- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 29 Eyl 2015
-
- Mesajlar
- 1,638
-
- MFC Puanı
- 94
Mehtapın annesi hamileydi. Doğum yapmasına az kalmıştı. Mehtap heyecanlıydı. Bir kardeşi olacaktı. Acaba insanın kardeşinin olması nasıl birşeydi? Bunu bilmiyordu. Neyse ki yakında öğrenecekti. O sabah anne ve babası hastahaneye gitmek için yola çıktılar. Onu da babaannesine bıraktılar. Mehtap çok değişik duygular içindeydi. Bir kardeşi olacaktı. Herkes soruyordu:
-Kardeşin olunca ne yapacaksın?
Mehtap Ona ablalık yapacağım dedi. Böyle dedi demesine da bazı şeyler vardı kafasını kurcalayan. Sanırım paylaşmak gerekecekti birçok şeyi. Hatta paylaşmaya bile başlamıştı. Odası artık iki kişiye ait olacaktı. Yatağı duvar kenarına sıkıştırılmış hemen yanına bir yatak konmuştu. Mehtap annesine :
-Anne benim yatağım kenara sıkıştı. Kardeşimin yatağı ne kadar geniş yer kaplıyor öyle, dedi.
Annesi:
-Kızım sen ablasın, ablalık kolay değildir. Fedakarlık ister, dedi.
Mehtap bir gün babaannesinde kaldı. Sabah kalktığında dedesi kalk kızım, hazırlan, hastahaneye gideceğiz dedi. Babaannesini de alıp gittiler.
Mehtap kardeşini çok merak ediyordu. Kendisine benzer miydi acaba? Odaya girdiler. Annesi kucağında minicik bir bebek yatakta yatıyordu. Babası da sandalyede oturuyordu. Mehtap hemen koştu, annesine sarıldı. Bebeğe uzun uzun baktı. Ne kadar küçük elleri vardı. Etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Her taraf çiçeklerle doluydu. Nerden gelmişti o kadar çiçek?
Odanın kapısı vuruldu.
-Girin!
Merhaba! Hayırlı olsun, maşaallah diyerek Zafer abi ve eşi girdiler. Ardından amcamlar ve teyzemler Kapı hiç kapanmadı.
Öğleden sonra toparlanıp eve döndüler. Mehtap odasına geçti, yatağına oturdu. Gözü duvardaki kalp şeklinde yazılmış Mehtapın odası yazısına ilişti. Şimdi ne yazacaktı duvarda, Mine ve Mehtap mı?
Herkes Mine ile ilgileniyordu. Mehtap sanki unutulmuştu. Sadece yemek vakitlerinde hatırlanıyordu. Bebeğin maması, bebeğin bezi, bebeğin kıyafetleri . Bu işten sıkılmıştı. Odasından çıkmıyordu pek. Anneeee! Anneee! diye bağırdı. Babası koşarak geldi.
-Bağırma Mehtap, yanımıza gel, alçak sesle söyle. Mine uyuyor, uyandıracaksın.
-Özür dilerim, dedi Mehtap.
Mine çok tatlı ve sevimli bir bebekti. Çok ağlamıyordu. Birgün annesi mutfakta kek çırpıyordu. Keki kalıba döktüğü sırada ağlama sesi duydu. Koşarak gitti. Bir de ne görsün. Mehtap Mineyi kucağına almış, hızlıca döndürüyordu.
Annesi:
-Mehtap ne yapıyorsun? O daha bebek. Düşüreceksin, deyip Mineyi kucakladı. Bayağı kızmıştı.
Mehtap kendisiyle ilgilenen kimse yok diye üzülüyordu. Bir de Mineyi ne zaman sevmek istese Mine ağlamaya başlıyor, bütün evi başına topluyordu. Keşke o da yeni doğmuş olsaydı. Niye büyümüştü ki?
Böylece günler, aylar geçti. Mine bir yaşına Mehtap da yedi yaşına girmişti. Mehtap bir hafta sonra okula gidecekti. Yine kimse onunla ilgilenmiyordu. Bari şimdi ilgilenin, benim de ihtiyacım var! diyordu içinden. Öğlen olmuştu.
Annesi:
-Mehtap bugün seninle okul alışverişi yapacağız, dedi.
Mehtap onunla ilgilendikleri için şaşırmıştı. Hemen hazırlanıp çıktılar. Mineyi babaannesine bırakmışlardı. Mehtap annesi ile babasının elinden tutmuş, sevinçle yürüyordu.
Birkaç mağazaya bakıp ayakkabı beğendiler, en güzelini aldılar. Sonra önlük, çanta
Eve geldiklerinde bayağı yorulmuşlardı. Dedesi Mehtapın yanına gelip bir paket uzattı.
-Al bu senin okula başlamanın hediyesi.
Mehtap:
-Çok teşekkür ederim dede. Ne güzel boya kalemleri bunlar.
Sonra babaannesi:
-Bu hırkayı sana ördüm. Soğuk havalarda giyersin. Okulun hayırlı olsun. Aman da aman! Benim torunum büyümüş de okula gidermiş, diye sarıldı. Az sonra zil çaldı. Zafer abi geldi. Mehtapa dönerek Mehtap hayırlı olsun, okula başlıyormuşsun. Bak bu sana ufak bir hediye dedi. Mehtap çok sevinmişti. Teşekkür etti. Hediye bir kalemlikti. Akşam olunca Mehtap annesinin yanına gitti. Ona sarıldı ve:
-Anne! Ben artık hep Mine ile ilgileneceğinizi düşünmüştüm. Beni unuttunuz sanmıştım, dedi.
Annesi:
-Mehtapcığım! Biz seni hiç unutur muyuz? Hep aklımızdasın.
Mehtap:
-Ama anne şimdiye kadar hep Mine ile ilgilendiniz. Ona kıyafet aldınız.
Annesi:
-Canım kızım, kimin ne zaman neye ihtiyacı varsa biz onu karşılamaya çalıştık. Düşün yeni doğan bir bebek mi daha ihtiyaç sahibidir, yoksa altı yaşındaki bir çocuk mu? Bebek daha yeni doğmuş, yemek yiyemez, su içemez, kendi giyinemez. Ama çocuk yemek yiyebilir, kendi giyinebilir. Bebeğe göre pek çok şey yapabilir değil mi?
-Evet anne!
-Babanla benim, hatta babaannenle dedenin Mine ile seni aynı oranda sevdiğimizi, Mineyi ne kadar düşünüyorsak, seni de o kadar düşündüğümüzü bilmelisin.
Okula başlayacaksın ve senin bize şu anda daha çok ihtiyacın var. İlk defa okula gideceksin. Kalem tutmayı, okumayı yazmayı öğreneceksin. Sen de şu anda Mine de olduğu gibi bunları hiç bilmiyorsun. Bizim senin yanında olmamız lazım ki başarılı olasın değil mi? Benim güzel kızım, dedi.
Mehtap artık anlıyordu. İhtiyacı olmak önemli birşeydi. Yardım etmek gerekliydi.
Annesi:
-Mehtap sen okuyacaksın. Yedinci sınıfa geçeceksin, sonra Mine okula başlayacak. Sen ona yol göstereceksin. Ablalık yapacaksın. İhtiyaçlarını karşılayacaksın.
-Tamam!, dedi Mehtap heyecanla.
Artık bulunduğu halden memnundu. İyi ki büyümüştü.
-Kardeşin olunca ne yapacaksın?
Mehtap Ona ablalık yapacağım dedi. Böyle dedi demesine da bazı şeyler vardı kafasını kurcalayan. Sanırım paylaşmak gerekecekti birçok şeyi. Hatta paylaşmaya bile başlamıştı. Odası artık iki kişiye ait olacaktı. Yatağı duvar kenarına sıkıştırılmış hemen yanına bir yatak konmuştu. Mehtap annesine :
-Anne benim yatağım kenara sıkıştı. Kardeşimin yatağı ne kadar geniş yer kaplıyor öyle, dedi.
Annesi:
-Kızım sen ablasın, ablalık kolay değildir. Fedakarlık ister, dedi.
Mehtap bir gün babaannesinde kaldı. Sabah kalktığında dedesi kalk kızım, hazırlan, hastahaneye gideceğiz dedi. Babaannesini de alıp gittiler.
Mehtap kardeşini çok merak ediyordu. Kendisine benzer miydi acaba? Odaya girdiler. Annesi kucağında minicik bir bebek yatakta yatıyordu. Babası da sandalyede oturuyordu. Mehtap hemen koştu, annesine sarıldı. Bebeğe uzun uzun baktı. Ne kadar küçük elleri vardı. Etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Her taraf çiçeklerle doluydu. Nerden gelmişti o kadar çiçek?
Odanın kapısı vuruldu.
-Girin!
Merhaba! Hayırlı olsun, maşaallah diyerek Zafer abi ve eşi girdiler. Ardından amcamlar ve teyzemler Kapı hiç kapanmadı.
Öğleden sonra toparlanıp eve döndüler. Mehtap odasına geçti, yatağına oturdu. Gözü duvardaki kalp şeklinde yazılmış Mehtapın odası yazısına ilişti. Şimdi ne yazacaktı duvarda, Mine ve Mehtap mı?
Herkes Mine ile ilgileniyordu. Mehtap sanki unutulmuştu. Sadece yemek vakitlerinde hatırlanıyordu. Bebeğin maması, bebeğin bezi, bebeğin kıyafetleri . Bu işten sıkılmıştı. Odasından çıkmıyordu pek. Anneeee! Anneee! diye bağırdı. Babası koşarak geldi.
-Bağırma Mehtap, yanımıza gel, alçak sesle söyle. Mine uyuyor, uyandıracaksın.
-Özür dilerim, dedi Mehtap.
Mine çok tatlı ve sevimli bir bebekti. Çok ağlamıyordu. Birgün annesi mutfakta kek çırpıyordu. Keki kalıba döktüğü sırada ağlama sesi duydu. Koşarak gitti. Bir de ne görsün. Mehtap Mineyi kucağına almış, hızlıca döndürüyordu.
Annesi:
-Mehtap ne yapıyorsun? O daha bebek. Düşüreceksin, deyip Mineyi kucakladı. Bayağı kızmıştı.
Mehtap kendisiyle ilgilenen kimse yok diye üzülüyordu. Bir de Mineyi ne zaman sevmek istese Mine ağlamaya başlıyor, bütün evi başına topluyordu. Keşke o da yeni doğmuş olsaydı. Niye büyümüştü ki?
Böylece günler, aylar geçti. Mine bir yaşına Mehtap da yedi yaşına girmişti. Mehtap bir hafta sonra okula gidecekti. Yine kimse onunla ilgilenmiyordu. Bari şimdi ilgilenin, benim de ihtiyacım var! diyordu içinden. Öğlen olmuştu.
Annesi:
-Mehtap bugün seninle okul alışverişi yapacağız, dedi.
Mehtap onunla ilgilendikleri için şaşırmıştı. Hemen hazırlanıp çıktılar. Mineyi babaannesine bırakmışlardı. Mehtap annesi ile babasının elinden tutmuş, sevinçle yürüyordu.
Birkaç mağazaya bakıp ayakkabı beğendiler, en güzelini aldılar. Sonra önlük, çanta
Eve geldiklerinde bayağı yorulmuşlardı. Dedesi Mehtapın yanına gelip bir paket uzattı.
-Al bu senin okula başlamanın hediyesi.
Mehtap:
-Çok teşekkür ederim dede. Ne güzel boya kalemleri bunlar.
Sonra babaannesi:
-Bu hırkayı sana ördüm. Soğuk havalarda giyersin. Okulun hayırlı olsun. Aman da aman! Benim torunum büyümüş de okula gidermiş, diye sarıldı. Az sonra zil çaldı. Zafer abi geldi. Mehtapa dönerek Mehtap hayırlı olsun, okula başlıyormuşsun. Bak bu sana ufak bir hediye dedi. Mehtap çok sevinmişti. Teşekkür etti. Hediye bir kalemlikti. Akşam olunca Mehtap annesinin yanına gitti. Ona sarıldı ve:
-Anne! Ben artık hep Mine ile ilgileneceğinizi düşünmüştüm. Beni unuttunuz sanmıştım, dedi.
Annesi:
-Mehtapcığım! Biz seni hiç unutur muyuz? Hep aklımızdasın.
Mehtap:
-Ama anne şimdiye kadar hep Mine ile ilgilendiniz. Ona kıyafet aldınız.
Annesi:
-Canım kızım, kimin ne zaman neye ihtiyacı varsa biz onu karşılamaya çalıştık. Düşün yeni doğan bir bebek mi daha ihtiyaç sahibidir, yoksa altı yaşındaki bir çocuk mu? Bebek daha yeni doğmuş, yemek yiyemez, su içemez, kendi giyinemez. Ama çocuk yemek yiyebilir, kendi giyinebilir. Bebeğe göre pek çok şey yapabilir değil mi?
-Evet anne!
-Babanla benim, hatta babaannenle dedenin Mine ile seni aynı oranda sevdiğimizi, Mineyi ne kadar düşünüyorsak, seni de o kadar düşündüğümüzü bilmelisin.
Okula başlayacaksın ve senin bize şu anda daha çok ihtiyacın var. İlk defa okula gideceksin. Kalem tutmayı, okumayı yazmayı öğreneceksin. Sen de şu anda Mine de olduğu gibi bunları hiç bilmiyorsun. Bizim senin yanında olmamız lazım ki başarılı olasın değil mi? Benim güzel kızım, dedi.
Mehtap artık anlıyordu. İhtiyacı olmak önemli birşeydi. Yardım etmek gerekliydi.
Annesi:
-Mehtap sen okuyacaksın. Yedinci sınıfa geçeceksin, sonra Mine okula başlayacak. Sen ona yol göstereceksin. Ablalık yapacaksın. İhtiyaçlarını karşılayacaksın.
-Tamam!, dedi Mehtap heyecanla.
Artık bulunduğu halden memnundu. İyi ki büyümüştü.