- Konum
- zaman'dan...
-
- Üyelik Tarihi
- 8 Nis 2008
-
- Mesajlar
- 88
-
- MFC Puanı
- 11
Önce Kendini Bul
Evli bir erkeğe aşık olan, onsuz yapamayan ama yaptığının doğru olmadığını bile bile ilişkisini sürdüren, ayrıl diyenlere öfke duyan bir okurum, ne yapmalıyım? diye sormuştu. Ben de olanağı varsa bir psikoloğa gitmesinin çok iyi olacağını önermiştim. Çünkü aşkın ötesinde böyle bir ilişkinin mutlaka ruhsal bir takım nedenleri vardır. Bunu da ortaya çıkaracak olan psikologdur. İnsanın kendisine bile itiraf edemediği çoğu duygunun, durumun psikologça ortaya çıkarılması ve terapiyle düzenlenmesi mümkün. Aniden öfkelenme, nedensiz yere ağlama, aşırı sevinç, aşırı hüzün gibi tepkiler de bu anlamda, eğer hormonal dengesizlik sözkonusu değilse sadece bir psikologça yorumlanabilir. Hormonal dengesizlikte ise işin psikiyatr (doktor) tarafından ilaçla İyileştirilmesi gerekir. Bunları neden yazıyorum? Çünkü çoğumuz fiziksel sağlığımız için doktora koşuyoruz ama çeşitli ruhsal rahatsızlıklarımızı hastalıktan saymıyoruz. Psikoloğa ya da psikiyatra gitmek yerine güvendiğimiz dostlarımızın, kişilerin görüşünü almaya ve bu yolla sağalmaya çalışıyoruz. Oysa hemen herkesin hayatının belli dönemlerinde profesyonel yardıma ihtiyacı var. Şimdi gelelim okurumuzun durumuna. Onun için neredeyse sigara gibi bağımlılık haline gelmiş ilişkide, ayrıl sözcüğünün bir etkisi olacağını sanmıyorum. O yüzden ilişkinin ayrılık ya da birlikte olma yönüyle ilgili bir şey söylemenin yararına da inanmıyorum. Benim önerdiğim ve sorularım da şuydu yine ona: Öncelikle kendine verdiği değeri gözden geçir. Hayatını sorgula. Gelecekle ilgili beklentilerini oturup bir kağıda yaz. Kısa vadede ve uzun vadede hedeflerin ne olacak, bu hedeflere ulaşma gücün, olanağın, isteğin ne kadar? Ne olmak istiyorsun? Kendini geliştirmeye ne kadar zaman ayırıyorsun? Kültürel, sosyal gelişimini sağlamak için ne yapıyorsun? Bir ilişkiden anladığın nedir? Hayalinde nasıl bir eş, yuva var? Arkadaşlarıyla iletişimini doğru kurabiliyor musun? Kararların doğru mu? Sorumluluk üstleniyor musun?
Bunlar, benzer sorunları yaşayan herkes için geçerli. Çevremdeki ilişkilerden gözlemlediğim kadarıyla ortak hedefi, hayali olmayan, bir umut vaat etmeyen birliktelikler er geç sona eriyor. Elde ise sadece hüzün kalıyor. Uzun yıllar birlikte olup, evlenmedikleri için ayrılan çok çift tanıyorum. Bu ayrılığı seçen de daha çok kadın oluyor. Kadın evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyor. Erkek ise evlenerek bağımsızlığını yitireceğini düşünüyor, korkuyor. Gözü hep dışarda olan erkekler, kadınları kandırabildikleri, oyalayabildikleri ana kadar beraberliği uzatıyorlar. Ayrılıp yeni birini bulduklarında aynı oyuna yeniden başlıyorlar. Hatanın aslında karşısındaki kadında değil, kendilerinde olduğunu bilmeden, bir ütopyanın peşinde koşuyorlar. Oysa arayışa önce kendilerini bularak girişmeleri gerekiyor. Şimdi siz de düşünün bakalım!
Hayalsiz, hedefsiz ilişki ve yaşam nereye kadar?
Evli bir erkeğe aşık olan, onsuz yapamayan ama yaptığının doğru olmadığını bile bile ilişkisini sürdüren, ayrıl diyenlere öfke duyan bir okurum, ne yapmalıyım? diye sormuştu. Ben de olanağı varsa bir psikoloğa gitmesinin çok iyi olacağını önermiştim. Çünkü aşkın ötesinde böyle bir ilişkinin mutlaka ruhsal bir takım nedenleri vardır. Bunu da ortaya çıkaracak olan psikologdur. İnsanın kendisine bile itiraf edemediği çoğu duygunun, durumun psikologça ortaya çıkarılması ve terapiyle düzenlenmesi mümkün. Aniden öfkelenme, nedensiz yere ağlama, aşırı sevinç, aşırı hüzün gibi tepkiler de bu anlamda, eğer hormonal dengesizlik sözkonusu değilse sadece bir psikologça yorumlanabilir. Hormonal dengesizlikte ise işin psikiyatr (doktor) tarafından ilaçla İyileştirilmesi gerekir. Bunları neden yazıyorum? Çünkü çoğumuz fiziksel sağlığımız için doktora koşuyoruz ama çeşitli ruhsal rahatsızlıklarımızı hastalıktan saymıyoruz. Psikoloğa ya da psikiyatra gitmek yerine güvendiğimiz dostlarımızın, kişilerin görüşünü almaya ve bu yolla sağalmaya çalışıyoruz. Oysa hemen herkesin hayatının belli dönemlerinde profesyonel yardıma ihtiyacı var. Şimdi gelelim okurumuzun durumuna. Onun için neredeyse sigara gibi bağımlılık haline gelmiş ilişkide, ayrıl sözcüğünün bir etkisi olacağını sanmıyorum. O yüzden ilişkinin ayrılık ya da birlikte olma yönüyle ilgili bir şey söylemenin yararına da inanmıyorum. Benim önerdiğim ve sorularım da şuydu yine ona: Öncelikle kendine verdiği değeri gözden geçir. Hayatını sorgula. Gelecekle ilgili beklentilerini oturup bir kağıda yaz. Kısa vadede ve uzun vadede hedeflerin ne olacak, bu hedeflere ulaşma gücün, olanağın, isteğin ne kadar? Ne olmak istiyorsun? Kendini geliştirmeye ne kadar zaman ayırıyorsun? Kültürel, sosyal gelişimini sağlamak için ne yapıyorsun? Bir ilişkiden anladığın nedir? Hayalinde nasıl bir eş, yuva var? Arkadaşlarıyla iletişimini doğru kurabiliyor musun? Kararların doğru mu? Sorumluluk üstleniyor musun?
Bunlar, benzer sorunları yaşayan herkes için geçerli. Çevremdeki ilişkilerden gözlemlediğim kadarıyla ortak hedefi, hayali olmayan, bir umut vaat etmeyen birliktelikler er geç sona eriyor. Elde ise sadece hüzün kalıyor. Uzun yıllar birlikte olup, evlenmedikleri için ayrılan çok çift tanıyorum. Bu ayrılığı seçen de daha çok kadın oluyor. Kadın evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyor. Erkek ise evlenerek bağımsızlığını yitireceğini düşünüyor, korkuyor. Gözü hep dışarda olan erkekler, kadınları kandırabildikleri, oyalayabildikleri ana kadar beraberliği uzatıyorlar. Ayrılıp yeni birini bulduklarında aynı oyuna yeniden başlıyorlar. Hatanın aslında karşısındaki kadında değil, kendilerinde olduğunu bilmeden, bir ütopyanın peşinde koşuyorlar. Oysa arayışa önce kendilerini bularak girişmeleri gerekiyor. Şimdi siz de düşünün bakalım!
Hayalsiz, hedefsiz ilişki ve yaşam nereye kadar?