Musevilik ve Yahudi Tarihi - Hristiyanlık ve İslam'ın Yayılması
HAÇLI SEFERLERİ
Merkezi Konstantinopoliste bulunan Bizans (Doğu) İmparatorluğu, Hıristiyan kilisesine hakim olduğu sürece, Konstantinopolis piskoposu ile Roma piskoposu arasındaki güç dengesini korudu. Bizans İmparatorluğu çöküşe geçtiğinde, Roma kendisini göstermeye başladı. Göreceğiniz gibi Haçlı Seferleri Roma ile doğdu. Ancak Haçlı Seferlerini ve Yahudileri nasıl etkilediklerini tartışmadan önce, sahneyi hazırlamalı ve tarihte geriye doğru gitmeliyiz. 4. yüzyıldan beri, merkezi Romada bulunan Batı Roma İmparatorluğu Gotların ve Frenklerin sayesinde önemli ölçüde küçülme göstermiş, 476 yılında da tamamıyla yok olmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik, hukuki ve idari altyapıdaki boşluk, bir kaos durumuna yol açmıştır. Frenklerin tarafına geçen kilise, düzeni sağlamaya girişir. Bürokratik çerçevesini eskiye göre şekillendiren kilise, insanların alışkın olduğu unvanlar ve idari konumlar geliştirdi. Papanın önceden Roma imparatoruna verilen unvanla piskopos (pontifex maximus yani baş rahip) diye adlandırılması rastlantı eseri değildir. Bugün kilisenin Batı Avrupayı demirden bir elle yönettiği zaman sürecini Karanlık Çağlar olarak hatırlarız. Daha merhametli tarihçiler buna Ortaçağ diyecektir. FEODALCİLİK İyi örgütlenmiş bürokrasisi ile kilise, feodalciliğin Avrupa toplumunda gelişmesinde son derece önemli bor rol oynamıştır. Feodalciliğin kökleri o dönemde süregiden savaşlara uzanır. Krallar süvari sınıfını desteklemek için askerlerine bağımlı işçiler tarafından işlenen çiftlik arazileri verir. Halkın çoğunluğunun dipte, serfler ya da başkaları için basbayağı köleler gibi çalıştığı dev bir piramit oluşturulmuştu. Feodal serfler gün doğumundan batımına kadar çok ağır şartlarda çalışıyordu. Tam bir pislik ve sefalet içinde yaşıyorlardı. Bugün, o zaman döneminin koşullarını ve yoksunluklarını hayal etmek bile bizim için zordur. Kilisenin feodal sistemdeki rolü oldukça tuhaftı. Haksızlığa karşı mücadele etmediği gibi, sistemi yaratmaya yardım etmiş ve bundan büyük yararlar sağlamıştı. Kilise feodal sistemin eşitsizliğini çeşitli dogmatik formüllerle desteklemiş, Tanrının Kendisinin işlerin bu yönde gitmesini istediğini, yoksulluğun büyük bir ruhani değerinin olduğunu, kralın ilahi güçlerle atanmış otoritesi sorgulanamaz bir insan olduğunu kuvvetli bir şekilde ima etmişti. Neden? Çünkü kilise bu feodal oyunun önemli bir oyuncusu idi. Tarihinin başından itibaren kilise toprak elde etmeye başladı. Başlangıçta pagan tapınaklara ve tapınak rahiplerinin mülklerine el koydu. Sonra Avrupadaki en büyük toprak sahibi oluncaya kadar varlığını genişletmeyi sürdürdü, zavallı köylülerden muazzam vergiler topladı. Oxford bilgini Henry Phelps-Brown Egalitarianism and the Generation of Inequality (Siyasal ve sosyal eşitlilik ve eşitsizliğin doğuşu) adlı eserinde kilisenin tektanrıcılığı temsil ederken kendisini eski Helenci pagan eğilimlerden kurtarması gerektiğini ileri sürer (sh.33): Böylece Hıristiyanlığın kendisi ile varlık ve güç hakkındaki görüşleri, laik dünyanın eşitsizliğine karşı çıkmadı. Aksine bunu destekledi. Böylece pagan felsefelerin ana eğilimini takip etti. İnsan kapasitesinin eşitsizliği aşikardı, boyun eğme ihtiyacı kaçınılmazdı. Kilisenin imparatorluğu boyca büyürken, para ihtiyacı da arttı. Haçlı Seferleri kısmen İslam İmparatorluğunun büyümesini durdurmak amacıyla başlatılırken, kilit bir motivasyon Avrupada artan nüfus için yeni topraklar ve zenginlikler elde etmekti. Toprak isteyen şövalye ve asilzadelerin hırslarını tatmin yoluydu. Ancak o zaman gösterilen neden kilisenin, Yeruşalayimdeki Kutsal Kabri Müslümanlardan geri almasıydı. Bu tapınak 4. yüzyılda Konstantinin annesi İmparatoriçe Helena tarafından İsanın çarmıha gerildikten sonra gömüldüğü yer olarak tanımlanmıştı. (Haçlılar tarafından yeniden inşa edilmiş olan bu kilise bugün halen durmaktadır; Hıristiyan hacıların Yeruşalayimdeki odak noktasıdır ancak Protestan Hıristiyanlar buranın İsanın gömüldüğü yer olmadığını ileri sürmektedir.) ASİL ARAYIŞ Haçlı Seferleri denince tarihin Hollywood versiyonları ile yetişmiş Batılı kafalarımızda, zor durumda olan genç kızları kurtaran asil şövalyeler canlanır. Ne büyük palavra... Şövalyelerin, kralların ve şövalyelik idealinin olduğu doğrudur. Bir Haçlı Seferinin lideri Aslan Yürekli Rişarın (bu arada İngilterenin sahip olduğu en kötü krallardan biriydi) kesinlikle maço bir savaşçı olduğu da doğrudur. Ama hepsi bu. Haçlı Seferleri katliam, ırza geçme ve talan kampanyalarına, zavallı Yahudiler için de felakete dönüştü. Gerçekten de Haçlı Seferleri, ne yazık ki sonraki birkaç yüz yıl boyunca model olacak, Yahudilere karşı ilk büyük ölçekli kitle vahşetinin başlangıcını oluşturur. Daha ileriki pogromlar bu fikrin tekrarı olacaktır. Yahudiler Haçlıların tek ve birincil- kurbanları değildi. Müslümanlarsa öyleydi. İslam tarihi öğrencisi iseniz, bugün Arap aleminin içinde bulunduğu durumun büyük ölçüde Haçlı Seferlerinden kaynaklandığını bilirsiniz. Kendilerine karşı yöneltilen vahşet Arap halklarını ekonomik yıkıma uğratmış, Arap aleminin çok kapalı olmasına yol açmış ve Arapların Batıya karşı nefretine katkıda bulunmuştur. (Araplar neden bugün bile evlerinin kapılarını maviye boyar? Kem gözü uzaklaştırmak için. Neden mavi? Açıklamalardan biri, onları katletmeye gelen kuzey Avrupalıların gözlerinin mavi olmasıdır.) 11. ile 13. yüzyıllar arasında toplam on Haçlı Seferi yapıldı: Birinci Haçlı Seferi, 1095-1099, sırasında Yeruşalayim Müslümanlardan alındı, şehirdeki Müslüman ve Yahudi halk kılıçtan geçirildi ve Haçlı yönetimi altındaki Yeruşalayim Latin Krallığı kuruldu. İkinci Haçlı Seferi, 1147-1149, Hıristiyanların Türklerin eline geçen topraklarını geri almak için örgütlendi ama başarısızlıkla sonuçlandı. Üçüncü Haçlı Seferi, 1189-1192, Mısır Sultanı Selahaddin Yeruşalayimi yeniden ele geçirdikten sonra örgütlendi. Kral Aslan Yürekli Rişarın katıldığı sefer budur. Başarısızlıkla sonuçlandı. Dördüncü Haçlı Seferi, 1202,1204, sırasında Romalı Papanın hakimiyetini kabul etmeyen Yunanca konuşan Doğu Ortodoks Hıristiyanlar tarafından işgal edişmiş olan Konstantinopolis fethedildi. Çocukların Haçlı Seferi, 1212, sırasında Kutsal Topraklara binlerce çocuk gönderildi. Bu çocuklar Müslümanlar tarafından esir alındı, köle olarak satıldılar ya da açlık ve hastalıktan öldüler. Beşinci Haçlı Seferi, 1217-1721, Mısıra yönelikti ama başarısızlıkla sonuçlandı. 13. yüzyılda gerçekleştirilen sonraki dört Haçlı Seferi Müslümanların kazandıklarını geri almayı başaramadı. Accodaki son Haçlı kalesi de düştü. Haçlı Seferlerinin çok kısaca özeti bu. Şimdi Haçlı Seferlerinin Yahudileri en çok etkileyen yönlerini ayrıntıları ile ele alabiliriz. KAFİRLERİN TEMİZLENMESİ Papa II. Urban ilk seferi kısmen Müslümanlar tarafından kuşatılmış olan Konstantinopolisteki Hıristiyanların yardım çağrısına cevaben başlattı. Amacı kafirleri (Hıristiyanların diğer tektanrılıları adlandırdığı gibi) püskürtmek ve Kutsal Toprakları geri almaktı. Seferi cazip kılmak için Papa katılanlara bol miktarda ganimet olacağı, ayrıca da tüm günahlarının Tanrı tarafından affedileceği sözünü verdi. Papa hevesli bir yanıtla karşılaştı. 15.000 kişilik 5.000 şövalye, gerisi de piyade- bir ordu giysilerinin üzerine büyük bir kırmızı haç takarak yola koyuldu (Haçlılar ismi buradan gelir ama onlar kendilerini hacı diye adlandırıyordu). Orduya bir de köylü gücü katıldı. Bu köylüler Avrupa boyunca ilerlerken (şövalyelerin önünde) yemeğe ihtiyaçları vardı ve etrafı talan ederek karınlarını doyurdular. Yine ilerlerken akıllarına, kafirlerden de kurtulabilecekleri fikri geldi: yani Yahudilerden. İşte Mayıs 1096da Mainz Yahudilerine karşı yapılan saldırının bir görgü tanığının anlatısı. Bu, August Kreyin The First Crusade (İlk Haçlı Seferi) adlı kitabından alınmış, hayatta kalan bir Yahudi tarafından yazılmış bir mektuptur. Şehirdeki Yahudiler kardeşlerinin katledildiğini bildiğinden güvenlikte olma umuduyla Ruthard Piskoposuna sığındı. Korumasına çok değer veriyor, inanıyorlardı. Piskopos Yahudileri kendi evinin çok geniş bir holüne yerleştirdi. Bu şekilde çok güvenli ve dayanıklı bir yerde sağ salim kalacaklardı. Ama... Takım görüş alışverişinde bulundu ve gün doğduktan sonra kapıların kilitlerini kırarak holdeki Yahudilere oklar ve mızraklarla saldırdı. Binlerce kişinin saldırısına karşı koymaya çalışan 700 kadar Yahudiyi öldürdüler. Kadınları da öldürdüler ve kılıçlarıyla, yaşları ve cinsiyetleri ne olursa olsun körpe çocukları da delip geçtiler. Avrupadaki Yahudi cemaatinin %30 ile 50si böyle can verdi. 20.000 ile 30.000 arasında tahmin edilen Yahudi nüfusunun 10.000i Haçlılar tarafından katledildi. YERUŞALAYİMİN DÜŞÜŞÜ Haçlılar Türkiyede Antakyayı fethettikten sonra Yeruşalayime gittiler. Aralarından çoğu yoldaki savaşlarda ölmüştü. Yeruşalayim kapılarında, ağır zırhlarını ısıtan kavurucu güneş altında çarpışırken birçoğu daha can verdi. 44. bölümde Raşiyi tartışırken Fransız asilzade Godfrey du Boulliondan söz etmiştik. O, ayrıca da Raymond of Guilles, Raymond of Flanders ve Robert of Normandy, o zamanlar önemli bir Yahudi nüfusuna sahip olan Yeruşalayimin kapılarını kuşattı. Güçleri duvarları deldi ve şehre akın ettiler. (Haçlıların Hep! Hep! çığlıkları o zaman ortaya çıktı. Bu, Latince Yeruşalayim Düştünün baş harfleriydi. Zamanla Hip hip hurra! oldu, Yahudilerin hiçbir zaman kullanmadığı bir selamlama şeklidir.) Haçlılar şehre girdikten sonra ne oldu? Müslüman tarihçi İbn Al Kalanisi, gereksiz vahşeti tüyleri diken eden bir şekilde tasvir eder.
HAÇLI SEFERLERİ
Merkezi Konstantinopoliste bulunan Bizans (Doğu) İmparatorluğu, Hıristiyan kilisesine hakim olduğu sürece, Konstantinopolis piskoposu ile Roma piskoposu arasındaki güç dengesini korudu. Bizans İmparatorluğu çöküşe geçtiğinde, Roma kendisini göstermeye başladı. Göreceğiniz gibi Haçlı Seferleri Roma ile doğdu. Ancak Haçlı Seferlerini ve Yahudileri nasıl etkilediklerini tartışmadan önce, sahneyi hazırlamalı ve tarihte geriye doğru gitmeliyiz. 4. yüzyıldan beri, merkezi Romada bulunan Batı Roma İmparatorluğu Gotların ve Frenklerin sayesinde önemli ölçüde küçülme göstermiş, 476 yılında da tamamıyla yok olmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik, hukuki ve idari altyapıdaki boşluk, bir kaos durumuna yol açmıştır. Frenklerin tarafına geçen kilise, düzeni sağlamaya girişir. Bürokratik çerçevesini eskiye göre şekillendiren kilise, insanların alışkın olduğu unvanlar ve idari konumlar geliştirdi. Papanın önceden Roma imparatoruna verilen unvanla piskopos (pontifex maximus yani baş rahip) diye adlandırılması rastlantı eseri değildir. Bugün kilisenin Batı Avrupayı demirden bir elle yönettiği zaman sürecini Karanlık Çağlar olarak hatırlarız. Daha merhametli tarihçiler buna Ortaçağ diyecektir. FEODALCİLİK İyi örgütlenmiş bürokrasisi ile kilise, feodalciliğin Avrupa toplumunda gelişmesinde son derece önemli bor rol oynamıştır. Feodalciliğin kökleri o dönemde süregiden savaşlara uzanır. Krallar süvari sınıfını desteklemek için askerlerine bağımlı işçiler tarafından işlenen çiftlik arazileri verir. Halkın çoğunluğunun dipte, serfler ya da başkaları için basbayağı köleler gibi çalıştığı dev bir piramit oluşturulmuştu. Feodal serfler gün doğumundan batımına kadar çok ağır şartlarda çalışıyordu. Tam bir pislik ve sefalet içinde yaşıyorlardı. Bugün, o zaman döneminin koşullarını ve yoksunluklarını hayal etmek bile bizim için zordur. Kilisenin feodal sistemdeki rolü oldukça tuhaftı. Haksızlığa karşı mücadele etmediği gibi, sistemi yaratmaya yardım etmiş ve bundan büyük yararlar sağlamıştı. Kilise feodal sistemin eşitsizliğini çeşitli dogmatik formüllerle desteklemiş, Tanrının Kendisinin işlerin bu yönde gitmesini istediğini, yoksulluğun büyük bir ruhani değerinin olduğunu, kralın ilahi güçlerle atanmış otoritesi sorgulanamaz bir insan olduğunu kuvvetli bir şekilde ima etmişti. Neden? Çünkü kilise bu feodal oyunun önemli bir oyuncusu idi. Tarihinin başından itibaren kilise toprak elde etmeye başladı. Başlangıçta pagan tapınaklara ve tapınak rahiplerinin mülklerine el koydu. Sonra Avrupadaki en büyük toprak sahibi oluncaya kadar varlığını genişletmeyi sürdürdü, zavallı köylülerden muazzam vergiler topladı. Oxford bilgini Henry Phelps-Brown Egalitarianism and the Generation of Inequality (Siyasal ve sosyal eşitlilik ve eşitsizliğin doğuşu) adlı eserinde kilisenin tektanrıcılığı temsil ederken kendisini eski Helenci pagan eğilimlerden kurtarması gerektiğini ileri sürer (sh.33): Böylece Hıristiyanlığın kendisi ile varlık ve güç hakkındaki görüşleri, laik dünyanın eşitsizliğine karşı çıkmadı. Aksine bunu destekledi. Böylece pagan felsefelerin ana eğilimini takip etti. İnsan kapasitesinin eşitsizliği aşikardı, boyun eğme ihtiyacı kaçınılmazdı. Kilisenin imparatorluğu boyca büyürken, para ihtiyacı da arttı. Haçlı Seferleri kısmen İslam İmparatorluğunun büyümesini durdurmak amacıyla başlatılırken, kilit bir motivasyon Avrupada artan nüfus için yeni topraklar ve zenginlikler elde etmekti. Toprak isteyen şövalye ve asilzadelerin hırslarını tatmin yoluydu. Ancak o zaman gösterilen neden kilisenin, Yeruşalayimdeki Kutsal Kabri Müslümanlardan geri almasıydı. Bu tapınak 4. yüzyılda Konstantinin annesi İmparatoriçe Helena tarafından İsanın çarmıha gerildikten sonra gömüldüğü yer olarak tanımlanmıştı. (Haçlılar tarafından yeniden inşa edilmiş olan bu kilise bugün halen durmaktadır; Hıristiyan hacıların Yeruşalayimdeki odak noktasıdır ancak Protestan Hıristiyanlar buranın İsanın gömüldüğü yer olmadığını ileri sürmektedir.) ASİL ARAYIŞ Haçlı Seferleri denince tarihin Hollywood versiyonları ile yetişmiş Batılı kafalarımızda, zor durumda olan genç kızları kurtaran asil şövalyeler canlanır. Ne büyük palavra... Şövalyelerin, kralların ve şövalyelik idealinin olduğu doğrudur. Bir Haçlı Seferinin lideri Aslan Yürekli Rişarın (bu arada İngilterenin sahip olduğu en kötü krallardan biriydi) kesinlikle maço bir savaşçı olduğu da doğrudur. Ama hepsi bu. Haçlı Seferleri katliam, ırza geçme ve talan kampanyalarına, zavallı Yahudiler için de felakete dönüştü. Gerçekten de Haçlı Seferleri, ne yazık ki sonraki birkaç yüz yıl boyunca model olacak, Yahudilere karşı ilk büyük ölçekli kitle vahşetinin başlangıcını oluşturur. Daha ileriki pogromlar bu fikrin tekrarı olacaktır. Yahudiler Haçlıların tek ve birincil- kurbanları değildi. Müslümanlarsa öyleydi. İslam tarihi öğrencisi iseniz, bugün Arap aleminin içinde bulunduğu durumun büyük ölçüde Haçlı Seferlerinden kaynaklandığını bilirsiniz. Kendilerine karşı yöneltilen vahşet Arap halklarını ekonomik yıkıma uğratmış, Arap aleminin çok kapalı olmasına yol açmış ve Arapların Batıya karşı nefretine katkıda bulunmuştur. (Araplar neden bugün bile evlerinin kapılarını maviye boyar? Kem gözü uzaklaştırmak için. Neden mavi? Açıklamalardan biri, onları katletmeye gelen kuzey Avrupalıların gözlerinin mavi olmasıdır.) 11. ile 13. yüzyıllar arasında toplam on Haçlı Seferi yapıldı: Birinci Haçlı Seferi, 1095-1099, sırasında Yeruşalayim Müslümanlardan alındı, şehirdeki Müslüman ve Yahudi halk kılıçtan geçirildi ve Haçlı yönetimi altındaki Yeruşalayim Latin Krallığı kuruldu. İkinci Haçlı Seferi, 1147-1149, Hıristiyanların Türklerin eline geçen topraklarını geri almak için örgütlendi ama başarısızlıkla sonuçlandı. Üçüncü Haçlı Seferi, 1189-1192, Mısır Sultanı Selahaddin Yeruşalayimi yeniden ele geçirdikten sonra örgütlendi. Kral Aslan Yürekli Rişarın katıldığı sefer budur. Başarısızlıkla sonuçlandı. Dördüncü Haçlı Seferi, 1202,1204, sırasında Romalı Papanın hakimiyetini kabul etmeyen Yunanca konuşan Doğu Ortodoks Hıristiyanlar tarafından işgal edişmiş olan Konstantinopolis fethedildi. Çocukların Haçlı Seferi, 1212, sırasında Kutsal Topraklara binlerce çocuk gönderildi. Bu çocuklar Müslümanlar tarafından esir alındı, köle olarak satıldılar ya da açlık ve hastalıktan öldüler. Beşinci Haçlı Seferi, 1217-1721, Mısıra yönelikti ama başarısızlıkla sonuçlandı. 13. yüzyılda gerçekleştirilen sonraki dört Haçlı Seferi Müslümanların kazandıklarını geri almayı başaramadı. Accodaki son Haçlı kalesi de düştü. Haçlı Seferlerinin çok kısaca özeti bu. Şimdi Haçlı Seferlerinin Yahudileri en çok etkileyen yönlerini ayrıntıları ile ele alabiliriz. KAFİRLERİN TEMİZLENMESİ Papa II. Urban ilk seferi kısmen Müslümanlar tarafından kuşatılmış olan Konstantinopolisteki Hıristiyanların yardım çağrısına cevaben başlattı. Amacı kafirleri (Hıristiyanların diğer tektanrılıları adlandırdığı gibi) püskürtmek ve Kutsal Toprakları geri almaktı. Seferi cazip kılmak için Papa katılanlara bol miktarda ganimet olacağı, ayrıca da tüm günahlarının Tanrı tarafından affedileceği sözünü verdi. Papa hevesli bir yanıtla karşılaştı. 15.000 kişilik 5.000 şövalye, gerisi de piyade- bir ordu giysilerinin üzerine büyük bir kırmızı haç takarak yola koyuldu (Haçlılar ismi buradan gelir ama onlar kendilerini hacı diye adlandırıyordu). Orduya bir de köylü gücü katıldı. Bu köylüler Avrupa boyunca ilerlerken (şövalyelerin önünde) yemeğe ihtiyaçları vardı ve etrafı talan ederek karınlarını doyurdular. Yine ilerlerken akıllarına, kafirlerden de kurtulabilecekleri fikri geldi: yani Yahudilerden. İşte Mayıs 1096da Mainz Yahudilerine karşı yapılan saldırının bir görgü tanığının anlatısı. Bu, August Kreyin The First Crusade (İlk Haçlı Seferi) adlı kitabından alınmış, hayatta kalan bir Yahudi tarafından yazılmış bir mektuptur. Şehirdeki Yahudiler kardeşlerinin katledildiğini bildiğinden güvenlikte olma umuduyla Ruthard Piskoposuna sığındı. Korumasına çok değer veriyor, inanıyorlardı. Piskopos Yahudileri kendi evinin çok geniş bir holüne yerleştirdi. Bu şekilde çok güvenli ve dayanıklı bir yerde sağ salim kalacaklardı. Ama... Takım görüş alışverişinde bulundu ve gün doğduktan sonra kapıların kilitlerini kırarak holdeki Yahudilere oklar ve mızraklarla saldırdı. Binlerce kişinin saldırısına karşı koymaya çalışan 700 kadar Yahudiyi öldürdüler. Kadınları da öldürdüler ve kılıçlarıyla, yaşları ve cinsiyetleri ne olursa olsun körpe çocukları da delip geçtiler. Avrupadaki Yahudi cemaatinin %30 ile 50si böyle can verdi. 20.000 ile 30.000 arasında tahmin edilen Yahudi nüfusunun 10.000i Haçlılar tarafından katledildi. YERUŞALAYİMİN DÜŞÜŞÜ Haçlılar Türkiyede Antakyayı fethettikten sonra Yeruşalayime gittiler. Aralarından çoğu yoldaki savaşlarda ölmüştü. Yeruşalayim kapılarında, ağır zırhlarını ısıtan kavurucu güneş altında çarpışırken birçoğu daha can verdi. 44. bölümde Raşiyi tartışırken Fransız asilzade Godfrey du Boulliondan söz etmiştik. O, ayrıca da Raymond of Guilles, Raymond of Flanders ve Robert of Normandy, o zamanlar önemli bir Yahudi nüfusuna sahip olan Yeruşalayimin kapılarını kuşattı. Güçleri duvarları deldi ve şehre akın ettiler. (Haçlıların Hep! Hep! çığlıkları o zaman ortaya çıktı. Bu, Latince Yeruşalayim Düştünün baş harfleriydi. Zamanla Hip hip hurra! oldu, Yahudilerin hiçbir zaman kullanmadığı bir selamlama şeklidir.) Haçlılar şehre girdikten sonra ne oldu? Müslüman tarihçi İbn Al Kalanisi, gereksiz vahşeti tüyleri diken eden bir şekilde tasvir eder.