Sual: Meal okuyup da mezhepleri ve dinin bazı hükümlerini inkâr edenlere rastlıyoruz. Allahın kelamını okumakla insan niye sapıtır ki?
CEVAP
Meal demek, Allah kelamı demek değildir. Meal yanlış olarak, tercüme anlamında kullanılıyor. Piyasadakiler tercümedir, çok az, birkaç kelime açıklaması oluyor. Onu da genelde kendi kafalarına göre yazıyorlar. Resulullah'ın bildirdiği mânâlara tefsir denir. Bir kelimenin, Allahü teâlâ ve Resulullah tarafından, açık bildirilmemiş mânâlarından, dine uygun olanı seçmeye tevil ve bu mânâya meal denir. Âyet-i kerimeyi başka dile nakledince, tercümesi denir. Âyet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemez. İslam âlimleri, âyet-i kerimelerin tercümelerini değil, uzun tefsirlerini bildirmişlerdir.
Kuran tercümesi okuyan, murâd-ı ilahiyi yani Allahü teâlânın murâdının ne olduğunu öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yazdığı tercümeyi okuyan da, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin, anladım sanarak, kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.
Kuran tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mânâ veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.
Kuran-ı kerimi ve hadis-i şerifi yanlış anlamak, insanın imanını giderir. Rastgele yazılmış olan, meal denilen tercümeleri okuyan ve İslamiyetin temel bilgilerine vâkıf olmayan zihinlerde, birtakım şüpheler, itirazlar hâsıl olmaktadır. Birkaç örnek verelim:
1- Bir kadın, meal okuyunca, (Kuranda kadınların örtünmesi emri yazılı olmadığı için, örtünmekten vazgeçtim) diyerek, başını açmıştır. Bu kadının Kuran diye bahsettiği, yanlış bir tercümedir. (Kuran-ı kerimde kadınların örtünmesi emredilmiyor) demek, Kuran-ı kerime iftira olur. Bir âyet-i kerime meali:
(Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] (Parantez içindekiler, Resulullah'ın ve onun vârisi olan âlimlerin açıklamasıdır.)
Peygamber efendimiz, Kuran-ı kerimi açıklayarak buyuruyor ki:
(Kadının yüz ve iki eli hariç bütün bedeni avrettir.) [Ebu Davud]
Demek ki, açıklamasız, Kuran-ı kerimi doğru anlamak mümkün değildir.
2- Bir genç, (Namazda okunan surelerin tercümelerine baktım, namazla hiç ilgisi yok, başka şeylerden bahsediyor. Ben de bunları bırakıp Türkçe dua okumaya başladım) demişti.
Böyle sözler, ibadetlerin ne demek olduğunu anlamamış olmayı gösterir; çünkü namazı, insanın kendisi tertip etmemiştir. Namazın ve bütün ibadetlerin nasıl yapılacağını, yaparken neler okunacağını Allahü teâlâ Resulüne bildirmiştir. Peygamber efendimiz de, bunları, Eshabına bildirmiş ve kendi de yapmıştır. Din imamlarımız bunların hepsini Eshab-ı kiramdan görerek ve işiterek anlamışlar ve kitaplarına yazmışlardır. Bu derin âlimler bildiriyor ki, namazda okunacak Kuranın, Allah kelamı olması lazımdır. Vazife, ancak böylece yapılmış olur. (F. Bilgiler)
3- Ölmüşleri için Yasin-i şerif okuyan bir genç, (Yasinin tercümesini okuduktan sonra, bundan vazgeçtim. Çünkü Yasin suresinin ölülerle duayla bir ilgisi yok, tarihi olaylardan, kıyamette olacak şeylerden bahsediyor) demiş ve bundan sonra namazı da bırakmıştır.
Bu kimse, Kuran tercümesi yerine İslam âlimlerinin kitaplarını okumuş olsaydı, Kuran-ı kerimin her harfinin şifa ve dertlere deva olduğunu, bunu okumakla hâsıl olan sevabın ölülere ne kadar faydalı olacağını bilir, tarihi olaylardan bahsediyor demezdi.
CEVAP
Meal demek, Allah kelamı demek değildir. Meal yanlış olarak, tercüme anlamında kullanılıyor. Piyasadakiler tercümedir, çok az, birkaç kelime açıklaması oluyor. Onu da genelde kendi kafalarına göre yazıyorlar. Resulullah'ın bildirdiği mânâlara tefsir denir. Bir kelimenin, Allahü teâlâ ve Resulullah tarafından, açık bildirilmemiş mânâlarından, dine uygun olanı seçmeye tevil ve bu mânâya meal denir. Âyet-i kerimeyi başka dile nakledince, tercümesi denir. Âyet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemez. İslam âlimleri, âyet-i kerimelerin tercümelerini değil, uzun tefsirlerini bildirmişlerdir.
Kuran tercümesi okuyan, murâd-ı ilahiyi yani Allahü teâlânın murâdının ne olduğunu öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yazdığı tercümeyi okuyan da, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin, anladım sanarak, kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.
Kuran tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mânâ veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.
Kuran-ı kerimi ve hadis-i şerifi yanlış anlamak, insanın imanını giderir. Rastgele yazılmış olan, meal denilen tercümeleri okuyan ve İslamiyetin temel bilgilerine vâkıf olmayan zihinlerde, birtakım şüpheler, itirazlar hâsıl olmaktadır. Birkaç örnek verelim:
1- Bir kadın, meal okuyunca, (Kuranda kadınların örtünmesi emri yazılı olmadığı için, örtünmekten vazgeçtim) diyerek, başını açmıştır. Bu kadının Kuran diye bahsettiği, yanlış bir tercümedir. (Kuran-ı kerimde kadınların örtünmesi emredilmiyor) demek, Kuran-ı kerime iftira olur. Bir âyet-i kerime meali:
(Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] (Parantez içindekiler, Resulullah'ın ve onun vârisi olan âlimlerin açıklamasıdır.)
Peygamber efendimiz, Kuran-ı kerimi açıklayarak buyuruyor ki:
(Kadının yüz ve iki eli hariç bütün bedeni avrettir.) [Ebu Davud]
Demek ki, açıklamasız, Kuran-ı kerimi doğru anlamak mümkün değildir.
2- Bir genç, (Namazda okunan surelerin tercümelerine baktım, namazla hiç ilgisi yok, başka şeylerden bahsediyor. Ben de bunları bırakıp Türkçe dua okumaya başladım) demişti.
Böyle sözler, ibadetlerin ne demek olduğunu anlamamış olmayı gösterir; çünkü namazı, insanın kendisi tertip etmemiştir. Namazın ve bütün ibadetlerin nasıl yapılacağını, yaparken neler okunacağını Allahü teâlâ Resulüne bildirmiştir. Peygamber efendimiz de, bunları, Eshabına bildirmiş ve kendi de yapmıştır. Din imamlarımız bunların hepsini Eshab-ı kiramdan görerek ve işiterek anlamışlar ve kitaplarına yazmışlardır. Bu derin âlimler bildiriyor ki, namazda okunacak Kuranın, Allah kelamı olması lazımdır. Vazife, ancak böylece yapılmış olur. (F. Bilgiler)
3- Ölmüşleri için Yasin-i şerif okuyan bir genç, (Yasinin tercümesini okuduktan sonra, bundan vazgeçtim. Çünkü Yasin suresinin ölülerle duayla bir ilgisi yok, tarihi olaylardan, kıyamette olacak şeylerden bahsediyor) demiş ve bundan sonra namazı da bırakmıştır.
Bu kimse, Kuran tercümesi yerine İslam âlimlerinin kitaplarını okumuş olsaydı, Kuran-ı kerimin her harfinin şifa ve dertlere deva olduğunu, bunu okumakla hâsıl olan sevabın ölülere ne kadar faydalı olacağını bilir, tarihi olaylardan bahsediyor demezdi.