- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 29 Eyl 2015
-
- Mesajlar
- 1,638
-
- MFC Puanı
- 94
1 Ağustos 1935 günü Sinanın Süleymaniye Camiinin yanındaki mezarı Atatürkün direktifiyle Türk Tarih Kurumundan bir heyetin huzurunda açılır. İskelet büyük oranda bozulmuştur (bazı gazetelerse sağlam çıktığını yazar). Kafatası yassı-geniş (brakisefal) çıkarsa Türk, uzun (dolikosefal) çıkarsa öteki olacaktır. Neyse ki, Sinan Türk çıkar.
Bir gazete haberi şöyle verir: Süleymaniyede büyük Türk mimarı Sinanın mezarında araştırmalar yapılmış, kafatası çıkarılmıştır. Koca dahinin kafatası üzerinde yapılan tetkikat (inceleme), büyük mimarın yalnız kültür itibariyle değil, ırk noktasından da Türk olduğunu göstermiştir. Türkler ırk itibariyle brakisefal, yani yassı yuvarlak kafalıdır. Mimar Sinanın kafasının muayenesinde bu büyük başın da brakisefal olduğu meydana çıkmıştır. Mimar Sinanın kafatası Antropoloji Müzesinde muhafaza edilecektir. (Cumhuriyet, 5 Ağustos 1935) Ertesi günkü Akşam gazetesinde ise mezarlıklardan toplanan Türk kafatası örneklerinin İstanbulda Türk İslam Eserleri Müzesinde saklandığı bildirilmekte, Antropoloji Müzesi açıldığında oraya devredileceği belirtilmektedir. Ancak müze kurulamadığı gibi, Sinanın kafatasının nereye gittiği dahi bilinmemektedir. (İlginçtir, Zafer Toprak 600 sayfalık Cumhuriyet ve Antropoloji adlı kitabında Sinanın kafatası ölçümünden tek kelimeyle olsun bahsetmez. Gözünden kaçtı sanıyorum.)
KAFANIN ARKASINDA NE VAR?
Afet İnanın 1947de çıkan Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi adlı kitabı bir başka skandalı ifşa eder. Kitabın şu alt başlıkla çıktığını söylemek yeterlidir: Türk Irkının Vatanı Anadolu (64 bin Kişi Üzerinde Anket). Anket denilince sadece görüşleri alındı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Anadoludaki 64 bin kişi kelimenin her anlamıyla Cumhuriyetin sözde profesörü Afet İnan ve ekibi tarafından fişlenmiştir!
Türk Tarih Kurumunun depolarında saklandığını öğrendiğimiz bu fişler (hâlâ duruyor mu acaba?) 20 bin 263ü kadın olmak üzere toplam 64 bin kişi üzerinde pergelle yapılan kafatası uzunluğu ve genişliği, küçük alın, yüz ve alt çene açı genişliği ölçümleri, Prof. Eugene Pittardın dediği gibi o zamana kadar Türkiyeden başka hiçbir zaman, hiçbir devletin başaramadığı müthiş bir fişlemeydi. 10 bölgeye ayrılan Türkiyede (muhtemelen bulgularını yanlışlayacak çok sayıda örnek çıkacağı için İstanbul dışarıda bırakılmıştı!) cilt ve saç renginden kulak deliği-bregma yüksekliğine kadar o kadar çok şey ölçülüp fişlenmişti ki, sonuçta Prof. Pittard bile ortaya çıkan 2,5 milyona yakın veri karşısında şaşkınlığını gizleyememişti. Başka neler mi ölçülmüş? Buyurun beraber görelim:
Göz açıları iç ve dış genişliği; burun ve ağız genişliği; ofrion çene yüksekliği; dudak ve nazion kenarı, nazion çene yüksekliği ile burun ve kulak yüksekliği, bir de kulak genişliği ölçülmüştü. Ayrıca burun profili (düz mü, dalgalı mı yoksa kavisli mi olduğu), göz formu, kafanın arka kısım profili (düz mü, yuvarlak mı yoksa çok yuvarlak mı olduğu) merak edilmişti.
Bunca insanın kafasının arka kısım profilinin niye merak edildiğini düşünedurun, aslında Afet İnan ve ekibinin kafasının arkasındaki problemin eşiğine gelmiş bulunuyoruz. Zira sözde profesörün sahte bilim maskesi altında düzenlediği bu apaçık fişlemenin hakiki niyeti, Türkiyede Türk olmayanların, yani Kürtlerin oranı meselesidir. Bunu İnanın ifadelerinden çıkarmak mümkündür. Şunu ispatlamak istiyorlardı: Türklerin kafatası Avrupalılarınki gibi brakisefaldir. Yani halkımız Alp insanıdır. Medenidir, o kadar ki Avrupayı medenileştirenler de Türklerdir! Bu, bazılarının zannettiği gibi dışarıya karşı biz de sizdeniz mesajından ibaret olsa mazur görülebilirdi. Ancak hedef, İnanın sözlerinin arasına gizlenmiştir.
ATATÜRKÜN BİLE BAŞI ÖLÇÜLMÜŞTÜ
Bozulmamış kabul ettikleri ve işlerine gelecek örnekler seçtikleri köylerdeki kafatası ölçümlerinden yola çıkarak Anadolunun bir Türk toprağı olduğunu ispatlamak derdinde olduğunu söyleyen Afet İnan, ülkenin batısı ile doğusunun karışık, ortasının ise milli ırk toprağı olduğunu açıkça söyler.
Milli ırkın batı ve kuzeyde Rum, doğuda ise Ermeni ve Kürt nüfusuyla karıştığını fark eden İnan, Anadolunun merkez kısmının Türklerin ırkî merkezi olduğunu ifade ederken bilinçaltından bir şeyler sızdırmaktadır. Ona göre en fazla brakisefal kafa yüzde 93 ile orta kısımda, en az ise yüzde 62 ile doğudadır. Batıdaki sonuç yüzde 76 çıkmıştır. O söylemez ama Türk olmayanların batıdaki oranı yüzde 24, doğudaki oranı yüzde 38 çıkmıştır. Köşeye sıkıştığını ama şallarına sığınmasından anlıyoruz. Ulaştığı sonuç şu: Görülmüştür ki, Türkiyede bir ırk birliği mevcuttur (s. 181).
Saf Türk (Alp İnsanı) ırkının izinin kafa genişliği veya saç renginde bulunabileceği bugün gülünç kabul edilse de, o zamanlar çok ciddiye alındığı o kadar bellidir ki, bizzat Atatürk, Şevket Aziz Kansuya kendi kafatasını ölçtürmüştü. Kanıt nerede mi? Kansu, Aralık 1938 tarihli Ülkü dergisinde Atatürkün ölümü üzerine çıkan yazısında (s. 300) şöyle anlatır: 1932 yılı 19/20 Ağustos gecesi, Yalova: Beni çağırdı, yanına yaklaşıyorum. Elimde bir çap pergeli var. Onun milyarlarca ve normalin üstünde bir konstrüksiyon ve fonksiyona sahip nöronlarının yarattığı dimağını saklayan asîl ve kahraman başını ölçüyorum.
Üniversitede okurken hocalarımızdan biri yarı şaka yarı ciddi İnönünün başının da ölçüldüğünü ve Türk kafataslı çıkmadığını anlatmıştı. Bilimle ideoloji bu denli karışırsa olacağı budur işte!
Bir gazete haberi şöyle verir: Süleymaniyede büyük Türk mimarı Sinanın mezarında araştırmalar yapılmış, kafatası çıkarılmıştır. Koca dahinin kafatası üzerinde yapılan tetkikat (inceleme), büyük mimarın yalnız kültür itibariyle değil, ırk noktasından da Türk olduğunu göstermiştir. Türkler ırk itibariyle brakisefal, yani yassı yuvarlak kafalıdır. Mimar Sinanın kafasının muayenesinde bu büyük başın da brakisefal olduğu meydana çıkmıştır. Mimar Sinanın kafatası Antropoloji Müzesinde muhafaza edilecektir. (Cumhuriyet, 5 Ağustos 1935) Ertesi günkü Akşam gazetesinde ise mezarlıklardan toplanan Türk kafatası örneklerinin İstanbulda Türk İslam Eserleri Müzesinde saklandığı bildirilmekte, Antropoloji Müzesi açıldığında oraya devredileceği belirtilmektedir. Ancak müze kurulamadığı gibi, Sinanın kafatasının nereye gittiği dahi bilinmemektedir. (İlginçtir, Zafer Toprak 600 sayfalık Cumhuriyet ve Antropoloji adlı kitabında Sinanın kafatası ölçümünden tek kelimeyle olsun bahsetmez. Gözünden kaçtı sanıyorum.)
KAFANIN ARKASINDA NE VAR?
Afet İnanın 1947de çıkan Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi adlı kitabı bir başka skandalı ifşa eder. Kitabın şu alt başlıkla çıktığını söylemek yeterlidir: Türk Irkının Vatanı Anadolu (64 bin Kişi Üzerinde Anket). Anket denilince sadece görüşleri alındı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Anadoludaki 64 bin kişi kelimenin her anlamıyla Cumhuriyetin sözde profesörü Afet İnan ve ekibi tarafından fişlenmiştir!
Türk Tarih Kurumunun depolarında saklandığını öğrendiğimiz bu fişler (hâlâ duruyor mu acaba?) 20 bin 263ü kadın olmak üzere toplam 64 bin kişi üzerinde pergelle yapılan kafatası uzunluğu ve genişliği, küçük alın, yüz ve alt çene açı genişliği ölçümleri, Prof. Eugene Pittardın dediği gibi o zamana kadar Türkiyeden başka hiçbir zaman, hiçbir devletin başaramadığı müthiş bir fişlemeydi. 10 bölgeye ayrılan Türkiyede (muhtemelen bulgularını yanlışlayacak çok sayıda örnek çıkacağı için İstanbul dışarıda bırakılmıştı!) cilt ve saç renginden kulak deliği-bregma yüksekliğine kadar o kadar çok şey ölçülüp fişlenmişti ki, sonuçta Prof. Pittard bile ortaya çıkan 2,5 milyona yakın veri karşısında şaşkınlığını gizleyememişti. Başka neler mi ölçülmüş? Buyurun beraber görelim:
Göz açıları iç ve dış genişliği; burun ve ağız genişliği; ofrion çene yüksekliği; dudak ve nazion kenarı, nazion çene yüksekliği ile burun ve kulak yüksekliği, bir de kulak genişliği ölçülmüştü. Ayrıca burun profili (düz mü, dalgalı mı yoksa kavisli mi olduğu), göz formu, kafanın arka kısım profili (düz mü, yuvarlak mı yoksa çok yuvarlak mı olduğu) merak edilmişti.
Bunca insanın kafasının arka kısım profilinin niye merak edildiğini düşünedurun, aslında Afet İnan ve ekibinin kafasının arkasındaki problemin eşiğine gelmiş bulunuyoruz. Zira sözde profesörün sahte bilim maskesi altında düzenlediği bu apaçık fişlemenin hakiki niyeti, Türkiyede Türk olmayanların, yani Kürtlerin oranı meselesidir. Bunu İnanın ifadelerinden çıkarmak mümkündür. Şunu ispatlamak istiyorlardı: Türklerin kafatası Avrupalılarınki gibi brakisefaldir. Yani halkımız Alp insanıdır. Medenidir, o kadar ki Avrupayı medenileştirenler de Türklerdir! Bu, bazılarının zannettiği gibi dışarıya karşı biz de sizdeniz mesajından ibaret olsa mazur görülebilirdi. Ancak hedef, İnanın sözlerinin arasına gizlenmiştir.
ATATÜRKÜN BİLE BAŞI ÖLÇÜLMÜŞTÜ
Bozulmamış kabul ettikleri ve işlerine gelecek örnekler seçtikleri köylerdeki kafatası ölçümlerinden yola çıkarak Anadolunun bir Türk toprağı olduğunu ispatlamak derdinde olduğunu söyleyen Afet İnan, ülkenin batısı ile doğusunun karışık, ortasının ise milli ırk toprağı olduğunu açıkça söyler.
Milli ırkın batı ve kuzeyde Rum, doğuda ise Ermeni ve Kürt nüfusuyla karıştığını fark eden İnan, Anadolunun merkez kısmının Türklerin ırkî merkezi olduğunu ifade ederken bilinçaltından bir şeyler sızdırmaktadır. Ona göre en fazla brakisefal kafa yüzde 93 ile orta kısımda, en az ise yüzde 62 ile doğudadır. Batıdaki sonuç yüzde 76 çıkmıştır. O söylemez ama Türk olmayanların batıdaki oranı yüzde 24, doğudaki oranı yüzde 38 çıkmıştır. Köşeye sıkıştığını ama şallarına sığınmasından anlıyoruz. Ulaştığı sonuç şu: Görülmüştür ki, Türkiyede bir ırk birliği mevcuttur (s. 181).
Saf Türk (Alp İnsanı) ırkının izinin kafa genişliği veya saç renginde bulunabileceği bugün gülünç kabul edilse de, o zamanlar çok ciddiye alındığı o kadar bellidir ki, bizzat Atatürk, Şevket Aziz Kansuya kendi kafatasını ölçtürmüştü. Kanıt nerede mi? Kansu, Aralık 1938 tarihli Ülkü dergisinde Atatürkün ölümü üzerine çıkan yazısında (s. 300) şöyle anlatır: 1932 yılı 19/20 Ağustos gecesi, Yalova: Beni çağırdı, yanına yaklaşıyorum. Elimde bir çap pergeli var. Onun milyarlarca ve normalin üstünde bir konstrüksiyon ve fonksiyona sahip nöronlarının yarattığı dimağını saklayan asîl ve kahraman başını ölçüyorum.
Üniversitede okurken hocalarımızdan biri yarı şaka yarı ciddi İnönünün başının da ölçüldüğünü ve Türk kafataslı çıkmadığını anlatmıştı. Bilimle ideoloji bu denli karışırsa olacağı budur işte!