• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Kur'ân'ın sünnete teşviki

Üyelik Tarihi
27 Ocak 2014
Konular
336
Mesajlar
371
MFC Puanı
10
Sahabe, sünnetin ehemmiyetini çok iyi kavramıştı. Çünkü Kur'ân-ı Kerim, Allah Resûlü'ne iniyor, O'nun tarafından tebliğ ediliyor, açıklanıyor ve yaşanıyordu ki, anlamanın bütün faktörleri mevcuttu.

Ve Kur'an, "(Farz, vacib, sünnet, müstehab, âdâb adına) Resûl size ne getirmişse onu alın ve sizi neden men ediyorsa, ondan da kaçının." (Haşr Sûresi, 59/7) buyuruyordu. Devamında, "Allah'tan korkun!" diyerek, bunun bir takva meselesi olduğunu ve kılı kırk yaran bir hassasiyetle görülüp gözetilmesi gerektiğini hatırlatıyordu.
Sahabe bunu çok iyi anlıyor ve Resûlullah'ın her sözüne, her fiil ve takrîrine uymakla takvanın kazanılabileceğini, yani Allah'ın vikayesine girilebileceğini düşünüyor ve hayatını hep O'nun vesâyetinde sürdürüyordu.
Keza, "Şüphesiz, Resûlullah'ta sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü uman ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir misal vardır." (Ahzab Sûresi, 33/21) âyet-i nurefşânı, şu eğri büğrü yollarda, şu binbir badire içinde, şu iç içe handikaplar ağında ve gaileli yürüyüşte ancak Resûlullah'ın sünnetine temessükle sahil-i selâmete çıkılabileceğini ilan ediyordu ki, O'nu bulan ve uğrunda seve seve can veren sahabe-i kiram hazeratı, ancak O'nun gemisine binmekle kurtulunacağını ve ötelerde O'nun gözlerinin içine bakılıp, O'nun işaretlerine göre hüküm verileceğini, kendisine, "Bunlar için sen ne diyorsun yâ Muhammed?" diye sorulduğunda, O'nun, başını yere koyup, "Ümmetî! Ümmetî!" diye onları isteyeceğini ve kendisine Huzur-u İzzet'ten hitap tecellî edip, "Yâ Muhammed, kaldır başını, iste verilecek, şefaat et kabul olacak!" (Buhârî, tefsir (2) 1; Müslim, iman 322) denileceğini çok iyi biliyorlardı ve âdeta, ellerindeki Cennet'e girme varakalarını O'na vize ettirir gibi, O'nun kapısına yöneliyor.. berzahta, mahşerde, sıratta O'nun tanımadığı kişilerin takılıp yollarda kalacağından derin endişe duyuyorlardı.
Bu itibarla, O'nun attığı her adımı, her hareketi, söylediği her sözü yüz işmizazlarına, tebessümlerine ve el işaretlerine varıncaya kadar takip ediyor, belliyor, yaşıyor ve naklediyorlardı. Zaten, bizzat O'nun fem-i mübarekinden şu müjdeyi de işitmişlerdi ki, başka türlü hareket etmeleri de mümkün değildi: "Allah, bizden bir söz işitip onu muhafaza edenin ve sonra da bir başkasına tebliğ edenin yüzünü (bazı yüzlerin ağarıp, bazılarının kararacağı günde) ak etsin ve güldürsün!" (Tirmizî, ilim 7; Ebû Dâvûd, ilim 10)
 
Üst