Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Muğla herakleia/latmos

LeGoLaS

ikra
Onursal Üye
Konum
Türkiye
  • Üyelik Tarihi
    1 Ağu 2008
  • Mesajlar
    9,958
  • MFC Puanı
    2,986
TARİHTE HERAKLEİA
Herakleia nın yerleşim tarihinin M.Ö. 8.yy a kadar gittiği, burada elde edilen bulgulara dayanılarak saptanmış durumdadır. Yunan mitolojisinin ünlü kahramanlarından biri olan Herakles in adı Anadolu da birkaç kente verilmiştir. Bunlardan biri de Bafa Gölü kıyısındaki Herakleia dır. İlk çağ coğrafyacısı Strabon, kentin ilk adının Latmos olduğunu belirtmektedir. Bugün, Beş Parmak dağları olarak adlandırılan kentin kuzeyindeki Latmos Dağları, o dönemde kente ve kıyısında bulunduğu körfeze de adını vermiştir. M.Ö. 5.yy da önemli bir İonya kenti olan Latmos un, eski Yunanlılar arasında bir savunma paktı olan Delos Birliği ne Latmos Kenti adı ile katıldığını ve her yıl bir talent vergi ödediğini gene Strabon dan öğrenmekteyiz.M.Ö. 4.yy da kent, Pers imparatorluğu nun Halikarnassos ( Bodrum ) valisi Mausolos un eline geçmiştir. Sonraları Mausolos un yönetiminden çıkan kenti, bir hile ile onun karısı Artemisia tekrar ele geçirmiştir. Anlatıya göre, Artemisia, ketten biraz uzaktaki Kybele kutsal koruluğunda bir ayin düzenlemiş, halk bu ayin için koruluğa geldiğinde, ordusu hareket ederek kenti ele geçirmiştir. Bu anlatılandan o dönemde kentte bir kybele kültü olduğu düşünülebilir.M.Ö. 3.yy da kent, Büyük İskender den sonra gelenler tarafından bir süre yönetilmiştir. Bu dönemde deniz ticareti sayesinde gelişen kent, eski Latmos un hemen yanında ve biraz batısında olarak yeniden inşa edilmiştir. Yeni kurulan kente, Helenistik dönemin de etkisiyle Herakleia adı verilmiştir. Bu dönemden itibaren kent, Latmos Eteğindeki Herakleia olarak anılmaya başlanmıştır. M.Ö. 2.yy da komşu kent Miletos ile dostluk kuran Herakleia, bazı savaşlara birlikte katılmış ve Miletos ile karşılıklı olarak vergileri kaldırarak birbirlerine vatandaşlık hakkı tanımışlardır. Bu yüzyıldan kalma bazı şehir sikkelerinde, kente adını veren Herakles ve onun koruyucu tanrısı olan Atena nın tasvirlerine rastlanmaktadır. İskender in Asya seferi sırasında M.Ö. 323 de 33 yaşında tropik bir sıtmaya yakalanıp ölmesinden sonra Herakleia, Miletos la birlikte bir süre yerel valilerin yönetiminde kalmıştır. Seleukos ların kısa bir süre kente hakim olmalarının ardından, Attalos sülalesinin hakim olduğu Bergama krallığı kenti ele geçirmiştir. M.Ö. 133 de Bergama Krallığı nın Roma İmparatorluğu na bağlanması ile birlikte Herakleia da Roma egemenliğine girmiştir.M.Ö. 1.yy ın sonlarına doğru Büyük Menderes Nehrinin taşıdığı alüvyonlarla Latmos Körfezi nin ağzının tıkanmaya başlaması ile Herakleia nın denizle olan ilişkisi yavaş yavaş kesilmiştir. M.Ö. 1.yy ın son dörtlüğünde, Herakleia nın denizde hala bir demirleme yerinin olduğunu Strabon belirtmektedir. Miladi yıllarda Herakleia nın denizle olan bağlantısı tamamen sona erdi. Kent bu tarihten itibaren gittikçe fakirleşti ve önemini yitirdi. Bu doğal olayın diğer bir olumsuz etkisi de Büyük Menderes Nehri nin ağzında oluşan bataklığın, hastalığı, ölümü ve göçleri de beraberinde getirmiş olmasıdır. Bu arada Miletos luların deniz ticaretine tamamen hakim olmaları, Herakleia nın iyice terk edilmesine yol açtı. Bu dönemden sonra kentin tarihinde büyük bir boşluk vardır.


YÜZYILLAR SONRA HERAKLEİA NIN YENİDEN KEŞFİ

Gökyüzüne doğru uzanmış beş parmağı andırdığından Beşparmak Dağları olarak adlandırılmış olan Latmos Dağları, deniz kıyısından birdenbire 1300 m. yüksekliğe ulaşan dorukları ile görkemli görünüşünün yanı sıra, kayalık ve engebeli arazisinin ulaşım güçlüğü ve iyi saklanma olanakları sağlaması nedeni ile Hiristiyan rahipler tarafından yeniden keşfedildi.M.S. 7.yy da Sina Yarımadası ndan ve Yemen den gelen Hristiyan rahipler burada ilk manastırı inşa etmeye başladılar. 8 ve 9.yy larda bölgede kurulan manastır sayısı hızla arttı. 9.yy da bölgenin bir psikoposluk merkezi haline geldiğini biliyoruz. Bu dönemde Beşparmak Dağları üzerinde, Bafa gölü çevresinde ve gölün üzerindeki adalarda pek çok manastır bulunuyordu. Bu manastırların çevresinde ise keşişlerin tek başlarına çile doldurdukları bir çok küçük mağara ve çilehane yer alıyordu.Manastırlarda yaşayan keşişler, Kapadokyalı Büyük Bazilyos un koyduğu Dünyevi sorunlardan uzak huzurlu bir yaşam felsefesine göre hayat sürüyorlardı. Manastırlara kabul edilecek keşişlerin bu amaca uygunlukları ve bu konudaki samimiyetleri çeşitli sınavlarla denendikten sonra karar veriliyordu. Herakleia 9.yy da Arap akınları sırasında korkulu günler yaşadı. Bu dönemde manastırların çevresine bir koruma duvarı örüldü. Bu surlar bugün hala görülebilmektedir. Bazı manastırlarda ise bir iç kale ya da hemen yanında bir koruyucu kale bulunmaktadır. Kuşatmalarda su sorununu çözebilmek için kale içlerine su sarnıçları inşa edilmiştir. Manastırlar fazla zengin değillerdi. Ancak vergi ödemediklerinden rahipler kısmen rahat bir yaşam sürüyorlardı. Bölge 11.yy da Türk akınlarına sahne oldu. Daha sonra merkezi Milas ta bulunan Menteşe Beyliği bölgeye hakim oldu. Böylece Herakleia 1280 yılında Menteşe Beyliği nin eline geçmiş oldu. Bu tarihten itibaren manastırlar tamamen terk edildi. Menteşe Beyliği döneminden bölgede kalan tek yapı, gölün güney kıyısında harap durumda olan bir kervansaraydır.

HERAKLEİA NIN ANTİK DÖNEM KALINTILARI

Bugünkü Kapıkırı Köyü ile iç içe olan Herakleia kalıntılarının çok iyi durumda oldukları söylenemez. Mimarının adına ithafen Hippodomik Sistem denilen ızgara planlı kent modeli, Herakleia nın da yapımında kullanılmıştır. En güzel örneklerinden birini Priene de gördüğümüz bu planda, kentte cadde ve sokaklar birbirlerini kuzey güney ve doğu batı doğrultularında dik açı oluşturacak şekilde kesecek şekilde tasarlanmışlardır.Bu haliyle Hippodomik planlı kentlerin, günümüz modern kentlerinin ilk örneklerini oluşturduklarını söyleyebiliriz. Herakleia kalıntıları, Kapıkırı köyü ile iç içe geçtiğinden fazlasıyla tahrip olmuştur ve ne yazık ki bu planı görebilme şansını bize sunmamaktadır.

ATHENA TAPINAĞI

Herakleia nın en dikkat çeken yapısı olan Athena Tapınağı, Helenistik dönemde M.Ö. 3.yy***8217;da Dor düzenine uygun olarak inşa edilmiştir. Tapınağın çevresinde bulunan ve bugün de aynı yerde bulunan bir yazıta dayanılarak yapının kentin baş tanrıçası olan Athena adına yapıldığı anlaşılmıştır. Sadece ön cephesinde iki sütun bulunan Temlum in Antis cepheli tapınakta cella ve pronoas hemen hemen aynı büyüklüktedir. Eski limanın biraz gerisinde şehre tam hakim kayalık bir tepe üzerine inşa edilmiş bulunan tapınak, Kapıkırı İlkokulu nun biraz üzerinde yer alıyor.


Athena tapınağına gittiğinizde, burada 50 yıldır bekçilik yapan Mehmet Gümüş ü mutlaka görürsünüz. ( Eğer hala yaşıyorsa ! ) Buraya Malatya dan askerlik için 50 yıl önce gelen Mehmet Gümüş, terhis olunca memleketine gitmeyip burada bekçilik yapmaya başlamış. İlk önceleri kendisine bağlanan maaş sonradan kesilmiş. Bugün tahta masasında sergilediği deniz kabukları, eski para, vida, somya yayı gibi şeyleri satarak geçimini sağlamaya çalışan Mehmet Gümüş 50 yıldır bu tapınaktan kimsenin bir taş bile almasına izin vermediğini söylüyor.

AGORA

Athena Tapınağının batısında biraz aşağıda, bugünkü Kapıkırı İlkokulu nun bahçesinin bulunduğu alan Herakleia nın agorası idi. Agoranın güney tarafı düzgün örülmüş ve güzel bir işçilik sergileyen duvar ile teras haline getirilmiştir.
Hellenistik dönemde yapılmış olan agora, dikdörtgen şekilde bir alanı çevreleyen portikolardan oluşmuştur. Herakleia yı gezerken elinizde bir kroki yoksa, ilkokulun duvarında böyle bir krokiyi bulabilirsiniz.

BOULEUTERİON

Agoranın hemen kuzeydoğusunda yer alan bouleuterion, Miletos daki örneğine uygun olarak inşa edilmiştir. Oturma sıraları taştan ve U biçimli olan yapı, M.Ö 2.yy da yapılmıştır. Kazılarda bulunan parçalardan anlaşıldığına göre, yapının duvarlarının üst yarısı Dor düzenindeki yarım sütunlarla bezenmişti. Kazılarda ayrıca Architrav parçaları, triglipt frizi, bir diş sırası ve alınlığa ait parçalar bulunmuştur.


ROMA HAMAMI

Bouleuterion un kuzeydoğusunda Roma döneminde yapılmış hamama ait kalıntılar yer almaktadır.


TİYATRO NYMPHAİON TAPINAK

Kentin kuzeydoğusunda hamamdan yukarı doğru devam edildiğinde Roma döneminde yapılan tiyatro kalıntılarına ulaşılabilir. Bugün üst basamakları ve sahne binasının üst kısımları toprak üzerinde seçilebilmektedir.

Tiyatronun hemen kuzeyinde yer alan Nymphaion dan ( Anıtsal Çeşme ) geriye çok az bir şey kalmıştır. Biraz daha kuzeye doğru devam edildiğinde bir çok mezar nişini ve kayaya oyulma sanduka şeklindeki mezarları geçtikten sonra, hangi tanrıya ait olduğu saptanamamış bir tapınağın kalıntıları görülebilir.

ENDYMİON KUTSAL ALANI

Kentin güneyine, sahile ( göl kenarına ) doğru geri dönüldüğünde, sahile yakın bir noktada Endymion adına ayrılmış kutsal bir alana gelinmektedir. Alanın üzerinde yer alan yapı doğal bir kayaya oyulmuştur. Duvarların bazı yerleri kesme taştan yapılmış, bazı yerlerinde ise doğal kaya duvar olarak kullanılmıştır. Pronaoslu ve opsidal bir cellası olan tapınak, ön cephesi sütunlu bir prostylos tur. Yapının Endymion adına yapılmış bir sunak olduğu tahmin edilmektedir.


Endymion, Latmos Dağları nda sürülerini otlatan genç ve çok yakışıklı bir çobanmış. Kavalından başka bir varlığı olmayan bu çoban, gündüz keçilerini otlatır, geceleri ise çam ağaçları altında sele serpe uykuya dalarmış. Ay tanrıçası Selene bu yakışıklı genci fark etmekte gecikmemiş. Hava karardığında çobanın yanına gelir, ışıktan gövdesi ile onu sarar ve öpermiş.

Endymion da bu aşkı karşılıksız bırakmamış. Her akşam uykuya yatar ve Selene yi tutku ile beklemeye başlarmış. Ayın gökyüzünde olmadığı geceler Endymion için çok zor geçmeye başlamış. Bu olanları uzaktan uzağa izleyen tanrıların tanrısı Zeus, fakir çobana bir iyilik yapmak istemiş ve Endymion a, kendisinden bir dilekte bulunmasını söylemiş. Endymion, ayın gökyüzünde olduğu bir gece sonsuz ve ölümsüz bir uyku ile uyumak istediğini belirtmiş. Böylece iki sevgili Zeus unda yardımı ile sonsuza kadar beraber olabilmişler.

Herakleia lılar da tanrılar katında aşk yaşamış bu çobandan çok etkilenmiş olmalılar ki, onun adına kentlerine bir tapınak yapmışlar. Strabon, coğrafyasında Latmos un yanında küçük bir ırmağı geçtikten sonra Endymion un mezarı görülür diye yazmaktadır. Strabon un belirttiği yerin bugün neresi olduğu belirsiz olmakla birlikte, Endymion efsanesinin daha sonraki dönemlerde de değişik şekillerde sürdüğünü biliyoruz.

Hiristiyanlık dönemindeki bir anlatıya göre, bölgeye ilk gelen rahipler, Endymion a ait olduğu tahmin edilen bir mezar bulmuşlar. Bu mezar ve çevresi kutsal bir alan olarak kabul edilmiş ve her yıl bu mezara bir kez gelinip lahtin kapağı açılırmış. Kapak açıldığında tanrısal bir ses duyulduğuna inanılırmış.

Endymion kutsal alanından güneye, göl kıyısına doğru ilerlendiğinde önce hangi tanrı adına yapıldığı belirlenememiş bir tapınak kalıntısının yanından geçip, tepe üzerindeki Bizans Kalesi ne doğru yönelinir. ( bu kale ilgili bilgi yazının ilerki bölümlerinde yer alıyor ) Kaleyi geçtikten sonra bir çok mezar ile karşılaşılır.

NEKROPOL

Bizans kalesi ile göl arasında kalan bölgedeki mezarlar gerçekten görülmeye değer. Ağırlıklı olarak kayaya oyulma sanduka şeklindeki mezar nişlerine rastlanıyor. Mezarlar daha çok birbirine bitişik ve yan yana olarak kayalara oyulmuş. Her birinin üzerinde ayrı bir kapak var.

Kimi mezarlar ise kıyıya çok yakın ve göl üzerindeki kayalara oyulmuş durumda bulunuyorlar. Herakleia Antik Kenti nin çeşitli yerlerine dağılmış durumdaki mezarların sayısının 2500 kadar olduğu saptanmış.


KENT SURLARI

Herakleia***8217;nın görülmeye değer yapılarından biri de kenti çevreleyen surlardır. Çevre uzunluğu 6.5 km. olan surlar, 65 gözetleme kulesi ile takviye edilmişlerdir. Düzgün kesme taş bloklardan usta bir işçilikle örülmüş olan sur duvarları iyi korunmuş durumdadır. M.Ö. 287 yılında Lysimakhos tarafından yaptırıldığı sanılan surların yüksekliği 5.5 m. kadardır.


LİMAN KALINTILARI

Kentin güneybatısında yer alan liman, hem kıyıdaki kalıntıları hem de göl içinde su altında görülebilen mendirek ve rıhtım izleri ile bellidir. Athena tapınağının altında göl kıyısında görülebilir.


HERAKLEİA NIN HRİSTİYANLIK DÖNEMİ KALINTILARI

Bu döneme ait kalıntılar, M.S. 7. ve 12.yy lar arasındaki dönemde inşa edilmiş, manastır, kilise ve kale kalıntılarından oluşmaktadır.


BİZANS KALESİ

Herakleia kentinin güney ucunda göle hakim kayalık bir tepe üzerinde Bizans döneminde yapılmış olan kale, bugün büyük ölçüde ayaktadır.


STYLOS MANASTIRI

Bölgedeki manastırlar içinde Hristiyan dünyası için en önemlisi olduğu söylenebilir. Bugün kapuzlu Köyü yakınlarındaki Arap Avlusu olarak adlandırılan mevkide yer alan manastıra ulaşabilmek hayli yorucu olmaktadır. Kapıkırı Köyün den başlayan yürüyüş, Beşparmak dağları üzerine tırmanılarak devam etmekte ve 5 saat kadar sürmektedir.

Lokantaların yanından Kapıkırı Köyü Yaylası na doğru giden yolu izleyerek yaylaya ulaştıktan sonra, yayla girişinde sağdan dağa doğru giden bir patika var. Bu patika, antik Kral Yolu na ait olduğu için zemini düz taşlarla döşenmiş ve oldukça belirgin. Antik yolu takiben devam eden yürüyüş sırasında zamanın tahribi nedeniyle yol, yer yer gözden kaybolmakta ve rotayı belirlemek güçleşmektedir. Yürüyüş parkuru olarak oldukça güzel olan bölgeye, bir rehber eşliğinde gitmek daha akılcı olabilir.

Alman arkeolog A. Perchlow bölgede yaptığı araştırmalar sırasında yolun gözden kaybolduğu kısımlarda kaya ve ağaçlar üzerine kırmızı ve mavi boyalarla işaretleme yaparak ( ! ) yolun hattını belirlemeye çalışmış.
Arap Avlusu dağın üst kısımlarında genişçe bir düzlük. Bu düzlükte bugün bir yörük ailesi yaşıyor. Stylos Manastırı, çevresi surlarla çevrilmiş bir şekilde bu düzlüğün biraz yukarısında yer alıyor. Manastırın durumunun çok iyi olduğu söylenemez. Asıl yapıya ait iç odaları gezilebilen manastırda 10.yy da Paulos adlı bir keşiş yaşamış.
Bu keşişe ait çilehane olarak kullanılmış küçük bir mağara ( kovuk ) ise manastırın az yukarısında görülebilmektedir. Söylentiye göre Paulos burada meşe palamudu ve bitki kökleri yiyerek yıllarca yaşamış. Çilehanenin freksleri belli oranda zarar görmekle birlikte çok kötü durumda değildir.

Paulos un buraya yerleşerek Stylos Manastırının temelini attığı söyleniyor. Fırtınalı bir gecede mağarasına giren bir panterin ona dokunmaması , Poulos la ilgili mucizevi bir olay olarak aktarılıyor.

YEDİLER MANASTIRI

Eski adı Bucak Köyü olan Gölkaya Köyü nden ( Kapıkırı na gelmeden bir önceki köy ) bir saatlik yürüyüşle Yediler Manastırına ulaşılabilir. Manastıra giden yol kırmızı boyalarla işaretlenmiş durumda. Zeytinlikler içersinden oldukça rahat bir yürüyüşten sonra ulaşılabilen manastır, göle hakim bir tepenin üzerine kurulmuş.

Sur duvarları ve iç yapılarının bir kısmı ayakta olan manastırın yakınlarında bir düzlükte küçük bir kilise ( şaphel ) kalıntısı daha vardır. Yuvarlak ve doğal bir kayanın içi oyularak kovuk haline getirilmiş ve içi frekslerle süslenmiştir.

PANTOKRATOR MAĞARASI

Doğal etkenlerle oluşan ya da yapılan tahribatlara rağmen, Latmos, Bizans kalıntıları açısından da bir hazine gibidir.

Latmos dağında Keşişliğin İlk Dönemleri

Orta çağ kaynaklarında özellikle Latros adıyla geçen Latmos Dağı nda yerleşimin başlangıç safhaları üzerine Aziz Paulos un yaşam öyküsü bize bazı bilgiler verir. Paulos un yaşam öyküsüne göre, buraya ilk önce Sinai deki Araplardan ve Arap yarımadası ndan kaçan keşişler yerleşmişlerdir.

Antik Latmos yerleşmesinin merkezinde, Richard Chandler tarafından keşfedilmiş Pantokrator Mağarası bulunur. Mağaradaki resimler, Bizans sanat tarihi içinde azımsanamayacak bir öneme sahip olsalar da, şimdiye dek mağara bağlamı içinde ele alınmamıştır. Burada tek başına duran bir kaya söz konusu olmayıp kaya, mimari topluluğa dahil edilmiştir. Kayanın batısında temel kalıntılarının görüldüğü bir teras ve mağara kayalarının bir yanında kısmen hala ayakta duran bir şapel bulunur.
Teras, Antik Dönem de yapılmıştır ve şapel inşası amacıyla batıya doğru genişletilmiştir. Ayrıca kayanın oyulması suretiyle yapılmış ve anıtsal bir eşiği bulunan geniş merdiven de küçük bir manastır olan bu yapının kalıntılarından çok daha eskidir. Teras ve eşiğin yapılış ve bu şekilde düzenleniş nedeni, kuşkusuz mağara olmakla birlikte, terastan mağaraya giriş yoktur.
Mağaranın içi, günümüzde olduğu gibi muhakkak geçmişte de düz bir zeminden yoksundu. fakat buradaki yapının kayda değer yönü, mağaranın tam altından bir derenin geçmesidir. Burası, belki de eski bir kutsal alan, belki de tahmin edildiği gibi Endymion mağarasıdır. Endymion a Bizans Döneminde de hürmet edilmeye devam edilmiştir. Ama burası kesinlikle bir keşiş zaviyesi değildir.
Mağaranın kubbe biçimli tavanında bir mandorlada (it.badem Badem çekirdeği biçimli madalyon) arkalıksız bir tahtta oturan İsa resmedilmiştir. İsa yı çevreleyen ışınlı mandorla, badem çekirdeği biçimli madalyon, uçan melek çifti tarafından taşınmaktadır. Bu resimlerin altında Helios (Güneş Tanrısı) ve Selene nin (Ay Tanrıçası) büstleri (günümüzde tahrip edilmiş durumdadırlar), bunların altında ise Uranos un (gök tanrısı) büstüyle gök kumaşı görülmektedir.

Daha alt bölgede aziz figürleri ve bu figürlerin arasında Galaktotrophousa (lat. Maria lactans= Meryem in İsa yı küçük çocuk olarak emzirirken gösteren betimine verilen ad) , İsa nın annesi (Meryem) çocuk İsa yı emzirirken, mağara tavanının arka kısımlarında da Evangelistler (İncil ;i yazanlar) ve baş havariler betimlenmiştir.
Kompozisyonun tümü ve ikonografik özelliklerden bazıları, Mısır sanat çevresinden bizlere aşinadır. Bunlarda muhtemelen ilk göçmenlerin asıl yurtlarındaki resim geleneğine rastlanır. Bu resim muhtemelen en geç 9.yy ın ortalarında veya daha erken yapılmış olup her halükarda bu bölgedeki keşişliğe ilişkin (monastik) belgelerin en eskilerinden biridir.

*Pantokrator: Yunanca. İsa nın cihan hakimi olarak portresi. Bizans-Doğu kilisesinin en önemli tipidir. İsa tahtta veya ayakta, fakat çoğunlukla yarı figür olarak ve Batı kilisesinin aksine genç olarak değil, sakallı olarak gösterilmiştir.

38075042-150x150.jpg
46322522-150x150.jpg
54201325-150x150.jpg

88296790-150x150.jpg
90453209-150x150.jpg
93771215-150x150.jpg

96712248-150x150.jpg
96925193-150x150.jpg
 
Üst Alt