halukgta
MFC Üyesi
-
- Üyelik Tarihi
- 26 Ağu 2011
-
- Mesajlar
- 320
-
- MFC Puanı
- 29
Bugün sizlerle, Yaradan acaba Kur’an da kadını ve erkeği nasıl anlatmış, ikisi arasında bir ayrım yaparak, erkeği daha mı üstün göstermiş, onu anlamaya çalışacağız. Yazı biraz uzun ama lütfen konuyu anlamak istiyorsak, sabırla okuyalım. Gerçekten söylendiği gibi Kur’an erkeğe önem vermişte, kadını ikinci plana mı itmiş, şahitlik olarak bir erkeğin iki kadına eşit olduğunu mu anlatmaya çalışmış, ya da kadın mirastan her zaman erkekten daha az mı almalı demiş? Erkeğin haklarını, her zaman kadının haklarından daha mı üstün olarak anlatmış, daha doğrusu Kur’an erkeği yüceltip, kadını yermiş mi, onu araştırmaya çalışacağız Kur’an dan.
Tam bunları söylerken, bazı uydurma hadisler geldi aklıma. Doğrusu bunları hiç yazmak istemiyorum, ama hatırlatmakta bence biraz yarar var sanırım. Bizleri dünyaya getiren analarımıza, kadınlarımıza, Kur’an dan nasibini almayanlar, bakın neler söylemişler, hem de peygamberimize iftira atarak onun üstünden bu sözleri naklederek. Önce kısaca onlara bakalım, daha sonra bizlerin rehberi KUR’A NA danışalım, bakalım aşağıdaki sözleri onaylıyor mu?
1.Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim. Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852
2.Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239
3.Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. Hafız Zehebi Büyük Günahlar Sayfa 187
4.Kadınların dinleri ve akılları eksiktir. Sahihi Buhari
5.Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. Sahihi Buhari.
6.Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm. Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003
7.Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer. Riyazus salihin.
8. Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir. Kadınlara Dini Bilgiler sayfa:88
Yukarıda verdiğim birkaç örnek bile geleneğin, yani mezheplerin, hadislerin kadın üzerindeki bakış açısını göstermektedir. Böyle bir düşünce ve baskının ürünü sonucunda, acaba kadın gerçek yerini almış mıdır dersiniz İslam toplumunda? Yorum sizlerin.
Şimdide Rabbin gönderdiği ve de sorumlu tuttuğunu söylediği Kur’ana bakalım, acaba Kur’an kadın ve erkek arasında gerçekten ayrım yapıp, erkekten yana mı tavır almıştır, yoksa tam tersine kadının yanında mı yer almıştır, hep birlikte inceleyelim ve ayetleri etki altında kalmadan düşünelim.
Yüce Rabbimiz Kur’an da kadınlardan bahsederken, çok ilginç örnekler verir. Örneğin peygamber olmasına rağmen Nuh peygamber ile lut peygamberin eşlerinin kendilerine tam iman etmeyip, onun istemediği şeyleri yaparak, yoldan çıkmalarını örnek verir ve derki, onları benim azabımdan kimse kurtaramaz. Sonunda da peygamber olmasına rağmen, eşleri dahi kendilerini kurtaramayıp, Allah ın nasıl cezalandırdığı anlatılır.
Bunun tam tersi örneğini de verir Kur’an. Firavunun iman etmediği ve kendisini tanrı ilan etmesine rağmen, eşinin Allah a iman eden ve her şeyi Allah için terk eden bir hanif kul olduğu anlatılır. Burada anlatılmak istenen, herkesin yaptıklarından hesaba çekileceği ve kimsenin kimseye fayda sağlayamayacağı anlatılmak istenir.
Yine çok özel bir kadın olarak Kur’an Hz. İsa nın annesi Meryem anamızdan bahseder, hatta onun annesini de anlatır. Çok özel bir değerle anlatılan bu kadınların nasıl mükâfatlandırıldığı da çok dikkat çekicidir. Bakın Rabbim Meryem anamızı, yani bir kadını nasıl bir mertebeye oturtuyor.
(Ali İmran 42: Bir de melekler şöyle demişlerdi: “Ey Meryem, Allah seni seçti. Seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınları üstüne yüceltti.)
Meryem anamızın, bir erkek olmadan da Rabbin emriyle evlat sahibi olunacağı, aslında erkeklerin üstünlük taslamalarına da ibretlik bir ders taşır. Onun sabrı anlatılır ve övgüyle bahsedilir. Yine Musa peygamberimizin çocukluğunu anlatır Kur an. Lütfen dikkat edin, babasına değil annesine vahye dilerek, çocuğu bir ırmağa bırakılması emredilir. İşte burada çocuğunun kurtarılması için bir annenin nelere katlanacağı anlatılır. Çocuk nehre bırakılacak ve kurtarılacağı söylendiğinde de, bu emir yerine tereddütsüz getirilecektir, ana tarafından. Acaba neden babasına değil de, annesine vahye diliyor dersiniz? Burada annenin evlat sevgisi babadan daha üstün olduğunu anlatıyor aslında Rabbim bana göre. Bu kadar güzel örnekleri veren Allah, acaba kadın ve erkeği ayırt edip, erkeği daha üstün tutar mı sizce. Şimdide onu araştıralım ayetlerde.
(Hucurat 13: Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.)
Önce yukarıdaki ayete bir bakalım. Yaratan bizleri erkek ve dişi olarak yarattığını söylüyor ve hiçbir ayrım yapmadan sonunda ne diyor lütfen dikkat.
(Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır.)
Demek ki Allah katında seçkin, yani özel bir konumda olmak, erkek olmakla değil, sakınılması yani Allahın yasakladığı şeylerden uzak durmakla oluyormuş. Şimdide şu ayete bakalım.
(Mümin 40: Kötü bir iş yapan, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar.)
Allah dikkat ederseniz, mükâfatlandıracağını cennete, yine hiç ayrım yapmadan, mümin olarak iyi işler yapan kadın ya da erkek hepsini sokacağını açıkça söylüyor. Şimdi yazacağım bu ayet ise herkesin kendisine, kazandığından ayrı bir pay olduğunu, bakın ne güzel açıklıyor.
(Nisa sur.32: Allah'ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var. Allah'tan, O'nun lütfunu isteyin! Allah, her şeyi iyice bilmektedir.)
Şu ayete de lütfen dikkatle bakalım.
(Nisa 124: Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.)
Demek ki önemli olan, hayra ve barışa yönelik işler yapmak, ister erkek ol, isterse kadın.
(Tevbe sur. 71: Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır…..)
(Aliimran 195: Rableri onlara cevap verdi: “Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz…….)
Bu ayette ise mümin erkek ve kadın birbirinin dostlarıdır diyor, acaba hangi dost kendi arasında sen üstünsün ben üstünüm çekişmesine girer dersiniz? Erkek ya da kadın, hiçbir çalışanın boşa çıkarılmayacağının müjdesini Yaradan veriyor, acaba ayrım olsaydı böylemi olurdu.
Şimdide günümüzde çok tartışılan bir konuyu, Kur’an dan açıklığa kavuşturmaya çalışalım. Önce şunu düşünmenizi istiyorum, çünkü Yaradan Kur’an da her şeyden o kadar güzel bahsetmiş ki, hiçbir açık kapı bırakmamış. Düşünmenizi istediğim şey acaba hangimiz, ölümün bizlere geleceğini düşünüp de, biran evvel vasiyet edelimde, öldükten sonra kimlere nasıl ve ne kadar miras bırakılacak belli olsun, diye düşünürüz?
Ya da bunu ne zaman yapmamız gerekir dersiniz? Kırk yaşında mı, elli yaşında mı, altmış yaşında mı, yoksa daha sonraki yıllarda mı yapmalıyız? Acaba ne zaman öleceğimizi düşünebiliyor muyuz ki bir vasiyette bulunmayı aklımıza getirelim. İşte Yüce Rabbimiz tüm bunları hesap ederek, her iki durum hakkında da açıklama yapmıştır. Kur’an bakın önce nasıl bu konuda bizleri uyarıp bir vasiyette bulunmamızı öncelikle istiyor. Çünkü geride yalnız eş ya da çocuklar değil, başka yakınlarımız ve akrabalarımızda olabilir düşüncesiyle. Şimdi bu ayetlere göz atalım.
(Bakara sur.180: Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur. 181: Kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse hiç kuşkusuz bunun günahı onu değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir. 182. Kim vasiyet edenin haksızlığa sapmış veya günah işlemiş olmasından endişelenip de ilgililerin arasını bulursa, ona günah yoktur. Allah çok affedici, çok merhamet edicidir.)
( Maide sur. 106: Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızdan iki kişi. Bunları namazdan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız şöyle yemin ederler: "Vallahi, yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret karşılığı satmayacağız, Allah'ın tanıklığını saklamayacağız. Çünkü böyle yaparsak mutlaka günahkârlardan oluruz.)
Demek ki Allah önce emrettiği ve Allah tan korkan, yani adaleti sağlamak isteyenler için üzerine bir borç olarak, vasiyet etmemizi istiyor. Ayrıca vasiyet ederken nasıl tanık tutmamız gerektiğini de, ne kadar güzel açıklıyor.
(Nisa suresi 7: Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır.)
Şimdide bu ayete lütfen dikkat edelim ve o devri düşünelim. Kadınların parayla alınıp satıldığı o dönemde dahi Rabbimiz, kadınları nasıl erkek ve kadın eşit tutuyor ve bakın ne söylüyor. Ana baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır derken, devamında ise çok güzel bir açıklama getiriyor ve bakın ne söylüyor, acaba erkeğin yarısını mı diyor, ya da daha azımı diyor?
( onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır.)
Demek ki bir pay ona da var, hatta çok ilginçtir azıda olabilir çoğu da, ama ona da bir pay var diyerek, onunda adaletli bir hisse almasını nasılda garanti ediyor.
Şimdide bu ayetler ışığında, günümüzde yukarıdaki ayetleri hiç görmeden yorum yaptıkları ayete gelelim. Bu ayet hiç vasiyet edemeden ölen insanlara bir tavsiye niteliğinde bir ayettir, burada bile kadının hakkının en az olabilecek, dikkat ediniz tekrar ediyorum, kadının hakkının en az erkeğin yarısı kadarının altına düşmesini engellemek adına yapılmıştır. Yoksa yarısı kadar verin anlamında değil, çünkü yukarıda asıl mirasın, nasıl dağıtılması gerektiği ayetlerini yazmıştık. Asıl yapılması gereken vasiyetti. Hatta azından da çoğundan da verilebileceğini söylüyordu.
(Nisa suresi 11: Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. ……)
Bu ayetin esas amacı, daha önce söylediğim gibi, vasiyet yapmayan insanlara, kadının mirasını korumak ve erkeklerin kadınların hakkını alma ihtimalini en aza indirmek, kadınların hakkını garantiye almak amacını taşımaktadır. Burada Rabbimiz, aslında yine erkekler farkında olmadan, kadınlara iltimas geçmiştir. Miras dan en az erkeğin yarısını garanti ettikten sonra, kadın evlendiğinde kendisine bir mehiri, yani maddi bir menfaat sağlandıktan, bazı şeyler bağışlandıktan sonra evlenme emrini getirmiştir.
Düşünün lütfen, kadının erkekten daha az miras alma durumunda bile ki, bu her zaman olmayabilir en kötü durumda böyledir, buradan eksiği tamamlanmış, hatta erkekten daha fazla olabilecek duruma gelmiştir. Bakın Allah yine miras konusunda başka bir örnek verirken, nasıl vasiyetten bahsediyor, eğer vasiyet yoksa açıkça nasıl dağıtılması gerektiğini anlatıyor.
(Nisa 12: Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden her birine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Âlim’dir, Halim’dir.)
Demek ki Allah önce vasiyeti öneriyor ve bunun üzerimize borç olduğunu söylüyor. Daha sonrada vasiyet etmeyenlere ise, öneride bulunarak kadının da mirastan en az erkeğin payının yarısı kadar almasını garanti ediyor, ama dikkat edin yarısını alır fazla almaz diye kesin hüküm vermiyor, çünkü diğer ayetlerinde kadın için, azını ya da çoğunu da alabilir diye belirtiyordu. Eksik alması durumunda bile, yine kadının bu hakkını evlendiğinde, belki de çok fazlasını alarak, erkekten daha iyi duruma gelebiliyor.
Şimdide yine bazı kesimin, Kur’an da kadının şahitliğinin kabul edilmediği, hatta iki kadın bir erkeğe bedel olarak gösterildiğinin Kur’an da yazdığını söylüyorlar, acaba Rabbimiz böyle mi söylüyor, yoksa ona iftiramı atıyorlar, şimdide ona bakalım.
(Bakara 282: Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir…………..)
Yukarıda yazan ayeti okuyup, konumuz olan kısmı alıntı yapalım.
(Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar.)
Ayette yapılan açıklamaya baktığımızda, Allah ticarette hâkim kişi olarak erkeklerin önce tanık olmasını özenle istiyor. Peki, daha sonra söylediği söze bakalım, yani iki erkek bulamadığınızda bir erkek, iki kadın tanık olmalıdır mı diyor? Yoksa bir erkek iki kadın belirlendikten sonra tanıklık yapılması gerektiğinde, kadınlardan birisi unutur ya da şaşırsa diğeri devreye girsin mi diyor? İşte Kur’anı ve ayetleri kendine uyduranlar, Allahın ne söylemek istediğini değil, nasıl anlamak istediğine göre anlayanlar, ne yazık ki bu inceliği görmezden gelip, bir erkek iki kadına bedeldir deme cehaletini göstermişlerdir.
Allah burada kadını koruma altına alarak, onu yalnız bırakmadan, üzülmesini istemediğinden yanına yardımcı bir güç olması kaydıyla, başka bir kadının olmasını da özellikle istemiştir. Dünyanın erkek hükümranlığında olduğunu düşünün lütfen. Tanık olarak bir kadın ve bir erkek olduğunu da hayal edin. Tanıklık gerektiğinde ve de erkeğin, kadının söylediğinin tersine söylemesi durumunda, tek başına kalan kadına mı inanır toplum, yoksa erkek hâkimiyetindeki erkeğe mi? Ama itiraz durumunda, gerektiğinde iki kadın devreye girmesi halinde, hem kadın yalnız kalıp baskı görmeyecek, hem de gerçekler ortaya çıkacaktır.
Burada anlatılmak istenen, bir erkek karşısında iki kadının şahitliği kabul edilir olması mümkün olmadığı gibi, kadın korunup kollanmaktadır. Birde o devrin kadınını düşünün, parayla alınıp satılan bir meta gibi görülmesi ve gerçek değeri verilmemesi konumunu da göz ardı etmeyiniz.
Demek ki bir erkek, iki kadın sözünden anlamamız gereken, erkeğin karşısında ters bir durumda, kadının tanıklığının tersine hareket edilmesi halinde, kadının yalnız kalmayıp, korunması yalnız bırakılmaması ve tanıklık gerektiğinde çekimser davranmaması için olduğu anlaşılıyor. Yoksa bir kadın ve bir erkek yeterli oluyor.
Şimdide sizlere Kur’an ın kadına ve erkeğe nasıl eşit baktığına, hatta kadının tarafında olduğunu, onun sözüne daha çok önem verildiğini örnek ayetle göstermek istiyorum, önce ayetleri yazalım.
(Nur suresi 6: Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır. 7. Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz söyler.)
Ayeti okuduğumuzda aslında her şey anlaşılıyor, bir erkek kendinden başka şahidi olmayıp, karısına zina suçlaması yaparak, diyelim ayrılmak istedi. Bakın bakalım Yüce Rabbimiz kimin sözünü dinliyor ve ondan yana çıkıyor. Bu ayette erkeğin dört kez yemininden sonra beşincide söylediği, eğer yalan söylüyorsam, Allah ın laneti üzerime olsun demesine rağmen, şimdide bakalım kadına nasıl bir cevap hakkı vermiş. Yoksa erkek böyle söyledi diye kabul edip, kadın cezalandırılmalı hükmünü verip, boşayabilirsin mi demiş?
(Nur sur.8: İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. 9: Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın gazabının kendisi üzerine Olması”nı söylemekten ibarettir.)
İşte Rabbin adaleti ve bakın nasılda suç isnat edilen kadın olmasına rağmen, bu işi yapmadığına yemin eden kadının yanında yer alıyor Allah. Demek ki bu Kur’an, bu din erkek sultasında değil, tam tersine eşit ve kadının da korunmasına daha sıcak yaklaşıyor. Örnekler vermeye devam edelim, acaba Kur’an kadın ve erkeğe farklımı davranıp, erkeğin yanında mı yer alıyor, yoksa bazen tam tersine yukarıda gördüğümüz gibi birazda kadınımı kolluyor.
(Nisa sur. 15: Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.(dışarı çıkarmayın)
Ayete baktığınızda kadınların eş cinsellik yapmaları halinde, önce dört şahit getirilmesi koşulunu koyuyor Allah. Daha sonrada bu kanıtlanmışsa bu işten vazgeçene, Allah doğruya yöneltene kadar evlerin dışına çıkarmayın diyor. Şimdide bu işi yapan yani eş cinselliği erkek yaparsa nasıl davranılmasını istiyor onu görelim.
(Nisa sur. 16: Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.)
Bakar mısınız, Yaradan her iki cins aynı suçu işlemesine rağmen, kadına evde doğru yolu bulana kadar alıkoyma cezası veriyor, erkeğe ise ceza olarak vazgeçene kadar eziyet edilesi emrini veriyor. İşte Rabbin kadını bu halde bile nasıl koruyup kolladığının ve açıkça kadının tarafında olduğunun delilidir. Şimdide açık fuhuş yapan erkek ve kadına bakın nasıl aynı cezayı verilmesini emrediyor hiç ayrım yapmadan.
(Nur sur.2: Zina eden kadınla zina eden erkek... Yüz vuruş vurun her birinin ciltlerine... Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun.)
Şimdide sizlere, Rahmanın kadınlarımıza nasıl önem ve öncelik verdiğini gösteren, bir başka ayeti örnek vermek istiyorum. Peygamberimiz döneminde ailede geçen bir olayın neticesinde kadının şikâyetine derhal cevap veren Rabbim, bakın nasıl ayetini indirmiş hemen. Ama önce ayetin indirilme sebebini kısaca anlatalım.
Bir kadın peygamberimize şikâyete geliyor ve şunu söylüyor? Ben kocamı çok seviyorum, ama kocam bana artık seni anam gibi görmeye başladım diyor, ama ben bunu kabul edemiyorum ve eşim benden bunu öne sürerek boşanmak istiyor diye şikâyete geliyor. O devirde geleneklerinde olan ve kabul gören bir boşanma sebebi olarak, erkekler genelde bunu gösterirler ve boşanırlarmış. Yani erkeğin artık seni anamın sırtı gibi görüyorum, seninle yatamam anlamında imiş. (Bu kelimenin Arapça anlamı ve Kur an da geçen kelimesi ZIHAR) Peygamberimize bu şikâyetini anlatan kadın, ondan bir karar vermesini istemiş. Ama o güne kadar bu konuda herhangi bir ayet inmediğinden de, peygamberimiz karar verememiş ve geleneklerin uygulanacağını söylemiş. Tabii ki bu durumda üzülen kadının feryadını ve duasını o Yüceler yücesi Rabbimiz duymuş, bakın nasıl bir ayet indirerek, kadının tarafını tutan ve bu bahaneyi artık kaldıran ayetini indirmiş.
(Mücadile sur.1: Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, ikinizin karşılıklı konuşmasını işitir. Çünkü Allah en iyi işiten, en iyi görendir.
Mücadile sur.2: İçinizden, kadınlarına zıhar edenlerin, o kadınlar anneleri değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Böyleleri, kabul edilemez bir söz ve boş bir lakırdı sarf ediyorlar. Bununla birlikte Allah, gerçekten çok affedici, çok bağışlayıcıdır)
Bu ayetleri boşuna örneklerle vermiyor Rabbimiz, hepsinden bir ibret ve dersler alınsın istiyor. Şimdide bir başka örneğe bakalım, acaba Yaradan kadının namus konusunda dikkatini çekiyor da, erkeğin dikkatini çekmiyor mu dersiniz? Çünkü her nedense biz erkekler kendimizden bahsetmeyip, suçu kadınlara atarız. Bakalım Allah nasıl ikaz ediyor.
(Nur 30: Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar….Nur 31: Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar……)
Demek ki öyle yağma yok, her iki cinste kendisini haramdan sakınacak. Yaradan asla bahsetmemesine rağmen, biz erkekler kadının saçını namahrem kılarak, onun kıyafetini Allah kesinlikle tarif etmediği halde, ellerine bile yazın eldiven giydirerek, Allah emridir diyenler, bir gün elbette Rabbim e hesap verecektir. Ama her ne hikmetse erkeğin kıyafet serbestliği çok daha rahat ve özgür, buda düşünen bir Müslüman için bir ibrettir.
Yukarıda Allah ın Kur’an da, kadınlarımıza bakış açısını anlatmaya çalıştım. Hata ve eksiklerimden dolayı Rabbim bağışlasın beni. Birilerinin söylediği gibi, kadın ikinci sınıf bir insan değil, tam tersine Rabbin huzurunda anlayana, birinci sınıf insan muamelesi yapıyor ve onun tarafını tutuyor. Bunları anlamak zor değil, yeter ki Kur’anı anlayarak birçok kez okuyalım. O zaman bize anlatılanların nasıl hurafe, dedikodu ve Rabbin sözüyle sanıdan öteye gitmediğini göreceksiniz. Allah yardımcımız olsun. Çünkü günümüzde Kur’an tozlu raflara mahkûm edilerek, siz Kur’anı anlayamazsınız sözleriyle, ona başvurmak yerine, bizi ciltlerce dolusu velilerin rivayet kitaplarına mahkûm ediyorlar. Şu ayeti hiç unutamıyorum, bakın mahşer günü peygamberimiz Rabbim e nasıl seslenecekmiş, bunu bile Allah bizlere hatırlatıyor, ama duyan, ders alan, aklını zerre kadar çalıştıranlar nerede acaba?
(Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. )
Evet, şanı yüce asil peygamberimiz çok doğru, Kur’an üzerinde düşünmedik aklımızı hiç kullanmadık. Allah karşınızda okunan Kur’an sizlere yetmiyor mu diye açıkça söylemesine rağmen, onu dinlemedik, Kur’an da her şey yoktur o özet bilgiyi içerir diyenlere inandık. Ne olur bağışla bizleri Rabbim. Ne olur affet bizleri ve gözlerimizdeki perdeyi, gönüllerimizdeki ve kulaklarımızdaki mühürü kaldır ki, Kur’an gerçeklerini artık görebilelim. Yoksa öyle bir bataklığın içine sürükleniyoruz ki, bir daha çıkış asla mümkün olmayacak. Ne olursun affet ve yardım et bizlere. Sen affedicisin bağışlayıcısın ÂMİN.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
Tam bunları söylerken, bazı uydurma hadisler geldi aklıma. Doğrusu bunları hiç yazmak istemiyorum, ama hatırlatmakta bence biraz yarar var sanırım. Bizleri dünyaya getiren analarımıza, kadınlarımıza, Kur’an dan nasibini almayanlar, bakın neler söylemişler, hem de peygamberimize iftira atarak onun üstünden bu sözleri naklederek. Önce kısaca onlara bakalım, daha sonra bizlerin rehberi KUR’A NA danışalım, bakalım aşağıdaki sözleri onaylıyor mu?
1.Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim. Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852
2.Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239
3.Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. Hafız Zehebi Büyük Günahlar Sayfa 187
4.Kadınların dinleri ve akılları eksiktir. Sahihi Buhari
5.Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. Sahihi Buhari.
6.Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm. Müslim, İman, 34/132 İbn Mace, Fiten 19/4003
7.Bir kadın kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse Cennete girer. Riyazus salihin.
8. Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir. Kadınlara Dini Bilgiler sayfa:88
Yukarıda verdiğim birkaç örnek bile geleneğin, yani mezheplerin, hadislerin kadın üzerindeki bakış açısını göstermektedir. Böyle bir düşünce ve baskının ürünü sonucunda, acaba kadın gerçek yerini almış mıdır dersiniz İslam toplumunda? Yorum sizlerin.
Şimdide Rabbin gönderdiği ve de sorumlu tuttuğunu söylediği Kur’ana bakalım, acaba Kur’an kadın ve erkek arasında gerçekten ayrım yapıp, erkekten yana mı tavır almıştır, yoksa tam tersine kadının yanında mı yer almıştır, hep birlikte inceleyelim ve ayetleri etki altında kalmadan düşünelim.
Yüce Rabbimiz Kur’an da kadınlardan bahsederken, çok ilginç örnekler verir. Örneğin peygamber olmasına rağmen Nuh peygamber ile lut peygamberin eşlerinin kendilerine tam iman etmeyip, onun istemediği şeyleri yaparak, yoldan çıkmalarını örnek verir ve derki, onları benim azabımdan kimse kurtaramaz. Sonunda da peygamber olmasına rağmen, eşleri dahi kendilerini kurtaramayıp, Allah ın nasıl cezalandırdığı anlatılır.
Bunun tam tersi örneğini de verir Kur’an. Firavunun iman etmediği ve kendisini tanrı ilan etmesine rağmen, eşinin Allah a iman eden ve her şeyi Allah için terk eden bir hanif kul olduğu anlatılır. Burada anlatılmak istenen, herkesin yaptıklarından hesaba çekileceği ve kimsenin kimseye fayda sağlayamayacağı anlatılmak istenir.
Yine çok özel bir kadın olarak Kur’an Hz. İsa nın annesi Meryem anamızdan bahseder, hatta onun annesini de anlatır. Çok özel bir değerle anlatılan bu kadınların nasıl mükâfatlandırıldığı da çok dikkat çekicidir. Bakın Rabbim Meryem anamızı, yani bir kadını nasıl bir mertebeye oturtuyor.
(Ali İmran 42: Bir de melekler şöyle demişlerdi: “Ey Meryem, Allah seni seçti. Seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınları üstüne yüceltti.)
Meryem anamızın, bir erkek olmadan da Rabbin emriyle evlat sahibi olunacağı, aslında erkeklerin üstünlük taslamalarına da ibretlik bir ders taşır. Onun sabrı anlatılır ve övgüyle bahsedilir. Yine Musa peygamberimizin çocukluğunu anlatır Kur an. Lütfen dikkat edin, babasına değil annesine vahye dilerek, çocuğu bir ırmağa bırakılması emredilir. İşte burada çocuğunun kurtarılması için bir annenin nelere katlanacağı anlatılır. Çocuk nehre bırakılacak ve kurtarılacağı söylendiğinde de, bu emir yerine tereddütsüz getirilecektir, ana tarafından. Acaba neden babasına değil de, annesine vahye diliyor dersiniz? Burada annenin evlat sevgisi babadan daha üstün olduğunu anlatıyor aslında Rabbim bana göre. Bu kadar güzel örnekleri veren Allah, acaba kadın ve erkeği ayırt edip, erkeği daha üstün tutar mı sizce. Şimdide onu araştıralım ayetlerde.
(Hucurat 13: Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.)
Önce yukarıdaki ayete bir bakalım. Yaratan bizleri erkek ve dişi olarak yarattığını söylüyor ve hiçbir ayrım yapmadan sonunda ne diyor lütfen dikkat.
(Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır.)
Demek ki Allah katında seçkin, yani özel bir konumda olmak, erkek olmakla değil, sakınılması yani Allahın yasakladığı şeylerden uzak durmakla oluyormuş. Şimdide şu ayete bakalım.
(Mümin 40: Kötü bir iş yapan, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar.)
Allah dikkat ederseniz, mükâfatlandıracağını cennete, yine hiç ayrım yapmadan, mümin olarak iyi işler yapan kadın ya da erkek hepsini sokacağını açıkça söylüyor. Şimdi yazacağım bu ayet ise herkesin kendisine, kazandığından ayrı bir pay olduğunu, bakın ne güzel açıklıyor.
(Nisa sur.32: Allah'ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir pay var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var. Allah'tan, O'nun lütfunu isteyin! Allah, her şeyi iyice bilmektedir.)
Şu ayete de lütfen dikkatle bakalım.
(Nisa 124: Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır.)
Demek ki önemli olan, hayra ve barışa yönelik işler yapmak, ister erkek ol, isterse kadın.
(Tevbe sur. 71: Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır…..)
(Aliimran 195: Rableri onlara cevap verdi: “Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz…….)
Bu ayette ise mümin erkek ve kadın birbirinin dostlarıdır diyor, acaba hangi dost kendi arasında sen üstünsün ben üstünüm çekişmesine girer dersiniz? Erkek ya da kadın, hiçbir çalışanın boşa çıkarılmayacağının müjdesini Yaradan veriyor, acaba ayrım olsaydı böylemi olurdu.
Şimdide günümüzde çok tartışılan bir konuyu, Kur’an dan açıklığa kavuşturmaya çalışalım. Önce şunu düşünmenizi istiyorum, çünkü Yaradan Kur’an da her şeyden o kadar güzel bahsetmiş ki, hiçbir açık kapı bırakmamış. Düşünmenizi istediğim şey acaba hangimiz, ölümün bizlere geleceğini düşünüp de, biran evvel vasiyet edelimde, öldükten sonra kimlere nasıl ve ne kadar miras bırakılacak belli olsun, diye düşünürüz?
Ya da bunu ne zaman yapmamız gerekir dersiniz? Kırk yaşında mı, elli yaşında mı, altmış yaşında mı, yoksa daha sonraki yıllarda mı yapmalıyız? Acaba ne zaman öleceğimizi düşünebiliyor muyuz ki bir vasiyette bulunmayı aklımıza getirelim. İşte Yüce Rabbimiz tüm bunları hesap ederek, her iki durum hakkında da açıklama yapmıştır. Kur’an bakın önce nasıl bu konuda bizleri uyarıp bir vasiyette bulunmamızı öncelikle istiyor. Çünkü geride yalnız eş ya da çocuklar değil, başka yakınlarımız ve akrabalarımızda olabilir düşüncesiyle. Şimdi bu ayetlere göz atalım.
(Bakara sur.180: Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur. 181: Kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse hiç kuşkusuz bunun günahı onu değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir. 182. Kim vasiyet edenin haksızlığa sapmış veya günah işlemiş olmasından endişelenip de ilgililerin arasını bulursa, ona günah yoktur. Allah çok affedici, çok merhamet edicidir.)
( Maide sur. 106: Ey iman edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında, vasiyet zamanı aranızdaki tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızdan iki kişi. Bunları namazdan sonra alıkoyarsınız; kuşkulanırsanız şöyle yemin ederler: "Vallahi, yakınlarımız da olsa yeminimizi hiçbir ücret karşılığı satmayacağız, Allah'ın tanıklığını saklamayacağız. Çünkü böyle yaparsak mutlaka günahkârlardan oluruz.)
Demek ki Allah önce emrettiği ve Allah tan korkan, yani adaleti sağlamak isteyenler için üzerine bir borç olarak, vasiyet etmemizi istiyor. Ayrıca vasiyet ederken nasıl tanık tutmamız gerektiğini de, ne kadar güzel açıklıyor.
(Nisa suresi 7: Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır.)
Şimdide bu ayete lütfen dikkat edelim ve o devri düşünelim. Kadınların parayla alınıp satıldığı o dönemde dahi Rabbimiz, kadınları nasıl erkek ve kadın eşit tutuyor ve bakın ne söylüyor. Ana baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır derken, devamında ise çok güzel bir açıklama getiriyor ve bakın ne söylüyor, acaba erkeğin yarısını mı diyor, ya da daha azımı diyor?
( onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır.)
Demek ki bir pay ona da var, hatta çok ilginçtir azıda olabilir çoğu da, ama ona da bir pay var diyerek, onunda adaletli bir hisse almasını nasılda garanti ediyor.
Şimdide bu ayetler ışığında, günümüzde yukarıdaki ayetleri hiç görmeden yorum yaptıkları ayete gelelim. Bu ayet hiç vasiyet edemeden ölen insanlara bir tavsiye niteliğinde bir ayettir, burada bile kadının hakkının en az olabilecek, dikkat ediniz tekrar ediyorum, kadının hakkının en az erkeğin yarısı kadarının altına düşmesini engellemek adına yapılmıştır. Yoksa yarısı kadar verin anlamında değil, çünkü yukarıda asıl mirasın, nasıl dağıtılması gerektiği ayetlerini yazmıştık. Asıl yapılması gereken vasiyetti. Hatta azından da çoğundan da verilebileceğini söylüyordu.
(Nisa suresi 11: Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. ……)
Bu ayetin esas amacı, daha önce söylediğim gibi, vasiyet yapmayan insanlara, kadının mirasını korumak ve erkeklerin kadınların hakkını alma ihtimalini en aza indirmek, kadınların hakkını garantiye almak amacını taşımaktadır. Burada Rabbimiz, aslında yine erkekler farkında olmadan, kadınlara iltimas geçmiştir. Miras dan en az erkeğin yarısını garanti ettikten sonra, kadın evlendiğinde kendisine bir mehiri, yani maddi bir menfaat sağlandıktan, bazı şeyler bağışlandıktan sonra evlenme emrini getirmiştir.
Düşünün lütfen, kadının erkekten daha az miras alma durumunda bile ki, bu her zaman olmayabilir en kötü durumda böyledir, buradan eksiği tamamlanmış, hatta erkekten daha fazla olabilecek duruma gelmiştir. Bakın Allah yine miras konusunda başka bir örnek verirken, nasıl vasiyetten bahsediyor, eğer vasiyet yoksa açıkça nasıl dağıtılması gerektiğini anlatıyor.
(Nisa 12: Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden her birine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Âlim’dir, Halim’dir.)
Demek ki Allah önce vasiyeti öneriyor ve bunun üzerimize borç olduğunu söylüyor. Daha sonrada vasiyet etmeyenlere ise, öneride bulunarak kadının da mirastan en az erkeğin payının yarısı kadar almasını garanti ediyor, ama dikkat edin yarısını alır fazla almaz diye kesin hüküm vermiyor, çünkü diğer ayetlerinde kadın için, azını ya da çoğunu da alabilir diye belirtiyordu. Eksik alması durumunda bile, yine kadının bu hakkını evlendiğinde, belki de çok fazlasını alarak, erkekten daha iyi duruma gelebiliyor.
Şimdide yine bazı kesimin, Kur’an da kadının şahitliğinin kabul edilmediği, hatta iki kadın bir erkeğe bedel olarak gösterildiğinin Kur’an da yazdığını söylüyorlar, acaba Rabbimiz böyle mi söylüyor, yoksa ona iftiramı atıyorlar, şimdide ona bakalım.
(Bakara 282: Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir…………..)
Yukarıda yazan ayeti okuyup, konumuz olan kısmı alıntı yapalım.
(Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar.)
Ayette yapılan açıklamaya baktığımızda, Allah ticarette hâkim kişi olarak erkeklerin önce tanık olmasını özenle istiyor. Peki, daha sonra söylediği söze bakalım, yani iki erkek bulamadığınızda bir erkek, iki kadın tanık olmalıdır mı diyor? Yoksa bir erkek iki kadın belirlendikten sonra tanıklık yapılması gerektiğinde, kadınlardan birisi unutur ya da şaşırsa diğeri devreye girsin mi diyor? İşte Kur’anı ve ayetleri kendine uyduranlar, Allahın ne söylemek istediğini değil, nasıl anlamak istediğine göre anlayanlar, ne yazık ki bu inceliği görmezden gelip, bir erkek iki kadına bedeldir deme cehaletini göstermişlerdir.
Allah burada kadını koruma altına alarak, onu yalnız bırakmadan, üzülmesini istemediğinden yanına yardımcı bir güç olması kaydıyla, başka bir kadının olmasını da özellikle istemiştir. Dünyanın erkek hükümranlığında olduğunu düşünün lütfen. Tanık olarak bir kadın ve bir erkek olduğunu da hayal edin. Tanıklık gerektiğinde ve de erkeğin, kadının söylediğinin tersine söylemesi durumunda, tek başına kalan kadına mı inanır toplum, yoksa erkek hâkimiyetindeki erkeğe mi? Ama itiraz durumunda, gerektiğinde iki kadın devreye girmesi halinde, hem kadın yalnız kalıp baskı görmeyecek, hem de gerçekler ortaya çıkacaktır.
Burada anlatılmak istenen, bir erkek karşısında iki kadının şahitliği kabul edilir olması mümkün olmadığı gibi, kadın korunup kollanmaktadır. Birde o devrin kadınını düşünün, parayla alınıp satılan bir meta gibi görülmesi ve gerçek değeri verilmemesi konumunu da göz ardı etmeyiniz.
Demek ki bir erkek, iki kadın sözünden anlamamız gereken, erkeğin karşısında ters bir durumda, kadının tanıklığının tersine hareket edilmesi halinde, kadının yalnız kalmayıp, korunması yalnız bırakılmaması ve tanıklık gerektiğinde çekimser davranmaması için olduğu anlaşılıyor. Yoksa bir kadın ve bir erkek yeterli oluyor.
Şimdide sizlere Kur’an ın kadına ve erkeğe nasıl eşit baktığına, hatta kadının tarafında olduğunu, onun sözüne daha çok önem verildiğini örnek ayetle göstermek istiyorum, önce ayetleri yazalım.
(Nur suresi 6: Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır. 7. Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz söyler.)
Ayeti okuduğumuzda aslında her şey anlaşılıyor, bir erkek kendinden başka şahidi olmayıp, karısına zina suçlaması yaparak, diyelim ayrılmak istedi. Bakın bakalım Yüce Rabbimiz kimin sözünü dinliyor ve ondan yana çıkıyor. Bu ayette erkeğin dört kez yemininden sonra beşincide söylediği, eğer yalan söylüyorsam, Allah ın laneti üzerime olsun demesine rağmen, şimdide bakalım kadına nasıl bir cevap hakkı vermiş. Yoksa erkek böyle söyledi diye kabul edip, kadın cezalandırılmalı hükmünü verip, boşayabilirsin mi demiş?
(Nur sur.8: İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. 9: Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın gazabının kendisi üzerine Olması”nı söylemekten ibarettir.)
İşte Rabbin adaleti ve bakın nasılda suç isnat edilen kadın olmasına rağmen, bu işi yapmadığına yemin eden kadının yanında yer alıyor Allah. Demek ki bu Kur’an, bu din erkek sultasında değil, tam tersine eşit ve kadının da korunmasına daha sıcak yaklaşıyor. Örnekler vermeye devam edelim, acaba Kur’an kadın ve erkeğe farklımı davranıp, erkeğin yanında mı yer alıyor, yoksa bazen tam tersine yukarıda gördüğümüz gibi birazda kadınımı kolluyor.
(Nisa sur. 15: Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.(dışarı çıkarmayın)
Ayete baktığınızda kadınların eş cinsellik yapmaları halinde, önce dört şahit getirilmesi koşulunu koyuyor Allah. Daha sonrada bu kanıtlanmışsa bu işten vazgeçene, Allah doğruya yöneltene kadar evlerin dışına çıkarmayın diyor. Şimdide bu işi yapan yani eş cinselliği erkek yaparsa nasıl davranılmasını istiyor onu görelim.
(Nisa sur. 16: Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.)
Bakar mısınız, Yaradan her iki cins aynı suçu işlemesine rağmen, kadına evde doğru yolu bulana kadar alıkoyma cezası veriyor, erkeğe ise ceza olarak vazgeçene kadar eziyet edilesi emrini veriyor. İşte Rabbin kadını bu halde bile nasıl koruyup kolladığının ve açıkça kadının tarafında olduğunun delilidir. Şimdide açık fuhuş yapan erkek ve kadına bakın nasıl aynı cezayı verilmesini emrediyor hiç ayrım yapmadan.
(Nur sur.2: Zina eden kadınla zina eden erkek... Yüz vuruş vurun her birinin ciltlerine... Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun.)
Şimdide sizlere, Rahmanın kadınlarımıza nasıl önem ve öncelik verdiğini gösteren, bir başka ayeti örnek vermek istiyorum. Peygamberimiz döneminde ailede geçen bir olayın neticesinde kadının şikâyetine derhal cevap veren Rabbim, bakın nasıl ayetini indirmiş hemen. Ama önce ayetin indirilme sebebini kısaca anlatalım.
Bir kadın peygamberimize şikâyete geliyor ve şunu söylüyor? Ben kocamı çok seviyorum, ama kocam bana artık seni anam gibi görmeye başladım diyor, ama ben bunu kabul edemiyorum ve eşim benden bunu öne sürerek boşanmak istiyor diye şikâyete geliyor. O devirde geleneklerinde olan ve kabul gören bir boşanma sebebi olarak, erkekler genelde bunu gösterirler ve boşanırlarmış. Yani erkeğin artık seni anamın sırtı gibi görüyorum, seninle yatamam anlamında imiş. (Bu kelimenin Arapça anlamı ve Kur an da geçen kelimesi ZIHAR) Peygamberimize bu şikâyetini anlatan kadın, ondan bir karar vermesini istemiş. Ama o güne kadar bu konuda herhangi bir ayet inmediğinden de, peygamberimiz karar verememiş ve geleneklerin uygulanacağını söylemiş. Tabii ki bu durumda üzülen kadının feryadını ve duasını o Yüceler yücesi Rabbimiz duymuş, bakın nasıl bir ayet indirerek, kadının tarafını tutan ve bu bahaneyi artık kaldıran ayetini indirmiş.
(Mücadile sur.1: Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, ikinizin karşılıklı konuşmasını işitir. Çünkü Allah en iyi işiten, en iyi görendir.
Mücadile sur.2: İçinizden, kadınlarına zıhar edenlerin, o kadınlar anneleri değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Böyleleri, kabul edilemez bir söz ve boş bir lakırdı sarf ediyorlar. Bununla birlikte Allah, gerçekten çok affedici, çok bağışlayıcıdır)
Bu ayetleri boşuna örneklerle vermiyor Rabbimiz, hepsinden bir ibret ve dersler alınsın istiyor. Şimdide bir başka örneğe bakalım, acaba Yaradan kadının namus konusunda dikkatini çekiyor da, erkeğin dikkatini çekmiyor mu dersiniz? Çünkü her nedense biz erkekler kendimizden bahsetmeyip, suçu kadınlara atarız. Bakalım Allah nasıl ikaz ediyor.
(Nur 30: Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar….Nur 31: Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar……)
Demek ki öyle yağma yok, her iki cinste kendisini haramdan sakınacak. Yaradan asla bahsetmemesine rağmen, biz erkekler kadının saçını namahrem kılarak, onun kıyafetini Allah kesinlikle tarif etmediği halde, ellerine bile yazın eldiven giydirerek, Allah emridir diyenler, bir gün elbette Rabbim e hesap verecektir. Ama her ne hikmetse erkeğin kıyafet serbestliği çok daha rahat ve özgür, buda düşünen bir Müslüman için bir ibrettir.
Yukarıda Allah ın Kur’an da, kadınlarımıza bakış açısını anlatmaya çalıştım. Hata ve eksiklerimden dolayı Rabbim bağışlasın beni. Birilerinin söylediği gibi, kadın ikinci sınıf bir insan değil, tam tersine Rabbin huzurunda anlayana, birinci sınıf insan muamelesi yapıyor ve onun tarafını tutuyor. Bunları anlamak zor değil, yeter ki Kur’anı anlayarak birçok kez okuyalım. O zaman bize anlatılanların nasıl hurafe, dedikodu ve Rabbin sözüyle sanıdan öteye gitmediğini göreceksiniz. Allah yardımcımız olsun. Çünkü günümüzde Kur’an tozlu raflara mahkûm edilerek, siz Kur’anı anlayamazsınız sözleriyle, ona başvurmak yerine, bizi ciltlerce dolusu velilerin rivayet kitaplarına mahkûm ediyorlar. Şu ayeti hiç unutamıyorum, bakın mahşer günü peygamberimiz Rabbim e nasıl seslenecekmiş, bunu bile Allah bizlere hatırlatıyor, ama duyan, ders alan, aklını zerre kadar çalıştıranlar nerede acaba?
(Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. )
Evet, şanı yüce asil peygamberimiz çok doğru, Kur’an üzerinde düşünmedik aklımızı hiç kullanmadık. Allah karşınızda okunan Kur’an sizlere yetmiyor mu diye açıkça söylemesine rağmen, onu dinlemedik, Kur’an da her şey yoktur o özet bilgiyi içerir diyenlere inandık. Ne olur bağışla bizleri Rabbim. Ne olur affet bizleri ve gözlerimizdeki perdeyi, gönüllerimizdeki ve kulaklarımızdaki mühürü kaldır ki, Kur’an gerçeklerini artık görebilelim. Yoksa öyle bir bataklığın içine sürükleniyoruz ki, bir daha çıkış asla mümkün olmayacak. Ne olursun affet ve yardım et bizlere. Sen affedicisin bağışlayıcısın ÂMİN.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK