Mişna(m.s. 200) ve talmud'un (m.s. 500) tamamlanması
SÜRGÜNDEKİ İLK 300 YIL
MİŞNA(M.S. 200) VE TALMUD'UN
(M.S. 500) TAMAMLANMASI
Adrianusun zulümleri sırasında çeşitli zamanlarda bilgeler saklanmak zorunda kaldı, buna rağmen M.S. 122 yılında Uşada yeniden toplanmayı başardılar ve bir sessizlik döneminde, M.S. 158 yılında Yavneye yerleştiler. Rabiler bu kadar çok zulüm ve huzursuzluğun ortasında, Yahudi halkı Yisrael ülkesinden kaçarken rabinik gücün merkezini daha uzun süre canlı tutamayacaklarını biliyordu. Yine de bu büyük kaos dönemlerinde rabilerin en mükemmel olanlarından bazıları şöhrete ulaşmayı başardı. Aralarında sayabileceklerimiz: Rabi Akiva (bir önceki bölümde ele almıştık) Rabi Akivanın baş öğrencisi Rabi Meir, aynı zamanda efsanevi Brurianın kocası Rabi Şimon Bar Yohay, Kabalanın merkezi metni Zoharın yazarı Rabi Şimon Bar Yohayın oğlu Rabi Eliezer Rabi Şimon Ben Gamliel II, Hilel hanedanından ve Kral Davidin direkt olarak soyundan gelen. YEUDA HA NASİ Yükselecek ve şöhrete kavuşacak bir kişi daha vardı. Rabi Şimon Ben Gamliel IInin oğlu Rabi Yeuda HaNasi (yani Prens Yeuda). Kaos zamanında rabiler daha önce yapılmamış bir şeyi yapmak zorunda olduklarına karar verdi: Sözlü Kanunu yazmak. Bu zaman dönemini anlamada kesinlikle temel bir şahsiyet ve Yahudi tarihinin en büyük kişilerinden biridir. Öylesine büyüktü ki Yahudi bilginler şimdi onu şefkatle sadece Ribi diye anar. Benzersiz bir yetenekler kombinasyonuna sahipti: hem büyük bir Tora bilgini, hem de kuvvetli bir liderdi. Bu da ona bu kaotik zamanda Yahudi halkına öncülük etme gücünü verdi. Ayrıca son derece varlıklı bir kişiydi, bu sayede sadece Yisrael ülkesindeki Yahudilere karşı değil, Romalı makamlar nezdinde de yapılması gerekenleri yapacak konuma geliyordu. Nispeten sessiz bir dönemde Rabi Yeuda HaNasi Adrianusu izleyen Roma imparatorları ile, özellikle de Markus Aurelius ile dost olmayı başardı. Tarihçi Rabi Berel Wein Echoes of Glory (sh.224) adlı kitabında şöyle yazar: Parta savaşı sırasında, büyük şans eseri, Markus Aurelius Rabi (Yeuda HaNasi) ile karşılaştı; dost, hatta sırdaş oldular... Markus Aurelius Yehudada dostuna devlet politikası konularında olduğu kadar, kişisel konularda da danıştı... Markus Aureliusun, M.S. 180 yılında ölümü ile sona eren hükümdarlığı sırasında Roma ile Yahudiler arasındaki ilişki doruğa ulaştı. Rabinin (Yeuda HaNasi) liderliğindeki Yahudiler bu mutlu huzur dönemini köşede bekleyen karanlık günlerin mücadelesine hazırlanmak için kullanacaktı. Mişna bu zamanda M.S. yaklaşık 177-200 yıllarında- doğdu. MİŞNA Mişna Nedir? Geçen bölümlerde Yahudi halkının Sinay Dağında Yazılı ve Sözlü Torayı aldığını anlatmıştık. Sözlü Tora, yazılı kanunların nasıl uygulanacağının ve takip edileceğinin sözlü açıklamasıydı. Sözlü Tora nesilden nesle geçti ama hiçbir zaman yazılmadı. Neden? Çünkü Sözlü Toranın akışkan olması gerekiyordu. Prensipler aynı kalıyordu ama uygulamanın her türden yeni koşula uyarlanması lazımdı. Bu sistem olağanüstü iyi çalıştı, merkezi otorite Sanhedrin- de öyle, aktarma zinciri ise hiç kesintiye uğramadı (yani öğretmenler bilgeliklerini gelecek kuşak öğrencilere aktarmakta özgürdü). Ne var ki Bet-Amikdaşın yıkılmasından sonra Sanhedrin defalarca yok edilmeye çalışıldı, öğretmenler de gizlenmek zorunda kaldı. Rabi Yeuda HaNasi işlerin kısa zamanda düzelmeyeceğini anladı. Bet-Amikdaşın kendi döneminde, hatta gelecek birçok nesil sırasında da yeniden inşa edilmeyeceğini gördü. Sürekli zulümler ve çok zor yaşama koşulları yüzünden Yahudilerin ülkeden kaçtığını gördü. Merkezi otoritenin her zamankinden zayıf olduğunu ve bütünüyle sona erebileceğini (ki 4. yüzyılda olan budur) de gördü. Aktarma zincirinin hiçbir zaman kırılmaması için Sözlü Torayı yazma zamanının geldiğine karar verdi. Bu devasa bir işti . Rabi Yeuda HaNasi bütün anılarını toplamak için mümkün olduğunda çok rabiye başvurdu. Sinay Dağında Moşeye kadar izlenebilecek kanuni geleneklerle ilgili bütün bildiklerini sordu. Bütün bu hatırlananları derledi, düzenledi, sonucunda da Mişna ortaya çıktı. (Mişna sözcüğü tekrar demek çünkü tekrarlayarak öğrenilirdi; mişna genişletildiğinde öğrenmek anl***** gelir.) YAHUDİ KANUNUNUN ALTI KATEGORISI Mişna, Yahudi kanununun altı temel alanını ele alan altı temel bölüme ayrılmıştı: Zeraim, sözcük anlamı tohum, bütün zirai kuralları, yiyecekle ilgili kanunları ve kutsamaları kapsar. Moed, sözcük anlamı bayram Şabat ve diğer Yahudi bayramlarının ritüellerini ele alır. Naşim, sözcük anlamı kadınlar, erkekle kadın arasındaki bütün konuları, evlilik, boşanma, vb. inceler. Nezikin, sözcük anlamı zararlar, medeni kanunu ve ceza kanununu kapsar. Kodaşim, sözcük anlamı kutsal şeyler, Bet-Amikdaş kanunları ile ilgilidir. Taarot, sözcük anlamı saf şeyler, ruhani temizlik ve kirlilik kanunlarını konu alır. Rabi Yeuda HaNasi Mişnayı, M.S. 219 yılında Galiledeki Tsipori şehrinde tamamladı. Arkeolojik açıdan çok ilginç olan bu siti bugün hâlâ ziyaret edebilirsiniz. Bet Şearim adlı yerde arkeologlar bir dağın eteğinde bir dizi yeraltı mezarı buldu. Hatta dönemin birçok büyük bilgininin mezarının yanı sıra, üzerinde ismini taşıyan onun mezarını da buldular. TALMUDUN YAZILMASI Rabi Yeuda HaNasi Mişnayı bitirir bitirmez rabiler bunun yeterli olmadığını fark etti. Steno tarzında, yer yer de şifreli yazılmıştı çünkü okuyacak kişinin konuyu çok iyi bildiği varsayılmıştı. Böylece Mişna hakkında tartışmaya başladılar ve bu tartışmaların özünü yazmaya koyuldular. O zamanlar Yahudi nüfusun önemli bir kısmı Roma İmparatorluğunun sınırları dışında bulunan Babilde yaşadığından, oradaki rabiler tartışmalarını bir araya topladı ve ortaya Talmud Bavli, ya da Babil Talmudu çıktı. Yisrael toprağında ayrı tartışmalar yer aldı, bunların da sonucu Talmud Yeruşalmi, ya da Yeruşalayim Tamudu idi. (Aslında Yeruşalayim Talmudu Yeruşalayimde değil, Sanhedrinin bulunduğu Tiberyada yazılmıştı ama Sanhedrinin asıl yuvasına saygı göstergesi olarak Yeruşalayim Talmudu diye adlandırıldı). Yeruşalayim Talmudu Babil Talmudundan çok daha kısa, anlaşılması çok daha zordu çünkü düzenlenmesi çok daha aceleye gelmişti. Yisraeldeki durum, çok daha istikrarlı olan Babildekinden çok daha kötüydü. (Günümüzde yeşivada Talmudu öğrenen Yahudi öğrenciler başlıca olarak Babil Talmudunu kullanır). Talmud, Mişnada yorumlanan Yahudi kanunu ayrıntılarının yalnızca bir uygulanışından fazlasıdır. Tüm Yahudi varlığının ansiklopedisidir. Talmud aynı zamanda çok sayıda agadata da içerir, bunlar Yahudi dünya görüşündeki birçok konuyu resmetmeye yönelik öykülerdir. Bu öyküler birçok konuda zengin bilgiler içerir. Ne arasanız bulabilirsiniz. Bu bilgiler Yahudi halkı için hayati önem taşıyordu çünkü Yahudi kanunu Toradaki bir cümleyi okuyup onu kelimesi kelimesine hiçbir zaman uygulamamıştı. Örneğin göze göz, dişe diş. Yahudi kanunu eğer biri seni kör ettiyse, sen de gidip onu kör etmelisin demiyordu. İki kör kişinin ortaya çıkmasının kime ne yararı olacaktı? Bu her zaman iki seviyede anlaşılıyordu: 1) adaletin orantılı olması gerektiği (bir göz için bir hayat değil) ve 2) bir gözün değerine karşılık bir gözün değeri, yani maddi hasarlar için. Böylece Talmud hem yazılı, hem de sözlü geleneği bir arada sunuyordu. Talmudu okumak çok sayıda argümanı okumak demektir. Her sayfada rabiler tartışır gibidir. Bu tür bir tartışmaya amacı gerçeğin özüne ulaşmak olan- pilput denir. Bu sözcük yeşiva dünyasının dışında olumsuz bir çağrışıma sahiptir çünkü bu tartışmaları okuyan eğitimsiz kişinin gözünde rabiler sadece kılı kırk yarmaktadır. Bazı argümanlar ise gerçek yaşamda hiçbir temele dayanmamaktadır. Ama öyle değil. Rabilerin gündelik yaşamda hiçbir uygulaması olmayacak konular hakkında tartışmasının nedeni gerçeğe soyut bir şekilde ulaşmak, prensibi ortaya çıkarmaya çalışmaktı. Bu rabiler gerçeğin ne olduğunu anlamak ve doğru olanı yapmakla ilgileniyordu. Gerçek Yahudiliğin özüdür, en yüce gerçek de Tanrıdır. Dikkat çekilmesi gereken bir başka önemli nokta da rabilerin hiçbir zaman büyük konular hakkında tartışmadıklarıdır. Domuz yemek ya da yememek, Şabat günü ateş yakılabilir mi yakılamaz mı gibi tek bir tartışma dahi bulamazsınız. Bu konu verilmiş ve tamamıyla kabul edilmiştir. Sadece küçük hususlar tartışma konusudur. Bu rabiler gerçeğin özüne ulaşarak belirlenen prensiplerin günün birinde çok daha ileri düzeyde anlamlar kazanacağını bilecek kadar bilge idi. GEMARA Bugün Talmud sayfasına bakacak olursanız, Mişnanın İbranice metninin sayfanın ortasında yer aldığını görürsünüz. Mişnanın İbranicesinin arasına Aramica açıklamalar serpiştirilmiştir. Buna Gemara denir. Aramice Gemara sözcüğü gelenek demektir. İbranice ise tamamlamak anl***** gelir. Gerçekten de Gemara, Mişna konusundaki çeşitli rabinik tartışmaların derlenmesi olup Mişnayı tamamlar. Mişna ve Gemara metinleri, daha ileriki bir dönemin metin ve yorumları katmanları ile örtülüdür. Mişna metni yaklaşık M.Ö. 100 ile M.S.200 yıllarında yaşamış rabilerin deyişlerini içermektedir. Bu rabilere Tanaim, öğretmenler denir. Bu gruba Rabi Şimon Ben Zakay, Şimon Bar Yohay, Rabi Akiva ve tabii Rabi Yauda HaNasi gibi büyükler dahildir. (Gemarada hepsi isimlerinden önce Ribi unvanını taşır). Gemara metni ise yaklaşık M.S. 200 ile M.S. 500 yılına kadar yaşamış olan rabilerin deyişlerini içerir. Bu rabilere Amoraim, açıklayıcılar, ya da yorumcular denir. Bu gruba Rav Aşi, Rav Yohanan, vb. dahildir. (Amoraimlerin isimleri o kadar ünlü değildir ama hepsi Rav ile başlar). Bugünkü Talmudun çevre metni Rişonimi, yani ilkleri de içerir: Şulhan Aruh olarak bilinen Yahudi kanunun 16. yüzyıldaki yazarı Rabi Yosef Carodan önce gelen rabinik otoriler. Rişonimlerin en önde gelenleri arasında Raşi, öğrencileri ve soyundan gelenler, Tosafosun baş yazarları olan Maimonides ve Nahmanides de yer alır. Bu rabilerin katkılarını ileride tartışacağız. Rabi Yeuda HaNasi ve onu izleyenlerin eserinin ne kadar önemli olduğu, bir sonraki yüz yıl içinde, Yahudi halkının dini bir başka tehditle karşı karşıya kaldığında çok daha açıklık kazanacaktır. Roma İmparatorluğunun, bütün halkının Hıristiyan dinini kabul etmesine karar verdiği zaman..
SÜRGÜNDEKİ İLK 300 YIL
MİŞNA(M.S. 200) VE TALMUD'UN
(M.S. 500) TAMAMLANMASI
Adrianusun zulümleri sırasında çeşitli zamanlarda bilgeler saklanmak zorunda kaldı, buna rağmen M.S. 122 yılında Uşada yeniden toplanmayı başardılar ve bir sessizlik döneminde, M.S. 158 yılında Yavneye yerleştiler. Rabiler bu kadar çok zulüm ve huzursuzluğun ortasında, Yahudi halkı Yisrael ülkesinden kaçarken rabinik gücün merkezini daha uzun süre canlı tutamayacaklarını biliyordu. Yine de bu büyük kaos dönemlerinde rabilerin en mükemmel olanlarından bazıları şöhrete ulaşmayı başardı. Aralarında sayabileceklerimiz: Rabi Akiva (bir önceki bölümde ele almıştık) Rabi Akivanın baş öğrencisi Rabi Meir, aynı zamanda efsanevi Brurianın kocası Rabi Şimon Bar Yohay, Kabalanın merkezi metni Zoharın yazarı Rabi Şimon Bar Yohayın oğlu Rabi Eliezer Rabi Şimon Ben Gamliel II, Hilel hanedanından ve Kral Davidin direkt olarak soyundan gelen. YEUDA HA NASİ Yükselecek ve şöhrete kavuşacak bir kişi daha vardı. Rabi Şimon Ben Gamliel IInin oğlu Rabi Yeuda HaNasi (yani Prens Yeuda). Kaos zamanında rabiler daha önce yapılmamış bir şeyi yapmak zorunda olduklarına karar verdi: Sözlü Kanunu yazmak. Bu zaman dönemini anlamada kesinlikle temel bir şahsiyet ve Yahudi tarihinin en büyük kişilerinden biridir. Öylesine büyüktü ki Yahudi bilginler şimdi onu şefkatle sadece Ribi diye anar. Benzersiz bir yetenekler kombinasyonuna sahipti: hem büyük bir Tora bilgini, hem de kuvvetli bir liderdi. Bu da ona bu kaotik zamanda Yahudi halkına öncülük etme gücünü verdi. Ayrıca son derece varlıklı bir kişiydi, bu sayede sadece Yisrael ülkesindeki Yahudilere karşı değil, Romalı makamlar nezdinde de yapılması gerekenleri yapacak konuma geliyordu. Nispeten sessiz bir dönemde Rabi Yeuda HaNasi Adrianusu izleyen Roma imparatorları ile, özellikle de Markus Aurelius ile dost olmayı başardı. Tarihçi Rabi Berel Wein Echoes of Glory (sh.224) adlı kitabında şöyle yazar: Parta savaşı sırasında, büyük şans eseri, Markus Aurelius Rabi (Yeuda HaNasi) ile karşılaştı; dost, hatta sırdaş oldular... Markus Aurelius Yehudada dostuna devlet politikası konularında olduğu kadar, kişisel konularda da danıştı... Markus Aureliusun, M.S. 180 yılında ölümü ile sona eren hükümdarlığı sırasında Roma ile Yahudiler arasındaki ilişki doruğa ulaştı. Rabinin (Yeuda HaNasi) liderliğindeki Yahudiler bu mutlu huzur dönemini köşede bekleyen karanlık günlerin mücadelesine hazırlanmak için kullanacaktı. Mişna bu zamanda M.S. yaklaşık 177-200 yıllarında- doğdu. MİŞNA Mişna Nedir? Geçen bölümlerde Yahudi halkının Sinay Dağında Yazılı ve Sözlü Torayı aldığını anlatmıştık. Sözlü Tora, yazılı kanunların nasıl uygulanacağının ve takip edileceğinin sözlü açıklamasıydı. Sözlü Tora nesilden nesle geçti ama hiçbir zaman yazılmadı. Neden? Çünkü Sözlü Toranın akışkan olması gerekiyordu. Prensipler aynı kalıyordu ama uygulamanın her türden yeni koşula uyarlanması lazımdı. Bu sistem olağanüstü iyi çalıştı, merkezi otorite Sanhedrin- de öyle, aktarma zinciri ise hiç kesintiye uğramadı (yani öğretmenler bilgeliklerini gelecek kuşak öğrencilere aktarmakta özgürdü). Ne var ki Bet-Amikdaşın yıkılmasından sonra Sanhedrin defalarca yok edilmeye çalışıldı, öğretmenler de gizlenmek zorunda kaldı. Rabi Yeuda HaNasi işlerin kısa zamanda düzelmeyeceğini anladı. Bet-Amikdaşın kendi döneminde, hatta gelecek birçok nesil sırasında da yeniden inşa edilmeyeceğini gördü. Sürekli zulümler ve çok zor yaşama koşulları yüzünden Yahudilerin ülkeden kaçtığını gördü. Merkezi otoritenin her zamankinden zayıf olduğunu ve bütünüyle sona erebileceğini (ki 4. yüzyılda olan budur) de gördü. Aktarma zincirinin hiçbir zaman kırılmaması için Sözlü Torayı yazma zamanının geldiğine karar verdi. Bu devasa bir işti . Rabi Yeuda HaNasi bütün anılarını toplamak için mümkün olduğunda çok rabiye başvurdu. Sinay Dağında Moşeye kadar izlenebilecek kanuni geleneklerle ilgili bütün bildiklerini sordu. Bütün bu hatırlananları derledi, düzenledi, sonucunda da Mişna ortaya çıktı. (Mişna sözcüğü tekrar demek çünkü tekrarlayarak öğrenilirdi; mişna genişletildiğinde öğrenmek anl***** gelir.) YAHUDİ KANUNUNUN ALTI KATEGORISI Mişna, Yahudi kanununun altı temel alanını ele alan altı temel bölüme ayrılmıştı: Zeraim, sözcük anlamı tohum, bütün zirai kuralları, yiyecekle ilgili kanunları ve kutsamaları kapsar. Moed, sözcük anlamı bayram Şabat ve diğer Yahudi bayramlarının ritüellerini ele alır. Naşim, sözcük anlamı kadınlar, erkekle kadın arasındaki bütün konuları, evlilik, boşanma, vb. inceler. Nezikin, sözcük anlamı zararlar, medeni kanunu ve ceza kanununu kapsar. Kodaşim, sözcük anlamı kutsal şeyler, Bet-Amikdaş kanunları ile ilgilidir. Taarot, sözcük anlamı saf şeyler, ruhani temizlik ve kirlilik kanunlarını konu alır. Rabi Yeuda HaNasi Mişnayı, M.S. 219 yılında Galiledeki Tsipori şehrinde tamamladı. Arkeolojik açıdan çok ilginç olan bu siti bugün hâlâ ziyaret edebilirsiniz. Bet Şearim adlı yerde arkeologlar bir dağın eteğinde bir dizi yeraltı mezarı buldu. Hatta dönemin birçok büyük bilgininin mezarının yanı sıra, üzerinde ismini taşıyan onun mezarını da buldular. TALMUDUN YAZILMASI Rabi Yeuda HaNasi Mişnayı bitirir bitirmez rabiler bunun yeterli olmadığını fark etti. Steno tarzında, yer yer de şifreli yazılmıştı çünkü okuyacak kişinin konuyu çok iyi bildiği varsayılmıştı. Böylece Mişna hakkında tartışmaya başladılar ve bu tartışmaların özünü yazmaya koyuldular. O zamanlar Yahudi nüfusun önemli bir kısmı Roma İmparatorluğunun sınırları dışında bulunan Babilde yaşadığından, oradaki rabiler tartışmalarını bir araya topladı ve ortaya Talmud Bavli, ya da Babil Talmudu çıktı. Yisrael toprağında ayrı tartışmalar yer aldı, bunların da sonucu Talmud Yeruşalmi, ya da Yeruşalayim Tamudu idi. (Aslında Yeruşalayim Talmudu Yeruşalayimde değil, Sanhedrinin bulunduğu Tiberyada yazılmıştı ama Sanhedrinin asıl yuvasına saygı göstergesi olarak Yeruşalayim Talmudu diye adlandırıldı). Yeruşalayim Talmudu Babil Talmudundan çok daha kısa, anlaşılması çok daha zordu çünkü düzenlenmesi çok daha aceleye gelmişti. Yisraeldeki durum, çok daha istikrarlı olan Babildekinden çok daha kötüydü. (Günümüzde yeşivada Talmudu öğrenen Yahudi öğrenciler başlıca olarak Babil Talmudunu kullanır). Talmud, Mişnada yorumlanan Yahudi kanunu ayrıntılarının yalnızca bir uygulanışından fazlasıdır. Tüm Yahudi varlığının ansiklopedisidir. Talmud aynı zamanda çok sayıda agadata da içerir, bunlar Yahudi dünya görüşündeki birçok konuyu resmetmeye yönelik öykülerdir. Bu öyküler birçok konuda zengin bilgiler içerir. Ne arasanız bulabilirsiniz. Bu bilgiler Yahudi halkı için hayati önem taşıyordu çünkü Yahudi kanunu Toradaki bir cümleyi okuyup onu kelimesi kelimesine hiçbir zaman uygulamamıştı. Örneğin göze göz, dişe diş. Yahudi kanunu eğer biri seni kör ettiyse, sen de gidip onu kör etmelisin demiyordu. İki kör kişinin ortaya çıkmasının kime ne yararı olacaktı? Bu her zaman iki seviyede anlaşılıyordu: 1) adaletin orantılı olması gerektiği (bir göz için bir hayat değil) ve 2) bir gözün değerine karşılık bir gözün değeri, yani maddi hasarlar için. Böylece Talmud hem yazılı, hem de sözlü geleneği bir arada sunuyordu. Talmudu okumak çok sayıda argümanı okumak demektir. Her sayfada rabiler tartışır gibidir. Bu tür bir tartışmaya amacı gerçeğin özüne ulaşmak olan- pilput denir. Bu sözcük yeşiva dünyasının dışında olumsuz bir çağrışıma sahiptir çünkü bu tartışmaları okuyan eğitimsiz kişinin gözünde rabiler sadece kılı kırk yarmaktadır. Bazı argümanlar ise gerçek yaşamda hiçbir temele dayanmamaktadır. Ama öyle değil. Rabilerin gündelik yaşamda hiçbir uygulaması olmayacak konular hakkında tartışmasının nedeni gerçeğe soyut bir şekilde ulaşmak, prensibi ortaya çıkarmaya çalışmaktı. Bu rabiler gerçeğin ne olduğunu anlamak ve doğru olanı yapmakla ilgileniyordu. Gerçek Yahudiliğin özüdür, en yüce gerçek de Tanrıdır. Dikkat çekilmesi gereken bir başka önemli nokta da rabilerin hiçbir zaman büyük konular hakkında tartışmadıklarıdır. Domuz yemek ya da yememek, Şabat günü ateş yakılabilir mi yakılamaz mı gibi tek bir tartışma dahi bulamazsınız. Bu konu verilmiş ve tamamıyla kabul edilmiştir. Sadece küçük hususlar tartışma konusudur. Bu rabiler gerçeğin özüne ulaşarak belirlenen prensiplerin günün birinde çok daha ileri düzeyde anlamlar kazanacağını bilecek kadar bilge idi. GEMARA Bugün Talmud sayfasına bakacak olursanız, Mişnanın İbranice metninin sayfanın ortasında yer aldığını görürsünüz. Mişnanın İbranicesinin arasına Aramica açıklamalar serpiştirilmiştir. Buna Gemara denir. Aramice Gemara sözcüğü gelenek demektir. İbranice ise tamamlamak anl***** gelir. Gerçekten de Gemara, Mişna konusundaki çeşitli rabinik tartışmaların derlenmesi olup Mişnayı tamamlar. Mişna ve Gemara metinleri, daha ileriki bir dönemin metin ve yorumları katmanları ile örtülüdür. Mişna metni yaklaşık M.Ö. 100 ile M.S.200 yıllarında yaşamış rabilerin deyişlerini içermektedir. Bu rabilere Tanaim, öğretmenler denir. Bu gruba Rabi Şimon Ben Zakay, Şimon Bar Yohay, Rabi Akiva ve tabii Rabi Yauda HaNasi gibi büyükler dahildir. (Gemarada hepsi isimlerinden önce Ribi unvanını taşır). Gemara metni ise yaklaşık M.S. 200 ile M.S. 500 yılına kadar yaşamış olan rabilerin deyişlerini içerir. Bu rabilere Amoraim, açıklayıcılar, ya da yorumcular denir. Bu gruba Rav Aşi, Rav Yohanan, vb. dahildir. (Amoraimlerin isimleri o kadar ünlü değildir ama hepsi Rav ile başlar). Bugünkü Talmudun çevre metni Rişonimi, yani ilkleri de içerir: Şulhan Aruh olarak bilinen Yahudi kanunun 16. yüzyıldaki yazarı Rabi Yosef Carodan önce gelen rabinik otoriler. Rişonimlerin en önde gelenleri arasında Raşi, öğrencileri ve soyundan gelenler, Tosafosun baş yazarları olan Maimonides ve Nahmanides de yer alır. Bu rabilerin katkılarını ileride tartışacağız. Rabi Yeuda HaNasi ve onu izleyenlerin eserinin ne kadar önemli olduğu, bir sonraki yüz yıl içinde, Yahudi halkının dini bir başka tehditle karşı karşıya kaldığında çok daha açıklık kazanacaktır. Roma İmparatorluğunun, bütün halkının Hıristiyan dinini kabul etmesine karar verdiği zaman..