- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
III. Ahmedin 1718-1730 tarihleri arasında ve Nevşehirli İbrahim Paşanın sadâreti ile geçen devresine Lale Devri dendiğini daha evvel ifade etmiştik. Acaba bu devir sadece eğlencelerle mi geçmiştir? Bu sorunun cevabı verilmelidir.
Eski adı Muşkara olan ve İbrahim Paşanın gayretiyle köyden şehire dönüşen Nevşehirde doğan İbrahim Paşa, 1689 yılında Saraya intisap etmiş ve 1717 yılında III. Ahmedin kızı Fatma Sultân ile de evlenince iyice Padişahm gözüne girmeye başlamıştır. III. Ahmedin çok güvendiği İbrahim Paşa, Mayıs 1718 tarihinde sadrazamlığa getirilmiştir. Kendisi tamamen sulh taraftarı ve sakin yaşamayı seven bir insandır. III. Ahmedin de şahsiyeti buna uyum sağlayınca, bu dönem Lale devri olarak tarihe geçmiştir.
Bu dönem sadece eğlence ile geçmemiştir. Zira Matbaanın açılması başta olmak üzere, Osmanlı Devletinin fikir ve kültür hayatına dair çok önemli katkılar bu devirde sağlanmıştır.
Evvela, kendisi de tahsilli olan İbrahim Paşa, ilim ve sanat adamlarını sonuna kadar desteklemiştir. Eğer Osmanlı vekâyinüvislerinin İbrahim Paşa dönemini anlatan yüzlerce sayfalık tarih kitaplarını ve mesela Çelebizâdenin Râşid Tarihi Zeylini incelerseniz, hem Padişahm ve hem de İbrahim Paşanın dinî ilimler ve diğer ilimlerde uzman olan âlimlerle hususi dersler düzenlediğini, tanzim edilen ziyafetlerde Şeyhülislâm ve benzeri şahsiyetlerin daima hazır bulunduğunu görürsünüz.
İkinci olarak, Damad İbrahim Paşa tarihe çok meraklı olduğundan, Osmanlı ve Türk Tarihi ile ilgili en önemli çalışmalar bu dönemde yapılmıştır. Aynînin IkdülCümân isimli meşhur tarihi, Hondmirin Farsça çok geniş bir tarih olan HabîbüsSiyer adlı eseri, Mevlevi Ahmed Dedenin CâmiudDüvel adlı muazzam eseri, hep bu dönemde kurulan ilim heyetleri tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.
Üçüncü olarak, Damad İbrahim Paşanın bir küçük köy olan Muşkarayı bir şehir haline getirerek imar etmesi, başta İstanbuldaki DârülHadis Medresesi olmak üzere çok sayıda vakıf eserler meydana getirmesi, başta çinicilik olmak üzere kaybolmaya yüz tutan bazı Türk sanatlarını ihyaya çalışması ve nihayet Matbaa gibi önemli bir müesseseyi yerleştirmesi, onun sadece eğlence ve ziyafetlerle vakit geçirmediğini açıkça göstermektedir.
Dördüncü olarak, Nedim, Seyyid Vehbi, Tarihçi Râşid, Nahîfî ve Ahmed Neylî gibi edip ve şairler, Damad İbrahim Paşanın himayesiyle ölmez eserlerini vermişlerdir.
Osmanlı Devleti, ilim ve teknoloji konusunda, Gerileme Devrinden beri, ilk defa bu dönemde Avrupayı takip eder hale gelmiştir. Ayrıca devleti idaresinde Sokullu ve Köprülüye ulaşması mümkün olmayan bu devlet adamının, İslâmi açıdan istikameti ve dindarlığı itibariyle onlar gibi olduğu tarihçilerin verdiği bilgiler arasındadır
Kaynak : Prof.Dr. Ahmet Akgündüz