Gerek televizyon, gerekse de alternatif medya platformlarının aslında manipülasyon konusunda çok profesyonel mecralar olduğunu hiç düşündünüz mü? Türkiye, televizyon izleme konusunda dünyada ne yazık ki ilk sıralarda yer alıyor. Medyanın kitleleri yönlendirme gücünü düşündüğümüz zaman bu her açıdan olumsuz bir tablo.
İnsanların çoğu artık televizyonun kitleleri aldatan, sürekli yalan söyleyen kurumlar olduğunu düşünüyor. Bunda elbette çok ciddi bir gerçeklik payı var. Yine de kesin ifadeler kullanmak mümkün değil. Bu durum sadece Türkiye’de değil esasen tüm dünyada bu şekilde. Çok eğitimli ya da bilinçli insanlar dahi televizyonun yarattığı manipülasyondan etkilenebiliyor. Günümüzde bazı okullarda lise çağında medya okur yazarlık dersleri verilmeye başlandı. Televizyonun üzerimize yarattığı olumsuz etkilere gelin yakından bakalım.
Uykucu etki kavramını Carl Hovland isimli bir psikolog ortaya atmıştır. Hovland, inandırıcılık seviyesi oldukça düşük bile olsa bir haberin belli bir süre geçtikten sonra insanları ikna edebileceğini, çünkü insanların başlangıçtaki haber kaynağını unutabileceğini savunuyor. Güvensiz kaynaklardan bile gelse zaman içinde belli haberlerin inandırıcılığı artabilir.
Bazen medya ya da televizyon aracılığıyla kitlelere belli mesajlar farklı biçimlerde iletilir. Benzer durumlara insanların farklı farklı tepkiler verdiği görülebilir. Beynin deforme edilmesine teknik olarak çerçeveleme etkisi adı veriliyor. Bugün özellikle gazeteciler bu yönteme sıklıkla başvuruyor. Aynı olay hangi perspektiflerden anlatıldığına bağlı olarak tamamen uç kutuplarda bir etki yaratabilir.
Semmelweis Reaksiyonu ya da Semmelweis Refleksi olarak adlandırılan yöntem, kitlelerin herhangi bir saf bilgiyi herhangi bir araştırmaya gerek duymadan şartsız şekilde reddetmeleri anlamına geliyor. Kişisel ideolojimizle, gerçeklerimizle uyuşmayan şeylerle yüzleşmemiz her zaman zordur. Bunları dinlemek ve değerlendirmek yerine doğrudan reddetmeyi tercih ederiz. Bu nedenle genelde belli siyasi görüşe sahip insanlar hep aynı tür gazeteleri alır, hep aynı kanaları takip eder.
Televizyonda haber izlerken ya da gazete okurken, hep belli kitlelerin bize kıyasla gündemden daha fazla etkilendiğini sanırız. Medyanın manipüle etmek amacıyla kullandığı mesajların kendisini bağlamadığını, başka insanları etkilediğini düşünürüz. Bu durum kişiye belli bir öz güven yükler. Medyadan etkilenmediğini düşünen kişiler herhangi bir koruma kalkanına ihtiyaç duymazlar, bu nedenle medyadan ellerini ayaklarını çekme ihtiyaçları duymazlar. “Nasılsa hep başkaları etkileniyor, ben etkilenmem” yaklaşımı bu duruma neden olur. Genelde uç kutuplara sahip olan kitleler birbirleri hakkında böyle bir algıya sahiptirler.
İnsanların çoğu artık televizyonun kitleleri aldatan, sürekli yalan söyleyen kurumlar olduğunu düşünüyor. Bunda elbette çok ciddi bir gerçeklik payı var. Yine de kesin ifadeler kullanmak mümkün değil. Bu durum sadece Türkiye’de değil esasen tüm dünyada bu şekilde. Çok eğitimli ya da bilinçli insanlar dahi televizyonun yarattığı manipülasyondan etkilenebiliyor. Günümüzde bazı okullarda lise çağında medya okur yazarlık dersleri verilmeye başlandı. Televizyonun üzerimize yarattığı olumsuz etkilere gelin yakından bakalım.
Uykucu Etki
Uykucu etki kavramını Carl Hovland isimli bir psikolog ortaya atmıştır. Hovland, inandırıcılık seviyesi oldukça düşük bile olsa bir haberin belli bir süre geçtikten sonra insanları ikna edebileceğini, çünkü insanların başlangıçtaki haber kaynağını unutabileceğini savunuyor. Güvensiz kaynaklardan bile gelse zaman içinde belli haberlerin inandırıcılığı artabilir.
Çerçeveleme Etkisi
Bazen medya ya da televizyon aracılığıyla kitlelere belli mesajlar farklı biçimlerde iletilir. Benzer durumlara insanların farklı farklı tepkiler verdiği görülebilir. Beynin deforme edilmesine teknik olarak çerçeveleme etkisi adı veriliyor. Bugün özellikle gazeteciler bu yönteme sıklıkla başvuruyor. Aynı olay hangi perspektiflerden anlatıldığına bağlı olarak tamamen uç kutuplarda bir etki yaratabilir.
Semmelweis Reaksiyonu
Semmelweis Reaksiyonu ya da Semmelweis Refleksi olarak adlandırılan yöntem, kitlelerin herhangi bir saf bilgiyi herhangi bir araştırmaya gerek duymadan şartsız şekilde reddetmeleri anlamına geliyor. Kişisel ideolojimizle, gerçeklerimizle uyuşmayan şeylerle yüzleşmemiz her zaman zordur. Bunları dinlemek ve değerlendirmek yerine doğrudan reddetmeyi tercih ederiz. Bu nedenle genelde belli siyasi görüşe sahip insanlar hep aynı tür gazeteleri alır, hep aynı kanaları takip eder.
Üçüncü Kişi Etkisi
Televizyonda haber izlerken ya da gazete okurken, hep belli kitlelerin bize kıyasla gündemden daha fazla etkilendiğini sanırız. Medyanın manipüle etmek amacıyla kullandığı mesajların kendisini bağlamadığını, başka insanları etkilediğini düşünürüz. Bu durum kişiye belli bir öz güven yükler. Medyadan etkilenmediğini düşünen kişiler herhangi bir koruma kalkanına ihtiyaç duymazlar, bu nedenle medyadan ellerini ayaklarını çekme ihtiyaçları duymazlar. “Nasılsa hep başkaları etkileniyor, ben etkilenmem” yaklaşımı bu duruma neden olur. Genelde uç kutuplara sahip olan kitleler birbirleri hakkında böyle bir algıya sahiptirler.