İnsan olarak hepimiz ilâhî hitabın, yani Kuran-ı Kerimin birer muhatabıyız Yüce Kitabımızı manasını bilmeden de olsa okumak, güzel ve sevabı büyük bir ibadet Ama Rabbimizin mesajını anlayarak, ibret alarak, tefekkür ederek okumak ise elbette bambaşka Fakat Kuran Arapça O halde ne yapmalı? Bir çözüm gibi görünen mealinden Kuranı anlama çabası yeterli mi?
Arapça bilmeyen bir kişinin doğrudan Kurana muhatap olması demek, onu yüzünden okumak ile yetinmesi demek Zaten halkımız arasında en yaygın okuma çeşidi de bu Kuran okuyanlarımızın çoğunluğu, bir hatim tamamlama veya cuma geceleri ölülerinin ruhuna bir Yasin okuma sevabıyla yetinmek durumundalar
Günümüzde her ne kadar tartışmaya açılmak istense de, alimlerimizin görüş birliği ile kabul edilmektedir ki, Kuranın kendi okunuşu ile ibadet edilir Yani ibadet dili, bizatihi Kuran lafzıdır Dolayısıyla onu yüzünden okumak suretiyle de ondan feyz alınır Bu, kimsenin küçümseyemiyeceği derecede önemli bir ibadettir Fakat Kuranın indiriliş gayesini böyle bir çerçeveyle sınırlandırmak da mümkün değil Merhum Mehmet Akifin deyişiyle:
İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin!
Ne mezarlıklarda okunmak, ne de fal bakmak için!
Gerçekte Kuran, kendi ifadesiyle bir rehber, bir kurtuluş olmak üzere indirilmiştir Bu da ancak anlamakla, tabi olmakla veya anlayanlara ve tabi olanlara uymakla mümkün
Kuranın anlaşılması için Arapça bilmek şüphesiz çok önemli Fakat bilmemek bir engel değil Aslında Arapça bilmek, Kuranı anlamada tek başına yeterli de değil
Arapça bilmemek, Kuranı anlamaya engel değil dedik
Çünkü asırlar boyunca alimlerimizin büyük bir vukufiyet ve titizlikle hazırladığı tefsirler bulunuyor
Kuran tercümeleri veya meallere gelince; Türkçe olduğu gibi, daha birçok dilde Mukaddes Kitabımızın tercümeleri var Bunların birçok açıdan faydalı olduğu da biliniyor Fakat, bütün ilim erbabınca ittifakla kabul edilen çok önemli bir husus şu ki, hiçbir tercüme aslının aynısı değildir
Mesela, Fransızca yazılan bir şiir Türkçeye tercüme edildiğinde, o şiirin Fransızcadaki aslıyla aynı olduğu iddia edilebilir mi? Hele de şiiri şiir yapan ahenginin, Fransızcaya özgü söz sanatlarının aynen uyarlandığını iddia etmek gülünç olmaz mı? Herhangi bir dildeki bir şiiri, diğer bir dile tercüme eden 10 mütercim varsayalım Bunların hepsinin tercümeleri birbirinden farklı olur ve hiç birinin tercümesi, aslının aynısıdır denilemez Bu durum, tercüme işleminin tabii bir sonucu
Tercümenin örneklediğimiz bu kaçınılmaz özelliği, şüphesiz Kuran-ı Kerim için de geçerli Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilmiş olan 70-80 civarındaki Kuran-ı Kerim tercümelerinin herbirinin diğerlerine göre farklı özellikleri soz konusu Her mütercim, Arapçaya ve Türkçeye hakimiyet derecesine göre bir tercüme gerçekleştirmiş Her birinin vukuf derecesi farklı olduğu için, tercümelerinin de farklı olması normal Yine tabii olarak onların hiç birinin tercümesi Kuranın ve dolayısıyla Allahu Tealânın murad ettiği mananın aynısı olamaz
Durum böyle olunca, sadece meal (tercüme) okumak ile yetinmek, birçok sakıncayı beraberinde getirir Çünkü meal, orijinal ifadedeki her bir kelimenin başka bir dildeki karşılığını koymak suretiyle yapılan en kısa tercüme şeklidir Böyle bir anlayışla Kuran-ı Kerimin tercüme edilmesi, ondaki engin manaların yeterince ifade edilebilmesini mümkün kılamaz Çünkü o, ilahî bir metin İnsanüstü ifade mükemmelliğine sahip mucize bir kelâm
Kuran-ı Kerimin bu özelliklerinin başka bir dile aktarılmasının imkansızlığının yanı sıra, ayetlerin indiriliş sebebi, Hz Peygamber (AS) Efendimizin ve Ashab-ı Kiramın açıklayış biçimi gibi Kuranı anlamada birçok vazgeçilmez unsuru mealle verebilmek de mümkün değil Dolayısıyla Kuranın en kısa şekilde tercüme edilmeye kalkışılması, ondaki ilâhî muradın tam olarak ifade edilebilmesi ve anlaşılabilmesi için yeterli olamaz Hatta Allahu Tealânın muradının yanlış anlaşılması tehlikesi ortaya çıkar
Bu durumda, Kuranın muteber tefsirlerine müracaat edilmesi kaçınılmaz olur Elmalılı Hamdi Yazır merhumun Hak Dini Kuran Dili gibi doğrudan Türkçe yazılmış birçok güzel tefsir olduğu gibi, Arapça tefsirlerin önemli bir kısmı da tercüme edilmiş bulunuyor İbn-i Kesirin, Razînin ve Kurtubînin tefsirleri bunlar arasındadır
Yine bu konuda eklenmesi gereken çok önemli bir nokta da şudur: Sadece Kuran ve tefsirlerinin okunması da yeterli değil Kuranı öğrenmenin en iyi yolu, ehil alimlerden ders almaktır Bu mümkün değilse, en azından tereddütte kaldığımız meselelerde alimlere sık sık başvurulmalıdır Hatta mümkünse onlardan, usül ve metodoloji öğrenilmelidir
Sonuç olarak, Kuranı anlamada mealler yeterli görülmemeli; öncelikle ve mümkünse alimlerden ders alma yoluna gidilmelidir Bunun mümkün olmadığı durumlarda, meal ile birlikte Türkçe yazılmış veya Türkçeye tercüme edilmiş tefsirlerdeki izahlar dikkate alınmalıdır
Ve unutulmamalıdır ki, Allahın Kelâmını doğru anlayabilmenin vazgeçilmez unsuru, okumanın yanında tefekkür etmek, ibret almak, yaşamak ve Kuranı yaşayanlarla birlikte olmaktır
Arif Gezer
Arapça bilmeyen bir kişinin doğrudan Kurana muhatap olması demek, onu yüzünden okumak ile yetinmesi demek Zaten halkımız arasında en yaygın okuma çeşidi de bu Kuran okuyanlarımızın çoğunluğu, bir hatim tamamlama veya cuma geceleri ölülerinin ruhuna bir Yasin okuma sevabıyla yetinmek durumundalar
Günümüzde her ne kadar tartışmaya açılmak istense de, alimlerimizin görüş birliği ile kabul edilmektedir ki, Kuranın kendi okunuşu ile ibadet edilir Yani ibadet dili, bizatihi Kuran lafzıdır Dolayısıyla onu yüzünden okumak suretiyle de ondan feyz alınır Bu, kimsenin küçümseyemiyeceği derecede önemli bir ibadettir Fakat Kuranın indiriliş gayesini böyle bir çerçeveyle sınırlandırmak da mümkün değil Merhum Mehmet Akifin deyişiyle:
İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin!
Ne mezarlıklarda okunmak, ne de fal bakmak için!
Gerçekte Kuran, kendi ifadesiyle bir rehber, bir kurtuluş olmak üzere indirilmiştir Bu da ancak anlamakla, tabi olmakla veya anlayanlara ve tabi olanlara uymakla mümkün
Kuranın anlaşılması için Arapça bilmek şüphesiz çok önemli Fakat bilmemek bir engel değil Aslında Arapça bilmek, Kuranı anlamada tek başına yeterli de değil
Arapça bilmemek, Kuranı anlamaya engel değil dedik
Çünkü asırlar boyunca alimlerimizin büyük bir vukufiyet ve titizlikle hazırladığı tefsirler bulunuyor
Kuran tercümeleri veya meallere gelince; Türkçe olduğu gibi, daha birçok dilde Mukaddes Kitabımızın tercümeleri var Bunların birçok açıdan faydalı olduğu da biliniyor Fakat, bütün ilim erbabınca ittifakla kabul edilen çok önemli bir husus şu ki, hiçbir tercüme aslının aynısı değildir
Mesela, Fransızca yazılan bir şiir Türkçeye tercüme edildiğinde, o şiirin Fransızcadaki aslıyla aynı olduğu iddia edilebilir mi? Hele de şiiri şiir yapan ahenginin, Fransızcaya özgü söz sanatlarının aynen uyarlandığını iddia etmek gülünç olmaz mı? Herhangi bir dildeki bir şiiri, diğer bir dile tercüme eden 10 mütercim varsayalım Bunların hepsinin tercümeleri birbirinden farklı olur ve hiç birinin tercümesi, aslının aynısıdır denilemez Bu durum, tercüme işleminin tabii bir sonucu
Tercümenin örneklediğimiz bu kaçınılmaz özelliği, şüphesiz Kuran-ı Kerim için de geçerli Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilmiş olan 70-80 civarındaki Kuran-ı Kerim tercümelerinin herbirinin diğerlerine göre farklı özellikleri soz konusu Her mütercim, Arapçaya ve Türkçeye hakimiyet derecesine göre bir tercüme gerçekleştirmiş Her birinin vukuf derecesi farklı olduğu için, tercümelerinin de farklı olması normal Yine tabii olarak onların hiç birinin tercümesi Kuranın ve dolayısıyla Allahu Tealânın murad ettiği mananın aynısı olamaz
Durum böyle olunca, sadece meal (tercüme) okumak ile yetinmek, birçok sakıncayı beraberinde getirir Çünkü meal, orijinal ifadedeki her bir kelimenin başka bir dildeki karşılığını koymak suretiyle yapılan en kısa tercüme şeklidir Böyle bir anlayışla Kuran-ı Kerimin tercüme edilmesi, ondaki engin manaların yeterince ifade edilebilmesini mümkün kılamaz Çünkü o, ilahî bir metin İnsanüstü ifade mükemmelliğine sahip mucize bir kelâm
Kuran-ı Kerimin bu özelliklerinin başka bir dile aktarılmasının imkansızlığının yanı sıra, ayetlerin indiriliş sebebi, Hz Peygamber (AS) Efendimizin ve Ashab-ı Kiramın açıklayış biçimi gibi Kuranı anlamada birçok vazgeçilmez unsuru mealle verebilmek de mümkün değil Dolayısıyla Kuranın en kısa şekilde tercüme edilmeye kalkışılması, ondaki ilâhî muradın tam olarak ifade edilebilmesi ve anlaşılabilmesi için yeterli olamaz Hatta Allahu Tealânın muradının yanlış anlaşılması tehlikesi ortaya çıkar
Bu durumda, Kuranın muteber tefsirlerine müracaat edilmesi kaçınılmaz olur Elmalılı Hamdi Yazır merhumun Hak Dini Kuran Dili gibi doğrudan Türkçe yazılmış birçok güzel tefsir olduğu gibi, Arapça tefsirlerin önemli bir kısmı da tercüme edilmiş bulunuyor İbn-i Kesirin, Razînin ve Kurtubînin tefsirleri bunlar arasındadır
Yine bu konuda eklenmesi gereken çok önemli bir nokta da şudur: Sadece Kuran ve tefsirlerinin okunması da yeterli değil Kuranı öğrenmenin en iyi yolu, ehil alimlerden ders almaktır Bu mümkün değilse, en azından tereddütte kaldığımız meselelerde alimlere sık sık başvurulmalıdır Hatta mümkünse onlardan, usül ve metodoloji öğrenilmelidir
Sonuç olarak, Kuranı anlamada mealler yeterli görülmemeli; öncelikle ve mümkünse alimlerden ders alma yoluna gidilmelidir Bunun mümkün olmadığı durumlarda, meal ile birlikte Türkçe yazılmış veya Türkçeye tercüme edilmiş tefsirlerdeki izahlar dikkate alınmalıdır
Ve unutulmamalıdır ki, Allahın Kelâmını doğru anlayabilmenin vazgeçilmez unsuru, okumanın yanında tefekkür etmek, ibret almak, yaşamak ve Kuranı yaşayanlarla birlikte olmaktır
Arif Gezer