- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü: 13.338 km.²
Nüfus: 562.809 (1990)
İl Trafik No: 48
Ege Bölgesinin güneyinde yer alan Muğla, Asar (Hisar) dağı eteklerinde ovaya doğru yayılmış, kendine has mimarisi, daracık sokakları ve herbiri turizm merkezi ilçeleri ile tam bir turizm cennetidir.
İlçeler:
Muğla (merkez), Bodrum, Dalaman, Datça, Fethiye, Kavaklıdere, Köyceğiz, Marmaris, Milas, Ortaca, Ula, Yatağan.
Kavaklıdere : Denizden 850 m. yükseklikte kurulması nedeniyle güzel bir yayla konumundaki Kavaklıdere, yemyeşil bitki örtüsü doğal su kaynakları ve bakır manzarasıyla yayla turizmi için ideal bir yerdir. Aydın-Muğla karayolundan yatağan yakınlarındaki Kavaklıdereye sapıldığında, Derebağ köyündeki Karia ve Roma dönemlerine ait anfi tiyatro, heykeller ve lamitlerin bulunduğu Hyllarima antik kentini ve Sarıyayla köyündeki tiyatro, sunaklar ve mezarların bulunduğu Kys antik yerlerini gezilebilir.
Datça: M.Ö.VII.Y.Y.da Ege adalarından gelerek Ionyanın güney kıyılarına yerleşen Dorlar tarafından kurulmuştur. Datça ve çevresi çok eski bir tarihe ve medeniyete sahiptir. Ünlü heykeltraş Prokstel burada yaşamıştır. Şehirde Apollon ve Venüs adına yapılmış çeşitli mabetler, büyük tiyatro, oyun ve toplantı yerleri bulunmaktadır. Zamanın en ünlü tıp merkezi Datçadadır. çevreye göre rutubet oranı az, nefis havası ve şifalı suları ile Datça, yaşanılmaya değer bir yerdir.
Yatağan : Muğla-Aydın karayolunun 26 km. sinde yer alan Yatağan; Stratonikeia, Laotna ve Panarama antik kalıntıları ile tanınır. Kentte, Athena Heykeli ve bir yönetim binası bulunmaktadır. Turgutlu Kasabası yakınlarındaki Laginada, Hereta adlı üç başlı savaş tanrıçası adına yapılan Heykel Makedi, Bağyaka köyündeki surlarla çevrili bir tepe üzerinde kurulmuş antik kalıntılar bulunmaktadır.
Ula : Gökova Körfezini oluşturan iki yarımadanın birleşme noktasına kurulan ilçenin Muğlaya uzaklığı 14 km dir. Ege Deniziyle birleştiği noktada yer alan Gökova Körfezi ve bu körfezdeki Sedir (Klopatra) Adası, Ulanın önemli turizm merkezleridir. Sedir Adasında Apollon tapınağı, opera ve tiyatroyu gezdikten sonra Kleopatranın denize girdiği incecik kumlu plajında yüzmek önerilir. Gelibolu, Çınar Köyü, Turnalı ve Akbük, Akyaka diğer önemli koylardır. Ahşap malzemelerinin ağırlıkla kullanıldığı özgün Ula evlerini incelemek ayrı bir heyecan kaynağıdır.
Ortaca : Köyceğiz Gölünü Akdenize bağlayan Dalyan kanalından İztuzu kumsalına doğru yol alırken, 5000 yıldır canlılığını koruyan kaya mezarları ile karşılar. Tepeleri çam ormanları kaplı, nesli tükenmekte olan Caretta Caretta kaplumbağalarının yaşam alanı olan İztuzu kumsalları önemli çekim değerleridir. İlçenin diğer sahili, antik kent kalıntılarının bulunduğu , ince kumu temiz denizi ve doğal güzelliğiyle Sarı Germedir.
Dalaman : Zengin ormanları kuş cenneti, av ve yayla turizminin gelişmişliği ve dağ köylerinin güzelliği ile dikkat çeker. Çöğmen ve Kayacık köylerindeki Hippokone ve Oktapolis; Kapıdağ yarımadasındaki Cyra, Lissia, Lydai kalıntıları görülecek yerlerdir. Yassıcalar, Zeytinli, Zeysare, Domuz ve Göcek adalarını gezmek , Dalaman Çayı üzerinde dinlenmek dağ köylerini ziyaret etmek önerilir. Sersala, Boynuzbükü, Bünyüş, Kurşunlu, Göbün, Sıralıbük ve Taşkaya Koyları Mavi yolculuk un uğrak yerleridir.
GEZİLECEK YERLER
Müzeler
Muğla Müzesi
Müzenin Turollan Parkı bölümünde, Merkez İlçeye bağlı Özlüce Köyünün yaklaşık 1 km. Kuzeydoğusunda Kaklıca Tepenin kuzey yamaçlarında bulunan 3 adet fosil yatağından getirilen fosiller sergilenmektedir.
Ayrıca, Müzede Yatağan-Stratonikeia Antik Kentinden çıkan eserler da sergilenmektedir.
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Marmaris Arkeoloji Müzesi
Milas Müzesi
Fethiye Müzesi
Örenyerleri
Muğla Müzesine Bağlı Örenyerleri
Stratonikeia (Eskihisar)
Stratonikeia antik kenti, Yatağan ilçesinin 6-7 km. batısındaki Eskihisar köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kent, M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Yapılan araştırmalara göre; Suriye Kralı I. Antiokhos tarafından eşi Stratonike için kurulduğu söylense de arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar daha önce de burada bir şehir bulunduğunu göstermektedir. Gezgin ve yazar Strabona göre, çok güzel yapılarla donatılan kent, bilinmeyen bir tarihte Rodosa armağan edilmiş, M.Ö. 167 yılında ise Roma Senatosunca Karianın bağımsızlığına karar verilince, Rodos egemenliği sona ermiştir. Yapılan kazılarda ele geçirilen sikkelerden, Stratonikeia sikkelerinin Rodostan bağımsızlığını kazandığı M.Ö. 167den itibaren basılmaya başlandığı ve Gallienus (M.S. 253 268) zamanına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
Kentin akropolü güneydeki dağın tepesinde olup, kuzeyinde, yamaçtaki bir teras üzerinde (şimdiki kentler arası yolun hemen altında), bir yazıtta imparator tapınımına ayrıldığı yazılan küçük bir tapınağın kalıntıları göze çarpar. Bunun aşağısında da büyük bir tiyatro bulunmaktadır. Tiyatronun tek diazoması vardır. Sahne binasının kalıntıları, yapılan kazılarda büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.
Lagina
Lagina-Hekate kutsal alanı, Yatağan ilçesine bağlı Turgut beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Karialalıların önemli kültür merkezi olan Lagina kutsal alanının ünü zamanımıza kadar gelmiş olup, bu yöre halen Leyne ismi ile tanınır. Son yapılan araştırmalar, yörenin Eski Tunç Çağından (M.Ö. 3000) günümüze kadar kesintisiz bir iskana sahne olduğunu göstermektedir. Seleukos kralları büyük imar çalışmaları ile Lagina kutsal alanını dini merkez ve buraya 11 km. uzaklıktaki Stratonikeia kentini de siyasi merkez yapmışlardır. Laginada ve Stratonikeia Bouleuterionu duvarlarında halen mevcut olan yazıtlardan öğrenildiğine göre, bu iki kent birbirlerine kutsal bir yol ile bağlanmıştır.
Cedreae / Kedreai (Sedir Adası)
Ula ilçesi sınırları içerisinde, Gökova Körfezinde yer alan Sedir Adası (Cedreae-Kedreai antik kenti) arkeolojik ve doğal yapısı ile yörenin kültür turizminin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisidir. Sedir Adasına, Gökova-Akyaka beldesinden ya da Çamlıköyden teknelerle ulaşılabilmektedir.
Düzgün kesme taştan çok sayıda kulesi, sur duvarları, Apollon Tapınağı ve onun yerinde sonradan yapılan kilisesi, hala ayakta duran iyi korunmuş tiyatrosu ve izleri görülebilen agorası ile oldukça zengin arkeolojik veriler sunan Sedir Adasında antik liman kalıntıları da görülebilmektedir.
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesine Bağlı Örenyerleri
İngiliz Kulesi
Mausoleion
Antik Tiyatro
Göktepe
Mindos Kapısı
Pedesa
Telmissus
Termera
Mindos
Halikarnassos (Bodrum): Dor Birliğinin altı üyesinden biri olan Halikarnassos ve yöresinin yerli halkı Lelegler ve Karialılardır.
Müsgebi ve Çömlekçide ortaya çıkan mezarlar ve buluntuları bölgede Miken kültürü ile çağdaş bir yerleşim olduğunu göstermektedir.
M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Lydia egemenliğinde olan şehir daha sonra Perslerin egemenliği altına girmiştir. Persler kendilerine yakın yerli bir aile olan Halikarnassoslu Lygdamis ailesini kenti yönetmesi için görevlendirmişlerdir. M.Ö. 387de Karia satraplığının Mylasada oturan Hekatomnosa geçtiği bilinmektedir. Hekatomnosun oğlu Maussolos M.Ö. 377de Karia satrapı olmuş ve merkezi Mylasadan Halikarnassosa taşımıştır.
Maussolos öldükten sonra II. Artemisia yönetime gelmiştir. Büyük İskender şehri kuşattığında yönetimde Orontobates vardı. İskender, Alinda Kraliçesi Adayı bütün Karia bölgesinin hâkimi yapmıştır. İskenderden sonra II. Ptolemaiosun hâkimiyeti altına giren Halikarnassos Roma döneminde Rodos yönetimine verilmişse de bağımsız kabul edilmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda korsanların akınları yüzünden fakirleşen kentin yeniden canlanması Augustus zamanıdır. M.S. 4. yüzyılda Roma eyaletleri düzenlenirken Karia ayrı bir eyalet, Halikarnassos metropolisi Aphrodisias olan bu eyalete bağlı bir şehir olmuştur.
Şehir 11. yüzyılda Türklerin eline geçmiş, Menteşe Beyliği toprakları içinde kalmıştır. 1402 yılında Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilen şehrin, eski Dor akropolünün olduğu yerde kale inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleymanın Rodosu almasına kadar şövalyelerin elinde kalmıştır.
Halikarnassosta 1857 yılında Newton tarafından bulunarak frizleri Londradaki British Museuma taşınan Maussoleion, dünyanın yedi harikasından biri olarak tanımlanmaktadır. Maussoleion, Maussolos için karısı II. Artemisia tarafından yaptırılan bir mezar anıtıdır. Bugün sadece temel izleri ile frizlerinden bir parça kalmıştır.
Halikarnassostaki görülebilen diğer kalıntılar ise; yer yer poligonal ve rektagonal tekniğin kullanıldığı surlar ile Roma Çağı tiyatrosudur.
Marmaris Müzesine Bağlı Örenyerleri
Loryma
Loryma antik kenti Taşlıca, Bozukkale yakınında, Karaburun üzerinde yer almaktadır. M.Ö. 4. yüzyılda, Rodos Peraiası kentleri içinde önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Büyük bir koya sahip olan kent Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen iki evreli bir surla çevrilmiştir. Kentin yukarı kısmında yine iki evreli bir surla çevrili olan akropol bulunmaktadır. Dar ve uzun liman kalesi koyun girişini kontrol eder konumdadır.
Lorymanın konutları, yamaçta özenle örülmüş teraslar üstünde bulunmaktadır. Kentin batısındaki ovada Artemis Soteria kutsal alanı yer almakta olup, koyun batısındaki, güneye doğru uzanan nekropol alanı tapınağa bitişik durumdadır. Nekropolün güneyindeki ovada ise Apollon kutsal alanı bulunmaktadır. Bizans döneminde, bir donanma üssü ve silah deposu olarak kullanılan akropol üzerine, antik dönem malzemeleri de kullanılarak, üç kilise ve çok sayıda ev yapılmıştır.
Kıran Gölü
Marmarisin güneybatısında, güneyde Loryma liman kentine komşu olan, 30 m. çapındaki bir kuru göl yakınında yer alır. Ören yerinde, tapınak ve tiyatro yapıları ile işlevleri henüz kesin olarak bilinmeyen 5 adet yapı kalıntısı belirlenmiştir. Ayrıca, bölgeye özgü, basamaklı piramit mezarlar ve üstleri beşik çatı biçimli kapaklarla örtülmüş büyük blok taşlardan yapılmış oda mezarlara da rastlanmaktadır. Merkezinin Bozburun yarımadasında olduğu düşünülen Attika Deniz Birliğine vergi ödeyen kent grupları tarafından toplantı ve kült alanı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.
Çubucak
Burgaz
Burgaz Ören yeri, Datça ilçe merkezinin 2 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Ören yeri, deniz kıyısı boyunca uzanmakta olup, Helenistik dönem öncesi önemli bir merkez olduğu kabul edilmektedir. Kent sur duvarları ile çevrelenmiştir. Kentin, M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen iki limanının kalıntıları, günümüzde deniz kenarında izlenebilmektedir.
Kazı çalışmaları sonucunda, Burgaz yerleşiminin M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren var olduğu, M.Ö. 4. yüzyılda kısmen terk edildiği, fakat liman konumunu koruduğu belirlenmiştir.
Knidos (Tekir Burnu)
Datça Yarımadasının en uç kısmında, Datça ilçesi, Yazı köyü sınırları içindeki Tekir Burnu üzerinde yer alır. Kent, Rodostaki Lindos, Ialysos, Kamiros ve Kos, Halikarnassos, Nisiros ile birlikte Dor Hexapolisini oluşturuyordu.
Antikçağ tarihçisi Herodot kentin Ispartalılar tarafından kolonize edildiğini, Diodoros ise Knidosun ilk sakinlerinin Triopas yönetiminde Teselyadan geldiklerini yazmaktadır. Kazılarda ele geçen en eski buluntularsa M.Ö. 7. yüzyıla ulaşmaktadır.
Knidosluların denizcilikte Fenikelilerle rekabet edecek kadar ilerledikleri bilinmektedir. Gelişmiş ticareti ile şarap ihraç eden Knidos kentinin güneyinde ticaret limanı yer almaktadır. Kuzeydoğusunda yer alan küçük limanın ise girişi koridor şeklinde olup, en dar yerinde karşılıklı, yuvarlak planlı iki kontrol kulesi bulunmaktadır. Strabon Kadırga Limanı olarak adlandırdığı bu limanda 20 savaş gemisinin konaklayabileceğini söylemektedir.
Kent aksı üzerinde doğu batı yönünde uzanan bir cadde mevcut olup, bu caddenin yanlarında, kamu yapıları, aşağı ve yukarı tiyatrolar, Demeter kutsal alanı, küçük bir odeon, Aphrodit Tapınağı, Korint Tapınağı, Roma mezarı, agora, anıtsal yapı, Helenistik stoa ve Bizans kilisesi, Roma dönemi bouleuterionu, propylon (anıtsal giriş) ve basamaklı cadde gibi yapı kalıntıları yer almaktadır. Birden çok kült yapısının bulunduğu kutsal alanda yapılan kazı çalışmaları kutsal alana girişin bir kapı yapısı ile sağlandığını ortaya çıkarmıştır. Dört sütunlu bir avlusu olan propylonun kapısı batı cephesindedir. Knidos antik kenti içinde yer alan kült yapılarından en ünlüsü, zamanında Knidos Aphrodit heykelinin korunduğu varsayılan yuvarlak planlı mabettir.
Amos
Marmaris ilçesi, Turunç köyü, Hisarburnu yakınında, Kumlubük Koyunun kuzeybatısında, Asar Tepe üzerindedir. Yakınına kadar araçla ulaşmak mümkündür. Kalıntıların yoğun olduğu tepe kısmına zorlu olmayan bir tırmanma ile ulaşılır. Kentte çeşitli dönemlerden kalma sur, kule ve tiyatro kalıntıları ile çeşitli yapılara ait temel izleri görülebilmektedir.
Milas Müzesine Bağlı Örenyerleri
Mylasa (Milas)
Stephanos Byzantinos, Ethnica adlı eserinde, Mylasanın adını Sisyphos Aiolos torunu Khrysaor oğlu Mylassostan aldığını yazar.
M.Ö. 446da Perslerin hâkimiyetinden kurtularak AttikaDelos Deniz Birliğine dahil olur. M.Ö. 334de Asya seferine çıkan Büyük İskender, Güneybatı Anadoluyu ve dolayısıyla Milası da almış, fakat hemen sonra elde ettiği toprakları Karia Kraliçesi Adaya vermiştir. M.Ö. 189da Suriye Hükümdarı Antiochos, Romaya yenildiği zaman Rodoslulara Mylasa dışındaki birçok Karia şehrini bırakmak zorunda kalmıştır. Mylasa, M.Ö. 143de bir sınıf anlaşmazlığına hakemlik etmiş ve bu tarihten sonra Roma Valilerinin başkanlık ettiği mahkemelerin merkezi haline gelmiştir. Son Bergama Kralı III. Attalos ülkeyi M.Ö. 129da Romaya vasiyet yoluyla bağışlayınca Milas, Asya eyaleti içinde Romaya bağlanmıştır. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Milas 13. yüzyılda Türklerin eline geçmiş ve 1392 yılında Menteşoğullarının yönetim merkezi olmuştur.
Gümüşkesen
Mezar Anıtı Muhtemelen M.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu anıt dikdörtgen bir mezar odası ile bu odanın üzerindeki paye ve sütunların taşıdığı piramit tarzı gittikçe daralan bir örtüden ibarettir. Anıt, iki basamaklı bir krepis üzerine olup mezar odasına bir kapı ile girilmektedir. Odanın içinde üst katın döşemesini destekleyen dört paye vardır. Üst katın tabanında yer alan bir delikten aşağıda yatan ölünün üzerine şarap döküldüğü tahmin edilmektedir. Açık bir sütun dizisi ile çevrili olan üst katın her köşesinde birer kare sütun, bunların arasında ikişer oval sütun yer almaktadır.
Beçin
Milasın 5 km. güneyindeki ovada birdenbire yükselen bir platonun kenarında bulunan Beçin, Anadoluda hemen hemen en iyi korunmuş Türk kentidir. Kentin adı, Ortaçağ İtalyan kaynaklarında Pezona, Türk ve İslam metinlerinde Barçin, daha sonra ise Peçin olarak geçmektedir.
Roma ve Bizans dönemlerinde önemsiz bir yerleşme olan Beçin, 13. yüzyılın ikinci yarısında bölgenin Türk egemenliğine geçmesinden sonra önem kazanmıştır. Bölgeyi ele geçiren Menteşoğulları başlangıçta Milası başkent yapmışlar; ancak, 14. yüzyıl başlarında savunması daha kolay olduğu için hükümet merkezini Beçine taşımışlardır. Kent, Menteşe Beyliğinin başkenti olduktan sonra yapılarla donatılmıştır. Ahmet Gazinin 1391 yılında ölmesinden sonra yöre, 13921394 yılları arasında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı döneminde Muğlanın Menteşe Sancağının merkezi olmasından sonra Beçin önemine yitirmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Beçinin kale içinde 20 evden ibaret Milasa bağlı bir nahiye olduğunu yazmaktadır.
Beçin ören yeri, platonun kenarında sarp bir kayanın üzerinde yükselen kale ile bu kalenin güneyinde etrafı surlarla çevrili bir kenti kapsamaktadır. Bir Bizans kalesinin temelleri üzerine Türkler tarafından yapılan kalenin duvarlarında devşirme taş kullanılmıştır. Kalenin güneyde olan tek girişini büyük bir kule ve kısmen yıkılmış çift sur korumaktadır.
Beçinde Ahmet Gazi Medresesi ve karşısında Türbesini, ayrıca hamam, han, cami, kilise, sarnıç gibi yapıların kalıntılarını görmek mümkündür.
Euromos
Milas ilçe merkezine 10 km. mesafededir. Mylasadan sonra yörenin en önemli kenti olarak kabul edilmektedir. Attik Tribut listelerinde Hyromos-Kyromos olarak adı geçen kentin Euromos olduğu düşünülmektedir.
M.Ö. 201196 yılları arasında Makedonya Kralı V. Philipin işgaline, M.Ö. 167de Mylasanın (Milas) işgaline uğramıştır. Ancak, Rhodosun gönderdiği yardımla bu işgalden kurtulmuştur. Daha sonra Mylasa ile ittifak yapan Euromosa Herakleia saldırmış ve kült eşyalarına, mallarına el koymuştur. Roma İmparatorluğu sırasında Euromos sikke basmaya devam etmiştir.
Anadoludaki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı kentte bulunmaktadır M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılmıştır. 6×11 sütun sayılı ve Korint düzenindedir. Sütunların her biri ayrı kişilerce yaptırılmıştır. Sütunlardan beşi fizikçi ve kamu görevlisi Menekrates ile kızı Tryphania, yedisi de Leo Quintos adlı başka bir kamu görevlisi tarafından sunulmuştur. Tiyatro ovanın hemen üzerindeki yamacın girintisi içinde yer almaktadır. Daha batıda bir başka stoa daha mevcut olup, sütunlarından birinde Kallisthenes adlı kişinin kente yaptığı parasal yardım ve Iasosun yandaşlığı üzerine bilgi veren uzun bir yazıt yer almaktadır. Şehrin nekropolü surların dışındadır.
Labranda
Zeus Labrandosun kutsal alanı olan Labranda, Milasın 14 km. kuzeydoğusunda yer almakta olup, Antikçağda Kutsal Yol ile Mylasaya bağlantılıydı. En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 5. yüzyıla ait olup, kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan küçük suni bir düzeltiden oluşmaktadır. Bölgedeki araştırmalarda bulunan bir yazıtta, M.Ö. 497 yılında, kutsal alanda bir savaş yapıldığı ve Karia ordusunun müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenildikleri anlatılmaktadır.
Heredot Labrandada bir Zeus Stratios Tapınağından söz etmektedir. M.Ö. 4. yüzyıl tapınağın en önemli devri olup, Maussolos ve Idrieus zamanlarında yapılmıştır. Hieronun yani kutsal alanın planlanmasını sağlayan Maussolostur. Yapıların çoğu onun döneminde inşa edilmiş veya inşasına başlanmıştır.
Kuzey stoa, ek yapıları ve terası ile birlikte Andron B, tapınağın güneyinde büyük teras duvarı, Andron Bnin batısındaki yapı, doğudaki geniş merdiven ile saray olarak tanımlanabilecek büyük yapılar Maussolos döneminde yapılmıştır.
İon düzenli tapınak II, Teras evi II, güney yöndeki teraslı Andron A, kuyulu ev stoası, doğu propylaia (kapı), Dor düzenli ev, güney kapısı ve ek yapılar ise İdrieus döneminde yapılmıştır.
Andron A ve B kral ailesine ayrılmış megaron tipinde saraylardır. Teras evlerinin rahiplere ayrılmış olduğu düşünülmektedir.
Labrandadaki geri kalan yapılar Roma devrine aittir. Bu yapılar; Andron C, teraslı ve kuyulu ev, doğu hamamları, Dor düzenindeki evin restore edilmiş bölümleri, batı stoası ve buna bitişik teraslar, güney hamamlarıdır.
Herakleia (Kapıkırı)
Herakleia antik kenti bugünkü Kapıkırı köyü içerisinde kalmaktadır. Antikçağda kentin kıyısında kurulduğu, Ege Denizinin bir uzantısı olan Latmos Körfezi, Menderes Nehrinin getirdiği alüvyonlarla dolması sonucu bugünkü Bafa Gölüne dönüşmüştür.
Adını ünlü mitoloji kahramanı Heraklesten alan kent, M.Ö. 8. yüzyılda, Persler zamanında, Karia Satrabı Maussolosun eline geçmiştir. İskenderin Asya seferi sonrası, önce İskender İmparatorluğunun, daha sonra Seleukosların egemenliğine giren kent, M.Ö. 1. yüzyılda denizle ilişkisinin kesilmesi üzerine eski önemini kaybetmiş, ulaşımındaki güçlük nedeniyle Hıristiyan keşişlerin gizlenme yeri olarak kullanılmıştır. Engebeli ve kayalık bir arazi üzerine kurulan antik kentin etrafı, 65 kule ile takviye edilen 6,5 km. uzunluğunda bir sur ile çevrilmiştir. Düzgün dikdörtgen ve kare taş işçiliği gösteren sur duvarları Helenistik dönemde yapılmıştır. Hippodamik şehir planına göre iskan edilen Herakleia birbirini dik kesen ızgara biçimli parsel ve sokak planının iyi uygulandığı örneklerden birisidir. Antik kentten günümüzde Athena Tapınağı, agora, bouleuterion ve tiyatro kalıntıları görülmektedir.
Bafa Gölü içerisinde yer alan adacıklarda ve Latmos Dağı kayalıklarında toplam 13 manastır bulunmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, bölgedeki ilk manastır, Sina Yarımadası ve Yunanistandan gelen rahipler tarafından, M.S. 7. yüzyılda inşa edilmiştir. Korunmaları için, Bizans devrinde Bafa Gölü kenarına bir kale inşa edilen bu manastırların en ünlüleri, Yediler, Stylos, Soteros, Menet Adası, İkizce Adalar ve Kahve Aşar Adası manastırlarıdır.
Ayrıca, manastırlar etrafına yayılmış keşişlerin tek başına yaşadığı pek çok mağara veya çilehane vardır. Bunlardan manastırlara yakın olanların tavanları ve duvarları zengin freskler ile süslenmiş olup, bu freskler İsanın hayatını, Meryemi ve azizleri tasvir eder.
Iasos (Kıyıkışlacık)
İasos, Milasa 28 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık köyü içerisindedir. Mitolojide, Argostan gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin lideri Iasostan aldığı söylenmektedir. Ancak, kazı sonuçları kolonizasyondan önce Eski Tunç Çağından itibaren Iasosta iskan olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kentin kurulduğu alan önceleri bir ada iken daha sonra adanın denizle birleştiği berzah dolmuş ve ada, yarımada haline dönüşmüş olup, antik kente ait önemli yapılar bu yarımada üzerinde yer almaktadır. Büyük sur, su kemerleri ve mezarları çevrelemekte, balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dışında yer almaktadır.
Roma döneminde inşa edilen agoraya kemerli bir kapıdan geçilerek girilir. Dört tarafı portikolarla çevrili olan bu yapının güneybatısında bouleuterion yer alır. Kent meclisi olarak kullanılan yapı, daire biçimli orkestra ve onun arkasında yer alan dört merdivenle üç bölüme ayrılmış olup, oturma sıralarının altı tonozlarla desteklenmiştir. Agoranın doğu köşesinde önü sütunlu dikdörtgen planlı yapı, Caesareon olarak tanımlanır. İçinde yapılan kazılarda bulunan eserler, Orta Tunç Çağına kadar uzanmakta olan agoranın etrafını saran stoalar, M.S. 130 yıllarında yapılmıştır. Agoranın güneybatı köşesindeki geniş düzlükte ise Artemise ve İmparator Commodusa adanmış stoa yer almaktadır.
Kentin ortasında yer alan yükseltinin kuzeydoğu yamacında tiyatro bulunmaktadır. Ören yerinin en yüksek kesiminde ve tam ortasında yer alan Ortaçağ kalesi, kareye yakın bir plana sahip olup, kalınlığı 2 myi bulan sur duvarları ile çevrilidir. Kalenin içinde bir de sarnıç bulunmaktadır. Ayrıca, DemeterKore Tapınağının izleri de görülebilen kalıntılar arasındadır.
Yarımada ile kara arasında bulunan liman, yaklaşık 850 m. uzunluğundadır. Liman ağzında yer alan kule, mendirek kulesi olup, bir Ortaçağ yapısıdır.
Iasosta biri kenti koruyan diğeri de büyük sur olarak bilinen ve kentin kuzeybatısında yer alan iki sur bulunmaktadır.
Roma devri mezarlığının batısındaki yamaçlarda, kayaya oyulmuş kaya mezarları ile bina şeklinde yapılmış mezarlar yer almaktadır. Kentteki en ünlü mezar ise, halk arasında Balık Pazarı olarak bilinen, Roma dönemine ait anıt mezardır.
Sinuri Tapınağı
Milasın 14 km. güneyindeki Yukarı Kalınağıl köyünde dağlar arasında bulunan tapınakta, Karya dilindeki ismini muhafaza eden ilah Sinuriye ibadet edilmekteydi. Tapınağın yanında Labrandada olduğu gibi bir rahip ailesine ait olması muhtemel büyük bir mezar anıtı vardır.
Fethiye Müzesine Bağlı Örenyerleri
Gemiler Adası
Fethiyenin takriben 9 km. güneyinde bulunan adaya Gemiler Koyundan deniz yoluyla ulaşılabilir. Ortaçağda Sybola adıyla bilinen Ölüdeniz Havzası içinde yer alan Gemiler, diğer bir deyişle Aya Nikola Adası M.S. 5. yüzyıldan itibaren özellikle dinsel içerikli yerleşimlerin oluşmasıyla önemli bir konuma gelmiştir. Avrupa ve Doğu Akdeniz ticaret ve seyahat gemilerinin uğrak yeri haline gelerek bir hac merkezi olan adada birçok kilise ve Şapel yanında din eğitimi veren okullar da açılmıştır. Adanın ismi ile ilgili çeşitli tartışmalar vardır.
Adanın en yüksek noktasındaki kilisenin Aziz Nikolasa ithaf edildiği ve Ortaçağa ait bir denizcilik rehberinde rastlandığı da bilinmektedir.
1990 yılından bu yana bir Japon ekip tarafından yüzey araştırması yapılan ada ve çevresinde 11 kilise tespit edilmiştir. Bunlardan dördü Gemiler, biri Karacaören Adasında, diğerleri ise Ölüdeniz ve Karaören Koyu civarındadır. Gemiler Adası ve çevresi, Hıristiyanlık Alemi için çok önemli bir merkez olarak görülür. Adadaki dini yapıların dışında, barınak olarak kullanılan evler de bulunmaktadır. Adanın kayalık olması nedeniyle, kilise ve evlerin temelleri kaya içine oyulmuş olup, deniz dibinde de kalıntılar devam etmektedir.
Cadianda Kadyanda (Üzümlü / Yeşilüzümlü)
Fethiyeye 24 km. uzaklıktadır. Likçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyandanın ismindeki nd takısı nedeniyle, kuruluş tarihinin M.Ö. 3000lere kadar indiği ileri sürülmektedir.
Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskiye gitmez. Kadyanda ören yerinde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken dönemlere tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayrı olarak, Roma döneminde onarılarak kullanılmış olan Helenistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri, Kadyanda ören yerinin antik dönemde yerleşim geçirmiş bir kent hüviyetini ortaya koymaktadır.
Kent dik yamaçlı arazinin topografyasına göre birçok kez inşa edilmiş, sur duvarları ile çevrelenmiştir. Bu duvarlardan güneydeki kısım ayakta kalmıştır. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvarı Helenistik döneme ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir.
Nekropol alanı kentin güney bölümünde, sur duvarlarının dışında kalmaktadır. Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarından bir diğeri ise sarnıçlardır. Tapınağın doğu kesiminde geniş bir alanın altında inşa edilmiş, birbirine geçmeli dört büyük sarnıç, antik dönemde kentin su sorununun ne kadar etkili olduğunu ve belki de bu sorun nedeniyle terkedilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Kadyandada izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma dönemine aittir. Kent M.S. 7. yüzyıla kadar iskana sahne olmasına karşın, geç döneme ait kalıntılar yoğun değildir.
Kaunos (Dalyanköy)
Antik kaynaklardan Herodot ve Strabonda adı geçen Kaunos şehrinin M.Ö. 540da Perslerin yönetimi altına girdiği bilinmektedir. Perslerin içişlerine karışmadığı şehir çabuk kalkınmıştır.
Arkeolojik veriler özellikle M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren şehrin bir Grek şehri özelliği kazandığını gösterir. Şehir surlarının büyük bir kısmı Karya Satrabı Maussolos döneminde yapılmıştır. İskenderin istilasından sonra Maussolosun kız kardeşi Adaya verilmiştir. Daha sonra Ptolemaios, Seleukoslar ve Rodosa bağlanan şehir M.Ö. 167129 tarihleri arasında bağımsızlığını elde etmiştir. Bergama Krallığının vasiyet yoluyla Romaya bağlanması üzerine M.Ö. 129da Kaunos da Roma topraklarına dahil olmuştur. Hıristiyanlık dönemine ait en az üç kilisenin olduğu bilinmektedir. Akropol üzerinde surların bir kısmı ile bazı duvar kalıntıları Ortaçağ veya daha geç devire ait olabilir. Kaunostaki arkaik devre ait sur duvarları, mazgal delikleri ve siperlikleri günümüze ulaşmıştır.
Küçük kale ile Çömlekçi Tepe arasında kalan Sülüklü Göl antik devirde zincirle kapatılan bir limandı. Limanın kuzeyindeki stoa, liman agorası, yazıtlı nymphaion, beş tane tapınak, oldukça sağlam durumdaki Roma dönemi tiyatrosu, kaya mezarları kentin görülebilen kalıntılarıdır.
Kayaköy Fethiyeye 8 km. mesafede bulunan Kayaköyün geçmişi M.Ö. 3000lere kadar gitmesine rağmen antik dönem kalıntılarından günümüze M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen az sayıda lahit ve kaya mezarları ulaşmıştır.
Kayaköyde her biri 50 m²den büyük olmayan, manzara ve ışık açısından birbirinin önünü kapatmayan, genellikle alt katları kiler hüviyetinde ikişer katlı ve girişte çatıdaki yağmur sularının toplandığı zemin altı sarnıçların olduğu, 350 ila 400 konut bulunmaktadır. Konutların yanı sıra evlerin arasına serpiştirilmiş çok sayıda şapel, iki büyük kilise, bir okul binası ile bir gümrük binası yer almaktadır.
Xanthos
Letoon
FethiyeKaş karayolu üzerindedir. Şair Ovidiusun anlattığı bir efsaneye göre, Zeustan hamile kalan tanrıça Leto, ikiz çocukları Artemis ve Apollonu Delosta doğurur. Sonra Ksanthos Nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca, bugünkü Leto Tapınağının bulunduğu yerdeki kaynağa varıncaya dek yürür. Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen, fakat yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını lanetler. İşte Letoon ören yerinin kuruluşu bu mitolojiye dayanmaktadır. Letoon ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre ilk yerleşim M.Ö. 8. yüzyıla kadar gitmektedir. Buradaki kalıntılar ve ele geçen kitabeler Letoonun, Lykia Birliği döneminde politik ve dini bir merkez olduğunu göstermektedir. Antik kent merkezinde, yan yana dizilmiş üç tapınak mevcut olup, bunlardan en batıdaki olanı Letoya, daha küçük olan ve ortada yer alan tapınak Artemise, en doğuda, Dor düzenindeki tapınak ise Apollona aittir. Apollon Tapınağı yakınındaki Helenistik çöplük alanı içinde bulunarak bugün Fethiye Müzesinde sergilenen üç dilli kitabe çok büyük bir önem taşımaktadır. Likçe, Aramice ve Grekçe ile yazılmış olan kitabe, Lykia dilinin çözülmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Tapınakların güneybatısında, nymphaion (çeşme) binası ile bunun doğu kenarında erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise yer almaktadır. Ören yeri içerisinde ayrıca, stoa ve tiyatro da görülmeye değer kalıntılar arasında yer alırlar.
Oenoanda (Asar Beli/Gavur Pazarı) : FethiyeKorkuteli karayolu üzerinde İncealiler köyünün üst kısmında yer alır. Oenoanda, bir yerleşim adı olarak, ilk kez Hitit metinlerinde geçer. Oenoanda asıl ününü M.S. 2. yüzyılın ilk yarısında kentte yaşamış Epikürcü Filozof Diogenese borçludur. Diogenes, düşüncelerini uzun bir yazıt halinde kentteki kuzey stoanın duvarlarına kazımıştır. Ancak, yapının yıkılıp, parçaların dağıtılması nedeniyle, kentin her yerinde bu yazıttan parçalar görmek mümkündür.
Antik kentten günümüze ulaşan en erken kalıntı, kentin güneyinde yer alan ve M.Ö. 200 yıllarına tarihlenen sur duvarıdır. Duvar son derece güzel taş işçiliği ve beşgen kulesi ile dikkat çekicidir. Roma döneminde şehre, yukarı agorayı tepeden görecek konumda inşa edilen ve muhtemelen Augustus dönemine ait Dor mimari düzeninde bir tapınak inşa edilmiştir. Bu yapının içinde imparator Augustus için yazılmış bir yazıt parçası ele geçmiştir. M.S. 70 yıllarından itibaren Flavius döneminde yukarı agoraya çıkan yolun güneyine, şehirdeki iki gymnasium, hamam kompleksinin küçük olanı inşa edilmiştir. Büyük gymnasium, hamam kompleksi ise M.S. 140larda, Rhodiapolisli Opramoas tarafından bağışlanan paralar ile yukarı agoranın batısında yapılmıştır. Yapıya daha sonra 3. yüzyıl başlarında sütunlu bir avlu eklenmiş ve yapı imparator Septimius Severus ile Caracallaya adanmıştır. Şehrin güneyindeki su kemeri de büyük olasılıkla Flaviuslar döneminde yapılmıştır.
Erken Bizans döneminde şehir, en büyüğü aşağı agoranın hemen doğusunda, tapınağın yerine inşa edilen kiliselerin yapımına tanıklık etmiştir. Kent, tepe yamaçlarına inşa edilen ve Roma dönemine tarihlenen mezarlarla çevrilidir. Bunların en büyüğü M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısında Licinnia Flavilla tarafından yaptırılan heroondur. Bu anıt mezarda I. Flavillanın ailesinin soyağacını veren bir yazıt yer almaktadır.
Pınara (Minare Köyü)
FethiyeKaş karayolu üzerinde, Minare köyü yakınlarındadır. Antik yazarlardan Stephanos, Byzantion Menekrotesten alıntı yaparak Ksanthosun nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup, Kragos Dağının yüksek olan tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiler diyerek kentin kuruluşunu anlatmaktadır. Kentin erken döneme ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak bir şekilde olması bu mitolojiye gerçeklik payı kazandırmaktadır. Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır.
Strabon, Artemidorostan alıntı yaparak Lykia Birliği meclisinde 3 oy hakkına sahip 6 kentten birinin Pınara olduğunu bildirmektedir. Antik kente doğru yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp olan doğu yamacında bir dantel gibi oyulmuş yüzlerce kaya mezarları dikkati çeker. Yukarı akropol kısa sürede yetersiz kalınca ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropol yerleşime açılmıştır. Aşağı akropolün yamaçları geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın terasla ve sur duvarı ile desteklenmiştir. Kent surunun güneyindeki kapıdan geçerek dolaşıldığında, arkasını yamaca dayamış olan odeon ve önündeki düz alandaki agora, kentin odağını oluşturmaktadır.
Aşağı akropolün alt kesimindeki su kaynağı çevresinde, kentin Antikçağda geçirdiği depremlerle büyük oranda tahrip olmuş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş pek çok mezar dikkati çeker. Aşağı akropolün doğu yamacında sur duvarlarının dışında Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. Kentte sur dışında bulunan ikinci yapı ise akropol ve hamamın karşısında yer alan, arkasını doğal yamaca dayamış tiyatrodur. Bu yapı plan ve konum itibariyle Helenistik dönem özelliklerini yansıtmaktadır.
Sidyma
FethiyeKaş karayolu üzerindedir. Kentin ismi, tarih sahnesinde M.S. 450457 yıllarında imparator olan Mercianin başından geçen bir olayla ilgili olarak anılır.
Kentin batısında yükselen tepe şehrin ilk yerleşimi olan akropolüdür. Ancak, üzerindeki kalıntılar daha geç döneme tarihlenmektedir. Tepenin güneydoğu eteğinde yaklaşık 400 m. uzunluğunda sur duvarları bulunmaktadır. Sur duvarlarının istinat oluşturduğu doğu uçta, birkaç oturma sırasının izlenebildiği küçük bir tiyatro kalıntısı yer almaktadır. Antik kentten günümüze ulaşan kalıntılar bugünkü köy evleri arasında yer yer seçilebilmekte olup, kalıntıların büyük bir çoğunluğunu mezar anıtları oluşturmaktadır. Kentin doğu kesimindeki nekropolde, Klasik Çağdan başlayarak Roma dönemine kadar devam eden sürece ait pek çok lahit, kaya mezarı ve anıt mezarlar görülebilmektedir.
Telmessos (Fethiye)
M.Ö. 3000den itibaren yerleşim olduğu söylenen Telmessosun bu dönemdeki durumu bilinmemektedir. Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Telmessos ele geçen Likçe kitabeler yüzünden Lykia şehri olarak kabul edilirse de Attik tribut listelerinde adının Lykia şehirlerinden ayrı olarak geçtiği görülür. M.Ö. 362den önce Perikles tarafından işgal edilerek Lykiaya katılmıştır. İskender döneminden sonra Ptolemaiosların eline geçmiştir. Magnesia Harbi ve arkasından gelen Apameia barışında Lykia bölgesi Rodosa bırakıldığı halde Telmessos kısmi bir bağımsızlıkla Ptolemaiosların egemenliğinde kalmıştır. M.Ö. 168den sonra bastırdığı Birlik tipi sikkelerden Lykia Birliğine katıldığı anlaşılmaktadır. Brutusun seferi sırasında Roma topraklarına katılmış olan kent daha sonra Bizans egemenliğine girmiştir. Şehrin ismi M.S. 5. yüzyıldan sonra Anatasiopolis, 9. yüzyıldan sonra ise Makri veya Meğriye dönüşmüştür.
Kaya mezarları, mezar anıtları ile Ortaçağ kalesi görünümündeki surların dışında pek fazla kalıntı görülmez. Kaya mezarlarından birisi kitabesinden dolayı Amyntas Mezarı olarak bilinir.
Tlos (Asar Kale/Düver)
Fethiyeye 40 km. uzaklıktadır. Lykia dili ile yazılı kitabelerde adı Tlava veya Tlave şeklinde geçer. Lykia bölgesinin eski yerleşim yerlerindendir.
Panyassis tarafından bir nymphe olan Praxidike ve Tremilenin çocuğu olarak gösterilen Tlosun tarihi hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır. Bilinen en eski belgeler arasında, M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenebilecek kabartmalı bir mezar ile Izrara anıtı, diğer Likçe yazılı kitabeler ve M.Ö. 4. yüzyıla ait sikkelerdir. M.Ö. 2. yüzyılda ise Lykia Birliğine dahil üç oy hakkına sahip metropolis kabul edilen şehirlerden biridir. M.S. 2. yüzyılda birçok yapının onarımı ve inşası için Lykialı zenginlerin para yardımı yaptığı bilinmektedir.
Bizans egemenliği sırasında da varlığını sürdüren Tlosta akropolün üstündeki son kalıntılar 19. yüzyılda çevreye egemen olmak isteyen Kanlı Ali Ağa isimli bir derebeyinin kalesine aittir. Akropolün üzerindeki surlar ve büyük yapı kalıntılarının tümü Osmanlı dönemine aittir.
Şehrin Lykia dönemine ait kalıntıları arasında kaya mezarları, akropolün doğu eteğindeki sur bulunmaktadır.
Akropolü, sarp doğal kayanın olmadığı yerlerde kuşatan Roma surlarının bir bölümü Bizans döneminde onarım görmüştür. Şehrin tüm yapıları sur dışındadır.
Stadion, hamamgymnasium kompleksi, Bizans kilisesi, bir tapınağa ait sütun parçaları ve mimari elemanlar, agora, tiyatro, Roma dönemine ait yüksek bir kule, şehrin görülebilen kalıntılarıdır.
Destinasyonlar
Bodrum
Marmaris
Fethiye
Köyceğiz
Milas
Camiler ve Kiliseler
Kurşunlu Cami: Muğla kent merkezinde, Esseyit Şucaeddin tarafından 1493 yılında yaptırılan cami, merkezi planlı ve büyük kubbelidir. Yanlardaki iki küçük kubbesi, 19. yüzyılda Hacı İbrahim Ağazade Hamdi Bey tarafından onarılırken kaldırılmıştır. Bu onarım sırasında kubbenin kurşunları yenilenmiş, nakışları Rodostan getirilen boyalarla işlenmiştir.
Ulu Cami: Muğla kentinin en büyük camilerinden olan yapı, 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami, 19. yüzyılda geçirdiği onarımlar sonucunda özgün yapısını yitirmiştir. Son cemaat yerinin sol mihrabı üzerinde onarım yazıtları bulunmaktadır.
Şeyh Camii: Muğla kent merkezinde bulunan cami, 1565 yılında Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. Minaresi 19. yüzyıl başında eklenmiştir. Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup, kapısının sağında ilk onarıma ait yazıt bulunmaktadır.
Hacı İlyas Camii: Milasın Hacı İlyas Mahallesinde bulunan cami, Menteşeoğulları zamanında, 1330 yılında Şucaaddin Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Tek mekanlı bir ibadet alanı ve önünde üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Kubbeleri ve çatısı oluklu kiremitle örtülüdür.
Ulu Cami: Milasın Hoca Bedrettin Mahallesinde bulunan cami, 1378 tarihinde inşa edilmiş olup, Milasın en büyük Camiidir. Yan duvarları büyük payandalarla desteklenmiş olan caminin yapımında bolca devşirme malzeme kullanılmıştır.
Firuzbey Camii: Milasın Firuzpaşa Mahallesinde olup, Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından 1394 yılında yaptırılmıştır. Ters T planlı olan caminin bahçesinde medrese odaları yer almaktadır. Kubbe üzeri kurşunla kaplı olduğundan halk arasında Kurşunlu Cami olarak da bilinmektedir.
Belen Camii: Milas kentinin ortasındaki Hisarbaşı Tepesinde bulunan caminin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Plan bakımından Ulu Camiye benzemekte olup, üçerli iki sıra sütunla üç sahına ayrılmıştır.
Ağa Camii: Milasın Hacıapti Mahallesinde bulunan cami, Abdülaziz Ağa tarafından 1737 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı olan cami, son cemaat yeri ve kırma çatısı ile basit bir yapıdır. Minaresi 1885 yılında Refia Hanım tarafından yaptırılmış olup, cami ile aynı yerdeki medrese günümüzde tamamıyla ortadan kalkmıştır.
Ahmet Gazi Medresesi ve Türbesi: Beçinde, iç kale dışında bulunan medrese, kentin en sağlam kalmış yapılarındandır. Güneydeki gotik tarzında yapılmış anıtsal kapısı üzerindeki yazıta göre 1375 yılında Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilmiştir. Medresenin revaksız avlusunun etrafında on oda yer almaktadır. Hepsinde birer ocak olan medrese odaları küçüktür ve üzeri beşik tonozla örtülüdür.
Medrese giriş kapısının tam karşısında Ahmet Gazi Türbesi yer almaktadır. Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü olan türbe, gotik hatlara sahip geniş, sivri bir kemerle medrese avlusuna açılmaktadır.
Aşağı Kilise (Panagia Pirgiotissa Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyü sınırları içerisinde bulunan kilise, yakın zamana kadar kullanılmıştır. Kilisenin, kuzey yönden açılan giriş kapısının önündeki mozaik üzerinde 1888 tarihi okunmakta olup, bunun onarım tarihi olduğu tahmin edilmektedir.
Yukarı Kilise (Taxiarthis Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyünde bulunan kilisenin inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Aşağı Kiliseden daha önce yapıldığı tahmin edilmektedir. Beş nefli olan kilisede üst örtüyü duvarlarla birlikte inşa edilmiş yarım sütunlar taşımaktadır. Kilisenin içi, dışa göre daha fazla tahrip olmuştur.
Hanlar
Çöllüoğlu Hanı: Milasın Hisarbaşı Mahallesinde olan han, 1719 yılında yaptırılmış, 1738 yılında Abdülaziz Ağa tarafından, Ağa Camii yakınında yaptırılan medreseye vakfedilmiştir. Han, iki katlı, avlulu ve dikdörtgen planlıdır. Alt katı kemerli olup, üst kat bu kemerler üzerine oturmaktadır. Ancak, bunlar oldukça tahrip olmuş durumdadır. Yapıda bol miktarda devşirme ve moloz taş kullanılmıştır. Yapının alt katı tipik Osmanlı hanlarında olduğu gibi hayvanların bağlandığı açık alanlardan oluşmaktadır. Bunların önü sütunlarla desteklenmekte, sütunların üzerine üst katın sundurması oturmaktadır. Tavan, oluklu kiremitli çatı ile kaplanmıştır. Yapı büyük ölçüde, özgün mimari karakterini korumaktadır.
Geleneksel Muğla Evleri
Muğla kenti beyaza boyanmış, çatısı kırmızı kiremitli evleriyle ünlüdür. İki katlı olan evlerde odalar geniş bir sofaya (hayata) açılmaktadır. Üst kata çıkan merdivenler, odaların tavanları ahşaptır. Ahşap tavanlar, oyma işleri ile süslenmiştir. Her odada bir ocak ve yatakların konduğu dolaplar bulunmaktadır.
Korunan Alanlar
Marmaris Milli Parkı
Saklıkent Milli Parkı
Sırtlandağı(Halep Çamı) Tabiatı Koruma Alanı
Kıdrak Tabiat Parkı
Kaplıcalar
Sultaniye Termal Turizm Merkezi
Gel Girme Çamur Banyosu: Köyceğiz Gölünün Dalyan Kanalı ile birleştiği noktaya yakın bir yerde bulunan çamur banyoları, güzellik çamurunun vücuda sürülmesiyle teni yumuşatmakta, kırışıklıkları gidermektedir. Romatizma, bel fıtığı, siyatik gibi bazı hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir.
Bodrum Karaada Kaplıcası: İlçeye 4 mil uzaklıktaki Karaadada ısısı 35 C civarında, romatizma, göz hastalığı ve kükürtün fayda sağladığı her hastalığa iyi gelen, vücudu dinlendiren halka açık bir kaplıca bulunmaktadır.
Dalaman İncebel Thermemaris Kaplıcası: Dalaman Havalimanına 6 km. uzaklıkta bulunan kaplıca 28 C sıcaklıkta olup, bileşiminde Na+, K+, Ca++, MG+, S+, Fe+, Se+, Ni+, Ba+, Zn+, Mn+, Cu+, C+ anyonlarını belli bir karışım ve denge içerisinde bulundurduğundan, oksijence zengin yapısı nedeniyle tüm dokular için yapıcı bir etkiye sahiptir. Romatizmal ve kireçlenme türü hastalıklara, sinirsel hastalıklara, sindirim sistemine, kadın hastalıklarına faydalı olduğu bilinmektedir.
Fethiye (Gebeler Köyü Kaplıcası): Fethiyeye 35 km. mesafede, Saklıkent yolu üzerinde Girmeler (Gebeler) köyüne 100 m. mesafede bulunan Girmeler Kaplıcası Girmeler Mağarası içinde bulunmaktadır. Kaynaklardan birinden dışarıya su alınmak suretiyle köy Tüzel Kişiliğine ait arazide yapılan kapalı havuza aktarılmıştır. Diğer kaynaklar, mağara içerisinde oluşturduğu havuzlardan sonra labirentler içerisinde kaybolmaktadır. Kaplıcanın bulunduğu mağaranın önünde 50 odalı konaklama üniteleri mevcuttur.
Plajlar
Fethiye
Ölüdeniz: Tanrının Dünyaya Bağışladığı Cennet olarak nitelendirilen Ölüdeniz, 3 kmlik bir kumsala sahip bulunmaktadır. Ölüdenizde, açık ve koyu mavinin, açık ve koyu yeşil ile iç içe girdiği bir renk armonisi içinde yüzmenin doyumsuz mutluluğu tadılabilir. Yılın on ayı ılık ve durgun suyu ile doğal lagün görünümündeki Ölüdeniz; yerli ve yabancı turistler tarafından en çok tercih edilen yerlerden birisidir.
Fethiyeye 14 km. uzaklıktaki Ölüdeniz ile Belcekız Plajını, Kumburnu birbirinden ayırır. Belcekızdaki çok sayıda pansiyon, kamp, motel ve lokanta yılın her mevsimi hizmete açık bulunmaktadır. Çam ağaçları ile kaplı tertemiz kumsalı ve berrak denizi ile Kidrak buraya 3 km. uzaklıktadır.
Kıdrak: Belceğizin 3 km. güneyindeki koy, sık çam ağaçları, temiz kumsalı ve berrak denizi ile ideal bir günübirlik dinlenme yeridir.
Kelebekler Vadisi: Ölüdenizden 5-7 km. uzaklıkta, etrafı ortalama 350 m. yükseklikte dağlarla çevrili bu ilginç kanyon, adını Temmuz-Eylül ayları arasında görülen Jarsey Tiger adlı kelebeklerden almıştır. Yaz kış akan küçük şelale, geniş kumsal, tertemiz deniz, pırıl pırıl çakıl taşları ve çevreyi süsleyen pembe zakkum çiçekleri ile küçük bir yeryüzü cenneti olan koya ulaşım, Ölüdenizden teknelerle sağlanmaktadır. Dünya gezginlerinin buluşma yeri olan vadide çadırlı kamp alanı, restoran, bar, ruf, duş, kabin vb. olanaklar sunulmaktadır.
Saklıkent: Fethiyeye 50 km. mesafede, Muğla Antalya il sınırını teşkil eden Karaçay Deresi kenarında, uzunluğu 18 km., yüksekliği yer yer 600 myi bulan muhteşem bir kanyon içine gizlenmiş eşsiz bir doğa harikasıdır. Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezidir.
Yakapark: İnsan emeği ve yaratıcılığı ile doğanın engin zenginliğinin birlikte oluşturduğu, su sesi ve kuş sesinin gizeminde unutulmaz anların yaşanacağı bu eşsiz dinlenme yerine Yaka köyünden 2 kmlik bir yolla ulaşmak mümkündür.
Göcek: Fethiyeye 30 km. uzaklıkta, Fethiye-Muğla karayolu üzerindedir. Şirin bir balıkçı kasabası görünümünde olan Göcek, son yıllarda yat turizminin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Doğal limanının yanı sıra etrafını çevreleyen çamlık tepeleri, yakınındaki ören yerleri, çok sayıdaki adaları ve koyları ile eşsiz bir turizm cennetidir.
Son yıllarda sayıları hızla artan modern konaklama tesisleri ve marinası ile eşsiz bir turizm cenneti olma yolunda olan Göcek, Dalaman Havaalanına 20 km. mesafededir.
Adalar: Birbirinden güzel sayısız koylarla süslü Kapıdağı Yarımadası ve adalardan oluşan, balıkçıların Karanlık İçi olarak tanımladıkları bölge mavi yolculukların vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Fethiye ve Göcekten düzenlenen günübirlik turlarla da ulaşılabilen Yassıca Adalar, Hamam Koyu, Kurşunlu Koyu, Yavansu, Bedri Rahmi Koyu, Tersane Adası, Göbün Koyu, Boynuzbükü, Göcek Adası, Domuz Adası, Zeytin Adası, Kızıl Ada yörede 12 Adalar olarak da anılmakta ve önemli bir çekim alanı özelliğini taşımaktadır.
Oyuktepe: Koyları İlçedeki iki büyük tatil köyünün de yer aldığı yarım adadaki Mempaşa, Küçük Samanlık, Boncuklu, Kuleli, Aksazlar, Akvaryum, Turunç Pınarı gibi doğal koylar, özellikle yöre halkının sıkça gittiği günübirlik mesire yerleridir.
Katrancı: Koyu Fethiyeye 17 km. uzaklıkta Muğla Fethiye karayolu üzerindedir. Denize kadar uzanan sık çam ağaçları ile kaplı koy, mavi ve yeşilin en güzel uyumunu sergiler. Koyda orman içi dinlenme alanı olup, duş, WC, kabin, içme suyu, büfe, kameriye, otopark gibi hizmetler mevcuttur. İdeal bir çadırlı kamping ve mesire yeridir.
Günlük (Küçük Kargı): Fethiyeye 18 km. uzaklıkta, Muğla karayolu üzerinde bulunan koy dünyada eşine az rastlanan, güzel kokulu ve sık günlük ağaçlarıyla bezenmiştir. Pek çok hastalığın (kaşıntı, astım, bronşit, ülser ve mide rahatsızlıkları) tedavisinde ve parfümeri sanayiinde kullanılan sığla yağı, günlük ağacın salgısıdır.
Çalış Plajı: Kent merkezine 5 km. mesafede, Şövalye Adası karşısındadır. 4 kmlik kumsal boyunca oteller, pansiyonlar, kampingler ve lokantalar bulunmaktadır. Yeryüzünde gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olarak nitelendirilen Çalış Plajı, su sporlarına elverişli denizinin yanında, Caretta caretta adıyla bilinen deniz kaplumbağası türünün kuluçka alanlarından biri olması dolayısı ile de ilçe turizminin en gözde yerlerinden biridir.
Hisarönü Ovacık: Ölüdeniz beldesinde bulunan bu iki tipik Türk köyü, son yıllarda turizm potansiyellerini yoğun konaklama, alışveriş ve eğlence merkezi haline dönüştürebilmişlerdir. Ölüdeniz, Babadağ, Kaya köyü gibi çekim alanlarına da yakın olan bu iki köy, günümüzde özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir.
Marmaris
Cennet Adası: Marmarise 30 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabilen ada, aslında bir yarımada olup tamamen ormanlarla kaplıdır. Pansiyon ve lokanta gibi hizmet birimlerinin mevcut olduğu Cennet Adası sezon boyu tur teknelerinin uğrak yeri olup yüzme ve eğlence için elverişli bir bölgedir.
Fosforlu Mağara: Turunç ve Kumlubüke tur teknelerinin uğrak yeri olan bu doğal mağara, akvaryumu andıran yeşil ve turkuvaz renkli sularda yüzme imkanı sağlamaktadır.
İçmeler: İlçeye 10 km. uzaklıkta bulunan İçmeler, turistik tesisleri, plajı ve eğlence yerleri ile sayılı turistik beldelerimizden biri olmasının yanında hazım sistemine iyi gelen içme suyu ile de dikkat çekmektedir.
Turunç: Marmarise 21 km. uzaklıktaki Turunç köyüne hem deniz yolu hem de karayolu ile ulaşabilmek mümkündür. Eski bir balıkçı kasabası olduğu bilinen köy günümüzde her türlü konfora sahip turistik tesisleri, pansiyonları ve çardak lokantaları ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.
Kumlubük: Turunçtan 6 kmlik bir yolla ulaşılan Kumlubüke Marmaristen deniz yolu ile de ulaşabilmek mümkündür. Yeşil ile mavinin iç içe girdiği yöre, temiz denizi ve harika kumu ile bölgenin en gözde plajlarından biridir.
Çiftlik: Deniz yolu ile 2 saatlik bir yolculukla gidilebilen Çiftlik köyüne ayrıca Bakır köyü üzerinden de ulaşabilmek mümkündür. İri kumlu plajı ve çardak lokantaları ile bilhassa yatçıların konaklamak için seçtikleri bir koydur. Koyun içinde küçük bir adası bulunan köy, jeep türü araçlar ile safari turu yapanlar tarafından da tercih edilmektedir.
Günnücek: Marmarise 2 km. uzaklıkta bulunan Günnücekte dünyada eşi çok az görülen günlük (Liquidamber orientalis) ormanı bulunmaktadır. Bu ağaçlardan elde edilen sığla yağı ilaç ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır.
Yalancı Boğaz: İlçeye 8 km. uzaklıkta bulunan bu kara parçası, bir gemi kaptanının fırtınalı bir havada burayı körfeze açılan boğaz zannedip gemisini karaya oturtmasından sonra Yalancı Boğaz adını almıştır. Ağaç yapımı Gulet tersanelerinin bulunduğu bu yöre mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir.
Bodrum
Güvercinlik: Bodruma 25 km. uzaklıkta, yeşil ve mavinin iç içe geçtiği harika güzelliğe sahip bir koydur. Güvercinlik bu doğal ve doyumsuz güzelliği yanında, karşısında bulunan Salih Adası ile de ilgi çekmektedir.
Torba: Bodruma 5 km. uzaklıkta sakin bir köydür. Çam ve zeytin ağaçlarının yeşilliği ile pırıl pırıl bir denizin kaynaştığı şirin ve hareketli bir koy olan Torbadan Didim, Milet ve Prieneye tekne turları yapılmaktadır.
Gölköy: Bodrumun 13 km. kuzeyinde bulunan Gölköy, çam, mandalina ve palmiye ağaçlarının serin bir denizle birleştiği doğa harikası yörelerimizden biridir.
Gündoğan: İnsan elinin az değdiği, güzelliğini en doğal biçimiyle hala korumakta olan Gündoğan Koyu, Bodruma 18 km. uzaklıkta olup mandalina bahçeleri ile ünlüdür.
Yalıkavak: Bodruma 18 km. uzaklıkta bulunan köy, yarımadanın kuzeybatısındadır. Yel değirmenleri, denizi, balığı ve narenciyesi ile ünlü olan Yalıkavakın bir diğer özelliği de en ünlü süngercilerin buradan çıkmasıdır.
Gümüşlük: Yarımadanın en eski yerleşim birimlerinden biridir. Bölgede Tavşan Adasını karaya bağlayan eski limanın kalıntılarını yer yer görebilmek mümkündür. Berrak denizi ve balığı ile ünlü olan Gümüşlük ayrıca flora yapısının zenginliği ile de dikkat çekicidir.
Kadıkalesi: Berrak bir deniz ve narenciye bahçeleri ile çevrili olan Kadıkalesi, Bodruma 23 km. uzaklıkta olup adını Helenistik dönem mimarisinin örneklerinden olan kale kalıntısından almıştır.
Turgutreis: Adını ünlü Türk denizcisi Amiral Turgut Reisten alan kasaba Bodrumdan sonra yarımadanın en kalabalık yerleşim merkezidir. Gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olan Turgut Reis mandalina bahçeleri ile ünlüdür.
Akyarlar: Nefis bir kumsala ve pırıl pırıl bir denize sahip olan koy, Bodruma 13 km. uzaklıktadır. Antik adı Arhialla olan Akyarlar, sörf için son derece uygun koşullara sahip olması ile dikkat çekici olmaktadır.
Bağla: Yarımadanın en güzel koy ve plajlarından birine sahip olan Bağla, kamp yapmaya oldukça elverişli olup Bodruma 14 km. uzaklıktadır.
Aspat: Yöresel türkülerde adı geçen Aspatın eski adı Aspartostur. Bağladan sonra deniz kıyısında yükselen bölgede, Klasik Çağdan günümüze dek gelen çeşitli uygarlıkların kalıntıları görülebilmektedir.
Ortakent: Mandalina bahçeleri ve ılık denizi ile ünlü olan Ortakent Bodruma 14 km. uzaklıkta olup Bodrumdaki köy yaşamını gözlemlemek için en uygun noktalardan biridir.
Bitez: Bodruma 10 km. uzaklıkta bulunan Bitez, köyle deniz arasındaki araziyi kaplayan mandalina bahçeleri ile maviyle yeşilin birleştiği en güzel köşelerden biridir.
Karaada: Bodruma yaklaşık 6 km. mesafede bulunan Karaada, şifalı sıcak suyu ile ünlüdür. Doğal bir mağaradan çıkan bu suyun ve mağaradaki çamurun çeşitli rahatsızlıklar üzerinde etkisi olduğu söylenmektedir.
Ada Boğazı (Akvaryum): Suyun berraklığı nedeniyle Akvaryum adıyla adlandırılmaktadır. İç adanın açıklarında 30 mye kadar derinliği olan deniz tabanı çıplak gözle görülebilmektedir.
Köyceğiz
Ekincik Koyu: Köyceğizin 40 km. güneybatısında olan koya karadan ve denizden her zaman ulaşabilmek mümkündür. Doğal bir liman olan Ekincik Koyuna günde ortalama 50-60 yat demirlemektedir. Mavi yolculuğun en önemli duraklarından biri olan koy, iri kumlu plajı ve temiz denizi ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.
Dalyan Boğazı: Dalyanda Köyceğiz gölünü Akdenize bağlayan tekne turuna katılanlar, nereden girilip nereden çıkıldığı belli olmayan daracık koridorlar arasında dolaşmakta, rotanın sağında ve solunda metrelerce uzunluktaki kumsalları ve çam ormanları içindeki koyları görebilmektedirler.
Ula
Gökova: 600 m. yükseklikteki Muğla platosundan karayolu ile Gökovaya inilirken, Sakartepe Geçidinden deniz seviyesindeki Gökovayı yüksekten seyretmek ziyaretçilere unutulmaz anlar yaşatmaktadır.
Turizm sezonunda her gün Gökovadan Bodrum ve Marmarise tekne turları düzenlenmekte olup, körfezin hemen ucunda, Akyaka köyündeki iskeleden kalkan teknelerle yeşil ile mavinin kucaklaştığı koyları görmek mümkün olmaktadır.
Dalaman: Dalamanın dağlık ve ormanlık kesimleri, yayla turizmi açısından son derece elverişli koşullar sunmaktadır. Kıyı şeridinde ise Mavi Yolculuk güzergâhının en güzel köşeleri olan Sarsala, Büngüş, Poruklu, Akbükü, Boynuzbükü, Taşyaka, Sıralıbük, Hamamlar ve Kurşunlu bulunmaktadır.
Datça: Kargı, Palamut bükü ve Mesudiye koyları, Datça Yarımadasının görülmeye değer en güzel yerleridir.
Ortaca
İztuzu: Çam ormanları ile iç içe kumsalı, temiz mavi denizi ve bol güneşin yanı sıra, dünyada nesli tükenmekte olan Caretta caretta kaplumbağalarının üreme ve barınma alanı olması ile dünya çapında üne kavuşmuştur.
Yaylalar
Muğlanın güneydoğusunda, merkeze 3 km. mesafede, İrim adı verilen yollarla örülmüş, soğuk suyu, verimli toprakları, yüksek çınarları, bol meyve ağaçları, üzümü, sebzesi, tütünü ve yöreye has bir özelliği olan Kuyu Büryanı yemyeşil ağaçlar arasından görülen bembeyaz badanalı evleri ile güzel bir görünüm sağlayan serin bir dinlenme yeridir. Her evde bulunan derin, soğuk suyu olan kuyuları ve bu kuyulara bağlantılı tulumbaların sesleri, kuş sesleri ile karışınca bambaşka bir doğal güzellik ortaya çıkar. Sıcak yaz günlerini yaylada geçirme geleneği halen sürdürülmektedir.
Sportif Etkinlikler
Kamplar: Muğlanın il ve ilçelerinde Orman Bakanlığına ait pek çok kamp alanı bulunmaktadır.
Rafting: Marmaris ve Fethiye arasında kalan Dalaman Çayında her mevsim rafting yapılabilmektedir.
Kuş Gözlem Alanı
Bafa Gölü
Güllük Deltası
Köyceğiz Gölü
COĞRAFYA
Muğla İli, ülkemizin güneybatı köşesinde, Toros kıvrım sistemiyle Batı Anadolu kıvrım sisteminin iç içe girdiği dağlık ve engebeliğin Menteşe yöresinde yer almaktadır. Dağları örten kıyıya inen ormanları ve geçmiş uygarlıkların kalıntılarıyla bezenmiş doyumsuz güzellikleri vardır. Şehir merkezi Karadağ, Kızıldağ, Masa dağı, Hamursuz Dağı ile çevrelenmiş olup Hisar Dağından ovaya doğru yayılır.
Muğlada Akdeniz iklimi etkisinde kalan kara iklimi hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yağışlar genellikle Kasım ve Mart ayında yoğundur. Yıllık sıcaklık ortalaması 14.9′dur.
TARİHÇE
Muğla ili, Antikçağda Karia olarak bilinen bölgenin sınırları içinde kalmaktadır. Kentin adı, 1889 Aydın Vilayet Salnamesinde Mobella olarak geçmektedir.
Yerleşim tarihi M.Ö. 3000lerdeki Doğu Yunanistan ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki karşılıklı göç hareketleriyle başlamaktadır. Bölgedeki ikinci büyük göç olayı M.Ö. 12. yüzyıl başlarındadır. Muğla bölgesine hâkim olan Karialılardan sonra M.Ö. 1200lerde gelen kolonistlerin egemenliği görülür. Daha sonra Pers, Makedonya egemenliğine giren bölge Büyük İskenderin ölümüyle sırasıyla Seleukosların, Rodos Krallığının, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğine girmiştir.
1261 yılından sonra Menteşe Beyliğiyle Türklerin eline geçen Muğla, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve sancak yapılarak, Anadolu Eyaletine bağlanmıştır.
NE YENİR?
Muğla ve ilçeleri zengin yemek çeşitleri ile Türk Mutfağının özelliklerini yansıtır. Özellikle sebze yemeklerinde ve hamur işlerinde görülen çeşitlilik şaşırtıcıdır. Tarhana, ara ve dutmeş (çorbalar); çopur, döş, çızdırma, gürlen kebabı, sura, ballık kavurma, dövme köfte ve karın-kumbar dolması (et yemekleri); her tür balık ızgara ve buğulama, pirinçli balık (balık); hardal haşlaması, börülce kavurma, sirken otlaşı, ekşili biber, galli patlıcan (sebze); ballı kabuk, üzüm köftesi, hoşmerim, pekmez reçeli, üzüm, domates, patlıcan ve kabak reçeli (tatlılar) yöreye has mutfak kültürü ürünleri olarak tadılmaya değer lezzette yiyeceklerdir. Mutlaka deneyin
NE ALINIR?
Özellikle Milas, Bodrum ve Yatağan ilçelerine bağlı köylerde halıcılık en yaygın el sanatlarındandır. Fethiyede kilim ve destar dokumacılığı gelişmiştir. Yatağan ilçeleri Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyalar yapılmaktadır. Milas, Bodrum ve Yatağan halılarından, Fethiye kilim ve destar dokumalarından, Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyaları yöreden alınabilecek hediyelik eşyalardan yalnızca birkaçıdır.
YAPMADAN DÖNME
Bodrumu, Fethiyeyi, Köyceğizi, Marmarisi, Datçayı görmeden,
Perşembe günleri kurulan Muğla Pazarı ve Arastayı gezmeden, Muğla Müzesini ziyaret etmeden, Muğla Evlerini görmeden,
Muğlaya özgü dokuma kumaşlardan almadan,
Muğla keşkeği yemeden,
Çındar kavurması, Börülce teretoru yemeden,
Muğla yerel düğününü görmeden,
Karabağlar Yaylasında dolaşmadan
Dönmeyin.
Yüzölçümü: 13.338 km.²
Nüfus: 562.809 (1990)
İl Trafik No: 48
Ege Bölgesinin güneyinde yer alan Muğla, Asar (Hisar) dağı eteklerinde ovaya doğru yayılmış, kendine has mimarisi, daracık sokakları ve herbiri turizm merkezi ilçeleri ile tam bir turizm cennetidir.
İlçeler:
Muğla (merkez), Bodrum, Dalaman, Datça, Fethiye, Kavaklıdere, Köyceğiz, Marmaris, Milas, Ortaca, Ula, Yatağan.
Kavaklıdere : Denizden 850 m. yükseklikte kurulması nedeniyle güzel bir yayla konumundaki Kavaklıdere, yemyeşil bitki örtüsü doğal su kaynakları ve bakır manzarasıyla yayla turizmi için ideal bir yerdir. Aydın-Muğla karayolundan yatağan yakınlarındaki Kavaklıdereye sapıldığında, Derebağ köyündeki Karia ve Roma dönemlerine ait anfi tiyatro, heykeller ve lamitlerin bulunduğu Hyllarima antik kentini ve Sarıyayla köyündeki tiyatro, sunaklar ve mezarların bulunduğu Kys antik yerlerini gezilebilir.
Datça: M.Ö.VII.Y.Y.da Ege adalarından gelerek Ionyanın güney kıyılarına yerleşen Dorlar tarafından kurulmuştur. Datça ve çevresi çok eski bir tarihe ve medeniyete sahiptir. Ünlü heykeltraş Prokstel burada yaşamıştır. Şehirde Apollon ve Venüs adına yapılmış çeşitli mabetler, büyük tiyatro, oyun ve toplantı yerleri bulunmaktadır. Zamanın en ünlü tıp merkezi Datçadadır. çevreye göre rutubet oranı az, nefis havası ve şifalı suları ile Datça, yaşanılmaya değer bir yerdir.
Yatağan : Muğla-Aydın karayolunun 26 km. sinde yer alan Yatağan; Stratonikeia, Laotna ve Panarama antik kalıntıları ile tanınır. Kentte, Athena Heykeli ve bir yönetim binası bulunmaktadır. Turgutlu Kasabası yakınlarındaki Laginada, Hereta adlı üç başlı savaş tanrıçası adına yapılan Heykel Makedi, Bağyaka köyündeki surlarla çevrili bir tepe üzerinde kurulmuş antik kalıntılar bulunmaktadır.
Ula : Gökova Körfezini oluşturan iki yarımadanın birleşme noktasına kurulan ilçenin Muğlaya uzaklığı 14 km dir. Ege Deniziyle birleştiği noktada yer alan Gökova Körfezi ve bu körfezdeki Sedir (Klopatra) Adası, Ulanın önemli turizm merkezleridir. Sedir Adasında Apollon tapınağı, opera ve tiyatroyu gezdikten sonra Kleopatranın denize girdiği incecik kumlu plajında yüzmek önerilir. Gelibolu, Çınar Köyü, Turnalı ve Akbük, Akyaka diğer önemli koylardır. Ahşap malzemelerinin ağırlıkla kullanıldığı özgün Ula evlerini incelemek ayrı bir heyecan kaynağıdır.
Ortaca : Köyceğiz Gölünü Akdenize bağlayan Dalyan kanalından İztuzu kumsalına doğru yol alırken, 5000 yıldır canlılığını koruyan kaya mezarları ile karşılar. Tepeleri çam ormanları kaplı, nesli tükenmekte olan Caretta Caretta kaplumbağalarının yaşam alanı olan İztuzu kumsalları önemli çekim değerleridir. İlçenin diğer sahili, antik kent kalıntılarının bulunduğu , ince kumu temiz denizi ve doğal güzelliğiyle Sarı Germedir.
Dalaman : Zengin ormanları kuş cenneti, av ve yayla turizminin gelişmişliği ve dağ köylerinin güzelliği ile dikkat çeker. Çöğmen ve Kayacık köylerindeki Hippokone ve Oktapolis; Kapıdağ yarımadasındaki Cyra, Lissia, Lydai kalıntıları görülecek yerlerdir. Yassıcalar, Zeytinli, Zeysare, Domuz ve Göcek adalarını gezmek , Dalaman Çayı üzerinde dinlenmek dağ köylerini ziyaret etmek önerilir. Sersala, Boynuzbükü, Bünyüş, Kurşunlu, Göbün, Sıralıbük ve Taşkaya Koyları Mavi yolculuk un uğrak yerleridir.
GEZİLECEK YERLER
Müzeler
Muğla Müzesi
Müzenin Turollan Parkı bölümünde, Merkez İlçeye bağlı Özlüce Köyünün yaklaşık 1 km. Kuzeydoğusunda Kaklıca Tepenin kuzey yamaçlarında bulunan 3 adet fosil yatağından getirilen fosiller sergilenmektedir.
Ayrıca, Müzede Yatağan-Stratonikeia Antik Kentinden çıkan eserler da sergilenmektedir.
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Marmaris Arkeoloji Müzesi
Milas Müzesi
Fethiye Müzesi
Örenyerleri
Muğla Müzesine Bağlı Örenyerleri
Stratonikeia (Eskihisar)
Stratonikeia antik kenti, Yatağan ilçesinin 6-7 km. batısındaki Eskihisar köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kent, M.Ö. 3. yüzyılda kurulmuştur. Yapılan araştırmalara göre; Suriye Kralı I. Antiokhos tarafından eşi Stratonike için kurulduğu söylense de arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar daha önce de burada bir şehir bulunduğunu göstermektedir. Gezgin ve yazar Strabona göre, çok güzel yapılarla donatılan kent, bilinmeyen bir tarihte Rodosa armağan edilmiş, M.Ö. 167 yılında ise Roma Senatosunca Karianın bağımsızlığına karar verilince, Rodos egemenliği sona ermiştir. Yapılan kazılarda ele geçirilen sikkelerden, Stratonikeia sikkelerinin Rodostan bağımsızlığını kazandığı M.Ö. 167den itibaren basılmaya başlandığı ve Gallienus (M.S. 253 268) zamanına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
Kentin akropolü güneydeki dağın tepesinde olup, kuzeyinde, yamaçtaki bir teras üzerinde (şimdiki kentler arası yolun hemen altında), bir yazıtta imparator tapınımına ayrıldığı yazılan küçük bir tapınağın kalıntıları göze çarpar. Bunun aşağısında da büyük bir tiyatro bulunmaktadır. Tiyatronun tek diazoması vardır. Sahne binasının kalıntıları, yapılan kazılarda büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.
Lagina
Lagina-Hekate kutsal alanı, Yatağan ilçesine bağlı Turgut beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Karialalıların önemli kültür merkezi olan Lagina kutsal alanının ünü zamanımıza kadar gelmiş olup, bu yöre halen Leyne ismi ile tanınır. Son yapılan araştırmalar, yörenin Eski Tunç Çağından (M.Ö. 3000) günümüze kadar kesintisiz bir iskana sahne olduğunu göstermektedir. Seleukos kralları büyük imar çalışmaları ile Lagina kutsal alanını dini merkez ve buraya 11 km. uzaklıktaki Stratonikeia kentini de siyasi merkez yapmışlardır. Laginada ve Stratonikeia Bouleuterionu duvarlarında halen mevcut olan yazıtlardan öğrenildiğine göre, bu iki kent birbirlerine kutsal bir yol ile bağlanmıştır.
Cedreae / Kedreai (Sedir Adası)
Ula ilçesi sınırları içerisinde, Gökova Körfezinde yer alan Sedir Adası (Cedreae-Kedreai antik kenti) arkeolojik ve doğal yapısı ile yörenin kültür turizminin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisidir. Sedir Adasına, Gökova-Akyaka beldesinden ya da Çamlıköyden teknelerle ulaşılabilmektedir.
Düzgün kesme taştan çok sayıda kulesi, sur duvarları, Apollon Tapınağı ve onun yerinde sonradan yapılan kilisesi, hala ayakta duran iyi korunmuş tiyatrosu ve izleri görülebilen agorası ile oldukça zengin arkeolojik veriler sunan Sedir Adasında antik liman kalıntıları da görülebilmektedir.
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesine Bağlı Örenyerleri
İngiliz Kulesi
Mausoleion
Antik Tiyatro
Göktepe
Mindos Kapısı
Pedesa
Telmissus
Termera
Mindos
Halikarnassos (Bodrum): Dor Birliğinin altı üyesinden biri olan Halikarnassos ve yöresinin yerli halkı Lelegler ve Karialılardır.
Müsgebi ve Çömlekçide ortaya çıkan mezarlar ve buluntuları bölgede Miken kültürü ile çağdaş bir yerleşim olduğunu göstermektedir.
M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısında Lydia egemenliğinde olan şehir daha sonra Perslerin egemenliği altına girmiştir. Persler kendilerine yakın yerli bir aile olan Halikarnassoslu Lygdamis ailesini kenti yönetmesi için görevlendirmişlerdir. M.Ö. 387de Karia satraplığının Mylasada oturan Hekatomnosa geçtiği bilinmektedir. Hekatomnosun oğlu Maussolos M.Ö. 377de Karia satrapı olmuş ve merkezi Mylasadan Halikarnassosa taşımıştır.
Maussolos öldükten sonra II. Artemisia yönetime gelmiştir. Büyük İskender şehri kuşattığında yönetimde Orontobates vardı. İskender, Alinda Kraliçesi Adayı bütün Karia bölgesinin hâkimi yapmıştır. İskenderden sonra II. Ptolemaiosun hâkimiyeti altına giren Halikarnassos Roma döneminde Rodos yönetimine verilmişse de bağımsız kabul edilmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda korsanların akınları yüzünden fakirleşen kentin yeniden canlanması Augustus zamanıdır. M.S. 4. yüzyılda Roma eyaletleri düzenlenirken Karia ayrı bir eyalet, Halikarnassos metropolisi Aphrodisias olan bu eyalete bağlı bir şehir olmuştur.
Şehir 11. yüzyılda Türklerin eline geçmiş, Menteşe Beyliği toprakları içinde kalmıştır. 1402 yılında Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilen şehrin, eski Dor akropolünün olduğu yerde kale inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleymanın Rodosu almasına kadar şövalyelerin elinde kalmıştır.
Halikarnassosta 1857 yılında Newton tarafından bulunarak frizleri Londradaki British Museuma taşınan Maussoleion, dünyanın yedi harikasından biri olarak tanımlanmaktadır. Maussoleion, Maussolos için karısı II. Artemisia tarafından yaptırılan bir mezar anıtıdır. Bugün sadece temel izleri ile frizlerinden bir parça kalmıştır.
Halikarnassostaki görülebilen diğer kalıntılar ise; yer yer poligonal ve rektagonal tekniğin kullanıldığı surlar ile Roma Çağı tiyatrosudur.
Marmaris Müzesine Bağlı Örenyerleri
Loryma
Loryma antik kenti Taşlıca, Bozukkale yakınında, Karaburun üzerinde yer almaktadır. M.Ö. 4. yüzyılda, Rodos Peraiası kentleri içinde önemli bir merkez olduğu bilinmektedir. Büyük bir koya sahip olan kent Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen iki evreli bir surla çevrilmiştir. Kentin yukarı kısmında yine iki evreli bir surla çevrili olan akropol bulunmaktadır. Dar ve uzun liman kalesi koyun girişini kontrol eder konumdadır.
Lorymanın konutları, yamaçta özenle örülmüş teraslar üstünde bulunmaktadır. Kentin batısındaki ovada Artemis Soteria kutsal alanı yer almakta olup, koyun batısındaki, güneye doğru uzanan nekropol alanı tapınağa bitişik durumdadır. Nekropolün güneyindeki ovada ise Apollon kutsal alanı bulunmaktadır. Bizans döneminde, bir donanma üssü ve silah deposu olarak kullanılan akropol üzerine, antik dönem malzemeleri de kullanılarak, üç kilise ve çok sayıda ev yapılmıştır.
Kıran Gölü
Marmarisin güneybatısında, güneyde Loryma liman kentine komşu olan, 30 m. çapındaki bir kuru göl yakınında yer alır. Ören yerinde, tapınak ve tiyatro yapıları ile işlevleri henüz kesin olarak bilinmeyen 5 adet yapı kalıntısı belirlenmiştir. Ayrıca, bölgeye özgü, basamaklı piramit mezarlar ve üstleri beşik çatı biçimli kapaklarla örtülmüş büyük blok taşlardan yapılmış oda mezarlara da rastlanmaktadır. Merkezinin Bozburun yarımadasında olduğu düşünülen Attika Deniz Birliğine vergi ödeyen kent grupları tarafından toplantı ve kült alanı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir.
Çubucak
Burgaz
Burgaz Ören yeri, Datça ilçe merkezinin 2 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Ören yeri, deniz kıyısı boyunca uzanmakta olup, Helenistik dönem öncesi önemli bir merkez olduğu kabul edilmektedir. Kent sur duvarları ile çevrelenmiştir. Kentin, M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen iki limanının kalıntıları, günümüzde deniz kenarında izlenebilmektedir.
Kazı çalışmaları sonucunda, Burgaz yerleşiminin M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren var olduğu, M.Ö. 4. yüzyılda kısmen terk edildiği, fakat liman konumunu koruduğu belirlenmiştir.
Knidos (Tekir Burnu)
Datça Yarımadasının en uç kısmında, Datça ilçesi, Yazı köyü sınırları içindeki Tekir Burnu üzerinde yer alır. Kent, Rodostaki Lindos, Ialysos, Kamiros ve Kos, Halikarnassos, Nisiros ile birlikte Dor Hexapolisini oluşturuyordu.
Antikçağ tarihçisi Herodot kentin Ispartalılar tarafından kolonize edildiğini, Diodoros ise Knidosun ilk sakinlerinin Triopas yönetiminde Teselyadan geldiklerini yazmaktadır. Kazılarda ele geçen en eski buluntularsa M.Ö. 7. yüzyıla ulaşmaktadır.
Knidosluların denizcilikte Fenikelilerle rekabet edecek kadar ilerledikleri bilinmektedir. Gelişmiş ticareti ile şarap ihraç eden Knidos kentinin güneyinde ticaret limanı yer almaktadır. Kuzeydoğusunda yer alan küçük limanın ise girişi koridor şeklinde olup, en dar yerinde karşılıklı, yuvarlak planlı iki kontrol kulesi bulunmaktadır. Strabon Kadırga Limanı olarak adlandırdığı bu limanda 20 savaş gemisinin konaklayabileceğini söylemektedir.
Kent aksı üzerinde doğu batı yönünde uzanan bir cadde mevcut olup, bu caddenin yanlarında, kamu yapıları, aşağı ve yukarı tiyatrolar, Demeter kutsal alanı, küçük bir odeon, Aphrodit Tapınağı, Korint Tapınağı, Roma mezarı, agora, anıtsal yapı, Helenistik stoa ve Bizans kilisesi, Roma dönemi bouleuterionu, propylon (anıtsal giriş) ve basamaklı cadde gibi yapı kalıntıları yer almaktadır. Birden çok kült yapısının bulunduğu kutsal alanda yapılan kazı çalışmaları kutsal alana girişin bir kapı yapısı ile sağlandığını ortaya çıkarmıştır. Dört sütunlu bir avlusu olan propylonun kapısı batı cephesindedir. Knidos antik kenti içinde yer alan kült yapılarından en ünlüsü, zamanında Knidos Aphrodit heykelinin korunduğu varsayılan yuvarlak planlı mabettir.
Amos
Marmaris ilçesi, Turunç köyü, Hisarburnu yakınında, Kumlubük Koyunun kuzeybatısında, Asar Tepe üzerindedir. Yakınına kadar araçla ulaşmak mümkündür. Kalıntıların yoğun olduğu tepe kısmına zorlu olmayan bir tırmanma ile ulaşılır. Kentte çeşitli dönemlerden kalma sur, kule ve tiyatro kalıntıları ile çeşitli yapılara ait temel izleri görülebilmektedir.
Milas Müzesine Bağlı Örenyerleri
Mylasa (Milas)
Stephanos Byzantinos, Ethnica adlı eserinde, Mylasanın adını Sisyphos Aiolos torunu Khrysaor oğlu Mylassostan aldığını yazar.
M.Ö. 446da Perslerin hâkimiyetinden kurtularak AttikaDelos Deniz Birliğine dahil olur. M.Ö. 334de Asya seferine çıkan Büyük İskender, Güneybatı Anadoluyu ve dolayısıyla Milası da almış, fakat hemen sonra elde ettiği toprakları Karia Kraliçesi Adaya vermiştir. M.Ö. 189da Suriye Hükümdarı Antiochos, Romaya yenildiği zaman Rodoslulara Mylasa dışındaki birçok Karia şehrini bırakmak zorunda kalmıştır. Mylasa, M.Ö. 143de bir sınıf anlaşmazlığına hakemlik etmiş ve bu tarihten sonra Roma Valilerinin başkanlık ettiği mahkemelerin merkezi haline gelmiştir. Son Bergama Kralı III. Attalos ülkeyi M.Ö. 129da Romaya vasiyet yoluyla bağışlayınca Milas, Asya eyaleti içinde Romaya bağlanmıştır. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Milas 13. yüzyılda Türklerin eline geçmiş ve 1392 yılında Menteşoğullarının yönetim merkezi olmuştur.
Gümüşkesen
Mezar Anıtı Muhtemelen M.S. 2. yüzyıla tarihlenen bu anıt dikdörtgen bir mezar odası ile bu odanın üzerindeki paye ve sütunların taşıdığı piramit tarzı gittikçe daralan bir örtüden ibarettir. Anıt, iki basamaklı bir krepis üzerine olup mezar odasına bir kapı ile girilmektedir. Odanın içinde üst katın döşemesini destekleyen dört paye vardır. Üst katın tabanında yer alan bir delikten aşağıda yatan ölünün üzerine şarap döküldüğü tahmin edilmektedir. Açık bir sütun dizisi ile çevrili olan üst katın her köşesinde birer kare sütun, bunların arasında ikişer oval sütun yer almaktadır.
Beçin
Milasın 5 km. güneyindeki ovada birdenbire yükselen bir platonun kenarında bulunan Beçin, Anadoluda hemen hemen en iyi korunmuş Türk kentidir. Kentin adı, Ortaçağ İtalyan kaynaklarında Pezona, Türk ve İslam metinlerinde Barçin, daha sonra ise Peçin olarak geçmektedir.
Roma ve Bizans dönemlerinde önemsiz bir yerleşme olan Beçin, 13. yüzyılın ikinci yarısında bölgenin Türk egemenliğine geçmesinden sonra önem kazanmıştır. Bölgeyi ele geçiren Menteşoğulları başlangıçta Milası başkent yapmışlar; ancak, 14. yüzyıl başlarında savunması daha kolay olduğu için hükümet merkezini Beçine taşımışlardır. Kent, Menteşe Beyliğinin başkenti olduktan sonra yapılarla donatılmıştır. Ahmet Gazinin 1391 yılında ölmesinden sonra yöre, 13921394 yılları arasında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Osmanlı döneminde Muğlanın Menteşe Sancağının merkezi olmasından sonra Beçin önemine yitirmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Beçinin kale içinde 20 evden ibaret Milasa bağlı bir nahiye olduğunu yazmaktadır.
Beçin ören yeri, platonun kenarında sarp bir kayanın üzerinde yükselen kale ile bu kalenin güneyinde etrafı surlarla çevrili bir kenti kapsamaktadır. Bir Bizans kalesinin temelleri üzerine Türkler tarafından yapılan kalenin duvarlarında devşirme taş kullanılmıştır. Kalenin güneyde olan tek girişini büyük bir kule ve kısmen yıkılmış çift sur korumaktadır.
Beçinde Ahmet Gazi Medresesi ve karşısında Türbesini, ayrıca hamam, han, cami, kilise, sarnıç gibi yapıların kalıntılarını görmek mümkündür.
Euromos
Milas ilçe merkezine 10 km. mesafededir. Mylasadan sonra yörenin en önemli kenti olarak kabul edilmektedir. Attik Tribut listelerinde Hyromos-Kyromos olarak adı geçen kentin Euromos olduğu düşünülmektedir.
M.Ö. 201196 yılları arasında Makedonya Kralı V. Philipin işgaline, M.Ö. 167de Mylasanın (Milas) işgaline uğramıştır. Ancak, Rhodosun gönderdiği yardımla bu işgalden kurtulmuştur. Daha sonra Mylasa ile ittifak yapan Euromosa Herakleia saldırmış ve kült eşyalarına, mallarına el koymuştur. Roma İmparatorluğu sırasında Euromos sikke basmaya devam etmiştir.
Anadoludaki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı kentte bulunmaktadır M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılmıştır. 6×11 sütun sayılı ve Korint düzenindedir. Sütunların her biri ayrı kişilerce yaptırılmıştır. Sütunlardan beşi fizikçi ve kamu görevlisi Menekrates ile kızı Tryphania, yedisi de Leo Quintos adlı başka bir kamu görevlisi tarafından sunulmuştur. Tiyatro ovanın hemen üzerindeki yamacın girintisi içinde yer almaktadır. Daha batıda bir başka stoa daha mevcut olup, sütunlarından birinde Kallisthenes adlı kişinin kente yaptığı parasal yardım ve Iasosun yandaşlığı üzerine bilgi veren uzun bir yazıt yer almaktadır. Şehrin nekropolü surların dışındadır.
Labranda
Zeus Labrandosun kutsal alanı olan Labranda, Milasın 14 km. kuzeydoğusunda yer almakta olup, Antikçağda Kutsal Yol ile Mylasaya bağlantılıydı. En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 5. yüzyıla ait olup, kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan küçük suni bir düzeltiden oluşmaktadır. Bölgedeki araştırmalarda bulunan bir yazıtta, M.Ö. 497 yılında, kutsal alanda bir savaş yapıldığı ve Karia ordusunun müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenildikleri anlatılmaktadır.
Heredot Labrandada bir Zeus Stratios Tapınağından söz etmektedir. M.Ö. 4. yüzyıl tapınağın en önemli devri olup, Maussolos ve Idrieus zamanlarında yapılmıştır. Hieronun yani kutsal alanın planlanmasını sağlayan Maussolostur. Yapıların çoğu onun döneminde inşa edilmiş veya inşasına başlanmıştır.
Kuzey stoa, ek yapıları ve terası ile birlikte Andron B, tapınağın güneyinde büyük teras duvarı, Andron Bnin batısındaki yapı, doğudaki geniş merdiven ile saray olarak tanımlanabilecek büyük yapılar Maussolos döneminde yapılmıştır.
İon düzenli tapınak II, Teras evi II, güney yöndeki teraslı Andron A, kuyulu ev stoası, doğu propylaia (kapı), Dor düzenli ev, güney kapısı ve ek yapılar ise İdrieus döneminde yapılmıştır.
Andron A ve B kral ailesine ayrılmış megaron tipinde saraylardır. Teras evlerinin rahiplere ayrılmış olduğu düşünülmektedir.
Labrandadaki geri kalan yapılar Roma devrine aittir. Bu yapılar; Andron C, teraslı ve kuyulu ev, doğu hamamları, Dor düzenindeki evin restore edilmiş bölümleri, batı stoası ve buna bitişik teraslar, güney hamamlarıdır.
Herakleia (Kapıkırı)
Herakleia antik kenti bugünkü Kapıkırı köyü içerisinde kalmaktadır. Antikçağda kentin kıyısında kurulduğu, Ege Denizinin bir uzantısı olan Latmos Körfezi, Menderes Nehrinin getirdiği alüvyonlarla dolması sonucu bugünkü Bafa Gölüne dönüşmüştür.
Adını ünlü mitoloji kahramanı Heraklesten alan kent, M.Ö. 8. yüzyılda, Persler zamanında, Karia Satrabı Maussolosun eline geçmiştir. İskenderin Asya seferi sonrası, önce İskender İmparatorluğunun, daha sonra Seleukosların egemenliğine giren kent, M.Ö. 1. yüzyılda denizle ilişkisinin kesilmesi üzerine eski önemini kaybetmiş, ulaşımındaki güçlük nedeniyle Hıristiyan keşişlerin gizlenme yeri olarak kullanılmıştır. Engebeli ve kayalık bir arazi üzerine kurulan antik kentin etrafı, 65 kule ile takviye edilen 6,5 km. uzunluğunda bir sur ile çevrilmiştir. Düzgün dikdörtgen ve kare taş işçiliği gösteren sur duvarları Helenistik dönemde yapılmıştır. Hippodamik şehir planına göre iskan edilen Herakleia birbirini dik kesen ızgara biçimli parsel ve sokak planının iyi uygulandığı örneklerden birisidir. Antik kentten günümüzde Athena Tapınağı, agora, bouleuterion ve tiyatro kalıntıları görülmektedir.
Bafa Gölü içerisinde yer alan adacıklarda ve Latmos Dağı kayalıklarında toplam 13 manastır bulunmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, bölgedeki ilk manastır, Sina Yarımadası ve Yunanistandan gelen rahipler tarafından, M.S. 7. yüzyılda inşa edilmiştir. Korunmaları için, Bizans devrinde Bafa Gölü kenarına bir kale inşa edilen bu manastırların en ünlüleri, Yediler, Stylos, Soteros, Menet Adası, İkizce Adalar ve Kahve Aşar Adası manastırlarıdır.
Ayrıca, manastırlar etrafına yayılmış keşişlerin tek başına yaşadığı pek çok mağara veya çilehane vardır. Bunlardan manastırlara yakın olanların tavanları ve duvarları zengin freskler ile süslenmiş olup, bu freskler İsanın hayatını, Meryemi ve azizleri tasvir eder.
Iasos (Kıyıkışlacık)
İasos, Milasa 28 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık köyü içerisindedir. Mitolojide, Argostan gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin lideri Iasostan aldığı söylenmektedir. Ancak, kazı sonuçları kolonizasyondan önce Eski Tunç Çağından itibaren Iasosta iskan olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kentin kurulduğu alan önceleri bir ada iken daha sonra adanın denizle birleştiği berzah dolmuş ve ada, yarımada haline dönüşmüş olup, antik kente ait önemli yapılar bu yarımada üzerinde yer almaktadır. Büyük sur, su kemerleri ve mezarları çevrelemekte, balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dışında yer almaktadır.
Roma döneminde inşa edilen agoraya kemerli bir kapıdan geçilerek girilir. Dört tarafı portikolarla çevrili olan bu yapının güneybatısında bouleuterion yer alır. Kent meclisi olarak kullanılan yapı, daire biçimli orkestra ve onun arkasında yer alan dört merdivenle üç bölüme ayrılmış olup, oturma sıralarının altı tonozlarla desteklenmiştir. Agoranın doğu köşesinde önü sütunlu dikdörtgen planlı yapı, Caesareon olarak tanımlanır. İçinde yapılan kazılarda bulunan eserler, Orta Tunç Çağına kadar uzanmakta olan agoranın etrafını saran stoalar, M.S. 130 yıllarında yapılmıştır. Agoranın güneybatı köşesindeki geniş düzlükte ise Artemise ve İmparator Commodusa adanmış stoa yer almaktadır.
Kentin ortasında yer alan yükseltinin kuzeydoğu yamacında tiyatro bulunmaktadır. Ören yerinin en yüksek kesiminde ve tam ortasında yer alan Ortaçağ kalesi, kareye yakın bir plana sahip olup, kalınlığı 2 myi bulan sur duvarları ile çevrilidir. Kalenin içinde bir de sarnıç bulunmaktadır. Ayrıca, DemeterKore Tapınağının izleri de görülebilen kalıntılar arasındadır.
Yarımada ile kara arasında bulunan liman, yaklaşık 850 m. uzunluğundadır. Liman ağzında yer alan kule, mendirek kulesi olup, bir Ortaçağ yapısıdır.
Iasosta biri kenti koruyan diğeri de büyük sur olarak bilinen ve kentin kuzeybatısında yer alan iki sur bulunmaktadır.
Roma devri mezarlığının batısındaki yamaçlarda, kayaya oyulmuş kaya mezarları ile bina şeklinde yapılmış mezarlar yer almaktadır. Kentteki en ünlü mezar ise, halk arasında Balık Pazarı olarak bilinen, Roma dönemine ait anıt mezardır.
Sinuri Tapınağı
Milasın 14 km. güneyindeki Yukarı Kalınağıl köyünde dağlar arasında bulunan tapınakta, Karya dilindeki ismini muhafaza eden ilah Sinuriye ibadet edilmekteydi. Tapınağın yanında Labrandada olduğu gibi bir rahip ailesine ait olması muhtemel büyük bir mezar anıtı vardır.
Fethiye Müzesine Bağlı Örenyerleri
Gemiler Adası
Fethiyenin takriben 9 km. güneyinde bulunan adaya Gemiler Koyundan deniz yoluyla ulaşılabilir. Ortaçağda Sybola adıyla bilinen Ölüdeniz Havzası içinde yer alan Gemiler, diğer bir deyişle Aya Nikola Adası M.S. 5. yüzyıldan itibaren özellikle dinsel içerikli yerleşimlerin oluşmasıyla önemli bir konuma gelmiştir. Avrupa ve Doğu Akdeniz ticaret ve seyahat gemilerinin uğrak yeri haline gelerek bir hac merkezi olan adada birçok kilise ve Şapel yanında din eğitimi veren okullar da açılmıştır. Adanın ismi ile ilgili çeşitli tartışmalar vardır.
Adanın en yüksek noktasındaki kilisenin Aziz Nikolasa ithaf edildiği ve Ortaçağa ait bir denizcilik rehberinde rastlandığı da bilinmektedir.
1990 yılından bu yana bir Japon ekip tarafından yüzey araştırması yapılan ada ve çevresinde 11 kilise tespit edilmiştir. Bunlardan dördü Gemiler, biri Karacaören Adasında, diğerleri ise Ölüdeniz ve Karaören Koyu civarındadır. Gemiler Adası ve çevresi, Hıristiyanlık Alemi için çok önemli bir merkez olarak görülür. Adadaki dini yapıların dışında, barınak olarak kullanılan evler de bulunmaktadır. Adanın kayalık olması nedeniyle, kilise ve evlerin temelleri kaya içine oyulmuş olup, deniz dibinde de kalıntılar devam etmektedir.
Cadianda Kadyanda (Üzümlü / Yeşilüzümlü)
Fethiyeye 24 km. uzaklıktadır. Likçe kitabelerde ismi Kadawanti olarak okunan Kadyandanın ismindeki nd takısı nedeniyle, kuruluş tarihinin M.Ö. 3000lere kadar indiği ileri sürülmektedir.
Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskiye gitmez. Kadyanda ören yerinde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken dönemlere tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayrı olarak, Roma döneminde onarılarak kullanılmış olan Helenistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, tapınak kalıntısı ve yoğun sivil yapı izleri, Kadyanda ören yerinin antik dönemde yerleşim geçirmiş bir kent hüviyetini ortaya koymaktadır.
Kent dik yamaçlı arazinin topografyasına göre birçok kez inşa edilmiş, sur duvarları ile çevrelenmiştir. Bu duvarlardan güneydeki kısım ayakta kalmıştır. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvarı Helenistik döneme ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir.
Nekropol alanı kentin güney bölümünde, sur duvarlarının dışında kalmaktadır. Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarından bir diğeri ise sarnıçlardır. Tapınağın doğu kesiminde geniş bir alanın altında inşa edilmiş, birbirine geçmeli dört büyük sarnıç, antik dönemde kentin su sorununun ne kadar etkili olduğunu ve belki de bu sorun nedeniyle terkedilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Kadyandada izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma dönemine aittir. Kent M.S. 7. yüzyıla kadar iskana sahne olmasına karşın, geç döneme ait kalıntılar yoğun değildir.
Kaunos (Dalyanköy)
Antik kaynaklardan Herodot ve Strabonda adı geçen Kaunos şehrinin M.Ö. 540da Perslerin yönetimi altına girdiği bilinmektedir. Perslerin içişlerine karışmadığı şehir çabuk kalkınmıştır.
Arkeolojik veriler özellikle M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren şehrin bir Grek şehri özelliği kazandığını gösterir. Şehir surlarının büyük bir kısmı Karya Satrabı Maussolos döneminde yapılmıştır. İskenderin istilasından sonra Maussolosun kız kardeşi Adaya verilmiştir. Daha sonra Ptolemaios, Seleukoslar ve Rodosa bağlanan şehir M.Ö. 167129 tarihleri arasında bağımsızlığını elde etmiştir. Bergama Krallığının vasiyet yoluyla Romaya bağlanması üzerine M.Ö. 129da Kaunos da Roma topraklarına dahil olmuştur. Hıristiyanlık dönemine ait en az üç kilisenin olduğu bilinmektedir. Akropol üzerinde surların bir kısmı ile bazı duvar kalıntıları Ortaçağ veya daha geç devire ait olabilir. Kaunostaki arkaik devre ait sur duvarları, mazgal delikleri ve siperlikleri günümüze ulaşmıştır.
Küçük kale ile Çömlekçi Tepe arasında kalan Sülüklü Göl antik devirde zincirle kapatılan bir limandı. Limanın kuzeyindeki stoa, liman agorası, yazıtlı nymphaion, beş tane tapınak, oldukça sağlam durumdaki Roma dönemi tiyatrosu, kaya mezarları kentin görülebilen kalıntılarıdır.
Kayaköy Fethiyeye 8 km. mesafede bulunan Kayaköyün geçmişi M.Ö. 3000lere kadar gitmesine rağmen antik dönem kalıntılarından günümüze M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen az sayıda lahit ve kaya mezarları ulaşmıştır.
Kayaköyde her biri 50 m²den büyük olmayan, manzara ve ışık açısından birbirinin önünü kapatmayan, genellikle alt katları kiler hüviyetinde ikişer katlı ve girişte çatıdaki yağmur sularının toplandığı zemin altı sarnıçların olduğu, 350 ila 400 konut bulunmaktadır. Konutların yanı sıra evlerin arasına serpiştirilmiş çok sayıda şapel, iki büyük kilise, bir okul binası ile bir gümrük binası yer almaktadır.
Xanthos
Letoon
FethiyeKaş karayolu üzerindedir. Şair Ovidiusun anlattığı bir efsaneye göre, Zeustan hamile kalan tanrıça Leto, ikiz çocukları Artemis ve Apollonu Delosta doğurur. Sonra Ksanthos Nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca, bugünkü Leto Tapınağının bulunduğu yerdeki kaynağa varıncaya dek yürür. Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen, fakat yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını lanetler. İşte Letoon ören yerinin kuruluşu bu mitolojiye dayanmaktadır. Letoon ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen buluntulara göre ilk yerleşim M.Ö. 8. yüzyıla kadar gitmektedir. Buradaki kalıntılar ve ele geçen kitabeler Letoonun, Lykia Birliği döneminde politik ve dini bir merkez olduğunu göstermektedir. Antik kent merkezinde, yan yana dizilmiş üç tapınak mevcut olup, bunlardan en batıdaki olanı Letoya, daha küçük olan ve ortada yer alan tapınak Artemise, en doğuda, Dor düzenindeki tapınak ise Apollona aittir. Apollon Tapınağı yakınındaki Helenistik çöplük alanı içinde bulunarak bugün Fethiye Müzesinde sergilenen üç dilli kitabe çok büyük bir önem taşımaktadır. Likçe, Aramice ve Grekçe ile yazılmış olan kitabe, Lykia dilinin çözülmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Tapınakların güneybatısında, nymphaion (çeşme) binası ile bunun doğu kenarında erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise yer almaktadır. Ören yeri içerisinde ayrıca, stoa ve tiyatro da görülmeye değer kalıntılar arasında yer alırlar.
Oenoanda (Asar Beli/Gavur Pazarı) : FethiyeKorkuteli karayolu üzerinde İncealiler köyünün üst kısmında yer alır. Oenoanda, bir yerleşim adı olarak, ilk kez Hitit metinlerinde geçer. Oenoanda asıl ününü M.S. 2. yüzyılın ilk yarısında kentte yaşamış Epikürcü Filozof Diogenese borçludur. Diogenes, düşüncelerini uzun bir yazıt halinde kentteki kuzey stoanın duvarlarına kazımıştır. Ancak, yapının yıkılıp, parçaların dağıtılması nedeniyle, kentin her yerinde bu yazıttan parçalar görmek mümkündür.
Antik kentten günümüze ulaşan en erken kalıntı, kentin güneyinde yer alan ve M.Ö. 200 yıllarına tarihlenen sur duvarıdır. Duvar son derece güzel taş işçiliği ve beşgen kulesi ile dikkat çekicidir. Roma döneminde şehre, yukarı agorayı tepeden görecek konumda inşa edilen ve muhtemelen Augustus dönemine ait Dor mimari düzeninde bir tapınak inşa edilmiştir. Bu yapının içinde imparator Augustus için yazılmış bir yazıt parçası ele geçmiştir. M.S. 70 yıllarından itibaren Flavius döneminde yukarı agoraya çıkan yolun güneyine, şehirdeki iki gymnasium, hamam kompleksinin küçük olanı inşa edilmiştir. Büyük gymnasium, hamam kompleksi ise M.S. 140larda, Rhodiapolisli Opramoas tarafından bağışlanan paralar ile yukarı agoranın batısında yapılmıştır. Yapıya daha sonra 3. yüzyıl başlarında sütunlu bir avlu eklenmiş ve yapı imparator Septimius Severus ile Caracallaya adanmıştır. Şehrin güneyindeki su kemeri de büyük olasılıkla Flaviuslar döneminde yapılmıştır.
Erken Bizans döneminde şehir, en büyüğü aşağı agoranın hemen doğusunda, tapınağın yerine inşa edilen kiliselerin yapımına tanıklık etmiştir. Kent, tepe yamaçlarına inşa edilen ve Roma dönemine tarihlenen mezarlarla çevrilidir. Bunların en büyüğü M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısında Licinnia Flavilla tarafından yaptırılan heroondur. Bu anıt mezarda I. Flavillanın ailesinin soyağacını veren bir yazıt yer almaktadır.
Pınara (Minare Köyü)
FethiyeKaş karayolu üzerinde, Minare köyü yakınlarındadır. Antik yazarlardan Stephanos, Byzantion Menekrotesten alıntı yaparak Ksanthosun nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grup, Kragos Dağının yüksek olan tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiler diyerek kentin kuruluşunu anlatmaktadır. Kentin erken döneme ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak bir şekilde olması bu mitolojiye gerçeklik payı kazandırmaktadır. Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır.
Strabon, Artemidorostan alıntı yaparak Lykia Birliği meclisinde 3 oy hakkına sahip 6 kentten birinin Pınara olduğunu bildirmektedir. Antik kente doğru yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp olan doğu yamacında bir dantel gibi oyulmuş yüzlerce kaya mezarları dikkati çeker. Yukarı akropol kısa sürede yetersiz kalınca ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropol yerleşime açılmıştır. Aşağı akropolün yamaçları geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın terasla ve sur duvarı ile desteklenmiştir. Kent surunun güneyindeki kapıdan geçerek dolaşıldığında, arkasını yamaca dayamış olan odeon ve önündeki düz alandaki agora, kentin odağını oluşturmaktadır.
Aşağı akropolün alt kesimindeki su kaynağı çevresinde, kentin Antikçağda geçirdiği depremlerle büyük oranda tahrip olmuş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş pek çok mezar dikkati çeker. Aşağı akropolün doğu yamacında sur duvarlarının dışında Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulunmaktadır. Kentte sur dışında bulunan ikinci yapı ise akropol ve hamamın karşısında yer alan, arkasını doğal yamaca dayamış tiyatrodur. Bu yapı plan ve konum itibariyle Helenistik dönem özelliklerini yansıtmaktadır.
Sidyma
FethiyeKaş karayolu üzerindedir. Kentin ismi, tarih sahnesinde M.S. 450457 yıllarında imparator olan Mercianin başından geçen bir olayla ilgili olarak anılır.
Kentin batısında yükselen tepe şehrin ilk yerleşimi olan akropolüdür. Ancak, üzerindeki kalıntılar daha geç döneme tarihlenmektedir. Tepenin güneydoğu eteğinde yaklaşık 400 m. uzunluğunda sur duvarları bulunmaktadır. Sur duvarlarının istinat oluşturduğu doğu uçta, birkaç oturma sırasının izlenebildiği küçük bir tiyatro kalıntısı yer almaktadır. Antik kentten günümüze ulaşan kalıntılar bugünkü köy evleri arasında yer yer seçilebilmekte olup, kalıntıların büyük bir çoğunluğunu mezar anıtları oluşturmaktadır. Kentin doğu kesimindeki nekropolde, Klasik Çağdan başlayarak Roma dönemine kadar devam eden sürece ait pek çok lahit, kaya mezarı ve anıt mezarlar görülebilmektedir.
Telmessos (Fethiye)
M.Ö. 3000den itibaren yerleşim olduğu söylenen Telmessosun bu dönemdeki durumu bilinmemektedir. Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Telmessos ele geçen Likçe kitabeler yüzünden Lykia şehri olarak kabul edilirse de Attik tribut listelerinde adının Lykia şehirlerinden ayrı olarak geçtiği görülür. M.Ö. 362den önce Perikles tarafından işgal edilerek Lykiaya katılmıştır. İskender döneminden sonra Ptolemaiosların eline geçmiştir. Magnesia Harbi ve arkasından gelen Apameia barışında Lykia bölgesi Rodosa bırakıldığı halde Telmessos kısmi bir bağımsızlıkla Ptolemaiosların egemenliğinde kalmıştır. M.Ö. 168den sonra bastırdığı Birlik tipi sikkelerden Lykia Birliğine katıldığı anlaşılmaktadır. Brutusun seferi sırasında Roma topraklarına katılmış olan kent daha sonra Bizans egemenliğine girmiştir. Şehrin ismi M.S. 5. yüzyıldan sonra Anatasiopolis, 9. yüzyıldan sonra ise Makri veya Meğriye dönüşmüştür.
Kaya mezarları, mezar anıtları ile Ortaçağ kalesi görünümündeki surların dışında pek fazla kalıntı görülmez. Kaya mezarlarından birisi kitabesinden dolayı Amyntas Mezarı olarak bilinir.
Tlos (Asar Kale/Düver)
Fethiyeye 40 km. uzaklıktadır. Lykia dili ile yazılı kitabelerde adı Tlava veya Tlave şeklinde geçer. Lykia bölgesinin eski yerleşim yerlerindendir.
Panyassis tarafından bir nymphe olan Praxidike ve Tremilenin çocuğu olarak gösterilen Tlosun tarihi hakkındaki bilgilerimiz kısıtlıdır. Bilinen en eski belgeler arasında, M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenebilecek kabartmalı bir mezar ile Izrara anıtı, diğer Likçe yazılı kitabeler ve M.Ö. 4. yüzyıla ait sikkelerdir. M.Ö. 2. yüzyılda ise Lykia Birliğine dahil üç oy hakkına sahip metropolis kabul edilen şehirlerden biridir. M.S. 2. yüzyılda birçok yapının onarımı ve inşası için Lykialı zenginlerin para yardımı yaptığı bilinmektedir.
Bizans egemenliği sırasında da varlığını sürdüren Tlosta akropolün üstündeki son kalıntılar 19. yüzyılda çevreye egemen olmak isteyen Kanlı Ali Ağa isimli bir derebeyinin kalesine aittir. Akropolün üzerindeki surlar ve büyük yapı kalıntılarının tümü Osmanlı dönemine aittir.
Şehrin Lykia dönemine ait kalıntıları arasında kaya mezarları, akropolün doğu eteğindeki sur bulunmaktadır.
Akropolü, sarp doğal kayanın olmadığı yerlerde kuşatan Roma surlarının bir bölümü Bizans döneminde onarım görmüştür. Şehrin tüm yapıları sur dışındadır.
Stadion, hamamgymnasium kompleksi, Bizans kilisesi, bir tapınağa ait sütun parçaları ve mimari elemanlar, agora, tiyatro, Roma dönemine ait yüksek bir kule, şehrin görülebilen kalıntılarıdır.
Destinasyonlar
Bodrum
Marmaris
Fethiye
Köyceğiz
Milas
Camiler ve Kiliseler
Kurşunlu Cami: Muğla kent merkezinde, Esseyit Şucaeddin tarafından 1493 yılında yaptırılan cami, merkezi planlı ve büyük kubbelidir. Yanlardaki iki küçük kubbesi, 19. yüzyılda Hacı İbrahim Ağazade Hamdi Bey tarafından onarılırken kaldırılmıştır. Bu onarım sırasında kubbenin kurşunları yenilenmiş, nakışları Rodostan getirilen boyalarla işlenmiştir.
Ulu Cami: Muğla kentinin en büyük camilerinden olan yapı, 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Cami, 19. yüzyılda geçirdiği onarımlar sonucunda özgün yapısını yitirmiştir. Son cemaat yerinin sol mihrabı üzerinde onarım yazıtları bulunmaktadır.
Şeyh Camii: Muğla kent merkezinde bulunan cami, 1565 yılında Şeyh Bedrettin tarafından yaptırılmıştır. Minaresi 19. yüzyıl başında eklenmiştir. Şeyh Camii 19. yüzyılda iki onarım geçirmiş olup, kapısının sağında ilk onarıma ait yazıt bulunmaktadır.
Hacı İlyas Camii: Milasın Hacı İlyas Mahallesinde bulunan cami, Menteşeoğulları zamanında, 1330 yılında Şucaaddin Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Tek mekanlı bir ibadet alanı ve önünde üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Kubbeleri ve çatısı oluklu kiremitle örtülüdür.
Ulu Cami: Milasın Hoca Bedrettin Mahallesinde bulunan cami, 1378 tarihinde inşa edilmiş olup, Milasın en büyük Camiidir. Yan duvarları büyük payandalarla desteklenmiş olan caminin yapımında bolca devşirme malzeme kullanılmıştır.
Firuzbey Camii: Milasın Firuzpaşa Mahallesinde olup, Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından 1394 yılında yaptırılmıştır. Ters T planlı olan caminin bahçesinde medrese odaları yer almaktadır. Kubbe üzeri kurşunla kaplı olduğundan halk arasında Kurşunlu Cami olarak da bilinmektedir.
Belen Camii: Milas kentinin ortasındaki Hisarbaşı Tepesinde bulunan caminin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Plan bakımından Ulu Camiye benzemekte olup, üçerli iki sıra sütunla üç sahına ayrılmıştır.
Ağa Camii: Milasın Hacıapti Mahallesinde bulunan cami, Abdülaziz Ağa tarafından 1737 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı olan cami, son cemaat yeri ve kırma çatısı ile basit bir yapıdır. Minaresi 1885 yılında Refia Hanım tarafından yaptırılmış olup, cami ile aynı yerdeki medrese günümüzde tamamıyla ortadan kalkmıştır.
Ahmet Gazi Medresesi ve Türbesi: Beçinde, iç kale dışında bulunan medrese, kentin en sağlam kalmış yapılarındandır. Güneydeki gotik tarzında yapılmış anıtsal kapısı üzerindeki yazıta göre 1375 yılında Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilmiştir. Medresenin revaksız avlusunun etrafında on oda yer almaktadır. Hepsinde birer ocak olan medrese odaları küçüktür ve üzeri beşik tonozla örtülüdür.
Medrese giriş kapısının tam karşısında Ahmet Gazi Türbesi yer almaktadır. Üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü olan türbe, gotik hatlara sahip geniş, sivri bir kemerle medrese avlusuna açılmaktadır.
Aşağı Kilise (Panagia Pirgiotissa Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyü sınırları içerisinde bulunan kilise, yakın zamana kadar kullanılmıştır. Kilisenin, kuzey yönden açılan giriş kapısının önündeki mozaik üzerinde 1888 tarihi okunmakta olup, bunun onarım tarihi olduğu tahmin edilmektedir.
Yukarı Kilise (Taxiarthis Kilisesi): Fethiye ilçesi, Kaya köyünde bulunan kilisenin inşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, Aşağı Kiliseden daha önce yapıldığı tahmin edilmektedir. Beş nefli olan kilisede üst örtüyü duvarlarla birlikte inşa edilmiş yarım sütunlar taşımaktadır. Kilisenin içi, dışa göre daha fazla tahrip olmuştur.
Hanlar
Çöllüoğlu Hanı: Milasın Hisarbaşı Mahallesinde olan han, 1719 yılında yaptırılmış, 1738 yılında Abdülaziz Ağa tarafından, Ağa Camii yakınında yaptırılan medreseye vakfedilmiştir. Han, iki katlı, avlulu ve dikdörtgen planlıdır. Alt katı kemerli olup, üst kat bu kemerler üzerine oturmaktadır. Ancak, bunlar oldukça tahrip olmuş durumdadır. Yapıda bol miktarda devşirme ve moloz taş kullanılmıştır. Yapının alt katı tipik Osmanlı hanlarında olduğu gibi hayvanların bağlandığı açık alanlardan oluşmaktadır. Bunların önü sütunlarla desteklenmekte, sütunların üzerine üst katın sundurması oturmaktadır. Tavan, oluklu kiremitli çatı ile kaplanmıştır. Yapı büyük ölçüde, özgün mimari karakterini korumaktadır.
Geleneksel Muğla Evleri
Muğla kenti beyaza boyanmış, çatısı kırmızı kiremitli evleriyle ünlüdür. İki katlı olan evlerde odalar geniş bir sofaya (hayata) açılmaktadır. Üst kata çıkan merdivenler, odaların tavanları ahşaptır. Ahşap tavanlar, oyma işleri ile süslenmiştir. Her odada bir ocak ve yatakların konduğu dolaplar bulunmaktadır.
Korunan Alanlar
Marmaris Milli Parkı
Saklıkent Milli Parkı
Sırtlandağı(Halep Çamı) Tabiatı Koruma Alanı
Kıdrak Tabiat Parkı
Kaplıcalar
Sultaniye Termal Turizm Merkezi
Gel Girme Çamur Banyosu: Köyceğiz Gölünün Dalyan Kanalı ile birleştiği noktaya yakın bir yerde bulunan çamur banyoları, güzellik çamurunun vücuda sürülmesiyle teni yumuşatmakta, kırışıklıkları gidermektedir. Romatizma, bel fıtığı, siyatik gibi bazı hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir.
Bodrum Karaada Kaplıcası: İlçeye 4 mil uzaklıktaki Karaadada ısısı 35 C civarında, romatizma, göz hastalığı ve kükürtün fayda sağladığı her hastalığa iyi gelen, vücudu dinlendiren halka açık bir kaplıca bulunmaktadır.
Dalaman İncebel Thermemaris Kaplıcası: Dalaman Havalimanına 6 km. uzaklıkta bulunan kaplıca 28 C sıcaklıkta olup, bileşiminde Na+, K+, Ca++, MG+, S+, Fe+, Se+, Ni+, Ba+, Zn+, Mn+, Cu+, C+ anyonlarını belli bir karışım ve denge içerisinde bulundurduğundan, oksijence zengin yapısı nedeniyle tüm dokular için yapıcı bir etkiye sahiptir. Romatizmal ve kireçlenme türü hastalıklara, sinirsel hastalıklara, sindirim sistemine, kadın hastalıklarına faydalı olduğu bilinmektedir.
Fethiye (Gebeler Köyü Kaplıcası): Fethiyeye 35 km. mesafede, Saklıkent yolu üzerinde Girmeler (Gebeler) köyüne 100 m. mesafede bulunan Girmeler Kaplıcası Girmeler Mağarası içinde bulunmaktadır. Kaynaklardan birinden dışarıya su alınmak suretiyle köy Tüzel Kişiliğine ait arazide yapılan kapalı havuza aktarılmıştır. Diğer kaynaklar, mağara içerisinde oluşturduğu havuzlardan sonra labirentler içerisinde kaybolmaktadır. Kaplıcanın bulunduğu mağaranın önünde 50 odalı konaklama üniteleri mevcuttur.
Plajlar
Fethiye
Ölüdeniz: Tanrının Dünyaya Bağışladığı Cennet olarak nitelendirilen Ölüdeniz, 3 kmlik bir kumsala sahip bulunmaktadır. Ölüdenizde, açık ve koyu mavinin, açık ve koyu yeşil ile iç içe girdiği bir renk armonisi içinde yüzmenin doyumsuz mutluluğu tadılabilir. Yılın on ayı ılık ve durgun suyu ile doğal lagün görünümündeki Ölüdeniz; yerli ve yabancı turistler tarafından en çok tercih edilen yerlerden birisidir.
Fethiyeye 14 km. uzaklıktaki Ölüdeniz ile Belcekız Plajını, Kumburnu birbirinden ayırır. Belcekızdaki çok sayıda pansiyon, kamp, motel ve lokanta yılın her mevsimi hizmete açık bulunmaktadır. Çam ağaçları ile kaplı tertemiz kumsalı ve berrak denizi ile Kidrak buraya 3 km. uzaklıktadır.
Kıdrak: Belceğizin 3 km. güneyindeki koy, sık çam ağaçları, temiz kumsalı ve berrak denizi ile ideal bir günübirlik dinlenme yeridir.
Kelebekler Vadisi: Ölüdenizden 5-7 km. uzaklıkta, etrafı ortalama 350 m. yükseklikte dağlarla çevrili bu ilginç kanyon, adını Temmuz-Eylül ayları arasında görülen Jarsey Tiger adlı kelebeklerden almıştır. Yaz kış akan küçük şelale, geniş kumsal, tertemiz deniz, pırıl pırıl çakıl taşları ve çevreyi süsleyen pembe zakkum çiçekleri ile küçük bir yeryüzü cenneti olan koya ulaşım, Ölüdenizden teknelerle sağlanmaktadır. Dünya gezginlerinin buluşma yeri olan vadide çadırlı kamp alanı, restoran, bar, ruf, duş, kabin vb. olanaklar sunulmaktadır.
Saklıkent: Fethiyeye 50 km. mesafede, Muğla Antalya il sınırını teşkil eden Karaçay Deresi kenarında, uzunluğu 18 km., yüksekliği yer yer 600 myi bulan muhteşem bir kanyon içine gizlenmiş eşsiz bir doğa harikasıdır. Dimdik sarp kayalıkları, çınar ağaçları, pırıl pırıl akan coşkulu kaynak suları ile doğa tutkunları için dağcılık, yürüyüş, yüzme olanakları sunan eşsiz bir turizm merkezidir.
Yakapark: İnsan emeği ve yaratıcılığı ile doğanın engin zenginliğinin birlikte oluşturduğu, su sesi ve kuş sesinin gizeminde unutulmaz anların yaşanacağı bu eşsiz dinlenme yerine Yaka köyünden 2 kmlik bir yolla ulaşmak mümkündür.
Göcek: Fethiyeye 30 km. uzaklıkta, Fethiye-Muğla karayolu üzerindedir. Şirin bir balıkçı kasabası görünümünde olan Göcek, son yıllarda yat turizminin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Doğal limanının yanı sıra etrafını çevreleyen çamlık tepeleri, yakınındaki ören yerleri, çok sayıdaki adaları ve koyları ile eşsiz bir turizm cennetidir.
Son yıllarda sayıları hızla artan modern konaklama tesisleri ve marinası ile eşsiz bir turizm cenneti olma yolunda olan Göcek, Dalaman Havaalanına 20 km. mesafededir.
Adalar: Birbirinden güzel sayısız koylarla süslü Kapıdağı Yarımadası ve adalardan oluşan, balıkçıların Karanlık İçi olarak tanımladıkları bölge mavi yolculukların vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Fethiye ve Göcekten düzenlenen günübirlik turlarla da ulaşılabilen Yassıca Adalar, Hamam Koyu, Kurşunlu Koyu, Yavansu, Bedri Rahmi Koyu, Tersane Adası, Göbün Koyu, Boynuzbükü, Göcek Adası, Domuz Adası, Zeytin Adası, Kızıl Ada yörede 12 Adalar olarak da anılmakta ve önemli bir çekim alanı özelliğini taşımaktadır.
Oyuktepe: Koyları İlçedeki iki büyük tatil köyünün de yer aldığı yarım adadaki Mempaşa, Küçük Samanlık, Boncuklu, Kuleli, Aksazlar, Akvaryum, Turunç Pınarı gibi doğal koylar, özellikle yöre halkının sıkça gittiği günübirlik mesire yerleridir.
Katrancı: Koyu Fethiyeye 17 km. uzaklıkta Muğla Fethiye karayolu üzerindedir. Denize kadar uzanan sık çam ağaçları ile kaplı koy, mavi ve yeşilin en güzel uyumunu sergiler. Koyda orman içi dinlenme alanı olup, duş, WC, kabin, içme suyu, büfe, kameriye, otopark gibi hizmetler mevcuttur. İdeal bir çadırlı kamping ve mesire yeridir.
Günlük (Küçük Kargı): Fethiyeye 18 km. uzaklıkta, Muğla karayolu üzerinde bulunan koy dünyada eşine az rastlanan, güzel kokulu ve sık günlük ağaçlarıyla bezenmiştir. Pek çok hastalığın (kaşıntı, astım, bronşit, ülser ve mide rahatsızlıkları) tedavisinde ve parfümeri sanayiinde kullanılan sığla yağı, günlük ağacın salgısıdır.
Çalış Plajı: Kent merkezine 5 km. mesafede, Şövalye Adası karşısındadır. 4 kmlik kumsal boyunca oteller, pansiyonlar, kampingler ve lokantalar bulunmaktadır. Yeryüzünde gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olarak nitelendirilen Çalış Plajı, su sporlarına elverişli denizinin yanında, Caretta caretta adıyla bilinen deniz kaplumbağası türünün kuluçka alanlarından biri olması dolayısı ile de ilçe turizminin en gözde yerlerinden biridir.
Hisarönü Ovacık: Ölüdeniz beldesinde bulunan bu iki tipik Türk köyü, son yıllarda turizm potansiyellerini yoğun konaklama, alışveriş ve eğlence merkezi haline dönüştürebilmişlerdir. Ölüdeniz, Babadağ, Kaya köyü gibi çekim alanlarına da yakın olan bu iki köy, günümüzde özellikle yabancı turistlerin büyük ilgisini çekmektedir.
Marmaris
Cennet Adası: Marmarise 30 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabilen ada, aslında bir yarımada olup tamamen ormanlarla kaplıdır. Pansiyon ve lokanta gibi hizmet birimlerinin mevcut olduğu Cennet Adası sezon boyu tur teknelerinin uğrak yeri olup yüzme ve eğlence için elverişli bir bölgedir.
Fosforlu Mağara: Turunç ve Kumlubüke tur teknelerinin uğrak yeri olan bu doğal mağara, akvaryumu andıran yeşil ve turkuvaz renkli sularda yüzme imkanı sağlamaktadır.
İçmeler: İlçeye 10 km. uzaklıkta bulunan İçmeler, turistik tesisleri, plajı ve eğlence yerleri ile sayılı turistik beldelerimizden biri olmasının yanında hazım sistemine iyi gelen içme suyu ile de dikkat çekmektedir.
Turunç: Marmarise 21 km. uzaklıktaki Turunç köyüne hem deniz yolu hem de karayolu ile ulaşabilmek mümkündür. Eski bir balıkçı kasabası olduğu bilinen köy günümüzde her türlü konfora sahip turistik tesisleri, pansiyonları ve çardak lokantaları ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.
Kumlubük: Turunçtan 6 kmlik bir yolla ulaşılan Kumlubüke Marmaristen deniz yolu ile de ulaşabilmek mümkündür. Yeşil ile mavinin iç içe girdiği yöre, temiz denizi ve harika kumu ile bölgenin en gözde plajlarından biridir.
Çiftlik: Deniz yolu ile 2 saatlik bir yolculukla gidilebilen Çiftlik köyüne ayrıca Bakır köyü üzerinden de ulaşabilmek mümkündür. İri kumlu plajı ve çardak lokantaları ile bilhassa yatçıların konaklamak için seçtikleri bir koydur. Koyun içinde küçük bir adası bulunan köy, jeep türü araçlar ile safari turu yapanlar tarafından da tercih edilmektedir.
Günnücek: Marmarise 2 km. uzaklıkta bulunan Günnücekte dünyada eşi çok az görülen günlük (Liquidamber orientalis) ormanı bulunmaktadır. Bu ağaçlardan elde edilen sığla yağı ilaç ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır.
Yalancı Boğaz: İlçeye 8 km. uzaklıkta bulunan bu kara parçası, bir gemi kaptanının fırtınalı bir havada burayı körfeze açılan boğaz zannedip gemisini karaya oturtmasından sonra Yalancı Boğaz adını almıştır. Ağaç yapımı Gulet tersanelerinin bulunduğu bu yöre mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisidir.
Bodrum
Güvercinlik: Bodruma 25 km. uzaklıkta, yeşil ve mavinin iç içe geçtiği harika güzelliğe sahip bir koydur. Güvercinlik bu doğal ve doyumsuz güzelliği yanında, karşısında bulunan Salih Adası ile de ilgi çekmektedir.
Torba: Bodruma 5 km. uzaklıkta sakin bir köydür. Çam ve zeytin ağaçlarının yeşilliği ile pırıl pırıl bir denizin kaynaştığı şirin ve hareketli bir koy olan Torbadan Didim, Milet ve Prieneye tekne turları yapılmaktadır.
Gölköy: Bodrumun 13 km. kuzeyinde bulunan Gölköy, çam, mandalina ve palmiye ağaçlarının serin bir denizle birleştiği doğa harikası yörelerimizden biridir.
Gündoğan: İnsan elinin az değdiği, güzelliğini en doğal biçimiyle hala korumakta olan Gündoğan Koyu, Bodruma 18 km. uzaklıkta olup mandalina bahçeleri ile ünlüdür.
Yalıkavak: Bodruma 18 km. uzaklıkta bulunan köy, yarımadanın kuzeybatısındadır. Yel değirmenleri, denizi, balığı ve narenciyesi ile ünlü olan Yalıkavakın bir diğer özelliği de en ünlü süngercilerin buradan çıkmasıdır.
Gümüşlük: Yarımadanın en eski yerleşim birimlerinden biridir. Bölgede Tavşan Adasını karaya bağlayan eski limanın kalıntılarını yer yer görebilmek mümkündür. Berrak denizi ve balığı ile ünlü olan Gümüşlük ayrıca flora yapısının zenginliği ile de dikkat çekicidir.
Kadıkalesi: Berrak bir deniz ve narenciye bahçeleri ile çevrili olan Kadıkalesi, Bodruma 23 km. uzaklıkta olup adını Helenistik dönem mimarisinin örneklerinden olan kale kalıntısından almıştır.
Turgutreis: Adını ünlü Türk denizcisi Amiral Turgut Reisten alan kasaba Bodrumdan sonra yarımadanın en kalabalık yerleşim merkezidir. Gün batımının en güzel izlendiği yerlerden biri olan Turgut Reis mandalina bahçeleri ile ünlüdür.
Akyarlar: Nefis bir kumsala ve pırıl pırıl bir denize sahip olan koy, Bodruma 13 km. uzaklıktadır. Antik adı Arhialla olan Akyarlar, sörf için son derece uygun koşullara sahip olması ile dikkat çekici olmaktadır.
Bağla: Yarımadanın en güzel koy ve plajlarından birine sahip olan Bağla, kamp yapmaya oldukça elverişli olup Bodruma 14 km. uzaklıktadır.
Aspat: Yöresel türkülerde adı geçen Aspatın eski adı Aspartostur. Bağladan sonra deniz kıyısında yükselen bölgede, Klasik Çağdan günümüze dek gelen çeşitli uygarlıkların kalıntıları görülebilmektedir.
Ortakent: Mandalina bahçeleri ve ılık denizi ile ünlü olan Ortakent Bodruma 14 km. uzaklıkta olup Bodrumdaki köy yaşamını gözlemlemek için en uygun noktalardan biridir.
Bitez: Bodruma 10 km. uzaklıkta bulunan Bitez, köyle deniz arasındaki araziyi kaplayan mandalina bahçeleri ile maviyle yeşilin birleştiği en güzel köşelerden biridir.
Karaada: Bodruma yaklaşık 6 km. mesafede bulunan Karaada, şifalı sıcak suyu ile ünlüdür. Doğal bir mağaradan çıkan bu suyun ve mağaradaki çamurun çeşitli rahatsızlıklar üzerinde etkisi olduğu söylenmektedir.
Ada Boğazı (Akvaryum): Suyun berraklığı nedeniyle Akvaryum adıyla adlandırılmaktadır. İç adanın açıklarında 30 mye kadar derinliği olan deniz tabanı çıplak gözle görülebilmektedir.
Köyceğiz
Ekincik Koyu: Köyceğizin 40 km. güneybatısında olan koya karadan ve denizden her zaman ulaşabilmek mümkündür. Doğal bir liman olan Ekincik Koyuna günde ortalama 50-60 yat demirlemektedir. Mavi yolculuğun en önemli duraklarından biri olan koy, iri kumlu plajı ve temiz denizi ile yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.
Dalyan Boğazı: Dalyanda Köyceğiz gölünü Akdenize bağlayan tekne turuna katılanlar, nereden girilip nereden çıkıldığı belli olmayan daracık koridorlar arasında dolaşmakta, rotanın sağında ve solunda metrelerce uzunluktaki kumsalları ve çam ormanları içindeki koyları görebilmektedirler.
Ula
Gökova: 600 m. yükseklikteki Muğla platosundan karayolu ile Gökovaya inilirken, Sakartepe Geçidinden deniz seviyesindeki Gökovayı yüksekten seyretmek ziyaretçilere unutulmaz anlar yaşatmaktadır.
Turizm sezonunda her gün Gökovadan Bodrum ve Marmarise tekne turları düzenlenmekte olup, körfezin hemen ucunda, Akyaka köyündeki iskeleden kalkan teknelerle yeşil ile mavinin kucaklaştığı koyları görmek mümkün olmaktadır.
Dalaman: Dalamanın dağlık ve ormanlık kesimleri, yayla turizmi açısından son derece elverişli koşullar sunmaktadır. Kıyı şeridinde ise Mavi Yolculuk güzergâhının en güzel köşeleri olan Sarsala, Büngüş, Poruklu, Akbükü, Boynuzbükü, Taşyaka, Sıralıbük, Hamamlar ve Kurşunlu bulunmaktadır.
Datça: Kargı, Palamut bükü ve Mesudiye koyları, Datça Yarımadasının görülmeye değer en güzel yerleridir.
Ortaca
İztuzu: Çam ormanları ile iç içe kumsalı, temiz mavi denizi ve bol güneşin yanı sıra, dünyada nesli tükenmekte olan Caretta caretta kaplumbağalarının üreme ve barınma alanı olması ile dünya çapında üne kavuşmuştur.
Yaylalar
Muğlanın güneydoğusunda, merkeze 3 km. mesafede, İrim adı verilen yollarla örülmüş, soğuk suyu, verimli toprakları, yüksek çınarları, bol meyve ağaçları, üzümü, sebzesi, tütünü ve yöreye has bir özelliği olan Kuyu Büryanı yemyeşil ağaçlar arasından görülen bembeyaz badanalı evleri ile güzel bir görünüm sağlayan serin bir dinlenme yeridir. Her evde bulunan derin, soğuk suyu olan kuyuları ve bu kuyulara bağlantılı tulumbaların sesleri, kuş sesleri ile karışınca bambaşka bir doğal güzellik ortaya çıkar. Sıcak yaz günlerini yaylada geçirme geleneği halen sürdürülmektedir.
Sportif Etkinlikler
Kamplar: Muğlanın il ve ilçelerinde Orman Bakanlığına ait pek çok kamp alanı bulunmaktadır.
Rafting: Marmaris ve Fethiye arasında kalan Dalaman Çayında her mevsim rafting yapılabilmektedir.
Kuş Gözlem Alanı
Bafa Gölü
Güllük Deltası
Köyceğiz Gölü
COĞRAFYA
Muğla İli, ülkemizin güneybatı köşesinde, Toros kıvrım sistemiyle Batı Anadolu kıvrım sisteminin iç içe girdiği dağlık ve engebeliğin Menteşe yöresinde yer almaktadır. Dağları örten kıyıya inen ormanları ve geçmiş uygarlıkların kalıntılarıyla bezenmiş doyumsuz güzellikleri vardır. Şehir merkezi Karadağ, Kızıldağ, Masa dağı, Hamursuz Dağı ile çevrelenmiş olup Hisar Dağından ovaya doğru yayılır.
Muğlada Akdeniz iklimi etkisinde kalan kara iklimi hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yağışlar genellikle Kasım ve Mart ayında yoğundur. Yıllık sıcaklık ortalaması 14.9′dur.
TARİHÇE
Muğla ili, Antikçağda Karia olarak bilinen bölgenin sınırları içinde kalmaktadır. Kentin adı, 1889 Aydın Vilayet Salnamesinde Mobella olarak geçmektedir.
Yerleşim tarihi M.Ö. 3000lerdeki Doğu Yunanistan ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki karşılıklı göç hareketleriyle başlamaktadır. Bölgedeki ikinci büyük göç olayı M.Ö. 12. yüzyıl başlarındadır. Muğla bölgesine hâkim olan Karialılardan sonra M.Ö. 1200lerde gelen kolonistlerin egemenliği görülür. Daha sonra Pers, Makedonya egemenliğine giren bölge Büyük İskenderin ölümüyle sırasıyla Seleukosların, Rodos Krallığının, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğine girmiştir.
1261 yılından sonra Menteşe Beyliğiyle Türklerin eline geçen Muğla, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlıların egemenliğine geçmiş ve sancak yapılarak, Anadolu Eyaletine bağlanmıştır.
NE YENİR?
Muğla ve ilçeleri zengin yemek çeşitleri ile Türk Mutfağının özelliklerini yansıtır. Özellikle sebze yemeklerinde ve hamur işlerinde görülen çeşitlilik şaşırtıcıdır. Tarhana, ara ve dutmeş (çorbalar); çopur, döş, çızdırma, gürlen kebabı, sura, ballık kavurma, dövme köfte ve karın-kumbar dolması (et yemekleri); her tür balık ızgara ve buğulama, pirinçli balık (balık); hardal haşlaması, börülce kavurma, sirken otlaşı, ekşili biber, galli patlıcan (sebze); ballı kabuk, üzüm köftesi, hoşmerim, pekmez reçeli, üzüm, domates, patlıcan ve kabak reçeli (tatlılar) yöreye has mutfak kültürü ürünleri olarak tadılmaya değer lezzette yiyeceklerdir. Mutlaka deneyin
NE ALINIR?
Özellikle Milas, Bodrum ve Yatağan ilçelerine bağlı köylerde halıcılık en yaygın el sanatlarındandır. Fethiyede kilim ve destar dokumacılığı gelişmiştir. Yatağan ilçeleri Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyalar yapılmaktadır. Milas, Bodrum ve Yatağan halılarından, Fethiye kilim ve destar dokumalarından, Kavaklıdere Bucağı bakır dövme eşyaları yöreden alınabilecek hediyelik eşyalardan yalnızca birkaçıdır.
YAPMADAN DÖNME
Bodrumu, Fethiyeyi, Köyceğizi, Marmarisi, Datçayı görmeden,
Perşembe günleri kurulan Muğla Pazarı ve Arastayı gezmeden, Muğla Müzesini ziyaret etmeden, Muğla Evlerini görmeden,
Muğlaya özgü dokuma kumaşlardan almadan,
Muğla keşkeği yemeden,
Çındar kavurması, Börülce teretoru yemeden,
Muğla yerel düğününü görmeden,
Karabağlar Yaylasında dolaşmadan
Dönmeyin.