Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Muhteşem bir aşk öyküsü

AdrenaLin

..ɯ'ɐɟɐʞ ʞ!ɯoʞ!ɾɐɹʇ
MFC Üyesi
Konum
Karı$ık..
  • Üyelik Tarihi
    7 Mar 2013
  • Mesajlar
    2,021
  • MFC Puanı
    297
Son Mektup

Kaç sene oldu bilmem
Yıl bin dokuz yüz doksan dört sanırım
İlk defa hissettim onu
Beni bu denli budala kılan rüzgârı
Kendi mantığım yıktı duvarlarını
Kendi aklım ihanet etti bana
Ve onurum
Çiğnedi kendi bedenini
Çırılçıplak günlerim
Ve kuşatılmışlığım
Bir de uzak düşlerim kaldı geriye

Yıl bin dokuz yüz doksan dört
Yer Urfa
Yaş on üç
Fırat kenarında bir kasaba
Kasabada bir çocuk
Koca kafalı
Okul yolunda
Bir kız
Yolun üzerinde
Elinde bir taç
Kendi örmüş besbelli
Zakkum çiçekleri ile
Kızın elinde bir taç
Pembe
Kızın elinde bir taç
Masum
Kıskanç
Ve güzel öylece
Zehrin zarafeti bu olsa gerek
Yoksa kaç taç daha güzel olabilir
Zakkum çiçeğinin gölgesinde
Merhaba diyor çocuk
Yüreği titrerken
Merhaba diyor kız
Kocaman gözleri sönük
Yüzünde melankolik bir tebessüm
Ruhunda sorular
Ama o ana içkin değil
Yeni geldiği bu kasabaya
Şu zakkum ağaçlarına
Bir de Fırat suyunun soğuğuna

Yürüyelim mi diyor çocuk
Yürüyelim diyor kız
Ve sallayarak zakkumdan örülmüş güzelliği
Yürüyorlar yol boyu


Yıl bin dokuz yüz doksan beş
Soğuk bir Urfa kışı
Çocuğun avuçlarına sıkışmış koca bir dünya
Avuçlarında salınan küçücük bir kuğu
Martı çığlığı tınısında
Belki güvercin
Nasıl tarif etse
Hava soğuk
Çocuğun elinde bir el
Nasıl anlatsa
Sıcacık bir düş gibi salınmakta
Kız hemen yanında
Eli çocuğun yüreğinde
Yürüyorlar yol boyu
Zakkum tacı gitmiş
Az önce bir çay bahçesinden kalkılmış
Eller iç içe girmiş
Bir de afişler
Hemen diğer ellerde
Kız ve çocuk
Yaratmak adına bir dünyayı
Olanın kırıntıları ile
Aşkla örmek rüyasında geleceği
Tıpkı ördükleri gibi kendilerini
Yürümekteler
Kalabalık olmayan bir cadde boyunda
Ve ellerinde inandıkları aşka
Diğer elleriyle kattıkları bildirileri
Ve birkaç afişle ördükleri çağrı
Gülümsüyor gözlerinde
Ve adına devrim diyorlardı henüz
Sahipsiz aşklarının

Yıl bin dokuz yüz doksan altı
Sıcak bir Urfa yazı
Zakkumlar kurumuş
Otlar sararmakta
Ve olana inat
Tüm hırçınlığı ile
Çağlamakta Fırat
Hava sıcak
Birbirine sarılmış eller
Terliyor
Ve çocuk
Kolunda kız olduğu halde
Yürüyor
Bir orman boyu
Sararmış
Fırat suyuna
Bir avuç uzanıp soğuk esintiye
Fırlatıyor kahkahalarla kızın üstüne
Kız dişli
Kurtulup oğlanın elinden
Avuçlayıp akan suyu
Savuruyor üstüne
Şu koca kafalı delikanlının
Sağa sola bakılıyor
Kimse yok
Kitaplara bakılıyor
Üzerlerine devrim işlenmiş alfabelere
Hala kurular
Ve güvenli
Uzanıyorlar bir kayanın üzerine
Elleri ellerinde
Dudakları
Mühürlenmişçesine bitişikken tenlerinde
Kokularını duyumsuyorlar bilmem kaçıncı defa
Bilmem kaçıncı kuytuda
Çocuğun bedeninde koca bir mor
Elle işlenmiş
Bir gece yarısı bir işkence hanede
Hemen sol göğsünün altında
Naylon torba eritmişler üzerine
Ve kahkahalar savurmuşlar
Karışırken çocuğun çığlığı geceye
Şimdi aynı yere bir öpücük kondurmakta kız
Kızın sırtında bir çürük
Başka bir gece yarısı
Aynı işkence hanede
Aynı cellât ellerde
Kalas mı vurmuşlar ne
Şimdi orada çocuğun dudakları
Af dilercesine umutla dolanmakta
Oysa bu yasak sevişmelerinde
Bir geleceği örmekte
Ve devrim her halde ancak bu kadar saf olagelmekte
Ve çocuğun elleri dokunurken kızın saçlarına
Kenarda usulca beklemekte
Turuncu karton kılıfında
Kapitalin ikinci cildi

Yıl bin dokuz yüz doksan yedi
Bir Diyarbakır Eylülü
Surlara bitişik küçücük kahveler
Ve tezgâh üzerlerinde harmanlanmış umut kırıntıları
Beyaz kırmızı renkleri ile
Sinsice dolaşan sivil araçlar
Çift antenli
Parlak plakalı
Ölüm timleri
Kaldırım boyu ezilmiş
Sarı
Sapsarı yapraklar
Kızın başında yapraklardan örme bir taç
Elinde bir el
Koca kafalı bir delikanlının eli.
Yürüyorlar kalabalık bir cadde boyu
Az önce yıkanmış bir caddeyi dönüyorlar usulca
Yıl bin dokuz yüz doksan yedi
Bir sonbahar akşamı
O sokakta
O evin önünde
Bırakıyorlar ellerinden ellerini
Yasaklanmıştır çünkü aşk
Aşk için düştükleri yolda
Ellerinin dokunuşları
Tenlerinin teması
Suç sayılmıştır
Yapılacak devrimin önünde
Ve ihanet denmiştir adına
Sokaklarca koyun koyuna sevişmenin
Şimdi gözleri ile okşarken saçlarını kızın
Elinde tuttuğu “Özgür Halk”
Yasak demektedir
En büyük aşkın kavgasında
Senin küçücük aşkın
Gece
Sırtında çantası
Elinde gizlice taşıdığı kızın eli
Yaklaşmaktadırlar otogara
Bir İzmir otobüsü alıp götürecektir onu
Yüreklerde yara gibi gizlenen
Bir ayrılık şarkısı çalacaktır sonra
Surlarından Diyarbakır’ın
Masmavi sularına İzmir’in
Gece
Seyrantepe yokuşu
İki panzer
Bir akrep hızla geçiyor
Ve hemen sarı ışıklı küçük dükkânların ardında
Bir el silah sesi duyuluyor
Kız sokuluyor çocuğa
Otobüse bir saat kala
Otogar yolunda
Ve gizlice çekilip
Bir evin mutfak penceresinin arkasına
Bırakıp bedenlerini gecenin insafına
Yapıştırıp ruhlarını
Dans ediyorlar çıplak
Dokunurken dudakları bedenlerine
Gezinirken parmakları tenlerinde
Cellât ellerin
Nakış
Nakış
İşlediği yaralı vücutları
Karışıyor gecenin soluğuna
Kimse görmüyor onları
Duymuyor kulakları
Ve gece örterken keskin örtüsünü
Veda türküsüyle kucaklıyorlar bedenlerini
Ruhlarından arta kalanların rüzgârında
Ve çocuk biniyor otobüse
Sessiz bir hıçkırık gibi
Usul bir buse

Yıl bin dokuz yüz doksan sekiz
Soğuk bir Diyarbakır kışı
Kızın küçücük yastıklarla döşenmiş odası
Pencerede mavi menekşe
Üç küçük saksı
Birde renkli çiçeği ile
Küçücük bir kaktüs
Menekşelerin hemen yanında
Muzurca gülümsemekte
Hemen ilerde minderlerin üzerinde çıplak iki vücut
Oğlan ve kız
Parmakları kenetlenmiş
Ve tüm vücutları
Sıkıca sarılmakta
Başlarının altında bir yastık
Yastığın altında
Birkaç dergi
Bir bildiri
Bir kitap:
“Nasıl Yaşamalı”
Öpüşürken bedenleri
Kızın omzunda parçalanmış derisi
Sebebini bilmekte oğlan
Ufacık bir öpücük kondurup
Bir dize okumakta Simonov’dan:
“Bekle beni, döneceğim ben.
Çok çok bıkmadan bekle!
Son yağmurların
Hüznü basınca,
Kar kasıp kavururken,
Kızgın sıcaklarda..bekle….”
Ve yanaklarından dökülürken bir damla yaş kızın
Söz ver diyor oğlana
Bu gün gitsen de bu şehirden
Döndüğünde bir daha
Durmadan akan kan
Dönme asla
Geldiğin şehirlere
Ne ben olsam da yaşamında
Ne de bir avuç toprak altında bir mezarda
Gitme
Ancak o zaman bekler bu yürek seni
Ve söz verirken oğlan
Gözlerinde bir damla yaş
Damlarken yanaklarına
Usulca çıktı evden
Onu ondan alacak otobüse söverek
Pencereye bakarak sokaktan
Usulca fısıldadı
Az kaldı sevgilim
Bekle beni



Yıl bin dokuz yüz doksan sekiz
Ilık bir İzmir kışı
Çocuk gazete okumakta
Düşünceleri sarhoş
Kızı düşlemekte
Dışarıda yağmur
Ilık bir kış yağmuru
Pencereyi hatırlıyor
Ve bekle deyişini
Telefon bekliyor
Kız arayacak
Telefon gecikiyor
Bir gün
İki gün
Bu gün üçüncü gün
Gazeteyi çeviriyor
Köşede bir haber
Diyarbakır’da bir hücre evi
Başarılı bir baskın
Teröristler ölü ele geçmiş
Üniversite öğrencisi dört terörist
Silahsızlarmış ama teröristlermiş
Evi tanıyor
Yerde yatmakta olan fulu resimde ki vücudu
Kanın aktığı mutfak mazgalını
Kızı tanıyor
Bir gün
İki gün
Bu gün üçüncü gün
Kız yerde yatıyor
Kış soluğunda uzanmış nefesi
Soğuk ve titrek bir hatıra
Geçerken yollar boyu
Ve düzlerken hayatı
Kız yerde yatıyor
Çocuk düşüyor
Bir daha kalkmamak üzere
Bir aşk ölüyor
İki bedende
Aşk için düştükleri yolda
Birinin vurduğu
Ötekinin hayinleştirdiği
Bir aşkın soluğunda
Verilmiş bir sözün onurunda
Usulca yaşamaya devam etmekte
Ve aşk
Belki de yürekte öylece yaşamakta



Kaç sene oldu bilmem
Sözün düşürdüğü bedenlerde
Bir bekleyişin sıcaklığı solmakta
Bir çocuğun düşleri yeniden hayata sarılmakta
Yetişmekte rüzgâr
Okşamakta yanaklarımı
Tüm savurganlığıyla
Ve savurmakta
En acıklı türküsünü
Duyamayanların kulaklarına inat
ALINTIDIR.
 
Üst Alt