Kur'an'ı anlamak için sünneti yaşamak gerekiyor
Cenâb-ı Hak, ayet-i kerimede Ey Resulüm de ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin! buyuruyor. İlahiyatçılar, son dönemde Kuran bana yeter, hadis ve sünnetlere nasıl güvenebiliriz gibi yaklaşımlarla sünnet ve hadisin reddedilerek dinin yeterince idrak edilemediğini ifade ediyor.
Ramazan ayı ile birlikte Kuran-ı Kerim iklimi, Müslümanların dünyasını da kuşattı. Müminler, mukabele ve meal-tefsir okumalarıyla Kuranı yaşama gayretleri sergiliyor. Ancak kimi Müslümanlar, Kuran-ı rehber edinmenin ötesinde Peygamber Efendimizin (sas) sünnet ve hadisini reddederek, Sadece Kuranda gördüğüme inanırım gibi bir yaklaşım sergiliyor. Oysaki Allahu Teâla, Resûlüne uymanın farz olduğunu ayetlerde açıkça bildiriyor. Haşr Sûresindeki Peygamber size ne verirse onu alın, neyi men ederse onu bırakın. uyarısına rağmen, hicrî birinci asrın son çeyreğinde Kuran Müslümanlığı iddiasının ortaya çıktığını hatırlatan ilahiyatçı Prof. Suat Yıldırım, o dönemde henüz hayatta olan birkaç sahabenin uyarısıyla bu düşüncenin bertaraf edildiğini aktarıyor. Kuranı yüzeysel anlayan birtakım şahıslar, Kuranda lüzumlu her şeyin bildirildiğine, ayetlerinin iyice açıklandığına, rehber olarak yeterli olduğuna dair ayetler var. Bunlar, Kuran dışında bir kaynağa ihtiyaç olmadığını bildiriyor. Öte yandan, Kuranın metni kesindir. Hâlbuki hadislerin nakli kesin değildir. Mütevatir (kesin) hadislerin sayısı yirmiyi bile bulmaz. Kesin olmayan hadislerle Kuranı açıklamak doğru olmaz. iddiasında bulunuyor. Prof. Dr. Yıldırım, bu iddianın temelsiz olduğunu, Allah ve Resûlünü (sas) ayırmak isteyenlerin ortaya çıkacağını İlahî Beyana dayanarak açıklıyor: Kuranda O kimseler ki Allahı da, resullerini de tanımaz ve Allah ile resullerinin arasını açmak isterler ( ) İşte bunlar kâfirlerin ta kendileridir. buyruluyor. Hadisleri kabul etmemek, Hz. Peygamberin (sas) risaletini iptal etmek, onun Allah ile münasebetini kesmek manasına gelir. Efendimiz de (sas) şu sözleriyle tehlikeyi haber vermiştir: Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kuran ve onun bir misli daha verildi. Karnı tok bir hâlde rahat koltuğunda kurularak: Şu Kurana sarılınız; onda helâl olarak ne görmüşseniz onu helâl kabul ediniz, neyi de haram görmüşseniz onu haram biliniz. diyecek bazı kimseler çok geçmeden gelecektir.
Hadis profesörü Yıldırım, Efendimizin (sas) Kurandaki birçok mücmel ayeti, uygulamaya dair hükümleri açıkladığını ifade ediyor. Kuranın emrettiği en temel ibadetin namaz olduğunu ama hadisler olmaksızın farzın nasıl uygulanacağını kişilerin bilemeyeceğini aktaran Yıldırım, Namazın kıyam, kıraat, rükû, sücud gibi rükünleri nelerdir? Rekât ne demektir? Bu rükünleri ne miktar yapmak gerekir? gibi soruların cevabını bilmenin mümkün olmayacağını ifade ediyor. Sabah namazının farzının iki, öğlenin dört, akşamın üç rekât olduğunun Kuranda bulunamayacağını ifade eden Yıldırım, sözlerine şöyle devam ediyor: Keza ayette Allah Teâlâ Namaza kalktığınızda yüzünüzü, dirseklere kadar kollarınızı ( ) yıkayın buyurarak abdest almayı emrediyor. Peygamberimizin (sas) sözlü açıklaması ve uygulaması ile öğreniyoruz ki, abdest bozulmadığı müddetçe birden fazla namaz kılınabilir. Yoksa her namaz için ayrı abdest almanın farz olduğu anlaşılırdı.