşru görürler. Şafiiler ve bazı Hanbeli fıkıhçıları ise bunu müstehap sayarlar. Telkin her ne kadar hadis kitaplarında yer almasa da ders verici bir uygulamadır. Hem yaşayanlar için ve hem de ölmüş olanlar için.
Telkin okunurken ölüyü gömenler yavaş yavaş mezarlığı terk ederler. Orada hoca efendi ile birkaç kişi kalır. Peki okunan telkini ölü duyar mı? Allah dilerse elbette duyar, Allah dilemezse kimse ölüye bir şey duyuramaz.
Allah dilerse elbette duyar, Allah dilemezse kimse ölüye bir şey duyuramaz. Denilir ki herkes mezarlığı terk ettiğinde, ruhu vücuduna iade edilen mezardaki ölü de kalkıp gitmek ister ve bunu yapmak isterken de başını başucuna konulan taşa çarpar,,
Bu halk arasında yaygın bir inançtır. Burada kastedilen şey; fiziki anlamda başını çarpmak değildir elbette. Ölüde bir hareket görülmez. Eğer böyle bir hadise oluyorsa bu uykudayken yaşanan rüyaya benzer bir durumdur. Mecazi anlamda bir harekettir.
Aslında kişinin ruhu öldükten sonra gömülünceye kadar geçirdiği aşamada zaman zaman kendi cesedini müşahede eder ve cenazesinde olanlardan kısmen de olsa haberdar olur. Ruh bir anlamda vücudunu takip eder. Ama vücut mezara konulup herkes ayrılırken ölen kişi olanların tamamen farkına varır.
Bu noktadan sonra Münker ve Nekir denilen iki melek soru sormak için kişinin yanına varırlar. O esnada ölen kişinin hayattayken yaptığı güzel ibadetler ölenin etrafını sararlar. Bu durum ölmüş kişinin manevi halini gösteren iyi bir göstergedir. Bazı irşat kitaplarında veya Munzirinin Tergib ve terhib adlı kitabı ve benzer eserlerde bu durum detaylı olarak anlatılır.
Melekler kişiye Allaha imanı, Peygamberini, namazı ve diğer ibadetleri sorarlar. Kişi dünya hayatında iyi bir hayat sürdürmüşse sorulara doğru ve ikna edici cevaplar verir. Yok kötü bir hayat sürmüşse cevap veremeyecektir
Bu sorgulamadan sonra kıyamete kadar geçecek zaman diliminde vücut çürürken, ruh azap veya nimet içinde olur. Çünkü mezar: Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur. Bazı kişilerin azabı kısa ve hafif olur. Bazılarının azabı ise uzun ve ağır olur. Bazı kişiler ise nimet içinde olurlar.
Bu nimet cennete benzer bir hayatı andırır. Ama bildiğimiz cennet hayatı mahşerden sonra meydana gelecektir. Bu nedenle de İslam âlimleri Cennet ve cehennem şu anda yaratılmıştır ama boştur derler. Cennet ve cehennemin şu anda yaratılmış olmasına rağmen boş olması, kendisine girecek olanlara anlatılan dolaylı bir mesajdır.
Mezar âlemindeki azap kişinin ameline göre değişir. Ancak buradaki azap gıybet, söz taşıma, temizliğe dikkat etmeme gibi hatalardan dolayıdır. Kul hakları da buna eklenebilir
Fakat gerçek anlamdaki bütün hesapların bütün ayrıntılarıyla hiçbir zerre unutulmaksızın ortaya konması ancak kıyametten sonraki dönemdedir.
Büyük hesaplar, büyük hesap gününde görülecektir. Büyük mükafatlar da büyük hesapta belirlenecektir.
Ölüler bu âlemde, ailelerinden yüce Allahın müsaade ettiği kadar haberdar olabileceklerdir.
Yüce Allahın müsaade ettiği kadarınca kendileri için yapılan iyiliklerden, bağışlardan yararlanacaklardır
Bazen dünyadaki yakınlarının iyiliklerinden ötürü müjdelenirken bazen de kötü hallerinden ötürü de mahzun olacaklardır.
Yüce Rabbim dünyamızda, kabir âlemimizde ve sonrasında bizlere merhamet etsin. Son olarak şunu söyleyelim: Dünyadayken nasıl bize sorulmadan ve müsaadeniz alınmadan binlerce olayla muhatap oluyorsak, ölümden sonra da bize sorulmadan ve iznimiz olmadan binlerce olayla muhatap olacağız.
Allah cc bızlerı Sadatı kıram kapısından ayırmasın İNŞallah
ALLAH cc merhametı rehmetı üzerimize olsun inşellah mahşerde ve kabırde rahmetınden eksık eylemesın inş