- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Marksizm, " bilimsel sosyalizm" olarak bilinen ideolojinin kurucu isimlerinden Karl Marx'ın görüşlerini temel alan öğretinin genel adı.
Marksizm bir öğreti olarak siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünlük içerir.
Marksizm, ideolojik alanda, esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.
Marksizm, 19. yüzyılda kendi açılarından zirveye ulaşmış olan üç düşünsel kaynaktan beslenmiştir: İngiliz ekonomi-politiği, Alman felsefesi ve Fransız sosyalizmi. Bu üç bileşen, Marx ve Engels tarafından yoğun bir entelektüel ve siyasal eleştiriden geçirilerek eşit ve özgür bir insanlık ütopyasının yaşama geçirilmesinin teorisi ve pratiği olarak Marksizm'de erimiş ve dönüştürülmüştür. Marksizmin farklı varyantları söz konusudur. Bununla birlikte, tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu, sermaye düzeninin kaynağında ücretli emek sömürüsünün bulunduğu, işçi sınıfının kendini kurtarabilmek için, bünyesinde şekillendiği toplumsal-iktisadi sistem olarak sermaye düzenini lağvetmek zorunda olduğu ve kendi bağımsız partisiyle bunu yapacak asli toplumsal unsur olduğu, şeklindeki önermeler, Marksizmin temel önermeleri olarak değerlendirilebilir. Bu temel önermelere verilen ağırlıklardaki farklılaşmalar ya da başka toplumsal-siyasal-ideolojik konumlardan beslenen önermelerin kurama eklemlenerek öne çıkarılması, Marksizmin varyantlarını şekillendirir. (Örneğin toplumsal dönüşüm sürecinde işçi sınıfının merkezi önemine karşılık öğrenci hareketine, kadın kareketine özel bir önem atfedilmesi "Yeni Sol" ya da "Batı Marksizmi" varyantını şekillendirir. Özellikle 2000'li yıllardan itibaren yaşanan dünya-siyasal ve dünya-tarihsel gelişmeler, işçi sınıfının merkezi rolünü zayıflatan her açılımın, Marksizm'den uzaklaşmak anl***** geldiğini, 2. Dünya Savaşı sonrasında gelişen "yeni toplumsal hareketler"in Marksizm'e eklemlenme girişimlerinin -örnek için bkz. 1968 hareketliliği-, kah emperyalizmin yürüttüğü ideolojik manipülasyona alet olduğu, kah farklı sınıfsal konumların -örneğin orta sınıflar- çıkarları ile belirlendiğini ortaya koymuştur.)
Metodolojik açıdan Marksizmin bir tanımı da, aynı zamanda Marksist felsefi düşüncenin tanımlamasını da veren ve bilimsel bir yöntem olarak sunulan diyalektik materyalizmdir. Marx diyalektiği Hegel'den almış, onu materyalizm temeline oturtmuş ve kendi ifadesiyle, Hegel'in başaşağı duran yöntemini ayakları üzerine doğrultmuştur.Diyalektik materyalizm bu bileşimin bir ürünüdür.Marx, Feuerbach'ın materyalizmini eleştirmiş ve Feuerbach, dinsel özü, insan özüne indirger.Ama insan özü,tek tek bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir.Bu öz aslında toplumsal ilişkiler bütününüdür.demiştir. Diyalektik materyalizmin toplumsal-tarihsel alana uyarlanmasıyla da ortaya yeni bir paradigma "tarihsel materyalizm" çıkmıştır.Birçok sosyal bilimci çalışmalarını bu paradigma temelinde yapılandırmıştır.
Diyalektik ve tarihsel materyalizm sayesinde, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren açıklanması ve özellikle sınıflı toplumun kuruluşu, ilkel komünal toplumdan komünizme gelişmesi ve varacağı aşamaların maddi toplumsal yapıdan çıkarılması amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Bu toplumsal-tarihsel gelişme temelde maddi bir süreçtir, yani her tür iradeden bağımsız olarak, kendi iç yasaları gereği bu süreç ilerlemektedir. Bununla birlikte Marksizm'de iradenin yadsındığı söylenemez, aksine belirgin bir sekilde iradeye yer verilir. Bu irade bireylerin ya da belirli bir gurubun iradesi değil, işçi sınıfının iradesidir. Burada Marx'ın teorisi, toplumsal maddi koşullar ile işçi sınıfının iradesinin çakışmakta olduğunu öne sürer. Bu şekilde Marx, kapitalist toplumsal yapının çözümlemesine, maddi çelişkilerinin ortaya konulmasına ve bunların değiştirilmesinin yöntemlerinin bulunmasına yönelir. Çünkü, Marksizmin düsturlarından ilki, aslolanın dünyayı anlamak değil onu değiştirmek olduğudur.
Marksizm siyasal, toplumsal ve kuramsal/felsefi alanda son iki yüzyılın ana akımlarından birisi olmuştur. Ekonomiden siyasete, ideoloji teorisinden edebiyat kuramlarına, bilim felsefesinden estetiğe kadar pek çok alanda Marksizm önemli bir çığır açmıştır. Bu eğilimlerin başat özellikleri ise, materyalizmde ısrar ve mevcut olanın eleştirisi olarak belirtilebilir. Gerçi Sovyetler Birliği gibi bazı örneklerde, Marksizm'in, mevcut olanın savunulması konumuna geçtiği iddia edilmiştir, ama bu iddialara karşın, sosyalizmin pratiği, barış, kardeşlik, eşitlik, aydınlanma, kamuculuk, dayanışma gibi 1917 Ekim Devrimi'yle birlikte işçi sınıfına malolmuş toplumsal/siyasal/ideolojik değerlerin yaşama geçirilimesiyle, SSCB'deki "marksizm"in de, eksik ve boşluklarına rağmen, aslında muhafazakarlık değil, insanlığın gelişmesinde rol oynamaya devam ettiğini bugunden bakınca anlaşılır hale getirmiştir.
Bu bakımdan Marksizm yalnızca Marks ve Engels gibi teorisyenlere ya da Lenin ve Mao gibi Marksist siyasetçilere ait bir şey değildir; aksine, Marksizm, Marksist düşüncenin doğumundan bugüne kadar, teorik ve politik alanda Marksist olarak etkinlik gösterenlerin tümünü kapsamaktadır.
Marksizm, sanayi devrimi dönemi ve işçi sınıfının ortaya çıkışıyla bir çağa damga vurdu. Dayandığı kitle proletarya idi. Karl Marx, proletaryanın mücadelesini politik bir mücadele haline getirdi, ekonomik indirgemeci değildi. Hukukun siyasete müdahil olduğunu söyledi. "Tarihin itkisi üretici güçlerdedir ve devleti sönümlendirecek olan proletaryadır" dedi. Manifesto'da Avrupa'da dolaşan komünizm hayaletinden bahsetti. 'Söyledim ve ruhumu kurtardım' dediği gerçekler şunlardı: Yabancılaşma, bireyin ezilmesi, sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçiş, üretim araçlarının hakimiyeti, tarihsel maddecilik, temel üstyapılar, bilinç, üretim, praksis, kapitalizm.
Her tarihsel düzenin kendi yasaları vardır. Burjuvazinin kaba sömürüsü ve sermaye birikimi, emeğin özgürleşmesi önündeki en büyük engeldi. Emek, yoksulluk ve açlık, insani düşmüşlük içindeydi. Komünizm, insanın özgürleşmesini hedefliyordu. Komünizmde insan bütün kısıtlardan kurtulacak, sabah balıkçı, öğlen marangoz, akşam filozof olabilecekti. Daha sonra bütün bunlar ütopyacılık olarak eleştirildi. Marx, eserlerinde emek-zaman, metafetişizmi, mülksüzleşme, ücret-kar, artıdeğer, kullanım değeri-değişim değeri, sınıf mücadelesi kavramlarını geliştirdi. Marx'a göre sınıf mücadelesi zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne götürecek ve sonra sınıflar ortadan kalkacaktı. Ancak, o, devrimi İngiltere'de beklerken, devrim Rusya'da oldu.
3 Enternasyonal düzenlendi. Birinci Enternasyonal'de anarşistler, İkinci Enternasyonal'de sosyal demokratlar, Üçüncü Enternasyonal'de komünist partiler hakimdi. Proudhon, işçinin devlet alanından çekilmesini savundu. Sosyal demokratlar, genel oy hakkı, sendikacılık, parti yoluyla devrimi savundular. Gramsci, hegemonya, tarihsel blok, rıza, sivil toplum kavramlarını araştırdı. Frankfurt Okulu tüketim, otorite üzerine tahliller yaptı. Marx'ın tekrar okumaları yapıldı, sol komünizm ve konsey marksizmi ortaya çıktı. Lukacs, şeyleşme ve özgürleşme kavramlarını inceledi. Althusser, ideolojik aygıtlar kavramını analiz etti. Avrupa komünizmi, Marksizmi kıta kültürüne eklemledi. Bütün bunlar teoricilik, sistemle bütünleşme, militanlıktan ılımlılığa doğru evrilen bir süreç izledi. Hatta Miliband gibi liberalizme, Poulantzas gibi kapitalist devletin özerkliğine vurgu yapanlar ortaya çıktı. Marksizm, totaliter rejimler üreten bir sistemdir görüşü yayıldı. İşçi sınıfı yeniden sorgulandı ve yeni toplumsal hareketler ortaya çıktı. Laclau ve Mouffe, devrime hayır demeye başladı.
Bu süreç göz önüne alındığında, Marksizm'in, işçi sınıfının iktidarı alması mücadelesinden uzaklaştıkça, Marksizm olmaktan çıktığı gerçeğine vurgu yapmak yerinde olur. 20. yüzyılın siyasal gelişmeleri, Marksist kuramcıların, siyasetle aralarındaki açının genişlediğini de göstermektedir. Bu açı, kimi özel/yerel gelişmelere karşın, dünya ölçeğinde bugün de "kabul edilebilir olan"ın ötesinde bir genişliktedir.
Günümüzde, özellikle (halen direnen Küba dışındaki) sosyalist ülkelerin çözülüşüyle birlikte, Marksizm'in tarihsel geçerliliğinin sorgulanması girişimleri, akademik çevrelerde ve "post-modernizm" olarak adlandırılan açılımlarla boyut kazansa da, teorik/entelektüel derinliği, yaşamı çözümleyebilme gücü ve toplumsal dönüşümlere kaynaklık edebilme potansiyeli açısından, (lehte ya da aleyhte) tüm siyasal-düşünsel konumlanışlarda etkisini gözlemlemek halen mümkündür ve eşit ve özgür bir insanlık ütopyasını gerçekleştirmek için insanlığın geliştirdiği en güçlü çıkışlardan biri olarak değerini ve önemini korumaktadır.
Marksizm bir öğreti olarak siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünlük içerir.
Marksizm, ideolojik alanda, esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.
Marksizm, 19. yüzyılda kendi açılarından zirveye ulaşmış olan üç düşünsel kaynaktan beslenmiştir: İngiliz ekonomi-politiği, Alman felsefesi ve Fransız sosyalizmi. Bu üç bileşen, Marx ve Engels tarafından yoğun bir entelektüel ve siyasal eleştiriden geçirilerek eşit ve özgür bir insanlık ütopyasının yaşama geçirilmesinin teorisi ve pratiği olarak Marksizm'de erimiş ve dönüştürülmüştür. Marksizmin farklı varyantları söz konusudur. Bununla birlikte, tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu, sermaye düzeninin kaynağında ücretli emek sömürüsünün bulunduğu, işçi sınıfının kendini kurtarabilmek için, bünyesinde şekillendiği toplumsal-iktisadi sistem olarak sermaye düzenini lağvetmek zorunda olduğu ve kendi bağımsız partisiyle bunu yapacak asli toplumsal unsur olduğu, şeklindeki önermeler, Marksizmin temel önermeleri olarak değerlendirilebilir. Bu temel önermelere verilen ağırlıklardaki farklılaşmalar ya da başka toplumsal-siyasal-ideolojik konumlardan beslenen önermelerin kurama eklemlenerek öne çıkarılması, Marksizmin varyantlarını şekillendirir. (Örneğin toplumsal dönüşüm sürecinde işçi sınıfının merkezi önemine karşılık öğrenci hareketine, kadın kareketine özel bir önem atfedilmesi "Yeni Sol" ya da "Batı Marksizmi" varyantını şekillendirir. Özellikle 2000'li yıllardan itibaren yaşanan dünya-siyasal ve dünya-tarihsel gelişmeler, işçi sınıfının merkezi rolünü zayıflatan her açılımın, Marksizm'den uzaklaşmak anl***** geldiğini, 2. Dünya Savaşı sonrasında gelişen "yeni toplumsal hareketler"in Marksizm'e eklemlenme girişimlerinin -örnek için bkz. 1968 hareketliliği-, kah emperyalizmin yürüttüğü ideolojik manipülasyona alet olduğu, kah farklı sınıfsal konumların -örneğin orta sınıflar- çıkarları ile belirlendiğini ortaya koymuştur.)
Metodolojik açıdan Marksizmin bir tanımı da, aynı zamanda Marksist felsefi düşüncenin tanımlamasını da veren ve bilimsel bir yöntem olarak sunulan diyalektik materyalizmdir. Marx diyalektiği Hegel'den almış, onu materyalizm temeline oturtmuş ve kendi ifadesiyle, Hegel'in başaşağı duran yöntemini ayakları üzerine doğrultmuştur.Diyalektik materyalizm bu bileşimin bir ürünüdür.Marx, Feuerbach'ın materyalizmini eleştirmiş ve Feuerbach, dinsel özü, insan özüne indirger.Ama insan özü,tek tek bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir.Bu öz aslında toplumsal ilişkiler bütününüdür.demiştir. Diyalektik materyalizmin toplumsal-tarihsel alana uyarlanmasıyla da ortaya yeni bir paradigma "tarihsel materyalizm" çıkmıştır.Birçok sosyal bilimci çalışmalarını bu paradigma temelinde yapılandırmıştır.
Diyalektik ve tarihsel materyalizm sayesinde, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren açıklanması ve özellikle sınıflı toplumun kuruluşu, ilkel komünal toplumdan komünizme gelişmesi ve varacağı aşamaların maddi toplumsal yapıdan çıkarılması amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Bu toplumsal-tarihsel gelişme temelde maddi bir süreçtir, yani her tür iradeden bağımsız olarak, kendi iç yasaları gereği bu süreç ilerlemektedir. Bununla birlikte Marksizm'de iradenin yadsındığı söylenemez, aksine belirgin bir sekilde iradeye yer verilir. Bu irade bireylerin ya da belirli bir gurubun iradesi değil, işçi sınıfının iradesidir. Burada Marx'ın teorisi, toplumsal maddi koşullar ile işçi sınıfının iradesinin çakışmakta olduğunu öne sürer. Bu şekilde Marx, kapitalist toplumsal yapının çözümlemesine, maddi çelişkilerinin ortaya konulmasına ve bunların değiştirilmesinin yöntemlerinin bulunmasına yönelir. Çünkü, Marksizmin düsturlarından ilki, aslolanın dünyayı anlamak değil onu değiştirmek olduğudur.
Marksizm siyasal, toplumsal ve kuramsal/felsefi alanda son iki yüzyılın ana akımlarından birisi olmuştur. Ekonomiden siyasete, ideoloji teorisinden edebiyat kuramlarına, bilim felsefesinden estetiğe kadar pek çok alanda Marksizm önemli bir çığır açmıştır. Bu eğilimlerin başat özellikleri ise, materyalizmde ısrar ve mevcut olanın eleştirisi olarak belirtilebilir. Gerçi Sovyetler Birliği gibi bazı örneklerde, Marksizm'in, mevcut olanın savunulması konumuna geçtiği iddia edilmiştir, ama bu iddialara karşın, sosyalizmin pratiği, barış, kardeşlik, eşitlik, aydınlanma, kamuculuk, dayanışma gibi 1917 Ekim Devrimi'yle birlikte işçi sınıfına malolmuş toplumsal/siyasal/ideolojik değerlerin yaşama geçirilimesiyle, SSCB'deki "marksizm"in de, eksik ve boşluklarına rağmen, aslında muhafazakarlık değil, insanlığın gelişmesinde rol oynamaya devam ettiğini bugunden bakınca anlaşılır hale getirmiştir.
Bu bakımdan Marksizm yalnızca Marks ve Engels gibi teorisyenlere ya da Lenin ve Mao gibi Marksist siyasetçilere ait bir şey değildir; aksine, Marksizm, Marksist düşüncenin doğumundan bugüne kadar, teorik ve politik alanda Marksist olarak etkinlik gösterenlerin tümünü kapsamaktadır.
Marksizm, sanayi devrimi dönemi ve işçi sınıfının ortaya çıkışıyla bir çağa damga vurdu. Dayandığı kitle proletarya idi. Karl Marx, proletaryanın mücadelesini politik bir mücadele haline getirdi, ekonomik indirgemeci değildi. Hukukun siyasete müdahil olduğunu söyledi. "Tarihin itkisi üretici güçlerdedir ve devleti sönümlendirecek olan proletaryadır" dedi. Manifesto'da Avrupa'da dolaşan komünizm hayaletinden bahsetti. 'Söyledim ve ruhumu kurtardım' dediği gerçekler şunlardı: Yabancılaşma, bireyin ezilmesi, sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçiş, üretim araçlarının hakimiyeti, tarihsel maddecilik, temel üstyapılar, bilinç, üretim, praksis, kapitalizm.
Her tarihsel düzenin kendi yasaları vardır. Burjuvazinin kaba sömürüsü ve sermaye birikimi, emeğin özgürleşmesi önündeki en büyük engeldi. Emek, yoksulluk ve açlık, insani düşmüşlük içindeydi. Komünizm, insanın özgürleşmesini hedefliyordu. Komünizmde insan bütün kısıtlardan kurtulacak, sabah balıkçı, öğlen marangoz, akşam filozof olabilecekti. Daha sonra bütün bunlar ütopyacılık olarak eleştirildi. Marx, eserlerinde emek-zaman, metafetişizmi, mülksüzleşme, ücret-kar, artıdeğer, kullanım değeri-değişim değeri, sınıf mücadelesi kavramlarını geliştirdi. Marx'a göre sınıf mücadelesi zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne götürecek ve sonra sınıflar ortadan kalkacaktı. Ancak, o, devrimi İngiltere'de beklerken, devrim Rusya'da oldu.
3 Enternasyonal düzenlendi. Birinci Enternasyonal'de anarşistler, İkinci Enternasyonal'de sosyal demokratlar, Üçüncü Enternasyonal'de komünist partiler hakimdi. Proudhon, işçinin devlet alanından çekilmesini savundu. Sosyal demokratlar, genel oy hakkı, sendikacılık, parti yoluyla devrimi savundular. Gramsci, hegemonya, tarihsel blok, rıza, sivil toplum kavramlarını araştırdı. Frankfurt Okulu tüketim, otorite üzerine tahliller yaptı. Marx'ın tekrar okumaları yapıldı, sol komünizm ve konsey marksizmi ortaya çıktı. Lukacs, şeyleşme ve özgürleşme kavramlarını inceledi. Althusser, ideolojik aygıtlar kavramını analiz etti. Avrupa komünizmi, Marksizmi kıta kültürüne eklemledi. Bütün bunlar teoricilik, sistemle bütünleşme, militanlıktan ılımlılığa doğru evrilen bir süreç izledi. Hatta Miliband gibi liberalizme, Poulantzas gibi kapitalist devletin özerkliğine vurgu yapanlar ortaya çıktı. Marksizm, totaliter rejimler üreten bir sistemdir görüşü yayıldı. İşçi sınıfı yeniden sorgulandı ve yeni toplumsal hareketler ortaya çıktı. Laclau ve Mouffe, devrime hayır demeye başladı.
Bu süreç göz önüne alındığında, Marksizm'in, işçi sınıfının iktidarı alması mücadelesinden uzaklaştıkça, Marksizm olmaktan çıktığı gerçeğine vurgu yapmak yerinde olur. 20. yüzyılın siyasal gelişmeleri, Marksist kuramcıların, siyasetle aralarındaki açının genişlediğini de göstermektedir. Bu açı, kimi özel/yerel gelişmelere karşın, dünya ölçeğinde bugün de "kabul edilebilir olan"ın ötesinde bir genişliktedir.
Günümüzde, özellikle (halen direnen Küba dışındaki) sosyalist ülkelerin çözülüşüyle birlikte, Marksizm'in tarihsel geçerliliğinin sorgulanması girişimleri, akademik çevrelerde ve "post-modernizm" olarak adlandırılan açılımlarla boyut kazansa da, teorik/entelektüel derinliği, yaşamı çözümleyebilme gücü ve toplumsal dönüşümlere kaynaklık edebilme potansiyeli açısından, (lehte ya da aleyhte) tüm siyasal-düşünsel konumlanışlarda etkisini gözlemlemek halen mümkündür ve eşit ve özgür bir insanlık ütopyasını gerçekleştirmek için insanlığın geliştirdiği en güçlü çıkışlardan biri olarak değerini ve önemini korumaktadır.